30 Ağustos 1941 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

n LSTOSs — 1942 l —— X_;"————__ “ v ğ : : düî:ğmda ilerle- . İP ateşi N, topcumu- b haşladı vle Tic'at er. İ h?l'bpışevki o ka- bi 2A ' DPldn mucibin- t K üîühıqarî;vlllere küvve. NWyaph ? *den kıtattan Veti 12 ; Bir alay düşman e_ Saat tevkif îştîtş- t?"în sevinç imigelen b Pt tkık €tmek kîtîî VON z laklay, ATldim ÇLA annemin SAPUr, şupur M v A Bi henim : ! ©M İcin $ J—Jxk Selin odamhazırla %ğâğlıldığin; çhîf_jtağup düğ., Var, n elli- Üny N evi dol ök * ta Uup, İ Ah İErini çıyanlar vdmm:ı V0 KL _ îuyük Milii : tirildi. . için kendimi zor. zaptediyorum, v ada— Nerolür-anne-benibir kere oman MAHMUT ATTİLA AYKUT Ortağım beni allı, pullu görünce : — Âmanın dostlar üzerime fe- nalık geliyor deyip şak diye ba. yılıyordu,, İrfan bey; genc kızdır, hevesi kursağımnda —kalmasın diye hiç bir masraftan cekinmedi. Zerde- li, pilâvlı, çensgili, cağnaklı bü- yük bir düğün yaptı, Yatsı na. mazından sonra eve dualarla ge- Bana için, için acıyan. lardan başka: — A, Pekâlâ rahat eder ta- zecik, Bir eli yağda bir eli bal. da, Başma devlet kuşu kondu. Kadrini bilsin de hanım hanım- cak, kadın, kadıncak adamcağıza yar olsun, Ama kocası biraz yaşlıcaymış.. Erkeğin güzeli çiı’şkirıî ihtiyarı, genci olmaz. E- fendimiz bile erkekle kadın ara- sında on, on beş yaş fark olma. lidiır, buyurmuşlar, Elbet bir hikmeti vardır bu sözünün, Her kafadan bir ses, her a- gızdan bir hüküm çıkıyor. Duy- muyorum, İşitmiyorum, Merak edip dinlemiyorum bile, Bana en son &özü ve en son teselliyi an. nem verdi. — Necmiye yavrum, Seni bu kadar çılgmca bir harekete sü- rükleyen nasıl bir sebep vardı bilmiyorum, Ölen aşkını unut- mak için ve alemin şiüpheli na. zarlarından kaçınmak maksa- diyle bunu yaptığını sanıyorum . Fakat inan ki evlilik senin ru- hi duygularını sana büsbütün unutturamıyacaktır, — Hayalinin ilk eşini daima yanı başında bu. lacaksım, Ben temenni ediyorum ki; veni girdiğin bu âlem seni te- selli etmezse de ıztırabını olsun çoğaltmasın, Amcanı görme, Sade sinir ol- du,, Bir haftadır eve bile uğra. dıği yok,, İçimin ısyanını haykırmamak Anneme yalvardım: , daha öp. Sana o kadar muhta- eım ki o, ağlamamak için yut- kunur ve gözlerini benden saklar ken dudakları titreyerek: — Her zaman seninle berabhe. rim yavrum,, Üzülme, Hayat; birazda tenadüflerin elinde yıp- ranan bir çocuk oyuncağıdır. Ona; yeniliğinde ve tazeliğinde verdiğimiz — kıymet, sonradan kaldırıp atmamız için bir fren olamıyor, Amcanla evlenirken e bedi ve mutlak bir saadetin ömrü müzle beraber yaşayacağını zan netmiştim, Fakat umulmadık za manda beklenmedik hâdiseler bu ebediyet üzerine kara * bir gece gibi bir anda çöküveriyor ve bir anda her şey manvolabiliyor,., Alnnemi selâmetlediğim za- man, derin bir nefes aldım, Za- vallı kadın koynunda bütün bir güzelliğini ve ömrünü eskittiği kocasının ne alcak bir namus hırsızı olduğunu bilseydi teselli ettiği bu genc kızın yüzüne bak- mak için hicap duyacak ve ha- yalindeki romantik mukaddes | sevgisi biraz daha alçalarak bü. tün mânasızlığı ve hiçliğiyle göz- PERDEYİ AÇIYORUM.., KP SŞÇ ” ç AAZEN HOCAMIN NASİHATİ Süt dökmüş birer kedi gihi Bü yükada iskele gazinosunda oturu. yoruz. Sanki Mediha bir tokatla hepi- mizi diskalifiye etmişti. İmam sakalmı srvazlıyor; Zülfiw kar bey başmı kaşıyor; —Meddah Kâzımla Sarı Mustafa dut yemiş bülbüller gibi ses çıkarmıyorlar., İmam, yedi elif miktarı ağzmı a. çarak: Allah,, Allah, « dedi, İna . nir mısınız?,, Ne şuraya gelişim - den, ne gidişimden bir şey anla« miş değilim. Hani bazı aptal a « damlar vardır. Dünyaya gelişle - rinden bihaberdirler; ben de one lara döndüm, Zülfikar bey başını iki tarafa salladı: — Mori vallahi ben de — öyle? - dedi. Bir kadın varmış, dediler, geldik; kadımn kaçmış, gidiyoruz... | Ha geldik, ha gelmedik mori val- lahi, — Ya ö mezardan çıkmiş yarı eıplak Ermeni karısı kimdi?, Yal. nız bağırması, haykırmasını işit . tik, Deli var diye bağırıp duru « yordu!., : İmamla sabık zaptiye âmirine kısa bir izahat vermek lâzımdı: — Hocam, « dedim; senin an« İryacağın bu kadım fena yola Sap. mış. Şişlinin meşhurlarmdan biri.. — Bizi bunun için mi buralara getirdin, faziletlüm,... Fakat şimdi iş görmüş gibi geri kalan paralarınızı da vereceğim, Hoca paralarım verileceğini işi. tince o- kadar, memnun oldu ki: . —— EBveti.. Senin de hakkm var faziletlüm, « dedi, Biz “sana hize met etmeğe mecburduk. Mademki muayyen gündeliklerimizi de alı- yoruz. gu hakle İtiraza: hakkımız yok. Biz böyle konuşurken Agop E. fendinin iskeleye doğru geldiğimi gördük, Kâzım hayretle: — Ağgop geliyor, . dedi, İki dakika sonra Agop gazinoya gelmişti... — Ka âhpar! — Başıma geleni gördünüz? Sabredemetim : j — Daha ne görelim?., Ben sa« na kırk defa tenbih etmiştim, Bir şey içmiyeceksin, bir şey ye- miyeceksin,,, « demiştim, — Ahpar ne dorsun? Ne ye . dim, ne İçtim, Sanki ağzıma İngi- içmiş değil idim. Bebek bahçesi- ne gitmiş jidik, Orada bir şey ye - Galatadaki pastahaneye gelinces orada da ağzıma mek lokma koy. mMmamışımdır, — Peki nasıl oldu da 0 hale geldin ? — Eve geldik. Madam Mari ka. pının önünde süt pişiriyordu, Ta- lerinden ve gönlünden silinecekti, (Devamı var) — Üç gecedir uykusuzum. Fakat, seni görünce uykum kaçtı. — Niçin?.. — Çök güzelsin Marta güldü. — Çok güzelim, öyle mi? — Dedim ya. Senin kadar güzel bir kadma hayatta ilk defa rastladım. j — O halde çok talili bir adamsın ! — Talili olmasaydım, ya - rışı kazanır mıydım? — Yarışı kazanırdın ama, taliin olmasaydı « beni kaza- namazdın ! Feyzullah, Martaya 80 - kuldu.. Uzun saçlarımı okşadı. — Padişah seni nasıl oldu da verdi bana? — Hâlâ bunu mu düşü . nüyorsun? ! — Evet. Geri alacaklarmış de; ze süt deyi bir bardak ona, bir bardak bana ikram etti. Yazan: AR A BER — Akşam posfasm ı'ş/ / YıIloIız:ı el ö Foan ve HAFINUD SAİN Yazan ve oynuyan: nedamet eden meşhur dolandırıcı. Mahmut Saim ALTINDAĞ olur, deyip duruyordu Sersem Agop, koynundaki karının bile kim olduğunu bil. miyecek kadar uyutulmuş, bir hamlede hem o, hem biz diskalifye edilmiştik —- — Sen de. İçtin! teyzesini, soyunu sopunu tanırım, — Ho, Benim hukukum daha eskidir ve — Ziftin kökünü içeydin! — Ne kızorsun ahpar?.. — İnsan bu kadar ahmak olur mu yahu.,, Seksen yer geziyorsu- nuz, Bir şey içmiyorsun, Seni Ga- latada pastahanede, Bebdk bahçe sinde uyutacak değillerdi ya? Sen asıl evde içmiyecektin! — Ağgop, derinden bir: — Oİf!!,.. çektikten sonra de - vam etti: N — Bir kazadır oldu, « dedi ve | yanımıza oturdu. — Mabadini anlat bakalrm, — Südü içtim, Yukarı sofaya çıktık., O kadarını bilorum, Sa - bahleyin bir gürültü ile uyandım. Siz gelmiştiniz. Fakat ben ne haltettim diye utancımdan karyo- ladan kalkamadım, — Ya o yanmdaki altmış beş « lik karı kimdi?. A — O allahın belâsı da nereden geldi bilemorum, Baktım ki koy numda altmış beşlik bir cadı, Bu da tuzu biberi.., Arnavut Zülfikar kızdı: — Mori bu kadm nerede oturüs — Şişlide!.. — Peki Şişlide, polis, jandar » ma, zaptiye, kolağası, binbaşı yok mu mori?,, — Hepsi var, hepsi var ama, İmam elini kaldırdı: — * — Azizim, * dedi, — hepiniz işe karışıyorsunuz?, Bu zavallı ada « mmn da başı büsbütün sersem olü- yor, Mahmut Bey, Şimdi sen bu rimi dinle, ' — Böyle hoca aefendi! , — Fyvlââm. Malüm ya. şeyde bir maneviyat vardır, — EFivet!. — Sen de maneviyata mutekit bir ailenin evlâdısın, — Yani, vaz mı geçeyim de - mek jati ? — Hayır, İlk evvel çaresini maneviyatta arıyalım, — Mori vaflahi muska yapa - lım diyecek hocam, Hey gidi ho - cam hey, Sen bu Efendis yi tanımazsın galijba . Ben kırk sene tanırımm — vallahi. Ne muskalar yapmış, ne çeşit hocalar olmuş; senelerce Ebülhüda ile iki Her canbaz gibi “uğrasmışlar... Şimdi böyle adamı (esten — kerani) mıskası olur mu hocam”.. Hoca ağzmı yine dört elif mik- tarı açtı: — A!,, dedi, Sözümü bitirme « den cevap verip işin içinden çıktı- nız. Mahmut Efendiyi sen kırk s© nedir tanırsm, ben Allah rahmet eylesin onun Aamnnesini, babasmı, skender F. SERTELLİ âîbi, garip bir his var içim- — Korkma! padişah sa . raydaki Macar kızlarının hepsini dağıtmağa karar ver. di. Beni nasıl sana verdiyse, diğerlerini de başkalarına he diye etmek'te gecikmiyecek. — Bunun sebehi ne? ne - den dağıtıyor bugüzel çiçek. leri... — Senin bir şeyden habe - rin yok galiba?! — Hayır. Ben sarayda a - lup bitenleri bilemem. Marta şu kısa izahatı ver- di: — Padişah yeni bir sefere hazırlanıyor. Timurlenk is . minde bir moğol hükümdarı Anadoluyu istilâ adecekmiş. Yıldırım bunu duyunca fena halde hiddetlendi.. “Ordu hazırlansın.. Anadoluya geçe ceğiz.,, dedi. , — İyi ama, bunun için ya- nındaki kadınları dağıtma - -ğa ne lüzum var? — Bu, padişahın bileceği “bir iş. Fakat, bana öyie geli. busların hepsi mutekit adamlar. dır, Mahmutçuğum, dinl. beni, Bu işin bir çarei halli var. Yalnız a- radaki ihtilâfı halletmeli. Acaba Büyük Ayasofya camii mi, Kücük Ayasofya camlii mi?, Arnavut yine gülmeğe başladı: — Mori ne olacak hoca?,, Mah. mut efendiye yine — camileri mi sattıracaksın?, Sen dört tane a - zahtar getir mori, vallahi Mah - mut Saim hem Büyük Ayasofyayı satar, hem Küçük Ayasofyayı!. — Biz işin alay tarafmdasmız, Fakat ben gözümle gördüm, Bu zavallı adamcağızın haline acıdım, Bak koskoca insanlarız, Bizi ade- tâ seferber etti, Evlerimizden ma hallelerimizden kaldırdı getirdi. Dündenberi — harcadığı pâranm: haddi hesabi yok, Meğerse bu sSere sem adam karıyla gitmiş de bize karıyı teslim edecekmiş, Agop e« fendiye karı değil üç tane kaz versen şuradan vapura gidinceye kadar ikisini kacırır, — Ka yine dolaşıp kabak be- nim başıma patlor, Şimdi Ayasofe ya camisinden konuşordunuz, A « gop nerede, Ayasofya camisi ne- rede? — Şimdi fazileklüm Benim sa. na tavsiyem, kırk gün Ayasofya camijne gideceksin, Top kandilin "Paltinda het sabah Ücer sSaat otüs hakkak Hızır Aleyhisselâm görü- Bu işi sana ancak Hızır aleyhis « gelâm halledebilir. Fakat rivayet. te ihtilâf var, Bazıları Büyük A. |. yasofda. diyor, bazıları Küçük A du: - — 'Ne var mori « dedi,., Bunda gilsin; kek gün küçüğüne, Ondan 'sonra da sırayla, Beyazıt, Yeni . cami, Fatih, Tophane camilerini 'dolaşam! Zaten " topu'” dopu kaç cami var ki, İki bin, Kirkar gün dolaşsa ömrü de bi ter. Kendi de kurtulur. Mediha da kurtulur, Camiler de kurtulur, BSen ne dersin mori Sarı Mustafa ? Hep yan yan bakıyorsun. Ağzm - dan lâf çıkmıyor, Sarı Mustafa cebinden çıkardı « ğı rakı şişesini ağzma götürerek birkaç yüdüm çekti. İmam bunu görünce kaşlarmı çattı ve suratı — Tamam adamına soruyorsu. nuz, Herif — şaribüleylivennehar, Allah beterinden saklasım, Kendi burnunu görecek hali yok. Sarı Mustafa güldü: — Şimdiye kadar fikrim sorul. yor ki, Yıldırımın bir. takım garip itikatları var: Meselâ, sefere çıkarken fazla kadın. la meşgul olmazmış.. sevdiği kadınları ötekine berikine çırağ edermiş. — Çok garip... — Ben de garip buldum a. ma.. kıme_ ne diyebilirdim. — Seni bana çırağ edişine memnun olmadın mı? — Elbette memnun olma. dım. Feyzullah kaşlarını çattı: — Padişah saçlı sakallı ve zayıf ğünyeli bir erkek. Ben- se geniş omuzlu, uzun boylu, genç, yakışıklı bir adamım. Beni ona neden tercih etmi - yorsun? : — Önun yanında çok ra - hattım.. mesuttum.. eğleni - yordum. Saraydan, küçücük bir eve geldim, Burada çok sıkılacağımı zannediyorum. Başrollerde: Mediha, Zeynep, Mahmut Saim, Komik Hasar efend. Acop.M-Adak Kâzım vesaire İş sarı Mustafanın eline kalmıştı. ümit ona bağlanmıştı. O, bu iş Agoplarla, magopiarla olmaz, bir şişe rakı ile madı ki cevap vereyim, Agobun yürüteceği gemi, hocanm açacağı yelken, Zülfikar Beyimizin dön - düreceği dümen, bundan fazla oöle maz. Karşımmızda bir ayağının Üt« tünde kırk perende atan Mediha var, Mektubunda doğru Şöylüyor. O da bizi adrm adım takip etti - riyor, Agoba sorunuz ki Mediha. nm elinin parmağının rengini gö. rebilmiş mi? Hocam! Büu iş top kandille, Hızırı beklemekle, Haz- reti İsanın gökten inmesine İnti- zarla olmaz. Büu işi ancak ben yü« pabilirim, Hem neyiç biliyor mu. sun? Bir okka rakıyla, Hoca gülmeğe başladı: kıdan bahsetmiş, kasaba sormuş- lar kuzudan bahsetmiş! Zaten bu meselenin böyle olmasının sebeb,i haner sarhoş, yolcu sarhos, Zülfikar hocanm sözünü kesti: — Dur bakalım hoca! Bu sar- hgış d_a söylesin?.. Belki ondan da bir fikir alirız. Söyle bakalrm ]_&Iı;sta.fa ağa.. Nasıl olur mori bu iş?. -— 'Ne olacak. Benim sanatım Bece işçiliği.. Bana açilmıyacak ka_.pı, çıkılmıyacak duvar, girile « mıyı::'cek pencere yoktur,. Ben içe. ri gireceğim. Kapıyı size açaca « gım,,. Kısaca çare budur, Böyle Agoplarla, Magoplarla bu iş hal- lolunmaz. Bir okka rakı isterim, a kadar, O da kafayı tüssülemeyine ce İŞe gidemem de ondan... Hoca: — Onu tasdik ederim, Aklı ba. şında adamın duvarda, pencerede ne İşİ var, Rakıyı çekeceksin Al , lah aklımı başmdan alacak ki düz duvara tırmanmağa kalkasm !, Zülfikar bir an düşündü, Sonra Sarı Mustafaya elini uzatarak: - — Ver gşu elini Mustafa, Dedi. GÖZ HEKİMİ Dr. Murat R. Aydın Beyoğlu Parmakkapı. İmam sokak No, 2, 'Tel: 41553 — Alışırsın, Marta! 'bıın- sı küçük bir evdir ama, bura.- da hürsün.. serbestsin! saray- da dört duvar içinde yaşıyor- dun. Buradan her yere, köy- lere, ormanlara, köy düğün- lerine gezmeğe gidebiliriz.. Daha çok eğlenirsin. Marta susuyordu. Feyzullah sözüne devam etti: — Benim bir arkad?şım var.. Bugün yarışta ikinci ge- len adam.. O da vezir Ah. met paşanın Macar gözdele- rinden Mari ismince bir kızı aldı. Yeni evlendiler. İlk ön ce Mari çok sıkılmış.. Fakat, şimdi çox rahat, çok mesut. muş. - Marta,Mari adın: duyunca ürperdı. (Devamı var ) — Meyhaneciye sormuşlar ra . * Ben kırk sene zaptiyede-amirlik sin. Bize kapıyı açacaksm, Bu- başka türlü olmaz.. Ver ölini B z . valla- H ağdlns n —ef Milsamk 5 — ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: