Romalılar, o Yunanilerin aksine, güver insanlardı. San'atla fazla mı yoktu. Bunun için onların tro zevki, Yumanilerin irdiziğin pek başkadır. Romalılar am- töâtre — (< afitentr) etmişler ve çenk oyunları il eylemişler, büyük, geniş mey- hayvanlar katletmişlerdir. lar için dram temsili, bay- n veya insan ölümü, kan akması gtr. tuhatının zevkli hıncını, Yunan İyatrosunun şeklini bozarak çı- parmak istemiş ve yeniden yaptı tiyatro binalarını Yunanilerin larından kopye etmekle be- ber, çok da tadil etmiştir. İliların kayalık — yamaçlarda ederlerdi. Romalılar, tiyatro rn: rasgele yerlerde nan tiyatrolarında — güzel bir anzara vardı. Halbuki Romalr- bilâkis, eğer tiyatroları man- rası güzel bir yere tesadül et- *, bü manzarayı (o kaparlardı. ormin tiyatrosunun Etna ile Yu in denizini gören nefis manzara inı, bir duvar örerek o kapatmış- dır. 5 Romalılar, orkestra yerini de « mevkii mahsus İn az güzel görünen şekildeki ti- İstrolar bugün elân mevcuttur: pet da Marcellus, Atinada He- dot Attiküs, Fransada Orange Arles tiyatroları. he. Bunlardan gayri tiyatroların psi Yunan tiyatrosunun kopya- ir yi Romada ilk tiyatro temüili İysa | gü İm doğumundan evvel 362 sene- ha ğinde verilmişti. Aktörler Toskan Mi olduklarından ve nlarını e Romalılar bilmedikleri için bu ' ilerine çok- şeyler * oküttürül. ber: uş olan aber çacuklar ilâsik ciddi bir mektep tahsili förmemişlerdir.... Fransızcayı milletin gençleri - cerbezesile tonuşurlar. Yüksek ilimlere &- O olmayan her nevi kitapları arlar amma (| tahsillerinde as yoktur. Anneleri bu üç evlâdin ü- lerlerine titrer. Kendi geniş ahçeleri dahilinde yapılacak iporlardan, oyunlardan başka içte rastgele gençlerle ihti- tlarına müsaade etmez.. On- ar valdelerinin bu emrine mu. dirler, Fakat hayat mücade- İssine atılmaktan vareste kala- “cak kadar zengin olan bu ço. ar damarlarında kaynayan (ğençlik kanlarını hangi meşgu vetle avutacaklar? ,, Çocuklar hilkaten garip hâ- iselere meclüpturlar.. Tahsil. srinde sağlam bir temel olma- Bası bu garabet meraklarını inden güne arttırmaktadır. sitismaya © başladılar. rla fazla meşguliye ee R, po Ka &o)| Tiyatro müsahabeleri g Romalılar tiyatroyu nasıl öldürdüler? vela ROMA TİYATROSU ; | Kadim Roma: Tiyatro zevkim. ' daima | Yunanı mağlüp eden Roma, bu | Meselâ Yunaniler tiyatrolarını | yaptılar. | övedip, orasını hâkim ve âyan | ğ—.—..—> b temsiller sadece musiki ve raksa munbasır kaldı. Bundan © sonra “atellane” tesmiye edilen satirik, entrikalı farsların temsili başla” dı. Bu aktörler Napoli ile Capu arasındaki Atella ayaletinden gel mişlerdi. Nihayet 240 da (İysa- nm doğ trajedilerini tercüme etti. Bu tarihten itibaren Roma temaşası, Yunan edebiyatı nın tesirinden kurtulamadı. Tiyatroda, ilk dekor ihtiyacını Romalılar hissettiler. Yunan tiyat tolarımın manzarası güzel ve açık olduğundan duyulmıyan bu ihti- yaç, manzarası bir duvarla örtülü olan Roma tiyatrosunda kendini | gösterdi. İlk muntazam dekoru ve perdevi romalılar yapmışlar. dır. Dekor, temsili kısımlara ayır- | dı ve bu kısımların tertibi . için | de perde kullanılmıya başladı. Romahların anfiteatr'ları mu- azzamdı.Muazzam anfiteatr inşa eden bu millet, muazzam tiyatro lar kurmıya başladılar. Pompöe tiyatrosu 40,000 Skaürüs tiyatro» su 80,000 kişi istiap ediyordu.Bu tiyatroda 3000 tane tunç heykel de vardı. Fakat bu muazzam seyirci küt lerine ses duyurmak ram edildiği içi ke kullanmasma hacet kalmadı. | Maskeleri attrlar ve kısa, hafif el biseler giymeğe başladılar. Böylelikle Roma tiyatrosu Gre- ko - İâtin mitelojisinden alınmış mevzuların, zengin dekorlar için- ın canlı tabloları hali- Büyük bir inkişafa namzet gi- ibi görülen temaşa san'atı, bu su- retle, romalıların elinde © inhitat etti ve kayboldu. $ Selâmi İZZET leri tehdit eden bir çok tehli- kelerinden masun kalıyorlardı. Valdeleri için bu da az bir kâr değildi. Lâkin” gittikçe artan / bu merakın sonu nereye vara- cağı da teemmüle şayandı... Böyle ilim ve fen cihetin. den yarımın yarısı bir bilgi ile Fransız neşriyat ummanına gir mek onların önüne © garip bir tehlike zemini açıyordu. Kütüp banelerinin mühim bir kısmını espritismaya, ruha, cine, pe- riye, sihirbazlığa batıl ilimlere ait eserlerle doldurdular, Ka- taloklarda, kitapçı vitrinlerinde hep bu nevi ciltleri arayorlar. dı. “Heyet âlimi meşhur Camille Flammarion'un ölüm ve mün sırrı külliyatından, ölüm- den evvel, mün etrafında, ölümden sonra ciltlerini ve da- ha bu neviden maveraya gayri , idrakin acz ile önlerinde gözleri karar dığı büyük esrara ait © eserleri kütüphanelerinin ilk raflerir Fikirler e Artistik deha Şaheserler önünde âdetâ iba- deti andırır bir vect ve huşü ânı geçirdiğimiz muhakkaktır. Bu se bepten dolayıdır ki bu pi at heyecanlarını masinin dini ces belerile mukayese sdenler | gün- den güne çoğalıyor. BilhassaLuvr ve Lüksemburg telâkkisi bütün samimiyetile yaşı yer. Asırlarca ruh dünyasına hâ- kim olan bu ferdi kudretin aza metine, ulviyetine hayran olma- mak mümkün mü? Löonard de Vinci, Michel-An ge, Shakespeare, Moliöre, Remb- randt; Goethe, Bethoven, Richerd wagner san'atla birer dahi olduk ları gibi Descartes, Napeldon, Pas teur'de başka başka sahalarda birer küçük peygamberdirler.Her kes gündelik hayatı içinde birçok san'atkârlarla karşılaşır, bunlar belki de zamanlarının en üstat ge çinenleridir. Fakat yalnız bir mo del üzerinde çalıştıklarından ya- hut yalnız o modelin, o eserin tek rarından başka bir şey yapama- dıklarından dolayı bilâhaydaşart sathidirler; derin değildirler. Hal buki orijinal | san'atkârda yani dahide tenevvi ve mevzuda zen- ginlik birinci şarttır. Onları din- lerken seyrederken, okurken gay- ri ihtiyari bizim de onlarla bera- ber yörüdüğümüzün, — onlara ka- tıldığımızın, onlarla beraber te- neffüs ettiğimizin farkında ola- mayız; Bizi o derece | şaşırtırlar, bizi o derece mestederler ki lâ yemut his ve fikir enginliklerinde, kendimize güçlükle gelebiliriz. Sonra, şaheserler her asırda mü teattit tefsirlere, , müteattit izah- lara da ağrarlar. Önlerinde diz çö ken her devir, bunlardan, her za- man başka bir hamle, başka bir lem'a bulmak ümidiyle | şavaşır durur. Bunun içindir ki yıllardan bari Goeth'e enin o Faust'ü Bet- hoven'in dokuzuncu © senfonisi Descartes'iz Don juvan'ı Vinci'nin | joconde'u başlı başına birer membâ halini almışlardır. Dehayı şlabiata doğru çevr. len ve daima yaratan bir muha yile şeklinde tarif edenler bu- İanduğu gibi şe'niyete bol hayat malzemesine ve mütemadi bir Faaliyete olan ihtiyacı münasebe- tiyle Buffon'un tabiri veçhile “u- Zun bir sabır” suretinde izaha ça- lışanlar'da o vardır. o Chateau: briand, dehanın en mühim kısmı. nı hatıralarda bulur, ve realitey- le temasladır ki insan ancak ken- di varlığını mükemmele ifade e- der. Guyo'nun içtimaiyat nohtai nazarından san'at isimli kı Habında ise, dahi için” derin ve namütenabi bir aşk sahibi, yeni ve canlı bir dünya ibdamdan son sadır ki sükünet — bulabilen bir kuvvet” gibi satırlarc tesadüf e deriz. Orijinal san'atkâr mü enevvi ka yet hadiseleriyle yiçtime: vekayi- le, beşeri istıraplarla ors : omuza yörür. Onda kesret ve nirayetsiz bir yaratma vardır. Mamati, bu ibda keyfiyeti cs rarengiz bir mahiyet te hesbedebi lir. Çünkü gayri meş'urda gizle- nen ve haberimiz. olmadan bir saat gibi işleyen her hangi bedü bir mevce günün birinde, şuuru- muz da ansızın kendini gösterir, biz bunun nereden geldiğinin far kında olamayız. Bu sebepledir ki dehayı sevkitabi ile mukayese edenler bulunyor. Meselâ köçük bir huşun yuva yapmasile bir dahinin âlemşumul © bir eser ya ratmasındaki faaliyeti ayni ruhi kanunla — ölçüyorlar. Gocahe'e meşhur Verterinin müsveddeleri- ni ilh defa okuduğu zaman hay- 2 Perili şato Vakit gece yarısını geçmiş, koca meskenin azalmış seke. nesi hep uykuda. Yalnız oda. larında iki kardeş uyanık.. Gök siyah, kesif bulutlarla kaplı. Dışarısı zifiri karanlık.. Sıcak, durgun, ağır hava bir yağmur sıkıntısı geçiriyor. Gümbürdeyecek © yıldırım. lardan korkar gibi köşkün ö- nündeki ulu çınar kısa nöbet. lerle titremelere uğrayor, hi. şır, hışır pencereleri tırmala, yor. Göğün sıcak nefesi gene kesi Yuvarlak minderinin üstün de uyuyan iki kardeşin sevgili köpekleri (Atak) ım kıvrılmış vücudü a sinirli çocuklar gibi ürpertiler geçiriyor. Hay- van uykusu arasında kısık kı. sık uluyup susuyor. » İki kardeş ortada masanın üzerinde yanan lâmbanın işığı- na eğilmişler., Paristen © gün getirtmiş oldukları çok merak. | İ bir kitabın mi siyaretçilerinde, | vazifei hacci ifa eden -aziz insan- | Cogito'su moliere'in | ah Bugünkü | edebiyatın menşe'i “Senbolizm”dir. Bunu. anlama- edebiyatı anlamak #ümkün değildir. Şimdi senboliz- mi anlatmadan evvel “Senbol” De demek olduğunu izah etme! yim, yatta teşbih ve istiarenin mütel İ mil bir şeklidir . Senbolizm, 1850 den zamanı- mıza kadar üç devreye ayrılabi- lir. 1880 tarihine doğru büyük | senbolistler gelmiş ve yeni bedi- yatın yeni esaslarını kurmuşlar. dır. ire, Rembenu, Veirlin, Malarme gibi, Sonra Clodel, Va- lery, Gid senbi yeni şiirin, yeni tezahürlerinden olan Kübist, Fü- | türist, Surrealist, ve Dadaist mek- teplerinin ilk osasmı kurmuşlar demektir . Senbolizmin tevellüdünden son | atta tabiat taklitçiliği dan düşmüş, ve tabiati olduğu bi resmetmek, tabiate sadakat ba yağı ve âdi telâkki edilmeğe baş- İamıştır. On dokuzuncu asrın son larma doğru her şey bir senbolle fade edilmeğe başlandı. Yani sen bolizm moda olmuştu. Öyle senbo listler gelmiştir ki şürlerinde söy lemek istedikleri manayı ya şii- rin serlevhasında ve yahut sonun da ifşa ederler, bunlardan Ma- larme daha ileri | giderek, “şiir, | bir esrardır ki anahtarını kari bul | i itiba mağa mecburdur.” demiştir. Artık şürler bir bilmece halle der gibi uzun düşünce ve araştır- retini saklayamamı eserim mi? cümleysiyle kitabun yazarken ne kadar gayrişuuri bir âlemin içinde yaşadığını bize an- | atmak istemiştir. İ Alman ramantikleri odehada tıpkı tabiatin kudreşine © benze yen bir enerji hazinesi görürler, ve onun gibi dehanında kendili- ğinden hatsiz, hesdpiis eşya © ve mevcudat hasıl etmekte olduğunu beyan ederler: h Söndgue, Sehopdhhauüer, Lö- lut, Lombrozo gibi mütefekkirler ise dehayı deliliğe yaklaştırırlar. Onların şüphelerini, melânkolile- rini, gayritabii i larını, inzi valarını, muhite intibaksızlıkları- Pakel ba çöz bir fide Çün "ai bu ir Tie » Çün kü dehanın en mümeyyiz alır biata yaklaşması, onda kuvvetli bir realizm ler. Kiri ise irade fikdarı bâtün açıklığile meşhuddur. O ne yaptığını, ne yapacağını bilmez. Halbuki dahi bilhassa irade kuvvetiyle eserleri ni yaratır; ve onları en ilâhi ve | tabü bir şekilde bize sunar; (bu | seretle hislerimizle, fikirlerimizle | konuşur. Taine'in meşhur bir iddiam var dır. Oda dehayı ırkin muhitin, ve devrin mahsulü addetmesidir. Hal baki doğru gibi görünen bü tez | de artık yıkılmıştır. Çünkü bu da, dehayı meydana getiren, kuran en sihirli bir kudreti tanımamak. taydı. Bu sihirli kudret şahsiyet- tir, ferddir. Dahideki şahsiyet a- nan te'sirlerinden oldukça uzak- tır. O içinde ya devri asır. larca geride bırakan bir ilerleme etmek şüphe yok ki gayrimüm- hamlesine malik olduğu gibi 34. hurunda evvelden keşf ve tahmin kündür. İRFAN (Les maisons hantöes) (peri. li evler) isimli eseridir. Bazı hanelerin'tekin olma- dıkları söylenir.. Bu vâdide de. veran eden garip rivayetleri ço umuz işitmişizdir. Kendi ken dine oda açılır kaş nır. Duvarlara darbeler indiri. lir. Sofalardan, * köridorlardan, merdivenlerden bitibirini kova. lar gibi koşuşmalar olu kat bu gürültülerin / faillerini yakalayabilmek mümkün ol. / maz. Het taraf ne Kadar aran. sa, taransa göze gö'ünür kim. se bulunamaz... Bu türlü esrarengiz hâdise. ! lerin vukularını kat'iyyetle in. kâr etmek beyhudedir. Bu ga. ribeler her memlekette vâkidir. | Görüp, işitmiş olanlar çoktur. | Bazıları vukubuldukları mem. leketlerin zabıta ve adliye ka. yıtlarına geçmiştir. Fakat şim- z Bistler ibhamı severlerdi, halk ta- A Senbolizm malardan sonra anlaşılabilir bir hale gelmişti. Şürin manasını mantıki olarak anlamağa çalışmak gülünç netice lere varmak demekti. Bunun için üiri sezmek, hissetmek tarikile o | Senbo- umak lâzım geliyordu. rafından anlaşılmayı lerdir. duğu gi istememiş- i bu fikir, yenilerde ol lâsiklerde de mevcut- tu, Rabbeles “iliği bulmak için ke miği kırmak zahmetini ihtiyar et mek lâzımdır.” demiştir. Bu telşi- | mül âni surette olmuş değildir. Asrlarm hazırladığı bir cereyan. dır. Fransız edebiyatı bu yeni &is. demek olan şiir, senbolizmin te- essüsünden sonra artık bir mana ifade etmek için, bi rfikrin teza- bürüne yardım etmek için yazıl Artıl limeler ale- telkin et- ; manalarla kul mek istediği lanılır ve yazılır bir hale gelmiş ti. İşte bu cereyan bugünkü san'a bn esası olmuştur. Bugünkü yeni 'at nazariyeleri | senbolizmin ir tekâmülünden başka bir şey değildir. Bugün artık ne edebi- yat, ne de resim veya diğer san'at lar bir şeyi hikâye eden şekiller arzetmezler. Bir hissin, bir heye- canın akisleridirler.— Sam'atkâr, i ifade edebilmek için ta- vasıta olarak kullanmak tadır. Rüzgâr sür'atinde giden bir lokomotif resmetmek için makine lerin teferrüntı ve onu taklit eden bir mana ifade etmez. Gerçi taklit san'atın esasıdır. Fakat kendisi taklit ile mükelef olan natı ler, behemahal tsbinti tal dında kalanlardır. San'at kadarı kâfi değildir. tabiatin manzaralarını, hâdiseleri ni bize nakil ve tasvir etmekle kal mayacak, bize © tabiat karşısında ki infinlâtmı da arzedecektir . Şu halde tabint mukallitleri na turalistler san'atin birinci kade- mesinden ileri gidememişlerdir. lince; onlar, ava muhayyelelerine göre bir “fan- | tezi” alemi icat etmişlerdir. Bu da değildir. Tabiatı | Ressam Halit Mustafa Halit Mustafa Bey Pariste intişar eden (A.B.C.) mecmuasında Ant. Raynolt,nm genç ressam Halit Mustafa Bey hakkında yazdığı bir o makale; tercüme ediyoruz: Ressam Hali Mustafa evvelce Türk Ocağında &sserlerini teşhir etmişti. Hocası nım şitayişlerile dolu olan bu ma- kaleyi aynen dercediyoru: *“Mektepteki muallimli ilk günlerinde önüme yığılan ir çok dosyalarda resimler, mektup lar arasında, talebelerin anlatma ğa çalıştıkları, muhtelif karakter, | mizac ve hislerin, endişe, emniye safvet veya hodbinliğin canlı mi- sali olan bir kısım yazı ve resim- lerle yakmdan »lâkadar oluyo- rum, Böyle“ olmakla beraber bir Sin bir süreriz karşısında kalmış & Ti maturalizmin taban © tabana zıttı olduğu için müfrit © telâkki edil miştir. Romantizm bir vehimden ibarettir. Mademki bütün malümatımız bilgilerimiz (Subjectif) tir. Hattâ yalnız âlemi harici değil vicdanda , da her bildiğimiz şey infialâtımı- zm bir hissi haletidir. Şu halde bi zim için her varlık, (her şey bir timsaldir. Bir remzdir. Yani sen- boldür. Max Nordau, hattâ Spe- nser de bü moktai nazarı izah et- mişlerdir. Mademki her ressam, bir manzarayı kendi görüşüne ve 'duyuşuna göre resmediyor. Şu hal de hakikatı eşyayı tamamile tarif ve tasvir imkânın © haricinde bir seydir. San'atkâr, © vicdanmı bir timaalle ifade eden adama der- ler. Şu balde senbolizmin hakiki san'atin yani bugünkü © san'atin bir mukaddemesi, bir esasıdır. Yarım san'atta ne kadar aksülâ öieler olursa olsun, san'at gene subjeetif olmaktan kurtulamıya- caktır, Sözlere görümmüvyen mercileri | ne — biçim. mahlüklardır? | Cin, peri, ula deyip geçiyorus? Bunların ne olduklarını içimiz de bir bilen var mı? Cin hedir? Bir anadan babadan mı doğar? Nerede oturur?. Ne yer? Ne içer?.. Makamlarını tesbit müm- kün e gazete muharrirle. ri mülâkat için kapılarını aşm. dırırlardı. Biz de meraktan kur tulurduk. İyi saatte la pek te şakalaşmaya gelmez. Bazan da insanı çarparak yen. geçe çeviriverirler.. İşitilen gürültüler müsbet- tir. Fakat bunların münhası- ran cine, periye, ruha atfı doğ. |- ru'değilir. İşte bu yanlışlıktan | cinci hocalar, püfçüler, kendile rine işletecek birkazanç madeni | çıkarıyorlar.. Bazı ruhi, asabi, | sar'avi hastalıkların uğrama e- | diye kadar bu esrara müsbet | seri olduğunu iddiaya kalkışı- | surette kimse “akil erdireme. miştir.. Bazı meskenlerin altını üs. tüne getiren bu gizli kuvvet ne dir? Cinmi? “Peri mi? k eseri (İstanbul sokakla- rından biri) tum. İstanbulda damgalanmış yor gun bir zarfın içerisinden sevimli ve zarif krokiler çıkıvermişti. Mükemmel bir fransızca ile yazılmış kısa bir mektupla pek i ve aziz talebem | Halit Mustafa, şarka mahsus zarif tav- rile kendisini takdim ediyordu. Bu genç talebem hemen ken- dine göre bir yol tutdu. dılışında mi Hi portreler, figürler cezb ve işgal ediyordu. o Düşüncesindeki yus'atin bir timsalı olarak kuvvet resimler gönderiyordu. Çalıştığı z meram a bar müessesenin müşterileri ve asri simalar karşısında canlanıyor alt Mustafa Beyin bir İl Avni Lifij Avni Lifijin vefa- tının yıldönümü Ölülerimizi unutmayalım. 1927 senesi haziranınım üçüncü günü ressam Avni Lifij vefat etmişti. O günden beri onun hatırası ilk de- gafil davrandılar. san'at hatırasına hürmetle onun tercümei halinden kısaca bahse- delim. Avni Lifij Kafkasyanın asil bir ailesine mensup olan Abdullah E fendinin oğludur, Abdullah Efen di cabil ve mütaassıp bir adamdı. Kafkasyadan Samsunun o Kavak nahiyesine yerleşmiş ve orada iz- divaç etmiştir. İşte Avni Lifij 305 | tarihinde burada tevellüt etmiş- tir. Avni altı aylık iken ailesile bes raber İstanbula gelmiş, pederi İs tanbulda uzun zaman meşrutiye- te kadar köprü sermi da bulunmuş ve sonra tekaüt ol. muştur. Lifij, ak ten manasına ge lir bir kabiledir ki bu * kabilenin ahfadından olan Avni Bey bu is- mi taşırdı. İlk tahsilini Aşıkpaşa mahallesindeki mahalle mektebin de yaptı. Sonra “Nümunei terak- ki” mektebine girmiş. Buradan çı kar çıkmaz, Nafia nezaretine mü lâzımetle devam etmeğe b. tır. Avni Rey bu sıralarda bir İtal yandan fotoğrafçılık ve fransızca dersi alırmış... Ayasofyada bir gün bir ecnebi ressamına tesadüf ediyor. Onun. giriyor. Ve Avrupaya tahsil için gönderiliyor. Pariste (Cormon' İ talebe oluyor. 328 ds istanbul Hi- sesine resim muallimi olarak ta- yin ediliyor. İ dili İnas sulta: İ hocalığı alıyor. Avni Beyi müta- rekede Davutpaşa fransızca mu | allimliğinde.buluyoruz. idarenin © teessüsünden nefise mektebinin ye muallimliğine bu son vazife- harp esnasında Vi nada teşhir edilen on sekiz parça | eserinden bazıları çok boğ miş ve Viyana gazetelerinde şişle eserlerinden bahsedilmişti. İ— Kendisi çok halâk, müşfik ve azimkârdı, resme ( olduğu kadar yazı yazmağa da hevesi ve meyli | olan Ayni Lifijin gayet güzel ya- zıları da mevcuttur. Ölülerimizi unutmayalım. PM min e Lİ du. Açıktaki satıcılar, vapurlar, Ga i Jata ve sokak köşelerinin seyyar | canafı, neş'eli karikatürler zevki- mi lu. tle gösteren kurşun mile, Türkiyede Avrupa adatına harşı vuku bulan tahavvülü bir defa daha isbat ediyor, ve aziz Pier Lotimizin, Desanchantöes sin deki tebessüm eden | güzellerin peçelerini nasl attıklarını haber veriyor. Plâj sahneleri Sosyete hayatla” rı, kır o eğlenceleri, gençlik ha yalının neşele: işaret ediyor. Talebelerimize, okuyucuları- mıza resimlerinden bir gös ve kabiliyetinize karşı olan hürme- tim bana zevk veriyor. Şu sahife lerdeki resimler o şüphesiz sizi li ve canlı çizilmiş muvaffakiyetli | memnun edebilir. Fakat bir ar. tist hissile siz daha düşünülürse. iyilerini yapabilir ve yapmalısı- a 4 Ant. Raynolt ba uğraşmızktan milabez bir va | SUlüsi8 vehiye silanmesinin Sİ tice çıkarılabilir mi? Fakat bu gürültüleri yapan meçhul al ie potadan kaynayıp geliyor. “Perili evler) müellifi bu cude getirmiştir, O gece (Perili evler) cildi- ni möbet nöbet iki kardeşten biri okuyor, öteki dinliyor. du: “Vak'a, (Normandya) da Kalvados (Calvados) şatosun- da cereyan ediyor. Hâdise şi tonun mutasarrıfından dinleni lip hukuktan mezun doktor (Morice) Moris tarafından lâ zım gelen şahitlerin istimaile bittevsik 1893 senesi ulümu ru / bunlardan hiç birini bozulmuş | direktörü muhterem dostum Dariex şato sahibinin her su- retle itimat ve hürmete şayan zeki bir zat olduğunu temin et mektedir.” İşte yukarıda namını zikret tiğimiz eserin 129 uncu sahife sinden itibaren bir kısmının mücerrep kimselerdir. Şato sahibi yazıyor: “1875 senesi teşrinievvelin. “Ben bu muhtıra defterine her gün bir gece evvel olanları | kayıt ve zapta karar verdim. ; Bütün yerler karlar ile örtülü i olduğu mevsimlerde gene gü i rültüler olur. Fakat şatonun etrafmda hiç bir ayak izi seçi. lemez. Bütün ka; İarm, pence i relerin önlerine © gizlice teller i gerdirdim, Muayene esnasında Avni Lifijin | | | ihmal ettirterek bir çok fena- yorlar. Bu suretle zavallı saf. | dilleri kandırıp tıbbi tedaviyi | hiye sâlnamesinde neşrolun- muştur. Camille Flammarion hâdi- hklara sebep oluyorlar. birişeyi ci Meçhul | bulmadığımı da - kayda a görüyorum.” SA il “Şatoda kac nüfus varız: )