12 Haziran 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

12 Haziran 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Jhilliyet 12HAZİRAN 1932 Idarehane: Ankara caddesi, 100 No. Telgraf adresi: Tet. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 tir. ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için o Hariç içi LK ie .— si 7“ 14 — 4 — 2— 3 aylığı 6 iz Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 ku ruştur. ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir, Gazetemiz ilânların mes'u- Hiyetini kabul etmez. BUGUNKU HAVA Yeşilköy askeri rasat merke zinden dün akşam verilen malü mata göre, bugün hava kasmen bulutlu ve mütedil rürgürle ola- aktar, 11-6:932 tarihinde hava tazyi- İki 760 milimetre, en çok sıcaklık 17, en az Tl santigrat kaydedil. miştir. Dün sabah Çanakkale, Adana, izmit, Eskişabir ve gayet az ola rak İzmir mantakalarımda | yağı İmar yağmıştır. Dün alışam Adana'da gök gü- rültüsü ve fartma hüküm müştür. Bugün memleketimizin şark İmıntakalarında yağmur yağacak, “ Eczacılar ve ' Depocular İyi saatte olsun, eczacılar, depocuların müşterilere ilâç satmasına içerliyorlarmış... Bu i Bun önüne geçmek için toplan I mışlar, bağırmışlar ve çağır- « muşla, ' aramızda bizim pera i kendeci tüccar arasında eczacı İar kadar himayeye mazhar ol. muş kimse yoktur. Hangi esna i fin dükkün: gedik şeklinde tah dit edilmiştir. sorarım. Hat tâ nüfusu az olan bazı yerlerde eczaneleri o kadar seyrelttiler ki bazan acele hâdiselerde has- | taya ilâç gelmeden fiyor... | — Biribirinden bir saat mesa. fede eczaneler var.. Bu imtiyaz onlara yetişmiyor.. Hattâ bazı Jarı kırk paralık şeyi on kuru- şa verdiği de yetişmiyor. Şim di depocuların reçete ile alm- mayan ambalâjlı şeyleri pera. " kende olarak satmasına ii yor. Efendim, ben bikarbonat dö sudu kilo ile alırım.. Ve kilo. sunu pek hatırımda kalmamış * zannederim 60 kuruşa alırım. Bunu eczaneden alırsam evve- «lâ kilo ile bulamam, sonra el. “li gramlık şişe veya paketi 20 kuruşa alırım... Tüp içinde, ku tu içinde, şişe içinde satılan azrail ge. | bütün mualecenin eczanedeki fiatı ile depo fiatı arâsında yüz de 25 fark vardır. Bu farkı ben neden eczacı efendiye vereyim ve bunu vermekliğimi b. hangi kanun emredebilir?., | zacı efendi kendisne gelen reçe İ i ve ona san'atını ilâ ve ettiği için ilâçların maliyet atlarından fazla para alabiliz | Lâkin şekeri, kahveyi, Yaj | i asıl satıcısmdan almak ve mutavassıtlara geçerek fi tı artmamak koopera! İ teşkil etmekte iken sıhhetimi le doğrudan doğruya alâkadar olan ilâçlarımızı ucuz İllenden almayıp ta sırf eczacıya para kazandırmak için © yüzde 25 hattâ 30 fazlasına neden a- | layım?. iyeceksiniz ki : Efendim, eczacı müşte riye tehlikeli ilâç vermez, onun hayatmı korur.” Evvelâ zehirli bir ilâcı ec- zacı vermediği gibi depocu da vermez. Zararsız ilâçlara gelin | Ce sorarım size hangi eczacı a8 prin için, kinin için, tenlürdi. yot için, gliserin, asitborik, bira hülâsası; bikarbonat, el. | hâsıl evlerimizde her gün reçe | tesiz, doktorsuz kullandığımız iliçları satmak için reçete is- | ter?.. Bunları eczaneden alırsa ! nız yüzde elli fazla vereceği. nizden eminim.. O halde depoların peraken- de satmalarının önüne geçilme İ sini isteyenler benim, sıhhatimizi korumak için dej İ kendi kârlarını arttırmak için bunu istemektedirler. Göz gö- re göre bu kadar açık menfaat perestlik garip oluyor. Bu işi | hiç olmazsa gizlice münakaşa edip gazetelere o düşürmeseler daha iyi olurdu.. Şimdi bepi- miz biliyoruz ki; eczacı dostla rumız m ilâçları ucuz #lma mızı istemiyor ve kendilerin. den yüzde elli fazlasına satın | almamızı istemektedirler.. Doğ rusu çok mülâyım, çok mantı. ki bir talep. İ Ressamlar ve Olimpiyatlar İşittim ki; “Los Angeles | olimpiyatlarının güzel san'at. İlar kısma iştiraki için ressam İ larımızı davet etmişler... Teş- hir edilecek tabloları on para masraf olmadan gönderecekle. İ rini de bildirmişlerdir... Bu işe delâlet eden Amerikalı zat ma ruf ve muteber bir makam sa. hibidir. Onunla ressamlar sında vasıta olan bir arkada şımız bu teklifi akademiye bil. İ dirmiş... Hattâ hususi artistle- İrin tablolarını gönderebileceği İni söylemiş... Şimdi akademi düşünüyor. muş: Bu iş için eserler hazırla İmaya vakit müsait değil!.. Gön ele isteyenlere de müsaa- de edemeyiz. Çünkü Türkiye. yi temsil edemez... O halde. Onlar da spor teşkilâtmm ya. İsnma!,. Mükemmel şey değil İmi?.. FELEK | Kongre. | Jimi Kadın Birliği Kâtibi Umu- iğinden: Kadın Birliği kongresinde ekseriyet hasıl olamadığından ikinci kongre 12 . 6 - 932 pa- zar günü tam saat 15 te yapıla caktır. Milliyet'in Edebi Romanı: 1 Ölüler yaşıyorlar mı? Yazan: HÜSEYİN RAHMİ Başlama Bu dünya mühim hâdise- nin oyuncağıyız. Doğum, ölüm. Nereden geldi il ül bu pençelerden biri bizi bir tok. İn hayata itiyor.. Öteki kedi y; rusu yumakla oynar gibi tundan tuna koşturduktan sonra çukura yuvarlayor... Hayretler içinde etrafımıza ba İkyoruz... Nerede idik? Nereye çıktık? Ve nereye döneceğiz? Yüz yıl yaşayanlar bu muamma- ların uçlarını bir araya getiremi- yorlar.. Bu muazzam suallerin karşısında ak sakal da kundak kadar cahil... Gerimizde ve önü- müzde geçilmez iki sinir var. E- eeliyet, ebediyet. Bu hudutta İlim, fikir duruyor.. Dimağ topaç fibi dönerek bulamadığı, tanıya” bir mevhum kuvvetin aza- ünde haşyet titremelerile derinliğinde tertemiz bu dünyadan günahi dönüyoruz. ? Bizi bu yarış meydanına çıka» İ rana hayat ve ölümümüzle ne hiz İ met görmüş oluyoruz? Kimi eğ- İ lendirmek için bu ebedi sahnenin İ palyaçoluğunu yapıyoruz? yaradılmamış olsaydık o- nun varlığı ne ile teayün © edebi lecekti? Ve hattâ şimdiki varlığı mız bu teayün için kâfi midir? AL lah yaptığı kanunlara kendi tabi midir ? Bunları değiştiremez- »6 onun vücudünü tasavvura ne lüzum vardır? Yoksa o, dinlerin | uydurdukları bir heyülâ mıdır? , din hokkabazlıklarının i birer birer tuttu. Fakat , papaslar bu güveli ki- tapların üzerlerine eğilerek mey- dana vuran foyalarını tamire uğ- raşmaktan vaz geçmiyorlar.. İn- İ san oğlu karşımda bir aldanan bulunca yalan söylemekte çok ce iken niçin olarak verebi. | bizim | MEYİL ae Bir hanımın 24 saati İkinei Öğleden evvel çorap bağı. nın yıpranmış ipek lâstiğini İ almak için Beyoğluna çıkan ha İnn yemek vaktine hayli dolaştıktan, bir - çok ma- ğaza camekânı seryettikten sonra bire doğru evine Öğle yemeği mühim bir me- sele değildir . Evlerimizi yaparken yemek odasına ne kadar ehemmiyet vaktine ve iner | vermezsek yemek İ sekline de kiym. Eski evlerin hiç birinde (y İ mek) için tertip edilmiş kısım İ yoktur. Evin en karanlık, Mut a iyalak oder ayrılmıştır. Ve burada aç kalanların bile iştahası ka- panır, Ne İse biz gelelim. Eğer yemek yakın bir aile mutfağından gelmiyorsa evde- ki kırık çarpık hizmetçi bece- rebildiği kadar bir şeyler yap- mıştı Bakkalın vejetalin yağile kı zarmış patates, tohuma kaçmış kabuklu bakla, çiroz salatası. Sokakta ipekler, kokular, renkler içinde gördüğünüz çok hanımların midesini ararsanız bunları görürsünüz. Hele o pa. balı yılan derisi çantalarını aç sanız göreceğiniz manzara da- ha fakiranedir. O ipek kıvrım- lar arasında gözünüze cak şeyler şunlardır: Kokulu İ fakat kirli bir mendil, teneke içinde bir ruj patı, gazete kâ- ğıdına sarılmış biraz pudra, bir kaç nikel ve bronz bozuk para. Pek, pek bir tek kâğıt lira. İç İ gözde bir piyango bileti (her hanımın çantasında bir piyan. go biletine tesadüf (edersiniz. İ Zengin olmak hulyası -erkek- lerden fazla kadınlarda var- | dir.) İşte çantası elinde, adeta Pa- risin meşhur & Patou'sunu yaretten gelir gibi azamet ve haşmetle evine dönen hanım çiroz salata kara baklayı İ yemeğe başlamıştır. Ne yağın cinsi, sebze- İ nin çeşidi, ne etin nev'i hanıme fendiyi alâkadar etmez. Önce yemek meselesi evin en mana $ız bir angaryasıdır. Ve o ye. mek yerken zihni yazlık hasır iskarpinin rengi ve meşguldür. Öğleden sonraki hafif bir başlar. Ve bu program ev ait değil dir yemeğe hanımefendiye çarpa- ne program şekerlemeden sonra Kilerin eksiği, halıların to. zu, yatak çarşaflarının kiri çay takımının pası hanımefen. di için bir meşguliyet olamaz. Bunları o kırık ve çarpık hiz. metçi isterse yapar. Yapmaz. sa da bir itiraza uğramaz. Peki hanım şunu yapmaz, bunu yamaz. Hanrmefendi ne İ yapar?. İ © Efendim hanımefendinin öğ İleden sonra ziyaretleri vardır. i Beşiktaşta teyzesinin kızı- nın süt biraderinin hanımı bir İ hafta evel kendisini ziyaret et- Hangi kuvvetin mamulâtıyız? Şükran ve şikâyet için aradı mız kıbleyi ne tarafta bulacağız? Kime ibadet edeceğiz? Hâlikm postuna, bu dünya âlim ve ilimle rinin umumi rey mutlak bir hükümdar geçiri ye kadar dinsizliğin karanlık fi reti içinde mi yaşayacağız? Üzerimizde bizi yaratan hiç bir emek yoktur diye sevaba inan mayacağız, & günahtan korkma- yacağız. Menfaatlerimize © uy- gun gelince biribirimizin kanını mübah bilerek boğuşup gidecek miyiz? Dinlerin ruh © üzerine kurul muş fırıldakları durunca (sprite) ler ondan bir sube gibi ayrıldılar. Dinlerin, gözlere görünmez anka. lar gibi göklere uçurdukları ruh- ları berikiler masa başı yaran na indirmeye muvaffak oldu Belki öbürgün telefonl radyo İle konuşmanın yolunu da bulurlar. Geçmişlerden istedikl ruhlarını davet edebili | miz.. Ve belki de göğün kaçıncı katında oturduklarının. tafsilâtır nı yakında (indicateur) ler de (gide) lerde okursunu i, riyazi, © âlim, filozof, hukukçu, her hangi İ bilgi şubesinden isterseniz en meş İ hurlarını çağırıp müşkülünüzü 40 rabilirsiniz Ücret yoktur. Davet- lerde ne kahve isterler ne ç tın kadar bir | üç gün | biçimi ile | ve tasdiklerile | i fasıl | tiği için nezaketen gidip gör- İmek lâzımdır. Sonra hazır o tarafa mişken o Maçkadaki halasının oğlunun karısını da görmek icap eder, Eğer oralardan İken kurtulursa Beyoğluna da (Melek) teki filmi pek altr matinesine geç- er- iner, İ methediyorlar yetişirse ne âlâ! Bu program biraz ağır ol- makla beraber evde yatak çar. saflarını değiş üşenen en bile irmeğe | hanımefendi için ir Bermutat yarım saatlik bir tuvaleten sonra tekrar sokağa çıkar, Akşam beyefendi işten dö- nüp eve geldiği zaman hanı- mefendi henüz teşrif etmemiş- | İtir, Adamcağız soyunur, yıka. nır, hanımı bekler. | “Sekiz buğulğ dokuza doğru eve dönen hanımefendi ile bey | arasında çetin bir kavga patla yacak diye beklemek hakkımız İ dır. Bu saate kadar sokaklarda kalan bir kadına elbet kocası da kızar, babası “da kizar. Bu İ kavga gayrikabili içtinaptır. İ Şimdi hanımefendi içeri & diği için bu müthiş kavgayı | seyre hazırlanalım, Beyefendi kim bilir ne hırs- la, ne hâşmetle hanıma çıkışa cak Başlıyor: İ — Oef, yoruldum. Ter için- deyim. Yemek hazır mı Gült Ha, bey, o dediğim kumaşı | İpekiş'ten aldm mı? || Beyefendi başından aşan iş İleri arasında bunu © unutm İ tür, Halile bunu anlatıyor. İ— Hanrmefendi dayanamıyor”) İ haykırıyor: azıklar olsun. zaman bir şey istesem hep u- nutursun. Aklın “nerede be dam, sokakta hanımların üstü. ne başına bakacağına kendi ka rının istediği şeyleri | halırla! Aman yarabbi, akşama kadar İ bekle, bekle. — Ne o beyefendi, İiki arşm kumaşı unutmuş.. İs temiyorum, vaz geçtim. Yarım | gider kendim alırım. İnsan evi İ ne gelirken biraz düşünür, Kol İlarmı sallaya sallaya gelmez. Giderken de sıkı sıkı tenbih et tim de, adamda kafa yok ki. Bu mitralyöz “âteşi karşı. sında köşesine büzüleri | beye- fendi kabahatini affettirmek için ne yapacağını şaşırır, Ha- nımefendiyi büsbütün köpürt- memek için susar. Hanrmefendi. de söylene odasına çikar. ri söylene Geçen gün bir kaç arkadaş sediyorduk. Bir vakitler Fransada zama nın muharrirlerini, ressamları- Br, san'atkârların salonlarına ki, il. tertip eden İ Fransız kadmlarını hatırladık. Avrupa kibar âleminde bil- İ hassa san'ati takdir eden ka- dınların hem edebi bir meclis kurmak hem de devrin şöhret- Ahretle dünya arasında talırdı yan bir masadan başka tercüma- | ma da lüzum görülmez. Her rah İ kendi mensup olduğu milletin dil le konuşur. Fakat müsbet ola şadur ki şimdiye kadar dü: İ büyük müşküllerden ruhlar vasıtasile ballinden de olunamamıştır. Hakikaten ruhlar gelip te mi İ gayrimaddi parmaklarile bu ma- | sa tolgrafını tıkırdatıyorlar? Din lerin aşikâreye vuran yalanların sonra (spirite) lerin bu ruh diaları da, önünde irgileceğimi: çok meşkük bir meseledir. Di lerin cennet, cehennem Allahını tahtından indiren fen el- bette bir gün bu lâtifeci ruhların biöflerini de meydana çıkaracak tar. ” Ruhlarla meclis kuranların bu iddialarına karşı o maddeci ilim adamlarının şimdilik * dedikleri şudur: yevi mahfuzatile © tekrar dirilen İ yoktur. Bu iddilar zayıf kafala, | dan doğan fikir fantomlarıdır. İ Ya, masaları tıkırdatanlar kim ir? İşte biz de bu şakacıları cağız. Haseplerini neseple- rini pek keşfedemez isek te bu romanda kendilerile (| teklifsizce görüşebileceğiz. Bu tabiat âleminde her şeyin ucu sonsuzluğa çıkan bir muam- Zaten ne | bizdeki kadm hayatından bah. | 'Ölüp te dimağmın dün- | ma içindeviz. Pavamsır... machnl, ! salam sörlümemenmem. — Fransızcadan — Drosser apartımaninın kapi- smdan içeriye gireceği sırada, kapıda bir mukavemet hisset- ü: Gene bu bizim | icat daha çıkardı, dedi. Fakat kapının arakasından ayak sesi duyulmuştu. Küçük bir zincir şıkırtısı duyuldu, ka pı açıldı ve Madam Drosser al kli yüzü ve ev kıyafeti ile meydana çıktı. Drosser içeriye girerken: Deli mi oldun? Güpe gün düz kapıya zincir vurursun, de | di — Ne yapayım, içim etmiyor. Bö'sıralarda o kadar çok hırsızlıklar, cinayetler olu yor ki.. Sen de evde yoksun. Drosser dinlemedi bile. Y: tak odasına girdi, isk çıkarıp ayağına pantufi girdi ve o gün gelen mektupla- rı tetkike koyuldu. — Alelâde mektuplar, davetler ve saire.. Karısı da bir kenarda, ko. casının gelirken masanın üz rine attığı bir akşam gazetesi- pi almış, okumağa dalmıştı. Kadın birden bire rahat doğrul. Nasıl, hakkım yok mui- lerini bir araya toplamak için | buldukları bu usul | bizde hiç bir zaman moda olamadı. İ. Yirmi sene evveline gelin. | ceye kadar kaç göç devri hâ kimdi. İmkân yoktu. Fakat epey zamandan beri Türk kadınlığı umumi bayat. la alâkadardır. Hakikat olar İ itiraf edelim ki yüksek sınıf İ kadınlarımızın ekseriyette po- | kerden, dedikodudan başka bi İ gisi yoktur. Ne bir kütüphane. leri, ne de salonlarına fikir ve san'at havası getirecek davet- İlileri var! Memleketin san'at ve edebiyatına gözleri, kulakla rı, kafaları tıkalıdır. Bu tip en kibar bir hanımö- fendi ile beş dakika konuşu. nuz, kofluğu, hiçliği manasız- lığı derhal sirıtrve Fransız edebiyatında tutan Madam bi bir hanımefendiye edemezsiniz. Çoklarının gaze- te bile okumadıklarını temin e- İ derim. Orta sınıfa geline: önlerindeki yüksek, zengin nıfa yetişebilmek için didinir, dururlar, Netice şu ki, müstes naları olmak şartile bizim ha- nımlarımız içinde bir Amerika- li kadm gibi evinin her işile canla, başla alâkadar hanım. yahut memleketin ede- ilmi hâdiselerini ve şöhret. lerini yakından takip eden İn- giliz ve Fransız kadmları gibi İ münevver hanımlar yoktur, Bir çok kadın tabakalrar a. rasında boş ve kof bir geveze- likten başka bir şeye tesadüf edemiyoruz. Halbuki hanımla. rımız yeni cemiyetin özü ola. caklardır. Zannediyorum ki mekteplerimizde - de memleket terbiyesi henüz dile. diğimiz gibi rızkedilemiyor! Burhan CAHİT yer lerle çevrilmi ruhlarımızı muvakkaten hapset- mek için örülmüş birer kafes mi- dir? Bu lâyemut (ebediyet kuşu nerelerden gelerek mahpesine gi di? Ve tekrar uçunca nereye decek? Lâyemut © olan ezelidir de. Ezeliyette yaratılma ânı tasav ver olunamaz. (Spirite) ler ruhu maddeden ayırıyorlar. Fakat bu mefruz şeyi o mevcutla dar kaynaşmış görüyoruz ki yağ bi- tince kandil sönüyor. Kadavrayı mezara yatırdıktan sonra inbikten geçer gibi ondan İ çıkardıkları ruhla iki dünya ara- İsmda ekran çeviriyorlar. Ruh gözlere görünmez gayrimaddi bi unsur iken, mezarda çürüdüğünü ödüğümüz cesetle tekrar ikisini | birleştirerek akıl almaz türlü hâ- diseler cilvelendiriyorlar. Trpku r sinema. Bakıyorsu- işitiyorsunuz dilli, doku nuyorsunuz bir şey yok. Etrafıma yığdığım idrake isyan ettiren öyle okudum ki ya y dıklarına veya mütalea esnasmda kendi aklımı bozduğuma hükme- deceğim geldi. Ortaya ilmi, fenni, öyle meş- hur vak'a şahitleri | çıkarıyorlar ki bu berlerin huzurunda in san: — Efendiler öyle şey olamaz lerde kadın bir | (Recamier) gi- | tesadüf | | karamayarak yere ev, aile, | Karanlığın içinde düşünü leri tebellür etmeğe başlağ alnız bir tek şeyi anlayabill yordu. Simone kendine ihatğ etmişti. Fakat Orosser de Bİ yapmadığı cinayetten mes'ulâ mak tehlikesini © geçiriyordü Tabit, polis şimdi maktulenif Jmiş? dedi, işte bir cinayet da. | dostunu aramağa çıkmış bul ha! Drosser karısının uzattığı ga İzeteyi aldı ve birinci sahifeye | vardı: B göz gezdirdi'vef birden bire sap sarı kesildi. İri puntuda bir ser levhanın altında şöyle bir hava dis vardı: BİR Gi | DÜRDÜLER NÇ KADINI ÖL. | keme, hapisane, nuyordu. Drosser ise şunu s8 lsyördu: Maktulenin iki değil kendisi, diğeri di kadınm beraberce ihanet eti ği adam. Demek ki bu adelii İs kendi ismi'de gazete sütü larına geçecekti. Tevkif, mali menfa, kiye! tin hepsi birer birer gözlerini “Simon Bellerin isminde, Ver | önünden geçti. Kalbi duracak nier sokağında 19 numarada otu | ran yirmi beş yaşlarında bir ka- | dın bu sabah odasında, maktul o | larak bulunmuştur. Maktulör gü- | küçük apartımanında hiç bir karışıklık yoktu, her şey yerli erine idi. Drosser'i soğuk terler dökülmeğe başladı. Karı sının gözü önünde adeta bayı- lacaktı, Fakat kendisini tapla- zel v alnından dı ve havadisi daha dikkatle o | ler bülâfına katili | kumağa başladı | yordu. Kafasında İdeğil gibi görürüyordu. İ gizlice bütün gazeteleri | vallı ada bir fırtına | te, keni gibi oluyordu . Bi rkaç gün geçti. Drossi biraz kendini toplar gibi oldi Karısı hiç bir şeyin | farkım Artı oki yor, zabıta tahkikatırın ne halurda ilerlediğini takip © İ yordu. Fakat tahkikatın yerli de saydığı aşikârdı. İlk tahini bulmak atırlar göz- | türlü mümkün olamıyordu. İlerinin öründe adeta raksedi , neden polisin g liği fndesine de müracasi | başlamıştı. Yalnız bir fikir bey | at etmediğine hayret ediyordu nini çivi gibi deliyordu: Si-| mone ölmüş! Simone ölmüş! | | Ha leri saat 3 ile 5 arasmda munta zaman metresinin giderdi .Ve bu da dört seneden beri böyle devam ediyordu. | Ona mücrim aşkını saklamak | için bu apartımanı tutan da kendisi idi. Haftanın diğer za manlarında bafrikası ve evi ile | İ meşgul oluyordu. | Haftada bir yaptığı kaça- ihtiyat muh: gösteriyordu, Çünkü | el bir rezaletten son de rece çekiniyordu. İ Fakat gazetenin bahsettiği | facianın böyle nagihani oluşu, İ Drosseri hayretten hayrete dü. | ürmüşt attâ ertesi metresini Ziyar: gün edeceği gün İ dü. Bir kere daha maktulenin | p gün polise gidecekti | gazetedeki baktı ve İ sonra hayadisin arkasını oku- | İdu: | Derhal başlayan tahkikat: | tan ve elde edilen ilk delillerden cinayetin kıskançlık saikasile vu kus geldiği anlaşılmaktadır. Kus vetli tahminlere © nazaran, katil genç kadının dostudur. Sefil he- rifin pek yakında derdest edilece ğine şüphe edilmemektedi Madam Drosser kocasının birden bire renginin değiştiği. ni görünce, ne olduğunu sor. mak istedi. Fakat kocası elle. rini kıravatına götü: k yaka sını çıkarmak istedi, fakat çı- yıkıldı, ba. resmine yıldı... Karısının mebzulen yüzüne döktüğü suyun serinliği içinde gözlerini açtığı zaman, Zaval- | İr adam evvelemirde kafasının. içinde derin bir boşluk hisset- &. Lâkin parbaklarile buruştu- rup açtığı gazete tekrar gözü- ne ilişince, müthiş hakikati ha tırladı. Güçlükle yerinden doğruldu. ve hafifçe gülümseyerek, karı sını tatmine çalıştı: — Merak edilecek bir şey | yok!.. Başım döndü.. Ya sıcak tan... yahut beyin yorgunlu. ğundan olacak. Ve yatağına yattı, Yalnız kalmak, şöyle enli boylu vazi- yeti düşünmek isteyordu. Demeye sıkılıyor... Onlar rivayetlerinde âkide na- mama hi iddin ediyorlar. Ben beynimin bütün mesamelerini yalâla açarak bir roman yazıyo rum. Cür'etkârlıkta yarışarak on- ları geçersem cesaretimin mazur Seği bu son sözümü haırlamalarını ka | rilerimden rica ederim. Bu ro- man (Fantastigue) dir. En dürüst şeklile hakikat değil. kikatin kat'i şekli de bulunamı- yan muammalardandı 5/1/932 Heybeli Ada te | JVelittin paşa ailesi | Valdebağı eteğinde küçük bir ormancığın yeşil gölgesine gömülmüş büyük bir köşk.. Ka rTacaahmedin geniş bir sahayı karartan matemi servilerile kar şı karşıya. Koskocaman çatı lâkin altında yaşayanlar bu sa rayımsı meskenin içinde kaybo sile halkı... Çünkü Simone metresi idi. | du. Polise bunu #öyley ftada bir gün, çarşamba gün | Acaba acıyor da mi les maklarda da azami dikkat ve| şrıyo İ sonra, İllerinde kendilerini b eğik | den ayrilmamış | ikinci bir valde makamına geç- lan sekiz on kişiden ibaret bir | miştir. Hiç olmazsa maktulenin kapı” cısı pek âlâ kendisini tanıyor? ebilirdü.ğ söylemiz şeyler ki yor? Hülsa — öyle ziyaretine | Drosser bir türlü içinden çıkas mıyordu. Bir aralık bu çıkmazdan bi tı, İntiharı ve yahut firarı di şündü, Deruni bir pan yavaş enerjisini kırmağa baş« lamıştr. Hattâ evde, o perişan lığmın karşısında karısının bis s çıkarmayışı merakını art rdu, En nihayet kararını verdi Gidip polise & müracaat etmek ve işi adaletin cereyanma bir rakmak.. Cinayetten tam on beş gün bir sabah, artık kuvvet: leri son haddine gelmişti, gazeteyi okurken kendisini tu- tamadı : — Katil yakalanmış? til yakalanmış? O zaman kai gi: — Öyle ise artık sükünet bul! Korkacak bir şeyin kalma dı dedi. — Korkacak mı? Sen mese- * leyi bilmiyorsun? Ka: diye bağırdı. sr.emreder gi- — Evet, ben zaten meseleyi çoktan biliyordum. Cinayet gü nü de senin neden korktuğunu Anladım. Fakat hiç sesimi çı- karmadım. Ümit ederim bu dehs artık sana yetişir ve bu bir daha yapmazsın. Vakıs on beğ günlük korku, . benim çektiğim dört © senelik azap karşısında hiçtir amma.. Drosser karısını kucakladı! — Karıcığım, karıcığım, ka rıcığım, dedi Uzun seneler böyle şefkatli bir deraguştan mahrum kalan karsının gözlerinde şimdi bü tün bir gençlik canlanmıştı. O da kocasını göğsüne bastı: — Kocacığım, (o kocacığım, zavallı kocacığım, dedi... Başka bir adamın cinâyeti, bu yuvanın eski neşesini yerine getirmişti... oğlu Orhanla Turhan., Kızı Le ve daha akrabadan üç dört kişi ve kadın erkek bir kaç hiz- metçile sığındığı bu geniş bu. cakta hemen münzeviyane bir hayat geçirmektedir. Oğlanların büyüğü yirmi bir, küçüğü on sekiz, kız henüz on altı yaşında. Socitö'den uzak büyütül müş bu çocuklar biraz mahcup tabiatlı, çekingen, “garabetpe- rest, biraz hulyalı, karanlık hisli maddi dünyaya aralık göz le bakarak bir nevi maneviyet hayatı arar gibiydiler.. Bu hal yaşlarının, #ncelerinden uzak bırakan ivanın tesiri vardı, Babalarının hayatında ilk tahsilleri köşkte (O bir Fransız mürebbiyesile başlamıştır.. Ma dam Lüiz Sermin hâlâ bu aile- çocuklar için Mürebbiyenin tensibi üzeri- Velittin Paşa bu berhane ile | ne doldurulmuş zengin bir kü. İ beraber varislerine geçinmele- | tüphaneleri vardır. Fakat ken İrinden Fazla da irat bırakmış., | Devamı karşıki beşinci » Fakat,

Bu sayıdan diğer sayfalar: