es , hi i | Simi vi Oniz Beyefendi illiyet V Asrın umdesi “MİLLİYET” tir. 23 AĞUSTOS 1932 Idarehane; Ankara caddesi, | 100 No. Telgraf adresi: Hst. Milliyet Telefon Numarala, Başmuharrir ve Müdür: Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Mutban 24310 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için o Hariç için) LK LR Baylığı 4 — pm 8 79 “ iz v— 2 — Galen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 ku. ruştur. Gazete ve matbaaya sit işler için müdiriyete müracant | dı.. | mem? Dün akşam, yemekten © sonra hanım penbe bir tuvalet üzeri- ne (balo çıkışı) denilen tarzda kısa siyah kadifeden bir hırka- | cık atarak tiyatroya gitti ve e- fendi de hanımının yârı sadıkı (pepet) ismindeki fino köpeği- ni muhafaza için (otelde kal- Bizim Istanbullu bekâr ar- lardan birine evli ve kılı- si gülerek ve acımsıya- rak sormuş: — Yahu! şaşıyorum. Bekâr nasıl yaşıyorsunuz?. Hakikaten evlilik bu şekil. | de oldukça ortada şaşılacak bir şey var amma kimin hayatın. ! da? Evlinin mi, bekârın mı bil wriğ Mısırlı hâkim Beyle ” görü- İ sürken bana Celâlettin Arif Be | yi tanıyıp tanımadığımı sordu. Şahsen tanımadığımı fakat biz mektebi hukukta iken onun da | orada muallim olduğunu söy- ledim. Ve bu münasebetle bu zat hakkında görüştük.. Bana dedi ki — Bu zat zeki bir adam idi) | İ Uzun müddet beraber çalışmış i Pariste rpirdü tık.. Kardeşini de tanırım. kin sor nlarda bir Bana kere saçma | sapan seyler söylemeğe başla- ini hattâ babı FELEKTEN | Seyahat mektupları. Dokunmayın Kırılır!.. Vichy, 16 ağustos 932 | Dünyanın en meraklı halkı Fransızlardır. Bunun ruhi 8€- | bebi öğrenmek ve başkasından | aşağı kalmış olmamak kaygu- | su olsa gerek.. Dün (Mareşal | Peten) ismine izafe edilmiş bir | caddeden geçerken bir takım halkın bir tahta perde. önünde toplanmış bir şeye baktıklarını gördüm. Ben Ode sokuldum. Baktım ne gördüm biliyor mu- sunuz?, Bir yaşlıca adam — en ö de — o tahta perdenin içindeki | arsanın satılık olduğuna dair olan bir yazıyı okuyor. Yalnız adamcağızın gözü galiba iyice görmediği için yazıya pek dik- katli bakıyor... Yazı oda biraz! yüksek bir sırık üzerine takıl- mış... Halk ta ihtiyarın etra- fına toplanmış bakıyorlar. izim otelde Mısır hâkim. lerinden bir zat © var.. İsmini derce mahal yok... Anlattığına nazaran her sene Vichy'ye ge- liyor, tedavisini yapıyor, dan Parise geçiyor. ay kadar mezuniyeti istimal et tikten sonra işine (o avdet edi- yor. Bu zat aslen (o Kıbrıslıdır. Amma babası Konyadan ora- ya geçmiş... Biraz o Türkçede görüşüyor. Bir kaç defa rah- metli valide paşa ile İstanbula | gelmiş, Bebekte, Sarıyerde otur muş.. Nazik, celebi bir adam... Haremi de yanında... Rivayete nazaran Vichy'ye gelirken hı reminin kendisini takip etmesi, haoımın da muhtacı tedavi olu şundan değildir. Sırf kocasına karşı olan muhabbetindendi; İda biraz halel v dı. İspirtizmeye merak ettiği- ının ruhunu ge “Sus! be A- ın. Böyle sey tirdiğini söyledi İ rift Sen deli lere inanmazdın di Mısıra av- detten iki ay sonre ki; vefat etmiş... Ve deli rak ölmüş. Bu tafsilâti. alınca, İstan- bul matbuatından bir arkada- şımızın ne büyük ehemmiyet. le dercettiği o Celâlettin Arif | Beye ait bir takım ola. dan başka bir şey olmadığını ve bunun daha güzel emsali- nin Bakırköy | hastanesinden kolaylıkla kabili tedarik oldu- ğunu anladım. . Dün (Vichy) nin günü idi. Fransada her şehrin o kendine mahsus bir bayram günü var- dı Bunun esası dinidir. Vichy'nin günü de 15 ağusto- sa tesadüf eden (Sent günüdür. Bugün ayni zaman- da (Assomption) denilen di ni bayrama da tesadüf ettiği bir hayli ehemmiyetlidir. Bu münasebetle şehir doi mış, polisler süslenmiş “id Gece her taraf elektrik içinde yanıyordu... Vichy'nin kenarın Ki dan geçen Allier irmağının ke | narında ateş donanması yap- tılar ve pek güzel (o fişenkler attılar... Bütün © Vichy bu ir- mak kenarına ve irmağın üze- rine atılmış köprüye toplanmış Ge Vichy'de tanıdığım birkaç kişiye 15 ağustosun neden (Vichy) nin günü o olduğunu sordum, Kimse cevap verme di. Galiba bu da bizdeki (iske: | le maddesi) sözü gibi nesilden nesle ne olduğu ( bilinmiyerek intikal etmiş bir âdeti, (Hastane Pinarı) © denilen maruf memba etrafında Pa- risin en maruf kuyumcu, kürk- Milliyet'in Edebi Romanı :71 - Ölüler yaşıyorlar mı? (Felsefi fantastişue roman) Yazan: HÜSEYİN RAHMİ | güzelliği bütün O tahminlerin fevkindedir. Mumlarla arasak | kızımız için böyle her meziyet, | fazilet şartlarını cami bir ko- ca bulamayız... Ancak kızım söylenmez bir sır ile büyülü-| Hanımefendi — Affedersi- | hazretleri, Bu sır niçin söylenmiyor?. Haki- © kat bilinirse serbest konuşulur. | Om göre muvafık bir karar verilir. Abdüllâtif efendi — Bu sır söylenmez. Söylense de akıl r, inanılır şey değildir... Bi- zim bildi maddi, mane- vi hayat şartlarının, kanunları- dür. Onun büsbütün ha “lâ, bir canavarlıktır. Na: İiyeyim mavera tar... Hanımefe: de slsurlardan gelen bir felâ- i bir haydatluk | İ oluyorlar.. Kızımı — İyi oaatler-i k ket mi? Abdüllâtif efendi — İyi sa- atte olsunl saatler geçi, hahlara iyilik lunmayi gönlüm doğrusu... Hanımefendi — Öyle söy- lemeyiniz.. Onlar için iyilik di- leyelim ki bize fenalıkta bulun masınla, Talât Bey — Bu gayri mer'i lerden korkuyor musunuz? Abdüllâtif efendi — Elbet. Baksanıza hayatımıza hâkim izdivaçtan ler temennisinde | istemiyor menediyorlar... öğrendim | yazıların | biçare hastanın karalamaların- | Mari) | Askerbi Türk istiklâlinin, Türk inkılâbe | | mın, Türk tarihine yepyeni bir istika | İ met veren, yalnız Türk tarihine de İ gil, dünya tarihinin gi değişti İ ven, büyük Türk zaferinin tam onun İ cu yıldönümünü yaşıyoruz. O zamanlar, 10 yaşmdaki çocuk larımız, şimdi tahsillerini bitirmiş, ve hattâ askerlik hizmetlerini ifa e decek çağa gelmişlerdir. Türk zaferinin, Türk inkılâbı mina ve şümulünü, yükseklik ve de ğini, dalma ve daima Türk genç | liğinin ruhuna sindirmek, kalbine zifesidir. Bu sahada, sarfedilecek gayretin küçüğü, büyüğü olamaz. O yüksek | gayeye doğru, samimi, imanlı ve şu İ arlu her adım elbet © büyük ler | yapmağa namzettir. Bizim gibi, o | İ ihtilal, mücadele, zafer ve inkılâp | günlerini yaşamış nesle mensup o lanların milli ve vatani vazifelerin den biri de, bu yüksek milli gaye u- ğurunda ne gibi dayanılmaz samlan ağır şartlar altında, nasıl aşılmaz de silen güçlüklerin, milli iman ateşi bin karşısında milli azim ve mera önünde yakıp yıktığını, elinin erdi. ği dilinin döndüğü kadar, bugünün İ ve yarının gençlerine anlatmağa, ruh | larma taş yontar gibi, yontmağa ça laşmakar. Bu da baştan başa hir tarih, eş siz, denksiz bir tarih olan Türk is- üklül mücadelesi hakkında bildikle- rimizi, sık sık tekrarlamakla ve her | sene bir yaş daha © büyüyen, Türk| gencliğine anlamakla mümkündür (Ceyms Prays) mm dediği gibi, | tekrar, mütemadiyen tekrar, bir ma | kineki tüfenle fasılasız ateşi gibi tek: | İ rar. Bunun kadar müessir birşey İ yoktur. İnsan dimağlarında, insan İ ruhlarında, en çok ve sık tekrar edi İ len şeyler kadar yer eden hiç ei sey yoktur. Her tekrar, onu bilenl kafilezinc yenilerini katar, sayı mam alsam i ene elimizin erdiği, | mizin döndüğü kadar. © Büyük zaferin ne gibi ağır ve büyük feda- kârlıklarla, ne gibi büyük ve emsal- siz neticeler alındığını anlatmağa ça ışıyoruz. Yazılarım, elbet bilenler için değildir. , Bu seneki yazılarımı şöyle tasnif a nk kadar hari yiyat sahasmda 0- Yan Üren hülüsasi, 1 — Sakaryadan Büyük zafere kadar dahili siyasetteki hâdiselerin hülâsası Ili — Sakaryadan Büyük zafere | kadar özleri sahada yapılan taarru- za hazırl! IV —26 Aile 30 Ağustos gü; tuhafiyeci ve antikacı ma- gazalarının şubeleri vardır. Bunların arakasında da cad de ve caddenin karşı yi ki ufak dükkânlar geli dükkânların önünden geçerken gözüme ilişti... Bir küçük ara- banın içine sekiz aylık (okadar bir bebek, bir oğlan çocuğu ya- | tırmışlar... Çocuk fevkalâde gü zel! Herkese de gülüyor, bağı- riyor, elini ayağını sallıyor ! Insanın sevmemesi, okşamama İsr kabil değil!... Yavruyu bun- İdan muhafaza için (o arabanın üstüne bir yafta © yapıştırmış” / lar: |ı<IRILACAK ŞEYDİR, DO- KUNULMAMASI RICA O. LUNUR) FELEK kabilinden... Fakat rica ederim Beyefendi suallerinizi derinleş- tirmeyiniz, Esas bilinmeyince i teferrüat hakkındaki istizahlar İdaha ziyade merak © uyandır. / maktan başka bir şeye © yara- maz. Biz şimdi felâketin yeni | almaya başladığı şeklin önüne | İ geçebilecek çareleri" düşünme. liyiz... Rasiha hanım — Yani oğ- bize o kadar kötü | Junuzla kızımızın arasında tu- nın yirmi dört saatlik hasreti. Bu bed - İ tuşan yangına su sıkmak çare- ; ne dayanamıyorsa (leri. larımefendi — Biribirin- den soğutmak mı? Rasiha hanım — Evet. Hanımefendi — Bu kabil olur? Büyü i ? Talât Bey — Büyüye, efsu İna gitmeyiniz... Bunun en kes- | tirme çaresi ikisini biribirinden | | uzaklaştırma! ! f efendi — Bu ci- İheti tecrübe etmek — istedik... hamet oralara yanaş- Talât Bey — Af buyurunuz | Beyelendi ke: suretle, ne lar? Abdüllâtif efendi — Ufuk- umar edsa bir fırtıranrı kapalı bir evi ni size ne ihsas ediyor — Ne diyor?. | m — Siz buj da bim bura- dan bir yere ayr, - st saatlik hasreti m.. D me a Türkün Büyük Zaferi - 10 uncu yıldönümü münasebetile - İ mağa ve bize sullı teklif etmeğe ka. kıyas olurabilir mi? bahisler | Dumlupınar Başkumandan Meydan Muharebesine yani Yunan ordusu nun imha edildiği güne kadarki ha. rot V — Dumlupmardan İzmire ka- dar cereyan eden askeri harekât (Günü gününe) 1 — Harici si Bir taraftan dahili siyasak cephe: sinde, böyle çarpışırken, diğer taraf tan harici siya de uğraşılıyor- du... A — Sakarya meydan muharebe | sinden sonra, bu zaferin harici siya- sette ilk siyasi meyvesi, bu zaferden 37 gün sonra Fransızlarla 20 Teşrini evvel 1921 de imza edilen Ankara i- tilâtnamesi olmustu... Bununla, ilk defa olarak milli eme limiz, milli bâkimiyetimiz, Garp dev etlerinden biri tarafından resmen tasdik ve itiraf edilmiş bu | te Bundan başka, bu itilifname ile, siyasi ve iktrsadi iştiklâlimizden hiç şey kaybetmeden, askeri biç bir fedakârlik yapmadan vatanımızm kıymetli parcalarını Adana ve hava: isi mıntakası kurtarılmış bulunu yordu. | B — Bundan sonra Avrapada, | hakkımızdaki cereyanları yakından takip etmek, Sakarya zaferinden sonra hâsl olan fenalıkları anlamak ve dünya ile münasebatımızı geni letmek maksadile Hariciye v 1921 martında Avrupaya gönderil işti; ne gariptir ki, buna taham:| mül edemeyen saray ve İstanbul hü | kümeti da ayni zamanda Avrupaya bir murahhas göndermiş, bu suretle milli hükümetin cephesini, zayıflat miş oluyordu!.. Ancak Hariciye kilinin temasları neticesinde itilâf devletleri hariciye nâzırları toplan- rar vermişlerdi. 22 mart 1922 de Türkiye ve Yu: nan hükümetlerine verdikleri müta- reke teklifi notasında esaslı olarak şu noktalar vardır 1 — İki taraf ordularını hiç tak- viye etmeyecekler; 2 — Bir yerden bir yere asker oy natmayacaklar; 3 — Bu husustaki işleri kontrol etmek üzre itilâf devletlerinin. teşkil edecekleri bir askeri komisyon mürakabesi kabul edilecek Bundan sonra sundukları 26 Mart | 1922 tarihli yulh teldifini havi mota da da şu mühim noktalar vardı: 1 — Şarlete bir ermeni yurdu teş il 2 — Boğazların gayri askeri bir hele ifrağı; 3 — Trakyanın Tekirdağı hizast- na kadar Yununistana terki. 4— Sevr projesindeki Türk kuv- vetinin 50,000 den 80,000 ne iblâğı, 5 — lulâf devletlerinin iktesadi menfaatleri, Düyunu umumiye ve harp tazminatı için Türk hâlimiye- ti ile telifi kabil Ür malt! konması. 8 — Adli, İktisadi kapitülâsyon- larda tadilât yapılması. Bu notalar geldiği zaman, Gazi Hz. cephede idiler. V: cevap lar hakkında uzun tetkikler yapıl. dıktan sonra Sivrihisarda Gazi Haz retlerinin huzurunda cevap tesbit e- dilmişti, 5 Nisan 1922 de, verilen cevabın esas hatları şunlardı: 1 — Mütarekeyi esas olarak ka- bul ediyorduk. 2 — Mütareke ile beraber tahliye nin başlamasını şart koşuyorduk. | mı kim yaptırdise, Allah için sağ- Kim hiddet etmemiş Hayret! Muzaffer ağabey kız muş. Hem öyle kızmış ki, ben bu- nun farkında o bile değilmişim. Dün kendisinden şöyle bir mektup ald x de okuyun: Ale fön | “Evvelâ şunu © söyleyeyim ki, sanki başka hikâye mevzuu yok- muş gibi, benden £ bahsedişinize doğrusu çok kızdım. Ayol, a yaz: | dıklarmızı okuyanlar, aşağı yuka- rı benim bamakatime vermişler- dir. Şu devirde, yani buhranın si- Birleri yay gibi gergin — tuttuğu bir zamanda, birisine “Merhaba” denilse, alacaklı zannediyor da, hemen tedafüi vaziyet alıyor. E- ğer “merhaba” deyen alacaksız bir dostu ise, evvelâ geniş bir ne- yor. Sonra ne olur ne olmaz, belki ödünç bir şeyler ister diye, “Eyvallah canım” diye geçici bir mukabeleden sonra yürüyüp gi yor. Siz bu adamın hakikaten bi alacaklı olduğunu düşününüz. Hid | det etmez mis hiddet, ya sıkıntı alâmeti gösterirsiniz. Vazi yele göre, zekânız hangisini emre diyorsa, öyle yaparsınız. Bazan sıkıntılı görünmek te, bazan hid: | detli oluvermek te sizi bu müşkül vaziyetten kurtara bilir. Lâkin o | dakikada rol oynayan zeküâdır. E- ğer sıkıntınız cali değil ve hakiki ve bir azacık taşarsa, hemen €nli olmayan hiddete inkılâp ider. O zaman sinir hâkim olur. Yani | artık zekâ mekâ para eimez. Kes kin sirkenin küpüne zara olduğu- nu bilirsiniz. Benim bildiğim zekâ denilen şey, hiddeti hemencecik | yere seren bir kuvvettir. Vallahi, kimse hiddetini vesinirini değil de, zekâsmı kullansın, derim. Çünkü biri, öbüründen üstündür . Fakat insanlık hali, kızmamak | ta elde değil. Bir gün ben de kız- | dım. Size başımdan o geçenbir vak'ayı anlatayım da, hiddetin ne reden nereye vardığını görünüz. Bir seneler Babrâli caddesindeki meşhur Orhan Bey hanında kira- lık odalar vardı. Şimdi hâlâ öyle mi bilmem ?Bu zavallı hanın talihi gok maküstur. Bir defa kâmilen bir tarafı daha yandı. Yine yapıldı, bir ta- rafı daha yandı. Fakat duvarları- İam yaptırmış. Çünkü ahşap kıs- m hemen tamir ediliyor. İki ay sonra kiralık odalar emrinize â- made. . Bu kiralık odalardan birini de, ediyordu! — İtilâf devletleri, bu cevabıme- 72, 15 Nisanda menfi cevap vermiş- lerdi. Buna biz de 22 Nisan 1922 de cevap vermiştik: Ve cevapta da: Bğtarelr olmama bil, silk me zakerelerini geciktirmek muvafık ola mayacağını” İlâve ediyorduk. Ve bu maksatla (İzmit) de bir konferans akdini de teklif eyleyorduk.. Fakat bütün bu teşebbüslerin hep si neticesiz kalm Bütün bunlar gösteriyordu ki, baş ta saray ve İstanbul hükümeti oldu ğu halde itilaf devletleri ile elele ve- rerek, milli hükümet, milli mücadele | aleyhinde, Türk milletinin hayatına | kasdeden yeni ve hain bir teşebbüs | ve mesai başlamıştı... (milli vahdet | cephesini yarmak, parçalamak teşeb büsü).. Artık bir kere daha sabit ol muştu ki; Memleketimizi istilâ | etmiş olan düşmanlar: silâh kuvvetile çıkarma- dıkça, çıkarabilecek kudret ve kabili yeti filen gösteremedikye, diplomasi sahasında ümide düşmek hayal pe. gind İn farklı bir şey 3 — Mütareke müddetini, tahliye | değildi. müddeti olan 4 ay iletahdit ediyor | duk İ 4 — Tahliye bittiği halde sulh | müzakeresi bitmemiş olursa, mütare kenin üç ay kendiliğinden uzamış ol ileri varırsanız bizi isyana mec | bur edersiniz... diyor.. | Hanımefendi — İsyan edip te ne yapacaklar acaba? Rasiha hanım — El ele ve- rip kaçacaklar. gibi | görünü. yer Henmefendi göğsünü sa san bir kaynanalık kıskançlığı (les — Şehamet Hanım Orka: | kaçtıkları | vakit ben bu ayrılığa nasıl “ta- ammül edebileceğim? Analık yüreği gelip geçici sevdalarla Evvelden en küçük bir sö- züme divan dururken © şimdi en mühim bir emrimin önünde dudak bükmekten çekinmiyor. | Ettiğim nasihatlere mukabil oğ lum da kzınızın size verdiği ce- vapları kullanıyor, Ağız birliği etmişe benziyorlar ne yapaca- ız? Rasiha Hanım nız barımefendimi; şöyle darı Haklısı- inma | mi? öyür. / nimle beraber cehenneme gir- meğe razı... Bizim için en müt- beklenilen saadetti nem ne oluyor? Beni korkutu- yorsunuz hanımefendi. İşte Sakaryadan büyük taarruza kadar harici siyaset sahasında,, dip lomasi sahada olan biten şeylerin üilüsası da bu AR mekten vicdan azabı duymuyor musun? Hanımefendi — Ey ne ce vap veriyor? Rasiha Hanım — Orhan be- | hiş olan şey — ayrılıktır,, di- yor... Hanımefendi — İzdivaçtan Ceh. en- Rasiha Hanım — Vukuun- dan evvel felâketi karşılı için her şeyi açıkça söyl na kızımı ithamdan bile çekin- | miyorum.. Talât Bey — Felâket yarı yarıya vukubulmuş demektir. Rasiha Hanım — Bunu yı rıda bırakmak ta sizin için bir | iyiliktir. Tazyik ve tehditte en i vardığımız zaman kızımız bize şu cevabı veriyor. Hanımefendi — Hangi ce- | vabı? Rasiha Hanım — En son korkulan şey ölüm değil mi Or hanla biz ona karar ( verdik zati,., Muvaffakiyetsizlerin son | vaffakıyetleri bu değil eyi | muaşıkaya da hemen beriki ka | Nİ | letimi görmüşler sonra ne oldu | Bu bilmeyorlar. Ayağa | kalked Allahım gözlerim © ande | gördü? Merdimen altı bu yal Kim ehemiyet verir? İri iri çivilef İ sağımdan solumdan, önden dan dik dik, sivri sivri uzanmif lar? Ya ben, bir kat aşağıya dü) | görkem bu izi çivi uçlarından oynuma takılsaydı, ne olur. işe girmek işin ahbaplardan biri | iz mama in kusaydi, me olurdun eğer r e imei vii olmadığımı her taral diği için, merdivenlerinin bir kaç | #weecle de geki pe gp defa tebdili mevki ettiğini bilirim. | Çıktım ve gieki Dr aka Fakat ne merdivenlerdi © merdi- | yazıhanesine giderek ei venler! Karanlık mı, karanlık | diz netice Mübarekler daha o zamandan ta sarrufa başlamışlar, on beş mum. | , , Dedim ki: “Bu işte iliniz iuk elektsik lâmban değil zeyün | könmelen uyüşabilecekiiniz.y yağı kanali bile ok. İ Ondan sonra da lâf olsun d Ben bu karanlık merdivenler- | Ye başımdan göçen (o kazayı attım, anlatışımın sebebi hiddi den el yordamile çıka çıka, arka daymiğe yi Elek leme timden ileri geliyordu. Bak, bi Bir çok yazıhanelerin bulund dım. Yalan olmasın, sşağıda divene civar odaların buzlu camla | ğu bir binada, bir o merdivenifi rından sızan şöyle böyle bir ışık | ilk dört basamağı kaldırılır. dağ ta yok değil. Fakat yine merdive | oraya bir lümba, bir mania ve yeğ ni çıkmak için el ve ayak yorda- | hut tehlikeyi ihbar edecek an, şey konmaz mı? mı lâzım, Yukarıda arkadaşım bana bir | deşim, bütün hiddetimin — s budur? sigara ikram etti, kahve ikram et- onuşacağımız işi konuştuk. Ben bu macerayi öteki arl rada bon mutavassrt vaziyeti de | daşıma anlatır anlatmaz, 78 idim, Ticarete girmek isteyen iki | yalı gesniz ayi Epa alâ sevdiğim arkadaşın anlaşamadığı | dar eden meseleyi unuttu da, den bire küplere bindi. Ken noktaları telif etmeğe çalışıyor” dum, av v 3 gemi hakla. veziferti <8 MİKİ: elsi epekine: gelişim, Zilm seneli — Yahu, dedim, tehlikeyi bet nü ifa ettim. İki arkadaşm yapa- bileceklerine emin olduğum bir - geçirdim, sen değil. Verilmiş s8 dakam varmış. Sana ne oluyor? işte teşriki mesailerini temin etti. ğim için, derin bir haz duyuyor» Arkadaşım şöyle bir küfür s8 vurdu dum, Bu mülâkatımız yarım saat de- vam etti, ya eimedi.. ssmakelari hh #iyabında neler, neler olurmuş! | *iYeti bir anlayayım, dedi. Orhan Bey hanının sahibi, mer. | | Ben sükünetle gidip te, uüt karanlık olduğu için merdiveni | zannediyordum. On dakika son karşı tarafa almak istemiş. Boyu- | ra arkadaşım başı gözü kan içid bundan kalay ne var? Hemen | ile iki amele elbirliği edin zavat |) bir usta başı, iki amele.. Bunli arkadaşımı oracıkta bir şeyle ğum merdivenin üst tarafından baş Işmuşlar. basamakları sökmeğe, Meğer yer yüzünde insanların divenin yerini beğenmemiş. Belki | başıya vazifesini ihtar (edecek na merdiven değiştiren bir adam | de avdet etmez ? Usta başi benim yirmi dakika evvel çıktı tüne giymezmiş. Kim bilir orad# me oldu? Arkadaşım hiddetini | ne şekilde izhar etti? Çünkü bir ir, bilirim, Görüyorsun ya, bu meselede 'akat kuvvet öt !.. Bereket versin, yine be” nim sayemde, gittim de mesele" İ vi hallettim. Usta başı ili amele geldiler. Ayaklarımıza kapandı" lar, bizden özür dilediler, Ben de kendilerine birer sigara ikram ettim. İl ELİ ya IRTİHAL Meclisi — Maarifi (cebir âzasnda merhum Abdülkerim Hadi Bey refir kası Selma Hadi Hanim düçar old& ğu hastalıktan rehayap olamıyarak tedavi edilmekte olduğu Etfal hasta sesinde ayın 16 ıncı pazartesi gect İ si irtihali darilbaka eylemiştir. Cena bı hak kederi dide ehubbasına Sabri Cemil ihsan eylesun amin. Diş w Mehmet Rifat Paris Darülfünunundan mezun. Cağuloğlu, Sıhhi aparaman No 7 Bendelori de meülAkat muvaffa- kiyetle hitam bulduğu için, neş'e ve sürur içinde öteki arkadaşm yazıhanesine gitmek üzere svdet ediyordum. Allah aşkına sorarım sizel Yir vaziyetimde bir merdivenden çık bir tebedül aklınıza gelir mi? Hâ! Bir kırmızı fener konur, yolunuzu in bir destek uzatırlar. 'bu nedir?” diye durak- lar, durakladığmız zaman da mer divenin söküldüğünü anlarsın: Hayır! Bunlardan biç birisi merdivenin üst kıp- mından dört basamağını söken a- melenin başları bile görünmeyor. aşağı! Yani envai al lshi, Orhanbey hanında bir katm irt fa: beş metreden © aşağı değildir sanıyorum. Bir kat düştükten sonra şöyle bir kendimi yokladım. Elhamdü- lillâh, bir şeyle, sarıdan ameleden şitiyordum: — Yahu, diyordu, şimdi merdi | venin başında bir adam vardı. Ne oldu bu adam? Anlaşılan benim tepede haya. | İ İTTİHADI MİLLİ TÜRK SIGORTA ŞİRKETİ Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icr, eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidi Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel: Beyoğlu : 4887 VEKALETTEN AZİL Vekâleten teksüt msi maze hamam karşi” de Kemer Beyi vekâleten sında sarraf Hi azlettiğimi ilân eylerim. Müteknidinden Ahmet duruyor. Abdüllâtif efendi — Leman daki bu hal cinnet © arazından sayılır.. Bu akıldaki bir kızı oğlumuza nasıl alabiliriz? Hanımefendi izim kı zımızın bahtı, sizinki gibi müt hiş bir sır ile bağlı değil. Le- manmki çocukluk, Öyle karışık | bir rüya mu görmüş me yap- mış? ici bir korku. ibdüllütif - efendi — Sizin | çocuklar da gece gündüz ii 4 İ tisme ile meşgullermiş.. Hanımefendi — Ben o her eğlenceye müsaade etmem.. Va kit geçirmek için en masumane oyun olarak bunu buldula; Abdüllâtif efendi — Rı larla oyun olmaz... var,. habisleri v. Talât Bey — Ya siz böyle müçtenip olduğunuz halde on. | ların şerlerine asıl © uğrad- nız? Abdüllâtif efendi, — Bizim- kisi bi ün başka. Biz onla rr tahrik edecek hiç bir hare kette bulunmadık.. Uğradığı- mız felâket ispirtisma tarihinde fevkalâde bir istisnaiyet teşkil © decek bir garabettedir. di Hanımefendi Sözleriniz bana ürperti getiriyor... Abdüllâtif efendi — Keyfi- yet bundan da ibaret değil, me- sele iki çatal... Talât Bey — Ne gibi? Abdüllâtif efendi — Orta- | da bir de Leman, Keramet mu aşakası var, Hanımefendi — Onlar da sevişiyorlar biliyorum.. Fakat bu çocukların sevdalarına ehem miyet verdiğim yok.. Abdüllâtif efendi — Biz bu dar ehemmiyet veriyoruz? Talât Bey — Niçin? Ke: met Bey de mi hemşiresi gibi ruhların zaptıma düşmüştür? Abdüllâtif o Bey — Hayır bu defa ruhlara karışan oğlu- muz değil kızınızdır... Leman hanım kendisin ölüm döşeğine uzanmış görmüş... Talât Bey — Evet böyle bir şeyler saçmalayıp geçti.. , Rasiha Hanım — Geçme- Bu garip iddiasında yen Yakında öleceğini lüyormuş... Keramet kendi e dini ölüme mahküm ilişinin bu & v”).