çö rasındaki kav - y etle para harcamak çıkardı. Koca, ka- bulunduğundan şikâ rısı bunu asılsız bir “inden rafta & da » bu ka avgalarm ayrıl- sebeb teşkil etmediğini eder, sonunda (koca hi karısma açıktan açı- Va hak €ğe yanaşmaz, fakat 1 olduğunu kabul etmiş , e t alır, öpüşüp koklaşır- iş tatlı sohbete koyulur - : bar veticelerden sonra, Neyyire, m AYIŞ ta tarzmı değiştirme - ar kavga re * bar, şırlaş rdı! R il, nde bir defa daha kavga yü tercih eder. Gene kşam eğniden çtız #€ĞLENCE sl Aradaki Fark, Yalnız .Yyire, aa Ta, si een aaa ni seni görsün nn. ya- Ya ie € bıraktım > yle mi?j Eb. Üy SN ei bir fevkalâdelik yok ça “n, hep a; ed, | İ ya zaten... ği da ma Para miktarı ötekiler- ema aca da, onun için > Ne : | A Mü Hü, ün Ti 7 / “ay, Seveze berbere şöyle Vİ vay Rna, ON EN oldum. Burada i he ag üzüm kalmadı. Sa « Zamanda lâkırdıyı Na si e öyler,, Bunda şaşa yni kadınsın. i gi Am haz, 8 seferki fatura hiç Farkı! çimlerde süs ilâvesini icab etti-- riyor! Koca, dayanamadı, birdenbire parladı: — Evet, ama, benim büdçemi, o modayı icad edenler tanzim e- demez. İdaremin âmiri benim! Kadım da parli ta gecikme- di. Demindenberi muhafaza etti- ği sakin tavrunu bozarak, ateşli . atıldı: vvelâ moda, sonra büdçe! — Hayır, evvelâ büdçe, sonra moda! e, benim gibi şık gez- meğe alışmış bir kadınla evlen - meseydin! — Şıklık, ucuz giyinmekle de Ur, — Evet, ama bu seferki moda... — Hay, modasında çıksın! Münakaşa, bermutad uzadı. Bir aralık Rıza, şöyle söyledi: — Benim annem, iktisada ria- yeti hiç ihmal etmezdi. Babamın parasmı yün çorabları içerisine koyarak kz bugünmüş gibi hatırlıyoru Neyyire, binli bu misale karşı, şu cevabı buldu: de öyle yapmıyor mu - yum sanki?.. Aradaki fark, be - nim çorablarımın ipekli olmasm - dan ibaret! — Sen de mi öyle yapıyorsun?! — Elbette!.. Evden terziye gi- dinciye kadar, yolda bir yankesi- ciye raslarım da çantamı diye, terziye götürdüğüm parayı çorabımın koncu arasına yerleş - tiriyorum ! 'iyol i 811 Ve 220 Amerikan by bir ör- nek. Üç kişi, 8: şılaşıyor- lar. Bunlardan | birisi yalnız olarak soldan, diğer ikisi yanyana sağdan geliyorlar, Soldan gelenle sağdan gelen - lerden biri, biribirlerine el uzatı - yorlar. Soldan gelen, $öyle hatır soruyori« — Nasılsın... İşler nasıl gidiyor, 311 Sağdan gelenlerden buna el u- zatan adam, şu mukabelede bulu- nuyor: p enim işlerim yolunda! Ya seninkiler? Sen nasılem, ? — Eh, fena . Şöyle böyle u kadar güzel hasta bakıcılar etrafında dört döndüğü halde, a hastanın hararetinin genede kal ması, şaşılacak şey doğrusu! duğu VE karşısındaki de işiti - çıkarma bakıyorum Avrupa ve Amerikada büyük ma yahipleri meyi olr çalışan hususi y aşırmağa kalkışanları Br ya- kalarlar. İngilterede Böyle bir mağazanın sahipleri arasında vi en nasıl tutarlar. Bu memurlar, — Yeni memuru uyorsu! n? — Pek açıkgöz doğrusu!. Mağazadaki en güzel satıcı kızın hangisi oldurğunu, derhal Keşfetti! . SEVİNÇ Gözyaşları! Ks Güzel kız, e. delikanir- dan davacı.. we huzurun - - amlar Hâkim, iki ta- nm da uklarmı, usulü barik ml geçirdikten son ra, davacıya sordu: — Söyle, kızım, bu ya dan ne dava ediyorsun. Sana n yaptı? Kız, hafifce kızarıp, usulca ce- vap verdi: — Beni öptü, efendim! — Arzun hilâfma mı? — Evet, zorla! Hem birkaç defa.. Ben, öpünce (ağladığım halde! Hâkim delikanlıya döndü: 1, arzusu hilâfına öp- tüğünü itiraf ediyor musun? — Hayır! — Nasıl, iliyeğ Kız, diyor ki. — Diyor, fakat.. mi kapıdan çıkarken, hasta bakıcı kadınlardan birisine şöyle Numaralar! ki adamla hiç ta bu karşılıklı Eğimi bi - ribirlerine rakamlarla hitab etme lerine şaşıb kalıyor. Kendini tu - tamıyor, yi ai kulağına doğru eğiliyor rın manası ne? Neye delâlet ediyor bunlar? Bu adamın yanındakine sor - yor. İki: birden, kaba kaka kah - kahalar rak izah ediyorlar: — Bizim en kürek mah - kümları e riliğomuzu!. Bunlar, bi- zim hapishanede taşıdığımız nu - maralardır! mn ai istemediği- ni bilmiyordum. Bu ciheti, öpme- den nasıl kestirebilirdim? — Öyle söylüyorsun, ama bir #Biei, şöyle cevap vetdi: an da anlıyamadım, efendim. Onun göz yaşlarını, se- vinç göz yaşları sandım! Evet, Fakat.. Tramvayda bir konuşma.. Es- kidenberi tanışan, fakat birlye, senedir biribirlerini görmiyen i ki kişi, tramvayda karşılaşmışlar - ie Bunlardan biri, yer turuyor, diğeri yer hala emiş. li duruyor! Ayakta duran, oturana soru - yor: — Biribirimizi el şündüğü şeyi keşfetmek!.. Bu a - a benden ne istenildiğini, ne iş la de çakıvermek!.. Zevkli şe; ei Fm — Sahi mi?... Şimdi benim ak.|'tır. lımdan ne geçtiğini biliyor musu- nuz? Oturan, başını salladı: — Evet. Fakat, çok yol yürü » düm, yorgunum. Dolayısiyle, maa- lesef yerimden kalkıb size yerimi| zım vermek aklımdan geçmiyor — Kızım, bak benim yüzüme... ip hiç gözlerini ayırmadan, iyice .. ve güzel bir şey düşün! Medeni Değil Ki / Afrika ellere. döndüğü - nü söyliyen . yem oradaki av maceralarıni anlata biti - remiyordu. Bir gün gene macera anlatırken, .İ şöyle dedi: — Derken, çölün ortasında karşıma güğreyen bir arslan çık- tı. Bir an sonra otomobilimin al- tmda yam yassı olmuştu! .. anlattıklarını, ağzı açık dinleyenlerden biri, merakla ei dı: — Nasıl oldu da arslan otomo - bilin Biten gitti?. — Nasıl olacak? Arslan, mede- ni hayvan değil ki.. Çöl caddesi - nin ne tarafından yürünmesi lâ- geleceğini öğrenmemiş.. Sey » — İşte, bu del'hanlı, demin önümde diz üstüne geldi! rüsefer kaidelerine vukufu yok! — Sahi mi?. Muhakkak ayağı kaymıştır. Yerleri o kadar fazla cilâ - lamışlar ki?