BA saz ARACA amam, Radyo ns — Bir di mak için, sinemada edir diyorsunuz... Radyo indir?.. « B — Kulekla gayibi dinlemek İğin... H.S, — Fakat musiki, hitabet, müstakil bir bir radyo - tiyatro doğmaktadır. Sketch, budur.. Adi musikinin Mikrofonla birleşmesinden bir Fadyo - musiki çıkıyor. Âdi hita- betin mikrofonla birleşmesinden bir radyo - hitabet vücut buluyor; Sünkü her yeni teknik inkılâbı Mutlaka yeni bir sanat imkân: ya- tatır, HS. — Bu yeniliğin sırrı ners- de?! Sinema için edebile- imiz hususiyet radyoda var B — Büyük ser mikrofondadır. İri EMİŞ ses bin türlü yabancı ve - yalancı ihsas- İsra Karışmış, kirlenmiş salon »6- lektrik yıkanmış, *af, berak, tabir caizse mutlak bir sestir. Sonra mikrofona sesi- hi veren adamın psikolojisi ap- &yrı bir psikolojidir; telsizi alan adamın da öyle... İkisinin de şu- Uru sesin maverasından soyul- Muş bir haldedir. Ceeuroy'nm de- diği gibi, ikiside kör zihniyeti yil a vay alli de ta radyo psikolojisinin de- İişmesinde son bir âmildir.... li — Güzel, fakat henüz sa- B — İşte giriyoruz. Radyo yay- maları Ön saf olursa olsun, “6s dalgalarından ibaret kalmr. Za enin, seste kendini arı <isimlendirmek İstiyen bir kütlesi var. Bu, mutlak sesin şiiri ve mi- marisidir. Radyo sanati budur. H.S. — Yine o diyaloğunuzda Tomanın tekâmülü metinde, ti- Yatronun tekâmülü sahnede, sine- gen tekâmülü perdede © olur” | ilim ve fenden MİLLİYET PAZAR $ MART 1933 ça iv li —. San'at yolunda Tetkikler g5 Avrupa meşahirinin tercümei ba- larını okuyanlar yüksek ressam De çoklarınm bidayette na- sıl maddi ihtiyaçlar içinde didişerek rdüze « dildikçe işe nasıl bir iştiyakla sarı- larak noksanlarını ikmale uğraştık- larmı görmüşlerdir. (Puis de Cha- vannes) ım zirvei kemale suudu, ih- ölülci (Cezanne) m iştiharı, san'at mecnunu (Gauguin) in teferüdü da- ba yüzlerce artistlerin itilâsı boş di- mağla devam eden zincir usulü bir mesaiden ibaret değildir. Basit bir Bazarı tetkikle meşhurlardan sr? bir sada dokuz yaşında çıraklığa (Yanoşgi) min yanında sade eli işlemiş bir amele ruhu ve kafası mü- temadiyen işlemiş (Ofartı Omesniden melki uğramış bir zekâyı hari- yükseltmiş bir bediiyat mütohassısıdır. (Fontaine Carpoaux) nun mübdü 'anseur) ün haliki eserlerini taşçı ç€- sallamağa idmanlı koli yap- . İlim ve fon ii çinde işleyen di san'at ilha- mmın yaktcr lakriox) yeni bir âlemi san'at meyda- lar, ilâhei elvandır. Şehraym- afeti resmiyeler ressamı (Gas- ton La Touche) genç kızlarm ner- min ve nemnak vücutlarınm güzelliği- Lüksenburg müzesine getiren (Rigo- lo), hayvanlar yaşamadan memnun (Sugel), kaz ve ü elvan mütebeddilini gören(Grüssel),da- ha ve dahan | sayısız. sess öy- Avrupada hesap bilmeyen mimar, notadan o anlamıyan © musikişinas, | ihaber resam yoktur. sslıkla Fast | Tabiati, Sanatte tabiat Ve insan Şehirden ve medeniyetten ka- çan tabiat, yavaş fakat durmıyan bir çekilişle, sanat sınırlarının da dışıma doğru geriliyor. Yirminci asrm şairine güneşin doğuşu ve ba güzellikleri, buzlu pınarlar ve prmarbaşlarında öten bülbüller ilham vermez oldu. Yirminci asır, büyük sanatkârları içinde, pek az tabiat peygamber- leri sayabiliyor. Bu asrın bir Ho- mirosu, bir Virgilyos'u, bir Lamar tine'i yoktur. Yen i o edebiyatın çerçevesi içinde ostik tablolar, ço- ban şiirleri göremiyoruz. o Hattâ resim sanati için de ayni şeyi söy liyebiliyoruz, bu vadide de yeni sanat müntesipleri, portre ve kom pozisyonu peyizaja tercih etmek- tedirler. Medeniyetin doğurduğu bu ta- biatten kaçışı pek tabii görmeliyiz. Çünkü sanatkâr her işçiden fazla şehre bağlıdır. Sanatin icap ettir- diği kültür ve heyecan ancak ora- da vardır. Ve şehir şimdi, orta devirlerin tabiatin içine yayı lan ev serpintisi değil, tabiati için den kovan bir ev istifidir. İlham ve istidadma güvenerek köyünden beşeriyete ostik neşide- ler gönderecek ümmi şair tipi © satir devirlerinin nemfleri gibi ta- rihe karışmıştır. Makine devrinin sanatkârı inkâr ettiği ilhama bağ- lanamıyor. Kültür kaynağı şehre derin ve sökülmez köklerle bağlı olan sa- natkâr, ruhunda, her lâhza sönme ğe hazır ateşi daima © külsüz tut mak için kalabalıkların verdiği heyecana muhtaçtır. Kalabalıkların gürültüsünden ilhamını koparan sanatkâr, gözle- rini bu yeni ilham perisine çevir- meğe ve kalabalıkların © sanatini yapmıya mecburdur. Tabiat Homiros zamanında ne ise, Lamartin devrinde de o idi, ve bugün de gene gonul e iş miyen bir şeyi, mütemadiyen şen nesillerin bep ayni “nakaratla terennüm etmesinde ne mana var. dır? İnsan ömrü, tabiat ve onun güzellikleri hakkımda yazılmış €- serlerin en belli başlılarmı bile o- kumaya yetmez. Bu muazzam kü tüphaneye kötü bir iki cilt daha i- lâve etmek hiç bir fayda vermez. bugün ömürlerini onun- , la başbaşa geçirmiş olan Homiros' lar, Virgilyuslar kadar kuvvetle tasvire bugün için imkân görülür mü? Çünkü onların nazarında, ta biatin, bugünkü düşünce seviye- mizle bizim hiç bir zaman izafe e- demiyeceğimiz, bir kudsiyeti var- tine'i yoktur. Yeni o edebiyatın nı onda ( arıyorlerd. o Yeni sa- natkârm © gözleri, kâinatın sarımı mermer (masası Ü- zerindeki o mini mini o tüp- lerin içinde arayan kimyakere dik miştir. Tabiati yeni bir © görüşle, yirminci asrın gözüyle £ görerek tasvir edelim diyenler var. Yirmin ci asır sanatkârmın — belki biraz daha miyop olan — gözlerile Vir- gilyus'un gözleri arasında o optik noktai nazarmdan bir fark oldu. ğunu zannetmiyorum. Hiç değiş miyen model karşısında, zevk ve telâkki (o değişikliğinin debir haddi vardır. Hiç değişmiyen tabiatin yanın- da daima değişen insan ve onun kurduğu cemiyet vardır. Her nes- Jin sanatkârları, & geçen nesilden çok farklı bir insan karşısında bu- lunuyor, bu fark dıştan ziyade iç“ tedir ve medeniyetin terakkisile mütenasiben büyür. Onun içindir ki yeni sanatkâr dıştan ziyade içe iyet veriyor ve insan ruhun da henüz meçbul mıntakaların (eş fine çıkıyor. O, kendi nesline, ye- ni bir şey söyliyebileceğinden de ayni maksatla çalışıyor. Fröyd psikanalizin temellerini kuran tezini ortaya attığı zaman, insan ruhunun ne kadar az tanın- mış olduğu meydana çıktı. Bu ye- ni ilmi görüş, ilimle sıkı bir bera- berlik halinde yürüyen © sanatte derhal tesirlerini gösterdi. Ve in- sanlar, âlimin açtığı perdenin ar. kasında, sanatkârın adesesi vası- tasile yeni bir çok şeyler görebile- ceklerini anladılar. İşte bunun içindir ki yeni sa- natkâr, mavi bir gök parçasmdan v | A APA SAN A erin inde Namık İsmail'in İstifası Son günlerde Güzel San'atlar Akademisi bazı meslektaşların ten- kitlerine hedef oldu. Etrafında bir hoşnutsuzluk dalgası kabartan A- kademi, gönlüm istedi ki bu sesle- ri cevapsız bırakmasın. Efkâr u- mumiye karşısında Akademinin susmamasını, oya bir tedbir, veya bir müdafaa ile bu neşriyata mukabele etmesini arzu ladım, Geçenlerde “Tenkitler kar şısmda Akademi” serlevhalı bir yazımda bu arzumu izharda et- tim, ısrar da ettim. Namık İsmail, geçen hafta bu sutünlarda intişar eden ve bana hitap eden bir mektubunda “birik- miş sebeplerin ve mecburiyetlerin sevkile Akademi müdürlüğünden istifa etti bildirdi. Bu istifa, zaruretlerin, imkân. sızlıkların, hoşmutsuzlukların, için de yaşadığımız san'at hayatımızın zaruri bir neticesiydi. Zeki dos- tum güzel ve yerinde bir idrakin işi olan bu hareketi göstermekte geçikmedi. Bu istifanm ardında her halde bir kımıldanış olacaktı. Vekâlet tarafından bu istifanın kabul edil. miyeceği ve mutlaka yeni tedbir. ler alınacağı pek alâ tahmin edi- lebilirdi. Bunun için şahsma karşı bütün muhabbetime rağmen bu manidar istifayı alkışlamıştım. İstifa kabul edilmedi ve vekâ- let kendisinden beklediğimiz - bir dirayetle bu işe çok yeni, çok fay- dalı, radikal bir şekil vererek bu meseleyi halletti. Şimdi bazı esaslar, prensipler “rtuymmizlıyor. Bunlar o kadar s0- vindirici, o kadar idesldir ki cu- ma günü elli birinci yıl dönümü münasebetile verilen müsamerede Akademi talebesinin çoşkunluğu ve hassasiyeti bu tedbirlerdeki isa betin beliğ bir ifadesidir. Bütün memleket sanatkârlarını sevindi- ren, coşturan bu haberler bir mu- vaffakiyet ufkunun açılacağını müjdeliyor. Bu diyarde sanatkâr, hayatın dışında, avurtları çökmüş, yor- gun, mücadeleden yılmış, bedbaht biryolcudur. Onun hayatla rabıta sın” temin etmek, can vermek İ- çin ona biraz şırınga yapmak lâ- zım geliyordu. Namık İsmailin zekâsı ve çok vukuflu bir vekilin dirayeti bu bez gin yolcumuzun yoluna bir işik ve nur veriyor, ümit veriyor, vadedi- yor, Biz, ziyaya susamış sanat ço- cukları sabahın bu alaca karanlı. ğında sabırsızlık ve iştiyakla güne şi bekliyoruz. Elif NACİ Gazi büstü Ziraat Bankasının açtığı Gazi heykeli müsabakasını Güzel Sanat lar Akademisi heykeltraş mualli- mi Hadi Bey kazanmış ve heyke- lin-ihzarma başlamıştır. Bu hey- kel yakında itmam edilecektir, Bursa lisesi mezunları cemiyeti cemiyeti 1932 senesinde kurulmuş ©- lap bazı hususi şeyleri konuşmak ö- zere 3-3-933 cuma günü fevkalâde bir kongre aktetmişlerse de ekseriyet hâsıl olmadığından kongre 10-3.933 cuma günü saat 2 ye tehir edilmiştir. ———— ————— başka bir şey görmiyen penceresin den yıldızları seyre dalacak yer- de, karşısında gördüğü, ve bütun bakir hakikatlerini kendisile bera» ber mezara sürükliyecek olan cşi- nin, gözlerinden ruhuna nüfuza çalışmayı tercih ediyor. Yaşar NABİ Fikirler ve İnsanlar Kitap Ee üphesiz ki muhtevasınm lâyık oldu- Hu ihtimam, itina ile basılmamışı harfler biribirine uymuyor, tertip ha- taları çok, bazı mısralar yanlış; bun- dan başka kitapta şairin bütün man- ri yek. Bizim neslin edebiyatla meşgul 0- lanları o manzumelerin çoğunu, he- men hemen hepsini ezbere | biliriz; bunun için kitabı okurken eksikleri tamamlayıp yanlışları düzeltebiliyo- ruz. Fakat kitap bizim (için değil, Yahya Kemal'in şiirlerini ezbere bil- miyenler içindir. £ O kitabı okuyan gençlere tavsiye ederim, her parçayı bilenlere sorup tashih etsinler. Kitap, bütün kusurlarına rağmen, bize Yahya Kemal'i hatırlamak, on dan bahsetmek fırsatını veriyor. ... 1. — Umumi harpten az eveldi, Yahya Kemal'in ismi (o duyulmağa, mısraları ağızdan ağıza süratle ya- yılmağa ba, . Ben henüz mek- tepteydi edebiyat hocamız, Fazıl Ahmet Bey, bize onun şarkıla» rını, senelerdenberi çalıştığı bir epo- penin bazı mısraları okudu; an bütün edebiyatçılar coşmuştuk. Yah- ya Kemal'in o epopenin bin, iki bin mısramı yazdığı halde ancak bir iki beytini sakladığı, o kadar titiz oldu- ğu söyleniyordu: is Bu cevvalenin (1) en genç, en dinç — Şel koy- mamak azmile kına, — Dolu dizgin koşuyorlardı akından akıma.” Bir beyit daha, belki başka bir epo- peden: “Akdeniz ufkunu bir mavi duman gölgeliyor; — Elli kalyonlu donan- mayı hümayun geliyor...” Ben o zamanlar o Jos - Maria de Hörtdia'yı daha yeni ve şimdi nefret ettiğim bu boncukçu şaire ba- yılıyordum. Yahya Kemal'in beyitle- rindeki levhaları da onunkilere ben- zetip çok sevmiştim. Zaten Josd- Maria de Hörtdia modasını da İstan- bul'a Yahya Kemal getirmişti; zan. nederim o şairden hâlâ da vazgoçme- miştir. Halbuki aralarında ne kadar fark vardır! Yahya Kemal de onun Gibi şekle ehemmiyet veriyor ve za- man ve “parnassien” Oo mektebinin tabirile «tunçtan mısralar dökmek? istiyordu; fakat Herödin da sadece kafiye itinası vardır; “şekil” dediği şey de asl kaidesine uygun <sonnet> ler yazmaktır, Buna, Y: çok şükür asla görmedi dehasmı el iş Hertdia, Afrikalı zenciler gibi, pırıl dıyan şeylere düşkün bir o adamdır; balbuki Yahya Kemalin en “parnassi- en” mısralarında bile bir o muninlik, sadece kafiyeyo dayanmıyan deruni bir ahenk, hakiki bir şiriyet vardır. Hasılı onun, doğrusu pek de bir şey olmıyan o iki epope beytini bile, He- rödia'nn bütün şiirlerine değişmem. Yahya Kemal'i ilk defa | İstanbul Türk Ocağında, Tevfik Fikret'ten bahsedildiği gü ir mü Ocağı'nda, Köprülüzade Fuat Beyin bir konferansından sonra Fuzuli'nin terkibi bendini okudu: du. Onun ağzında ber mısra, adetâ bir ölüm marşının parçaları oluyor, kafiye bir feryat gibi uzuyor, “dır” redifi bir meyus adamm kolları gibi düşüyordu. O, şiiri okumuyor, “in- terpröter” ediyordu. Onun inşada, bize şiirin her günkü konuşmağa ben- zeme, coşkun, ilâhi bir lisan olduğu- nu, Halâk'un defteri'nin tesiri ile u- nutulmağa başlıyan bu hakikati ha- tırlattı. Tevfik Fikret estetikinin yı- kılmasında Yahya Kemal'in manzu- melerinden ziyade inşadının tesiri ol- muştur. Zaten tilmizlerinin çoğuna bakın, onun gibi okurlar; fakat onun gibi yazan yoktur. 2. — Yahya Kemal şiiri anlamış bir adamdır. Bu sözümü, bütün şümu- Tünü düşünerek, “anlamak” kelime sinin manasında ısrar ederek söyliyo- rum: Yahya Kemal şair değildir, şii- ri anlamıştır; fıtri istidadı ile değil, idrakinin kuvveti ile şair olmuştur. En güzel şürleri, “actuel” bir heye- canın mahsulü değil, solmuş bir gü- biri olan: Ne harabi, ne harabatiyim, Kökü mazide olan atiyim beyti, gazellerinin o çoğu, bilhassa “Lâle devri” gazelindeki: «Acempe- resti Ram'an imale devrinde” tnisrak, a S gençlerin şiir yazmak için sa- dece fıtri istidatlarma reiki bu memlekette oo, en lüzumlu üs- tattı. Onu, bilhassa gençler anlama- dılar. Ona bakarak aruzu İstanbul'un konuşma diline uyduranlar, mukay- yet kafiye arıyanlar, Nedim, Naili o- kuyanlar oldu. Mısra muhabbeti u- “terkipçi Yahya Kemal'in eserinde, bu me- ziyetlerin icap ettiği kusurlar da bit- tabi vardır, Tik bakışta onun şiirleri kadar kolay anlaşılabilecek şiir yok- tur. — Her mısraı, her parçası vâzıh- tır; Yahya Kemal adeta, keli en gürel manası ile “populaire" ola. bilecek adamdır. o Fakat en fena ve tatsız yazılarından biri olan “Nazar” dan başka hiç bir manzumesi halka eremedi, Zaten o manzume de, güf- tesinden dahn tatsız, © alolacaip, şu “katır musiki” diyebileceğimiz tarz- dan yarı alaturka, yarı (alafranga ile şöhret buldu. Halka eren ikin mesaisine “spontan&” bir karıştırabilmelidir. zamanlarda, belki yanlız Mehmet Akif Bey, böyle bir şiir ve- rebilirdi; fakat o da ölü hükümler. den kendini kurtaramadı. Asıl haya- ta değil, kati surette mahküm olmuş bir cihanı görüş tarzına © kendisini bağladı, kendisindeki büyük şiir ka- biliyetini akidelerine kurban etti. kalabalık — huzurunda hepsinin bir hitabet tarafı | vardır, hepsi “döclamatoire” dr ve her yen bu manzume ancak — bir gün böyle bir şey ihdas © olunursa — bir hifzımsıhha madalyasma | lâyıktr. Leylâ üşüyüp ölüyor; herkes oder “Kız nazara uğradı!” diyorlar. Evet, silk, at” mısraı pek amiyane bir is yan değil midir? giydirdim o nermin payina da fazla ve çirkin bir o “pröciositö” mahsulü değil midir? 4. — Mamafi Yahya £ Kemal'in, zamanımızın en temiz şairlerinden biri olduğuna eminim. “Ses” i, «Açık deniz» i, «Güftesiz beste> si, şarkıları tı müşahhas Kemal bu mis- | rada daha ileri gidiyor, mücerret bir mefhumu, İsmini de değiştirmeden, birdenbire müşahhas kılıveriyor! hanıdır. Şair, kılan adamdır; Yahya dam, hakikaten | şair olm. Farzedelim ki bir şey söylemedi Nurullah ATA (1) — Bu kelimenin ne olduğunu pek bilmiyorum. Hatırımda “havali- nin” diye kalma, fakat o zaman ve zin bozuluyor. “Cevelân” dan «cevva- le” nin doğru olduğunu zannettiğim için böyle yazdım. — N.A, Posta tayyaresi gitti geldi Ankara - İstanbul hava hattına tahsis edilen tayyareler gazete nak li servisine devam ediyorlar. Dün sabah saat 8,40 ta bir tayyare Ye. şilköy'den hareketle Ankaraya git miştir, Ayni tayyare öğleden son- Ankaradan ra e akşam Yeşilköye dönmüştür. bir tayyare ayni seferi yapacaktır. Kongre Kasımpaşa Fukaraperver Cemi- yeti Reisliğinden: Cemiyetimizin senelik kongresi 10 Mart cuma günü saat on bu- çukta aktedileceğinden azayı ki- ramın teşrifleri rica olunur. Kitapçılar kooperatifi Türk kitapçıları kooperatifi teşkil edilmiştir. Sermayesi 100 bin liradır. Meclisi idaresi inthap olunmuş ve Re- isliğe Sudi B. geçmiştir. Dün koope- ratif namına Maarif Vekili muhterem