25 Şubat 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

25 Şubat 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tea Jülliyet Asım umdesi “MİLLİYE T “tir. 25 ŞUBAT 1933 İdarehane: Ankara caddesi, 100 Ne. Telgraf İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matbaa 24310 ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Heri işin LK L 4— 750 4 — adresi £ 3 aylığı 6 ” 2, Gelen evrak geri verilmez. — Müd. deti göçen nüshalar 10 kuruştur. Ga 20te ve matbaaya ait işler için mü. diriyete müracaat edilir. ilânların mes'uliyetini kabul etmez BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy Askeri Rasat Merkezin. den verilen malümata göre, bugün hava az bulutlu ve mütehavvil rüz- görli olarak devam edecektir. 242.933 tarihinde hava | tazyiki 758 milimetre, sıcaklık en çok 14, en az 6 derece idi, Haftanın yazısı: ————— Öldürteyim mi, Öldürtmeye yimmi? Zamanımı 100 parçaya ayırır. sam bunun ancak uyku hariç — onunu kendime tahsis edebiliyo- rum. Üst tarafı başkalarına gidi. yor. Evvelki akşam yemekten son- ra bir arkadaşımın ziyaretine na- il oldum. Geceleri yemekten son - ra istirahat etmeyi, şöyle ken di. halime bir şey okumayı, ba- #ımi tamamen kaygusuz tutmayı pek severim, Onun için böyle huzuru memul olmayan birisi ge- lince hafif tertip tedirgin olu rum. ne yaparsınız? Arka daş. Ayda yılda bir defa evimi. Ze gelmiş. Hoş tutmak lâzım, — Kuzum kârdeşim, dedi. Bir derdim var. Senin fikrini almaya geldim. Rahatsız ettim amma ku- sura bakma! — Yook, estağfurullah. Bilâkis pek memntin oldum. İ bir hâdise olmasını | evli İ lıdır. İki çocuğu ve kocası olma- | nu âleme söylemekten İ sıklaştırıyor. İ temas herkesin gözüne ilişiyor. — Efendim! Ben şu günlerde | bir roman yazmakla meşgulüm. — Tefrika mı?. — Evet! Şimdi tercüme eserler | yavaş yavaş piyasadan çekiliyor. Gazeteler, roman arıyor. Piyasa- da da yazı yazanlar biribirlerile kapışmaktan €ser yazmağa vakit- leri yok?.. — Kere Hakkın var. : — işte üsait östifade ederek: bie m e ğa başladım. iz am fikir... - .omanın mevzuu, ii ağ akn iyi Ke Bl görünüyorlar. Ha! Bunlar bir ec. nehi ailedir. Burada kimseleri Milliyet'in edebi rom. MAKE yoktu. Fakat binbaşının im onu bir örenler © olmuştur. Tabii bi va hi tarafa haberler saldırdığı için, bir jandarma, bir zabit tarafından görülecek olursa Tane'nin gideceği yer iptir. — Bilirim. Onun defteri çok - tan dolmuştur. Peki kaptan simdi ne istiyorsun benden? Ne yapa- yım? — Sen bana Sandalciyef'le Yu- van'ın adreslerini ver oradan öte- sine karışma. . linde otu! On altı numarada. Otelin kâtibi de kardeşidir. San- dalciyef'e gelince onu ancak Yu- van bulabilir. Çünkü Kule kahve. | lerindeki dükkânda bombo patla- dıktan sonra izi kaybolmuştur. — Alâ... Yarm akşam gene sa- at on birde burada buluşuruz. Şim di gidelim. . Eğer (ben on birde gelmezsem, beklemez,döner gider gdersin.. — Emredersin kaptan. — Allahasmarladık.. bir roman yazma- | İ sir ! bırakmaya vesile olabilirdi. Bel- | telâkki ederek erkek biraz yumu- | Peki. Yuvan Kolombo ote- | İ yor. Locada otururken bir de ba- | rası olduğu zamian gidiyor, koca- iii zim cemiyetimizde böyle istemiyorum da ondan. — Peki!. — Evet! Mes'at görünüyorlar | amma, erkeğin (gözü dışarıda... Ahbaplık ettiği ettiği ailelerin ka- | dınlarile fazlaca meşgul olmak- ta.. Bu kadınlar, o adamm ka- rısmı pek sevdikleri için erkek- le mümaşat O etmemektedir! Kadm kocasınm bu zaafmı bi yor ve ona göre tedbir alıyor... Yani onu hiç yalnız bırakmıyor. Günün birinde bu adam diğer ev- li bir kadına tesadüf ediyor. Bu kadın biraz çarpık ahlâk- sına rağmen gönlünü eğlendire- cek bir erkek aramakta olduğu- çekinmi- yor.. Tabii bu kadın o erkeğe te- sadüf edince, aradığını bulmuş oluyor... Bunlar bir müddet giz- li görüşüyorlar. Bu ikinci nın kocası karısının her gün ar- tan kötülüğüne tahammül edemi yor. Evini barkını bırakıp gidiyor. Memleketten çıkıp: gidiyor. Ka- rısı bu serbestlikten istifade ede- rek.... dostu olan erkekle teması ilmem iyi anlata” biliyor muyum? — Güzel!.. Anlıyorum... (Esne- memek için çenelerimi sıkıyorum) — Evet amma! Tabii bu sık sık Erkeğin iyi kalpli karısına bir şey o söylememelerine rağmen kadın bu işin farkına varıyor. Bu anden itibaren o evde hayat bir cehennem azabr oluyor. Kadın | kocasının her geçiken dakika. sının hesabını soruyor. Adam bun ların bir kısmına cevap veriyor. Bir kısmına cevap vermiyor. Pek kurnaz olmadığı için verdiği bu cevaplarda da bir çok tarafalrr sırıtıyor.. Bu kadın, aile yuvası- nı bozmaya çalışan öteki bay- kuş kadma karşı dehşetli düşman oluyor... Maahaza arkadaşları o- nu teskin ediyorlar. Bunun belki bir iki fena tesadüften ibaret ol- duğunu söylüyorlar. Zamanla ge- çer diyorlar... Bir gün o kadın... — Hangi kadın?.. — Evli kadın.. — Ikisi de evl rol almış olan kadın, arkadaşla- rnıdan bir ikisile sinemaya gidi- kıyor ki, kocası o mahut * kariyle beraber diğer locada... Perde a- sının locasını vuruyor. Kocası vaziyeti anladığı için hemen dı | şarı fırlıyor. Daha karısma bir söz söylemeye vakit kalmadan kadın kocasına bir çift sille aşke- diyor ve arkasından koşmuş o- lan arkadaşlarının koluna baygın düşüyor... | Şimdi bu dayak hâdisesi ne te- | ir yapıyor?. Ben bunu iki mütalea ettim. Bu dayak kocayı büsbütün hiddetlendirip karısını ki de karısının bu hareketini le ocağına fazla merbutiyet eseri sayabilirdi... Bunun her mevzular var, DONYA Aşk, Kin, Politika ve Kan. Müellifi: Nizamettin Nazif saran ra pırr edip havalanıyorla tekrar dallara konarak gürül rine devam ediyorlardı. İki adam, ayrı ayrı istikamet. lerde gözden uzaklaşmışlardı.Bun lardan biri iki dakika sonra, Beş- çınardan hareket eden bir tramva- yın hasırlı kanapesi üzerinde siga- ra içerek, ıslık çalarak Tahtakale- ye doğru yollanmış bulunuyordu. İstasyonun önünden geçerken, kirli gömleğinin mühüm bir kısmı- nı örten yeleğinden bir saat çıka- rarak baktı. Bu saat yirmi beş ku- ruşluk, tapon bir şimendifer saati idi ve tam on ikiyi gösteriyordu. A- dımın Vardar güneşi Apostol oldu- ğunu söyliyen bu adam beş daki- ka sonra Grand Otelin o önünde tramvaydan inmiş ve Caf& Chan- tant'dan içeriye dalıvermişti. Rum tüccar bunun farkma vara mamıştı. Hele gelen adamın Lolâ- ya göz kırptığını ve güzel | kızın MİLLİYET CUMARTESİ yaptım: Bu tokattan sonra erkek yumuşıyor. Karısına tarziye veri- yor. Fakat bir belâlı kadın olan ötekinden birden bire kurtulamı- yacağmı, yavaş yavaş münase- betini zayıflatarak günün birin- de büsbütün keseceğini vaadedi- yor.. Eidyor amma, barekâtmda bir değişiklik görülmüyor. Yani yine o kadınla gezip tozuyor. E- ve geç geliyor... Öteki kadm ise bu tokat üze- rine büsbütün kızıyor ve erkeği karısından ayırtıp ona varacağı. nı, karısının kulağna gidecek vr etrafa söylüyor. Evli ka- ln... — Hangi evli kadın!. — Canım! Masum vaziyetinde | — Har. Evli kadın bunu işitiyor. aralık saate baktı)... Oooo! kit te ilerlemiş... N. kısa kese- yim.. Evli kadm berikine haber gönderiyor. “Ayağını tetik alsın ve kı bıraksın. Yoksa onu i m”. Beriki bunu işitince (Bir Va- kadının eyine gidiyor. burada... Tabit iki kadın lerine söylenecek her şey 8ö: yorlar, kavga ediyorlar... Bu kav- ga dövüşe inkılâp ediyor ve ev. | li kadm, kocasına musallat olan ve vücutçe ince ve zayıf olan ka- dını öldürüyor... Şimdi size sor- mak istediğim şudur: Bu kadın o kadmı öldürsün mü?. — Ne bileyim ben!. — Yok yani bir kari gibi bu: | nun ölüvermesini mi istersin?. — Eğer hikâye tarzınızla o fe- na huylu kadına okuyanın büyük bir hıncmı celbettinizse öldürmek evlâdır. — Evet! Okuyan o kadını bo- ğacak hale gelir, — O halde öldürtünüz.. | — Lâkin öteki kadın o tabiatte değil... vi — Ha! öldürtmeyin.. Öyle ise. — Amma kocasma ve ai karşı muhabbeti o kadını cinaye- te sevkeder. — Doğru... Demek öldürtebile- ceksiniz... — Yalnız bu kadın masumdur. Bizde de jüri yoktur, Cinayet ten sonra onu hapishaneye ; sok- mak istemiyorum. — Orası da öyle... Demeköl- dürmekte mahzur var. ” Öldürtmemek te olmaz. Bir aile ocağınm göbeğine kadar gir- meye cür'et etmiş böyle bir yı- lan ortada iken o ailenin saadeti- ni nasıl iade edebilirim?. — Kendini öldürse.. İdürsün.. Nevmit de- gil ki?.. Mutlaka onun vücudunu başkası kaldırmalı. Bunun için de en mantıki el, hayatmı zehir- İttiha Türk Sigori — Pek doğru. Öyle ise öl sün vesselâm... — Öldürsün. Öldürsün amma, hapishaneye girmesin... — Bir kazaya uğrasa... — Hah iyi fikir... Kazaya uğra- sa.. Lâkin nasıl | uğrasm., Hah... Durunuz. — Acaba... — Aman rica ederim. Susunuz. Tamam. Tamam... Buldum.. Bra- vo. Buldum: Efendim. Masum ka- dm ötekini balkondan aşağıya at- sma. — Hangi balkondan... — Canım evine bir balkon ilâ. | ve ederim. O bir şey değil. — E.. hapishane?.. — Kazadır denir... — Mahkeme yutmaz... dın ölmezse... — Muhakkak öldürtmeli... k âlâ öldürtünüz... in çocuklarını nereye ko- Ya ka» — Yetimhaneye... — Olmaz... O zaman romanda İngilizlerin Happy end dedikleri “iyi son” bulunmaz. — Onu öldürtmezsem romanım ölür. — Kardeşim!.. Ben sizin yeri- nizde olsam bu akşam bu işi br rakır yarın sabah düşünürüm. — Neden?. rahatsız mı ediyo- rum?.. — Hayır, o demek değil, yal- nız karıyı öldürelim mi, öldür. miyelim mi derken saat ikiyi bul- du. Görüyorum ki; kâfir karının öleceği yok!.. Uykusuzluktan siz de ben de bitkin hale geldik. E- Zer siz bir çaresini bulmazsanız bile beni bu kadar sinirlendiren © yezit karının, muhakkak ben icabına bakarım. Lâkin bu akşam öldürmiyelim... Bırakalım da 12 saat daba yaşasın!.. İşi lâtifeye vurduğumu görün- ce içerlediğini belli veda etti, Çıktı gitti... Daha tu- hafı uykusuz kaldığım yetmiyor- muş gibi mesele o gece rüyama girdi. Kadını balkondan atıyo- rum. Hem de şiddetle atıyorum ki; aşağı düştüğü zaman sağ kal- masm diye.. Lâkin hayret! Bal- kondan boşluğa düşen kadın san- ki paraşütlü imiş gibi yavaş ya- vaş aşağıya iniyor.. Yanımdaki arkadaşıma hayretle bu vak'ayı anlatıyorum, O da bana: — Kadınlar öyle düşer.. Yavaş O günden beri ne romancıdan ne romandan bir haber alabildim. Merak ediyorum. Acaba öldürdü İ mü öldürmedi mi?. dı Milli ta Şirketi ik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz ğ | Sigortaları haik için müsait şeraiti havidir | Merkezi idaresi: Acentası bulunmayan £ şebirl e? T birdenbire sapsarı kesildiğini hiç | anlıyamamıştı. Bulut gibi sarhoştu. Ağzında dilini güçlükle döndürerek, — Garson! Garson — diye mi- rıldandı — İşte hepsi bu kadar. Gelen 2- dam, cebinden bir tabanca çıkar- miş ve hemen alnına dayayarak üst üste üç el ateş ettikten sonra ta bancayı masanın (o üstüne bıraka- rak kaçıvermişti. Lolâ bu hale hayretle bakakal- mıştı, Fakat en küçük bir hareket- te bile bulunamadı. Çünkü o an- da locanın kapısında Vardar gü- neşi Apostol belirivermiş ve kızı kucaklar kucaklamaz locaların ko ridorunu sahneye bitiştiren kapı da gözden kayboluvermişti. Bu sırada birdenbire allak bul- lak olan salonda müşterilerden bi: ri kolunu uzatmış ve locanın hâlâ kapalı duran perdesini çatır çutur yırtarak açıvermişti. Masaları de- virerek, sişeleri kırarak koşuşan- lar locaya üşüştüler. Patlıyan bey- ni ile suratı korkunç bir şekle gi ren tüccar Apostolidis Efendinin cesedi yerde hareketsiz yatıyordu. Ölüm yıldırım çarpmış gibi â- ni olmuştu. ş Acaba bu adamı kim öldürmüş | tü? | Bevoğlu : 4887 Galatada Ünyon Hanında lerde acenta aranmaktadır. 12 < Şimdi sarhoşlar hep ayılmı binbir faraziye yürütmeğe başl mışlardı. Perde kapalı olduğu için biç biri bir şey görememişti. Fa. kat hepsi biliyorlardı ki güzel Lo. lâ bu kapalı perdenin arkasında İ idi. Bazıları tabanca gürültüleri. ne karışan feryadı da işitmişlerdi. Hattâ onun sesini tanıyanlar da olmuştu. Binaenaleyh hereksin ağ a dolaşan yegâne istifham şu idi: — Acaba güzel Lolâ kaçmıştı? Yoksa onun başıma da mı bir belâ gelmişti? Polis tam zamanında yetişmiş- ti, Genç bir komiser kapıları tut- turmuş, hiç kimsenin dışarıya çık- masına müsaade etmiyordu. Bir çok müşteriler buna sinirlenmiş. lerdi. Ne demek kendilerinden şüphe mi ediyordu?. Yüksek sesle konuşarak, bağ- rışarak polislerden kapıların açıl masını talep ettiler. Fakat komi- ser, bazılarının ifrata vardırdıkla- rı şiddetle metelik vermedi: — Efendiler! — diye haykır- dı — Müddeiumumi gelinceye ka- dar buradan dışarıya karasinek u- çurtmıyacağım. Beyhude yere ken dinizi yoruyorsunuz. Bütün bu hercii merç içinde yal mamıştı, Gözlerinin cinayetin ya- nereye etmiyerek | Son Roman İki ay evvel maruf romancı Jean Verdier'yi ziyarete gittiğim zaman, kendisini yazı ile meş- gul buldum. Beni görünce başını kaldırdı: — İyi ki geldin azizim, dedi, son eserimi yazıyorum. — Nasıl son eser?. — Basbayağı son eser. — Fakat benim bildiğime göre, san'atkârlar daha bir yenisini Yap mak kabiliyeti kalmadığını his- settikleri zaman, son eserlerini yazdıklarını söylerler. Verdier mahzun mahzun yüzü- | me baktı: — Evet, ben de artık kandilin yağı tükendiği kanaatindeyim. bir köşeye çekilip münzevi ve müsterih yaşamak istiyorum. Belliydi ki arkadaşım bir şey- lerden müteessi: zuu değiştirdim: — Senin küçük Rosine nerede? Rosine iki üç senedir hayatı- nı üstada hasretmiş genç bir kız- dı. Büyük romancıya mevzula- rından bir kaçını ilham eden de o olmuştu. Fakat bu isim ağzım- dan çıkar çıkmaz Verdier'nin çehresi birden bire değişti. Gözle- rinde elem gölgeleri belirdi. Pek yavaş bir sesle: Demek, senin olan bitenden haberin yok, dedi. Neden haberim olsun? — Öyleyse söyliyeyim. Rosine bir hafta evvel başka bi e kaç- tu. Allah, Allah... — Hem de iki üç satırlık bir pusla bile bırakmadan. Biliyor. sun ki bu kız için ben ne emel- ler besliyordum. Hattâ şu yakın- larda evlenmek tasavvurunday- dım. Eh, benim gibi şöhret sa- hibi bir adamın karısı olmak, o- mun gibi asi: belirsiz bir mahalle | kızı için reddedilecek “bir şey de değildi. — Kadın değil mi azizim? Hep İ si öyledir. | — Öyle amma, ben Rosine'in başkalarına hiç te benzemediği. ni zannediyordum. Halbuki zen- gin bir tüccarm deste deste bank- notları onu kandırmağa kâfi gel- di. Doğrusu, bu, benim için bir darbe oldu. Nihayetsiz bir boş- hala” yararsız gibiyim. Br | tarip ve artık konuşmak | yor. Sessizce çekildim. İ sanki o iki İ gildi. O zaman mev | İ fından İ bir ufuk açtı, —Fransizcadan— genç kız kalbinin bukadar za- lim olabileceğine ihtimal vermi yordum. Fakat hakikat, acı şe; Bundan sonra şöhret veservet, çin ve kim için? Son eserimi yaz - dıktan sonra çekileceğim ve bu roman 6 küçük kalpsizin bırak- tığı ıstırapla dolu olacak, Verdier sözünü burada kesti, Tekrar kalemini eline aldı ve b: şmı iğdi. Anladım ki fazla muz- istemi- »ö Evvelki akşam bir bardaydı: Uzaktan Verdier'yi gördüm. M sasında gayet şirin bir kadın oturuyor, Bir aralık üstat beni de gördü ve yerinden kalktı. Öteki küçük salonda buluştuk. Verdier ay evvelki adam de. Şendi, şatırdı. Omuzumu tuttu: Eh, dedi, şöyle methli tara- ir tenkit yaz. “Aşkın ba- harr” ismindeki romanım yakın- da çıkıyor. — Buna doğrusu memnun ol dum hazret.. Neydi o günkü te- ün? Çok şükür, yine seni es- kisi gibi neş'eli görüyorum. — Öyle, öyle.. Bir hastalıkmış, geçti. Carmen hayatımda yeni hattâ bana “Aşkın baharı” romanını da o ilham et- ti. Şimdi hayatı yine görüyorum. — Peki amma, son eserin müs- veddelerini ne yaptın? Yırtın, at- | tn inşallah. — Hiç yırtarmıyım azizim, Bu gençlik, bu şöhret bende ilelebet devam edip i gün elbette hiç bir kadının bana metelik Overmiyeceği günlere ge- leceğim. Ozaman nasıl olsa bir son eser lâzım.. Onun için müs- veddeler şimdiden hazır.. İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi temsilleri İstanbul Sehir Tiyatrosu Bugün suvare sant 21,30 da RENKLİ FENER Nakleden Ertuğrul Muhsin Bey. Piyes 3 perde Halk gecesi Dünyanın en meşhur tenoru JEAN KİEPURA Büyük yıldızlar grupu arasında Bir Gecenin Şarkısı Şayanı hayret filminde taganni edecektir, nız bir adam yerinden kımılda- pıldığı locanın yanındaki locaya diki sigaranın birini söndüre- rek birini yakıyor, arasıra meze tabaklarından — çimleniyordu. Bu kolağası Cemal Beyden (o başkası değildi i İkinci locada ise Sandalciyef sırtını kapıya dayamış, elleri cep- lerinde ayakta duruyor, arasıra ©- nun da diğer müşteriler gibi polis lere çıkıştığı görülüyordu. Aradan her biri bir saat uzun- luğunda tam yirmi beş dakika geç mişti ki, açılan kapılardan birinde nöbet bekliyen polisler şişmanca bir adamı selâmladılar. e Cemal Bey onu tanımıştı. Derhal yerin. den kalktı. Kapıya yakın bir yer. de oturduğu içi adımda yanı- na vardı: — Müddeiumumi Bey — dedi. -Oo.. siz burada mısınız Ko- lağası Bey? — Evet efendim. . bilmem dı. şarıya çıkmama müsaade buyurur musunz? Aman beyim. . zabitlerin ha reketlerine nasıl karışabiliriz. — Teşekkür ederim. Cemal Bey derhal dışarıya çık- tı. Sokak kapısı önünde iki kanun | duruyordu. Onu görünce “hazrol” vaziyetine girerek selâmladılar. Cemal Bey hemen yanlarma yak- nında az evvel cinayet olan loca var ya. . Ona bitişik locada beyaz yelekli uzun boylu bir adam duru yor. Ansızın üzerine hücum edin.. Dikkat edin ellerini ceplerinden çıkaramasm. . Yoksa mahvolursu nuz ha... Kanunlar saniye sektirmeden. Caf& Chantant'a daldılar. Cemal Bey de salonun kapısına Okadar kendilerini takip etti. İçeride şim di tam bir sükünet vardı. Anlaşı- lan herkes susmuş, müddeiumum! tarafından yapılan tahkikatın ne- ticesini beklemeğe başlamıştı. Cemal Bey vestiyerin önünde heyecan içinde © duruyordu. Üç dört dakika geçti geçmedi, birden salhaneyi görmüş bir boğanm böğürmesini andıran korkunç bir haykırış işitildi. Bunu, manaları anlaşılmaz bir takım sesler ve gü- rültüler takip etti. Bir iki dakika daha geçti. Sonra salonun iki ka- nadı birden açılan kapısından, kıskıvrak yakaladıkları Sandalci- yefle birlikte iki kanunun çıktık” İarr görüldü. Genç komiser kanun ların yakaladıkları bu (adamın kim olabileceğine merak etmiş, © da elinde tabanca © arkalarından dışarıya Fırlamıştı. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: