12 Aralık 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

12 Aralık 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— kendi kendime soruyorum.. Çün ” Sa, size soframda .| BUGÜNKÜ HAVA — de ikincisi bir gazeteci gibi her, — hut «tiyctror lardan birine gö- ' çin yazdıkları saçmasapan bir müevel — 1999 12 Ka İDAREHANE- Ankara caddesi. No 100 Telgraf adresi: Milliyet, Istanbal Teleton wum artanbul 3811 ÜCRETLERİ #Hariç için 800 kuruş ABONİ! Türkiye için 400 karuş Nüddeti geçen zushalar 10 kuruştur. Ganete ve matbasya ait işler için müdürtvete müraacat edilir Gazetemiz ilandarın mesuliyetini kubul etmez Dün hararet ençok 10 en az5 derece idi. Bugün rüzgâr poyraz DÜŞÜYOR fngiliz lirası İngiliz Veliahdi- min attan düşüşü kadar düştü ve eğer rivayet edildiği gibi Os- manlı Bankası da - 200,000 adet | zatılığa çıkarırsa palamut coru- | mundaki balık ucuzluğunu İngi- liz lirasında göreceğiz. Zaten İn giliz lirası tpkı ağaca çıkan ço- cuğa: — Aman düşüyorsun! Dedik- leri zaman nasıl maneviyatı bo- zulup düşerse öyle düşüyor .. Dünkü gazetelerde paramızın kıymetten düşmesi sebepleri a- zasında memleketimize koku ve kravat gibi eşyanın çok girdiğin den bahsediliyordu... Ben güm- “rük istatistikleri ile ve ithalât ve ihracat muvazenesile de meşgul değilim. Yalnız ben paramızı dü şürecek kadar büyük miktarda Türkiyeye giren kokuları kullandığını ve nereye gitti; ki benim ekseri yerlerde koku o- larak tesadüf ettiğim şey ayak z kokusudur. Bu- yere girer. Bu kokuların da itha- lât ve ihracat ile alâkası yoktur. Kravata gelince 14 milyon nü- husta kaç kravat bağlıyan oldu- ğunu tayin edebilir misiniz? DAYAK MESELESİ Şi yinden bahsederken bu işin bi- raz ileri gi! ü yazıyordu... Ben bu hadiselerde hiç şayanı hüayret bir cihet göremiyorum. Dünyada dayak yiyen oldukça dayak atan da olacaktır, ve ne kadar dayak yiyen olursa o ka- — dar da dayak atan olur. Bu güne kadar hep dayak — atılmamasımı temine çalıştık .. . Fakat dayak kalkmadı.. Bir de dayak yen- mesini menetmek belki mes'uli- yetten horkarak yemezler! FELEK Tiyairo hayatı YUMURCAK * Evvelki akşam elimdeki ve duvarlardaki ilânlar aksine şa- hadet etmeseydi, mutlaka şöfö rün yanılıp beni Darü!bedayi yerine Şehzadebaşmdaki — ma- türdüğüne inanacaktım. Büyük zahmetler - ihtiyar edilerek adı sanı belirsiz iki Alman müelli- finin kim bilir hangi tiyatro i- |me, sonra da güya hayatımıza| pte etmeğe bilmem ne lü- zum vardı?... Bu «Yumurcakı ayarında maskaralık piyesleri| ( Naşit ve Şevki Beylerin reper- tuvarlarında tümen - tümendir. Hem o Zzavallılar bu cins zev-| zeklikleri hiç bir sanatkârlık davasına kalkışmadan ve Şeh- remaneti bütçesinden senede onbinlerce lira tahsisat alma- dan duygusunu artırmak, asri ve medeni tiyatro — mefhumunu memlekette yerleştirmek dava-| sını güden ve böyle mühim bir vazifeyi üstüne aldığı için şehir bütçesinden yardım gören bir müessise kendini böyle âdi ve. değersiz oyunlar oynamaktan âdeta memnu addetmeliydi. Belki diyecekler ki: — Bu gibi oyunlar fazla hasılat veri- yor da onun için oynanıyor. Biz de deriz ki: — Yalnız ha sılat gayesi ile hareket eden bir tiyatro kumpanyasına seh- rin yardım borcu olamaz. Şehre manetine vergi veren balk ema net bize eğlenceler yapsın diye vermiyor, £ Söze bu şiddeti verdiğimizi okuyanlarımız affetsinler. Çün- &ü «Yumurcakı adımı - taşıyan oyun hakikaten gerek yapılısı,| gerek oynanışı itibarile tiyatro sanati için bir «şiripençev oldu. Bir defa eserin aslında bile hiç bir yeni ve canlı güldürme vasıtası yok. Güya yaşlı bir. a- lüfte meşru olmıyan çocuğuna bir isim bırakmak için son nefe, sinde bir genç adamla evlen- miş. Bu birkaç dakikalık zevce- den miras yiyen koca sonra ha line münasip başka bir genç kı- zla evleniyor. Lâkin «ölüm dö- şeğir karısınımı yadıgârı — olan kendinden yaşlı bir yumurcak oğlan var ki bu belayı bir tür-| lü başından savamıyor. Eserin aslını yazanlar bir| gçokalman komedilerinde ya- pıldığı gibi hiç mantıki rabıta| gözetmemişler; baba, oğul - ve, noter arasında izahat ta: için bin bir fırsat elvermiş iken| onları susturup düruyorlar. Yo- ksa babasını aramağa gelen de- likanlı daha sahneye çıktığı da-, kikada kendine iş anlatılır ve oyün da biterdi. Bize «Yasin Hoca» gibi terbi-| yevi bir oyun nakletimi- olan| Nabi Zeki Beyin bu saçma ma- skaralık piyesini tercüme etme- sine, bu sene rahatsızlık yüzün- den oynuyamıyan M., Kemal Beyin de bunu adapte etmeğe, kalkmasına şaşmamak mümkün. olmıyor. Bir defa bizde aile adı olmadığı için babası meçhul ço- cuğa ad aramak akla gelmez. Sonra bazı Avrupa kanunların- da görülen «ölüm döşeği» ev- lenmesi de bizde görülmedik bir| iştir. Hulâsa esastan tutun da €en küçük ferilere — meselâl Hazreti Musa nın sepet içinde bulunması hikâyesinin bizde Ulüâmu diniye kitaplarında de- ğil Kısası embiyada yazılı ol- masına — varıncaya kadar eser| hayatımıza ve hattâ hayata uy- mamıştır. Bu oyundaki şahislar yaşıyan hirer insan değil iple oynatılan kuklalardır. Meselâ «Süleyman Sırrin isimli adamın «bir erkek| değil, bir kadın» olduğu sözü bile «Bu atta kadın olur. mu?» sualini sordurmazsa artık bun- da mantıktan eser var denebilir| mi? velâAlmancadan tercü! Kocaman bir yemek odam ve| “bu cocaman odada, kocaman bir yemek masam var. Eğer tabilirim. /Şimdi sözün kısa: kliyorum, Üç: hörmetler. koca odada, koca bir masa-| Fikretin «Suha ile Pervins i- nın başında, yalnız bir kadınla|ni bilir misiniz? «Şitap ederime yemek yemek canmızı sıkmaz-| sözü ile biter. Benim mektu-| bir yer ayır-|bum da, bu sözle başlıyor. Yarın ak|ma imkân yoktur. 'Tam sekizde gelin. Geç kalma-|zanıp, bir, iştehanız yerinde olsun!| Kaldırımda, beş Oyunun saçmalığı yetmemiş 7 23 Mayıs Hanımefendi; Şitap edeceğim! Geç kalmama, iştihasız olma Saat altıda, pencerenizden u- bir kere sokağa bakın. aşağı, beş yu-| karı dolaşan ve saatın sekiz ol- masını bekleyen bir adam. gö- oynarlar, Haâlkın “sanat! Mustafa bey Adadaki köşkleri- ne taşındılar, On beş gün sonra Lütfi beyi davet ettiler, Tam bir| v kadını olan Mukpile, bir ek- siği olup olmadığına bakmık in ,misafirlerinin odasına gi di. Lütfinin bir eksiği vardı. Mu kpile bu eksiği tamamlarken, içeri kocası girdi. Mustafa evvela: A!.. dedi, so geriledi... Gerileyip ilerledi ve Çıkıp gitti. Lütfü vaziyeti hülâsa etti: “Sersemce yakayı ele verdik!' goktanberi Mukpile ile sevişiyo Hafünasız bir telâş neticesi rahat ları bozulmuştu. Mukpile: Ne yapacak dersin” Lütfü omuz kaldırdı: ilirmiyim ben... Henuz açık duran valizine, ko Ituğun üstündeki eşyalarına bak tı. Valizini alıp gidecek miydi? ziyet karşısında gitmek mi zamdı, gitnemek mi? kararı ver diler. Biri bahçeye çıkacak, ö ki salonda pturacaktı. Musta! nın birinden biri lâzımdı. Bu mülâkatı bekliyece klerdi. Bir saat geçti. Lütfü, ba hçeden, Mukpilenin sinirli sinir li odada dolaştığını görüyor; Mukpile odadan bahçede kudür muş gibi gezen Lütfüyi seyreti yiyordu. Nihayet Mukpileye de, yordu. Bir saat sonra bahçede ki mevkuf, odadaki mahpusa ya - laştı: — Nerede? — İçeriki odada. — Ne yapıyor? Bilmem, Mahpus pencereyi kapadı, mevkuf gene bahçede dolaşma ğa başladı. Nihayet koca görün dü. Salonun önünden geçti, bah Çeye çıktı, gitti. Başında şapka- sı, elinde bastonu vardı. — Beni gördü, yanımdan ge- çerken mahsus öksürdüm. — Ben salonda iskemle devir dim, — Yürüyecek, asâbını teskine çalışacak, sonra gelip canımıza okuyacak. — Belki, — İşte bak; şimdi de gelme- sini bekliyeceği gibi oyuncuların çoğu da rölle- rini iyi bellememişlerdi. Hele Neclâ HanımlaVasfi Beyin du- du. Yalnız Hazım Beyle Halide Hanmn röllerini başa çıkardılar. Fakat bütün oyuncular su gibi röllerini bellemiş olsalardı bile gene Darülbedayi sahnesinde olduklarını — hissedemezlerdi. Olduü olacak bari son perdede bir davulla zurna da çıkarak çif- te düğünleri tesit etseler, sonra da bu oyunu seçenler sahneye çıkıp: — “Asıl düğün haftaya olacak, cümlenizin teşrifinizi rica ode- riz!” Deselerdi ananevi maskaralık sahnesi tamam olurdu! İ. NECMİ , sekize kadar kapımnızıı nünde dolaşacağım hanımefen- di. Saat tam sekizde, zili çal cCağım, içeri gireceğim, elin! öptükten sonra, size bir teklifte bulunacağım, diyeceğim ki: « Hanımefendi evde oturup yemek yemedense, bir otomobi le binip Büyükdereye kadar u- zanmak, sahildeki küçük lokan İtalardan birine girmek, başbaşa verip yemek yemek, başbaşa kalmak çok daha evlâdır.” We bunun daha evlâ olduğu- nu ispat için oraya gitmemiz lâzım gelecek. Gideceğiz hanım efendi, bu teklifimi kabul ede- ceksiniz. Yola çıkacağız, ilk te- sadüf ettiğimiz otomobile bine ceğiz. Maslağın, dallarla örtülü çardaklı yolundan geçeceğiz. Ben, ne zaman o yoldan geç- sem, meçhul, esrarlı, bilmedi- ğim, tanımadığım bir diyara gi-) diyorum vehmine kapılırım. nra el, kol, baş salladı; ilerledi, | rlardı. Kimsenin haberi yoktu;' Halli müşkül bir dava: Bu va raklamaları âdeta can sikiyor-| MİLLİYET — PERŞEMBE — 12 KÂNUNUEVVEL — 1920 Tereddütten sonra... Geçen yaz Mukpile hanunla| - O zaman saat üçtü, Yedide he 'nuz gelmemişti. Sekizde ayak sesleri duyuldu. Mustafa bey o- daya girdi ve: — Hadi yemeğel dedi. Sofraya oturdular. tHınâ konuştular da.Yemekten sonra Mustafa “ Allah rahat!.k versin!” deyip odasına çıktı. Pu, nun üzerine işi anladılar: Mü- teredditti. Bunu daha evvel anlamadık- larına hayret ettiler, Onun mü tereddit bir adam olduğunu bili yorlardı. En küçük bir iş için, zi hnen yazı tura oynardı: “..A: ba yapayım ?.. Amma - yapma-| sam ne olur..? ” İşte şimdi de İtereddüt ediyordu: “ Acaba şşyım?.. boşamasam ne olur. Ve beş saat sokakta dölaşırken hep: “ Tokatr atayım mi?.. 'To| |katı atmayayım mi?.. Tokatla sam ne olur? Tokatlamam lâ - 'm mı?” deye söylenmişti. Bu bir azap olur, bilhassa ve receği kararı bekliyenler için. Mustafa, ertesi sabah kisa-bir “ Bonjur” dedi. Biraz sonra ka rısınt affedip etmiyeceğini bil- mediği için, henuz kararını ver | ile görüşmesi|mediğinden , iki faili müştereke| ATE 'nasıl muamele edeceğini bilmi- yordu. Bir gün daha geçti. Lütfü oda sından çıkmıyor, odasında kava , lttediyor, yemeklerini odasında di ki: ' Benim sabrım tükendi. Koca İna: Karının metresim olduğu- nu biliyorsun, ne yapacaksan yap! deyeceğim. Fakat bu doğru değildi, zorla damara, bamteline basmak olur| du. Beklediler. Üçü de, aynı çatı altında yaşryorlar, amma müm ükn mörtebe yüz yüze gelmeme ğe gayret ediyorlardı. Biri tenis oynamağa gitti mi, öbürü tura çıkıyor, öteki bahçe Mevkufla mahpus buluştular, de geziyordu. Klüp günlerini ünü Mus-, | avırdılar, Perşembe gi tafa, Cumartesi günü Lütfü, pe rşembe günüMukpile gidiyordu. Bir hafta daha geçti.Mustafa bir türlü kararını veremiyordu. Yazın Adalar: tasavvur edin. Yollar, sahiller, güzel kadmlar, güzel erkeklerle dolüdur. Genç bir bey; Mukpileye kür yaptı. |Eğer serbest olsaydı, kurunu ile tletmesine cevaz verecekti. Am ma serbest olup olmadığını bil- miyordu ki, tfüye göz attı. Amma Lütfü ka- dma yanaşamadı. Mukpile ile olan rabıtağının ne şekil olaca- |ğr maltım değildi ki... Zevci mu) hteremin kararını vermesi lâ-| “zemdi . Zevci muhterem de bir türlü kararını veremiyordu. Alnı her gün biraz daha kırışıyor, kaşla- Tt her gün biraz datıa çÇatılıyor- du: “ Acaba affetsem mi?,. To- katı vurayım mr?” Biçare adam muztaftipti. Tç- reddüt insanı harap cder.Her iş liçin, ötekitte berikine baş vurur, akıl danışırdı. Fakat bu işte, bi nada imkân yoktu... Üzun müddet kimseye bir şey söyle-, hayet herkese anhlattı. gittitizse, suların daha yu ve barbunya balıklarınım, da ha az kırmızı olduklarını gör- müşsünüzdür. Yeni açılmağa başlayan gazinoların garsonları daha terbiyelidirler ve henüz küstahlıklarını ele almadıkları için türkçe konuşurlar. İlkbaharda Boğaziçini gören ler tanıyamazlar, Boğaz, yazın başka, kışın başka, ilkbaharda bambaşkadır. Kışm, sulu bir sahra olan Bo- ğaz, yazın kalabalık bir çoldür. Çöl, belki güzeldir, ıssız olmak şartile ve sahra, susuz olmazsa sahtalıktan çıkar. Boğazı ben ilkbaharda severim. Eğer, ahi- rette böyle bir cennet olduğuna kanaat getirilebilseydi, muhı kak,»ki herkes ölmek - isteri Yarın akşam, bu cennette ya- tubumu okuyup bitirdik- Mustala| iyemeğini yedi. Üçü de yediler| Güzel bir kadın, Lü| Ekranın en b:u;k yildizi DUĞLAS FAİRBANKS Dün akşam Opera sinemasında gösterilen DEMİR MASKE Muszzam gesli ve sözlü filminde azim muvaliakiyetleri ihraz et işitmek Filvaki, bir masal anlatırmış gi bi anlatıyordu. Amma eloğlu; |yutar mı? Bir az sonra bütün &-| İlem, Mukpile hanımın,Mustafa beyle, Lütfü beye ihanet ettiği i öğrendi. | Mütereddit insana akıl da öğ redilmez. Yaz kararsızlık içinde Reçti. Mustafa bey, karısı ve ka | rısının âşıkı ile yaşamak mec riyetinde kaldı. Üçü beraber; aynr masada yemek yiyorlar; davetlere, üçü beraber gidiy |lardı. Beraber poker oynuyorlar baloya birlikte gidiyorlardı. £s- tanbula, aynı vapurla, aynı ka- marada, beraber avdet ettiler. Karısını, Lütfü ile bastırdığı günün üstünden tam beş ay 2e- çınişti. Karısının ihanetini - bil- mediği zamanlar Lütfü ile na-| sıl konuşuyorsa, şimdi de öyle konuşuyordu, eski zamanda ol- duğu gibi, dosça elini sıkıyordu.| Herkes, Mustafa için Filozof ko diyordu. Halbuki o, kararınt vermekte geciken Tmütered'lit bir adamdı. » Bunu ispat etti. Bir gece ü-, ğ de yemeğe davetli idiler. içüde, aynı otomobille, bera-| g ber geldiler. Yemeğin sonunda ; miştir. Bu mahteşem eserde artistin kuyvedi ve setihar sesi seyircilere nasip olmuştur. Filimden evel büyük muvallakiyetle göste- rilen sesli ve sözlü dünya havadisleri meyanında Ren awatıkasının tahliyesi, Müsolinonur büyük harbın 40,000 eski — muhsbirler azzal hüratı arasında reseni geçitlerinde bulunması, İngil şuları ve galip gelen Trigo at geyet güzel müzik- NİTE 1S! hol dan ület üzerinde dans etmeleri seyrül Gamışa o'u ymak'adır Elhamra sinemasında gösterilmekte olan NANSI KAROL ve GARİ KOVER in temsili ; GÜNAHKÂRMELEK! Harikulüde Sesli ve Sözlü ve Şarkılı sli görülme- ve Sözlü Dünya Havadisleri sesli bir Paramunt filmidir. Bu akşam * MAJIK SİNEMASINDIA? JOAN KRAVFORD ve NİLS ASTER in £ temsili ve büyük rejisör FRED NİBLO nun Şaheserl Mustafa bey cebinden tabanca- sını çıkardı, karısı ile Lütfüye üçer el attı. Nihayet onları kat- letmeğe karar vermişti. Kıskan 'n; & çlık saikasile, tehevvüren katle S Hl n l [ Hu Yl 3 l ç ttim! diyordu. i b & SELÂMİ İZZET 60000 Metro Goldvin filmidir . *sssccon HAROLD LOYD ©YXlllllllllr © Talep ve israrı umumi üzerine MONTE KRiSTO filminin birinci devresinin iracsine devam edileceğinden #MELEK SİNEMASI müdiriyeti bu filmin ikincl ve son devresinim” iraesine -önümüzdeki azar günü savarede başlanacağı mühterem temaşakirana ilân eyler. Filmin gayet uzun olmasına binaen hilâhare tekmili bir iraesl- ne imkân olmadığından halkımız. bu temdirten istifade eti İHer akşam ROSİTA BARİOS ve Kasiroların veni repertuarı, (>000000000000000000İ 009900020AAAAALALLLAAYASASA Türk spor On birinci nushası dün çıktı Abidin Daver ve Eşref Şefik Beylerin makaleleri, haftanın maç- ları bilbassa Fenerin Ankara müsabakaları, cuma günü Kadıköyünde yapılan kavgalı maçın şayanı esef- tafsılatı, tayyarecilerimizin son muvaflakiyetleri, huliyota spor hayatı, Türk gibi kuvvetli V,S VAYT AŞ ANADOLU SIGORTA ŞIRKETİI Türkiye İş Bankası tarafından teşkil edilmiştir. Yangın - Hayat - Nakliye - Kaza - Otomobil - mes'uliye- maliye Sigorlalarını kabal eder. Adresı 4 üncü Vakıl han Istanbul Telefom: Istanbul — 53( Telgraf: İmtiyaz ) di k TANKLARIN ESRARI Yakında OPERADA ilk sesli filmi AÇLI GANAYAR Sinemasında 19 Kânunuevelden itibaren En mükemdmel sesli tilim lerin itsesine başlanacaktır. Fiatler 25 ve40 kuru; tur. ŞEHREMANETİ Tepebaşı v - yatrosunda bu oam ll ı şaal 21/30 da l b l P . Y ik ha K stanbul - Paris | Nakledenler : A l M, Komal, Na: H_KE H N"SI taralından tettip edilmiş gayet mü- BB bi Zeki beyler ee a 3 Cuma günleri sait şeraiti havi götürü seyahar, Her cürlü Malmar için Kata- N atine sawe |ÜN köyde Taurünt Reboul Ve şürekâsına mür: diniz. 1520da her cumartesi akşamları için Telefon Beyoğlu 203-204-1704, apılmıştr. M sadı bul etseydim de evii zi kak e a zde otür duvarda asılı olan sa- İhsan Şefikten Şadiye Hanıma atı 24 Mayıs — kırptığını gördüm. O, küçük bo yemek odanızda, kocaman ma- Şafak sökmek üzre. Tanyeri yu ile benimle alây ederken, u- sanızın başında yemek yesey- pembeleşmeğe başladı. Biraz © zun boyuna güvenca - yelkovan dik... vel yanyana oturduğumuz oto-/ hesap sordu: Eğer böyle yapsaydık, bir ko- mobilde biraz sonra tek başıma| — Ben, sekizdenberi - sekiz| re tamamile yalnız, başbaşa kal İkaldım ve bu boş otomobil beni tur yaptım, söyle bakayım, sen miç olmıyacaktık. Bmsket bi levime brraktı. ne yaptın? dedi. İmetçiniz bana sadık bir çoban | Sizi temin ederim, ki eve na-| Masamın üstünde duran kü- köpeği hissini verecekti. Sonrül İsıl geldiğimi, kapıdan nasrl gir çük elektrik lambasında bile ( Ap DD diğimi, odama nasıl çıktığımı darılmış, küskün bit duruş var, p A e yetinize |bilmiyorum. Kendime geldiğim Sanki yüzümü görmemek, yü- v inı olan eşyalarınız, bana bar İzaman etraf aydınlanmıştı, ben zünü göstermemek için, abajü- Kikatı hatırlatacak, koltuk * «Ciddiyetten ayrılma!e diyecek masamın başındaydım. runu çarpıtmış, öne eğmiş. Etrafıma baktım. Kitaplarım| Ben, hayatta hiç kimseye, / 0.0.. .Kendine gell» ermrini |baş kaldırıyorlar, hayretle bana| yaptığım şeyler hakkında iza- yerecek. Masalar, iskemlelci; bakıyorlardı, kanunu ceza, usu- hat vermesini sevmem. Bu eski ,,-..-1. kapılmamamı ihtar ede- lü muhakematı cezaiye, icra ve|aşinalara hesap vermek isteme- — ye, * flâs kanunları, yerlerinden doğ dim. Yalnız, müekkillerimden e Yi ğ rulmuşlar, uzanmışlar, gözlerini bir şey saklamamak itiyadında| — Halbuki bir lokantanın, tenlt dört açaışlar, yüzüme bakıyor-|olduğumdan - müekkilim değil TSStz salonu, garsonların yaban işti. O zaman, akrebin göz saydım, dediğiniz gibi kocaman — lardı. Kanunu medeni kaşlarını |mi idiniz, ya --size mektup yaz- Ct simaları, denizin, fisebilullah — n MAĞE Di GT e cevik sesi, insanı beyhude | miş: — gı muvafık buldum. “—-gövhhhyn.bu Sizi Büyükdereye götürdü- hayale kaptırıyor hanrmefendi. T geliyorsun? — —— | — gldum hanrmefen| 0 GBİTMEDİ. — B ee ö Ci R İA Gi Biaş a ae

Bu sayıdan diğer sayfalar: