Haber 27 Ağustos 1941 sayfa 5 | Gaste Arşivi

27 Ağustos 1941 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

27 Ağustos 1941 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* .hwh kücük kum. %!b.m"“ll bir iğne çti dN Za .. / Yazan: MAHMUT ATTİLA AYKUT hasretle seviyordum. Nazını annesine geçiren şrma rık bir çocuk gibi onu adetâ bi- Denin, derin içini çekti. Yaşlı gözlerime baktı. Yüzünün hatları gerildi. Göz. lerinin ta.. İçi güldü. — Beni hakikaten bu kadar cok seviyor musun Necmiye? Başmır onun zayıf göğsüne yaslayarak avuçlarım içerisine aldığım ellerini içimi çeke, çeke T — Sen o kadar iyi bir annesin İi Daha fazla bir Şşev söyliye- medim. Şüphe ve üzüntüler içeri- sinde üç gündür tasşlaşan sinirle. nimin bağı sanki birden kopu- verdi. Ağlayordum. Bu o kadar tatlı ve o kadar istekli bir ağla- yıştı ki. Hıçkırdıkça ağlamak, ağladıkça daha çok hıçkırmak istiyordum. Hani biribirlerine darılmış ana evlâtlar vardır. Dargınlığa ta. hamül gösteremeyip konuşmak istedikleri halde biri Ssaygısm dan biri sevgisinden fedakârlık edemez de, bir vesile arayarak barışırlar. Ve kucaklaşıp öpüş- tükleri zaman da dargın yaşa dıkları günlerin hasretini duya- rak daha çok sevişip ağlarlar. Biz de tıpkı onlar gibiydik. Hayriye hanım: — Necmiye yavrum, diye söze başladı. Sen; göründüğünden de saf ve temiz bir çocuksun. Buna kati" yen inamvdlım.Sama anlatacak bir kac sözüm var. Kulak ver bana.. Divanın yanmdaki koltuğa o turdum . ——— BSeni dinliyorum anne. — Ben çok betbaht ve muzta- rip bir kadımım Necmiye.. e Hayretle önü dîl_*liybüşüm'--ve— bü sözler önün ağzandan buğgüne kadar ilk defa bövle çıplak ve kukubir hüviyetle çıkryordu. — Hayret ettin değil mi?.. Haklısın.. Suyunu dışımma sızdır- mayan küpler gibi Iztırap ve kahrı içimde saklamak taham. mülünü yıllarca yaşattım. Yal- nız onun için, Yalnız; onun sev- gisi ve hatırı için her şeye kat- landım.. Fakat; bilir misin dün. yada en acı şey nedir?.. Severek sevilmemek.. — — Ben ilkin severek seviliyor- dum. Fakat; bir gün en şrakmım bana en ağır darbeyi öyle ye- rinde öyle bir hızla indirdi ki.. Bugün hâlâ, o darbenin şiddeti. ni kalbimde duyar ve her hatır- layışmımda içim sızlayarak geçen günlerin gölgesiz hatıralarını en mesut avanım diye anar ağlarım.. Annem bir rüya âleminde ya- şiyormuş gibi gözlerini yummuş konuşuyordu.. — Amcan Caniple biz, hayati. mazın en güzel zamanlanını ne yazık ki üç, beş sene yaşayabil- Gik. Buna böyle demiyeyimde ya şatabildim diye söyliyeyim. Yıl. kanfre ile hafif kalbi takviye âğilen bir hasta vaziyetindey- im, (Devamı var) | Feyzullah sevincinden çıl- dıracak'ı. Düğün hazırlıkları başla - mıştı. _ Aradan birkaç gün geçin- ce, düzdüğü eve annesini ge" tirdi. Ve yeniçeri ağası, ye * ğeninin düğün evizi hazırla- dığını saraya bildirdi. Düğün günü tesbit edilmiş- ti Padişahın Feyzullaha bir cariye bağışladığını Edirne * de duymıyan kalmamıştı. Herkes merak ediyordu: Acaba bu cariye kimdir? Bir Türk kızı mı, yoksa mı? -Çünkü, Niğbolu muzaffe. riyetinden sonra saraya yüz” üen fazla Macar cariyesi ge- Ürilmişti, Feyzullah bütün arkadaş - larile beraber Rüstemi de düğün günü evine davet et- YU ge PERDEYİ AÇIYORUM — 19 — KADINI ÖKSEYE BASTIRMAK İÇİN n Yüreğim çarpıyor, — Meraktan gözüme uyku girmedi. Acaha Me« âiha yarm ÂAgoba — gelecek mi? Şişlinin bu sehhar ve — füsunkâr yıldızı yarın gece hbizim altmış beşlik ahparm kolları arasında sönüp gidecek mi? Öyleyse yazık!, Ne kadar yazık, Sonra düşünüyorum: — “Mediha kim?,, Acaba her vakit bir başkasının kolları arasma atılmıyor mu? O halde??.. Pastahanenin karşısımda, Fer«e meneciler sokağınım köşesinde ka- pana gelecek tilkiyi bekliyen bir aveı gibi heyecanla bekliyorum, Mükarrer saat, öon dakika var! Agop Efendi geldi, pastahaneye girdi, Yine paskalya elbiselerini giymiş, İnşallah Mediha gelmez... Beş dakika var.., Gelen giden yok. Hayatta en çok heyecan duy. duğum dakikalardan birini yaşı. vyorum, Saat tamam, Mediha gel. medi, Kalbim biraz seviniyor, — Gelmiyecek, « diyorum. Sa- at, beş dakika geçiyor, — Agop daha kimi bekliyor a- caba?,, İşte gelmedi ve gelmiye. cek, Ben bu sigayı dilimde dolaştı. rirken, pastahanenin önünde ma . vili bir kadm durdu, Gözüm bu kadma mıhlandı., Dilim kekeledi: - Bir an etrafma bakımdı. Ve pastahaneden içeri girdi. Mesafe- miz uzak, Kalp yine kendi kendi« ne bir teselli aradı: — Acaba o mu? Koskoca İstane bulda mavi elbise yalnız ona mün. hastr değil ya, Böjo pastahanesi sahibi Pavli çok iyi bir ahpabımdı. Telefon et.. — Payvli! Ben Mahmut Saim... Sana küçük bir ricam var. — Büyrun beyim?., — Yukarda, bizim Agop Efendi oturuyor. Yanında mavi elbiseli bir kadın olacak, İki kadından şüp ha ediyorum, Sen ikisini de tanır. sm, Biri bizim Viktorya.,, Bir büe haneyle şimdi yukarı çık. Telefos nu kapama, Agobun yanmdakij kâs dinm kim olduğunu anla! — BSimdi pasam... Elimde telefon, heyocanla bek. Jiyorum, Bir dakika bana bir saat kadar geldi. Beş dakika sonra Pavlinin sesini işittim: — Mahmut Saim Bey,. Hayır, merak buyurmayınız. Agobun ya. nındaki sizin Madam Viktorya de. gil, İstanbulun tanıdığı baska bir — EKim?. — Sislji güzeli Mediha Hanüm,., tŞTR YI/O//Z_/ KÜ a a İaa ve MAHMUD SAİM Yazan ve oynıyan: nedamet eden meşhur dolandırıcı. Mahmut Saim ALTINDAĞ İmam Bekir Efendi beni görür görmez: “Satıs Kâğıdı mühürleteceksen mühürleri evde bıraktım, dedi. Darılma ama artık sana in?.mm kalmadı. Mahdum bendenize okutmadan birşey yapamam, — Teşekkür ederim... Telefonu kapadım, Haleti nezid, bulunan bir has- tadan bile ümit kesilmior, Zaten ümitsiz yaşanır mı?,, Nasıl oyalawk nırız? Nasıl yaşarız?, Vaktile Hos cam Emrullah Efendi bir gün ders esnasında talebeye: “— Dünyada en tatlı o onsuz yaşanılmaz şey nedir?,, . diye sor. muştu, En tatlr ve — onsuz yaşanılmaz bir şey... Kimi, ana, kimi, kadın, kimi de para.., Diye cevap verdi, O; bu cevap. larım hiçbirisinden memnun olma- dı, Gülerek göyle söyledi: — Hiçbiri değil... Dünyada en tatlı gey “ümit” tir, « dedi. Onsuz yaşanmaz, Beşikten mezara kaü- dar bizimle beraberdir. Agopla beraber pastahaneden çıktılar. Otomobillere doğru geldi. ler, Açık renkli bir otomobile bindiler, Pırrr,., uçup gittiler. Evvelâ Bebeğe gidecekler, aora. dan tekrar otomobille Ada vapu. runa geleceklerdi. — Sanki lâneli vuslata gitmeden evvel şu küçük “tur” yeni evlilerin bir “bal ayı" seyahatine benzemez mi?.. Bizim kumpanya ile Eminönün- He Valide Hanında buluşacaktık, Öyle yafı Sabaha-karşı ev.sahibi : Mariye kapıyı- açtırahilmek için bir heyet lâzım değil miydi?.. Bir imam, bir polis, iki şahit... O va« kitler böyle baskınlarda muhakkak imam efendi önde bulunurdu, Agopla Medihanm girdiği eve sabaha karsı benim girebilmekli. Bim için bundan başka çare bula. mamıştım, Marinin şüphelenemi - veceği yegâne tertip bu olabilire di, Bu plânı üç gün evvel hazırla. mıştım : Mediha saçını, sakalmı kestirte tiği için imam Mehmet Efendiye yaklaşmak kabil değildi, Zavallı adamcafız tam bir ay evden dışa. rr çıkamamış; sudan çıkmış hindi vaziyetiyle ailesi halkma da rezil olmuştu, . “— Ah o habis elime bir geç. se,, Daha doğrusu geçmese... Çünkü yetmiş yaşından sonra be- ni katil yapacak!,, « diyormuş... Artık © tarafa kim yaklaşır ki... Yine bizim hacai dânâ Bekir F- fendi eksik olmasm, Şakaya gele mez hâ!,. Ulemayı banamdandır. Fazıldır. Hel, baklavai şerif ()) kutusunu büyükçe görünce hiç da, yanamaz, Dargınlığı bir mendilin kuruması kadar sürmez. — Ne yapalım, Gerçi huyu bir az kötüdür, kötüdür amma evlât Yazan: İskend - 113 - mişti. davul zurna çalıyor... eğlen * O gün saraydan gelen bir ha celer, cümbüşler başlıyordu. rem ağası hakikati söyledi: — Efendimiz çok akıllı ca- riyeleri birer birer saraydan uzaklaştırıyor. Sana en sev - diği Macar gözdelerinden Martayı hediye et'i. Feyzullah bunu duyunca kolları kabardı. Hemen, evde bekliyen imama seslendi. Biraz sonra kız araha ile sa. raydan gelir gelmez nikâh kıyıldı. Marta, Feyzullahın meşru karısı oldu. Bahçede şerbetler içiliyor, Davetliler arasınca bulu * nan Rüstemin hâlâ bir şey * den haberi yoktu. Haremağası bu malümatı Feyzullaha mahreri olarak vermişti. Feyzullas: — Karımın şeceresini âle- me yayacak değilim ya.. Diyordu. Zaten Martanın ismini de değiştirmişlerdi. İmam nikâh k-yarken “Ayşe Binnaz,, ismini tek - rarlayınca, hiç kinise bu isim yine bizimdir. Babası rahmetli aklıma geldikçe ağlıyacafım geli, yor, Bereket v_ersin işten güçten oturup ağlamağa vaktimiz yok... Evlât! Kutunun içindeki nânı aziz berminval baklava mı, tulumba tatlısı mı? ? Hiddetin sonunu tatlıya bağlar 'mak gerek... Yoksa, hayatta âşık la mâşuka arasında bhile dirıltı öe ! A M a Aziletlüm, « dedi. Yine böy. le yelyepelek, yelken kürek ziyam reti hakiraneme gelmektle elbette bir mânâ var?., Ha!.. Onu da ar. zedeyim, Şayet ilmühaber, satış kâğıdı filân mühürleteseksen mü, hürleri evde bıraktım, — Kâğ'tları bırakırsım, Eve götürürüm, Akşa» ma mahdum bendeniz adamakıliIr kıraet eder; öyle temhir ederim, Çünkü darılma, artik sana itima.. dım kalmadı, Sen kâğıtları oküre ken işine geldiği şekilde okuyor- gsun, Ben de sahih zannedip kaz gibi mührümü basıyorum, Sen pa, raları alıp fertiği çekiyorsun. “CGel bakalım imam efendi buraya; ayıkla şu pirincin taşmı,,, diyor. ııu'_:_ Canım hocam, bana itima - dm münselip olmasın! — Nasıl olmasm a faziletlüm?., Geğenlerde biliyorsun ya, bir sürü kâğıtlar getirmistin. Bilir. miyim ben,.. İnandım, Ağzıma çabuk gül. tâcışerifi tıktın. Ben de başkas'a na okn'm:ı.adan mühürleri bastım, Meğerse, maazallah, çarşıda elâm lemin dükkânmı satıyormuşsun, Bilir miyim ben?.. Ön beş gün sonra kızılca kıyamet koptu, Hem kaç kişiden para almışsm, Tövbe bbi', İçinde, Ermenisi var; Yahudisi var, Rumu var, Arabı var, İranisi var... Kim yoktu ki.. Şu bembeyaz sakalım — olmasaydı, vallahi herifler beni pan_:;alıya_ caklardı. Bereket versin sinnime a, etdilar da üç beş tokatla kurtul- dum,., Hele aç bakalım şu kutu. yu.., Malüm ya: “Aç kutuyu; söy. letme kötüyü...” derler, Tatlı sohe bet tatlı ile başlarmış. Ey,.. Anlat bakalrm, yine ne seytanlık düşün, dün? Bakalım kimin ağacının da. lmr keseceksin yine?,, — Bunda na dal var, ne bu- dak hocam, bir ev basacağız!.. — Ev mi basacağız? “Hoca Bee kir Efendi şehir eşkiyalığına başa ladı.,.” diye sana kim söyledi”... Yoksa meramın yetmişinden sonra Sultanahmet meydanında beni ags« tırmak mı?,. Malüm ya, vaktiyle bendeniz de Ağacamliişerifi muhtarı idim, A, den şüpheye düşmemişti. Dilden dile bir fisıltı yayıl dı: — Padişah, Feyzullaha bir çerkes halayığı vermiş.. Rüstem de bunu duymuş - tu. Martanın Feyzullaha ba- ğışlanacağını aklırdan bile geçirmemiş'i. Feyzullah, padişahın en çok sevdiği gözdelerinden Martaya kavuşunca, dünya * lara kavusşmuş gibi sevini * yordu. : Düğün evinin bahçesinde gülüp eğleniyorlardı. Bu sırrı. saraydan gelen harem ağasından ve Feyzul - Jahtan başka bilen kimse yok tu. Rüstem kendi karısı “Gül- beyaz,,dan çok memnundu. Ona: — Seni Ahmet paşa aldat- Başrollerde: Mediha, Zeynep, Mahmut Saim, Komik Hasar efend: Agop,Meddah K âzım vesaire Baskına, elimi kolumu sallayarak gidemezdim. Bir imam, bir polis iki de şahit bulmak iİcabediyordu. imam Nehme) | efendiye geçen hâdiseden sonra gidemezdim. Ya imam Bekir efendi? O ne güne duruyordu çıkçası, kocalı bir kadın var... Şu, nunla bununla bir eve gidiyor. İmam sözümü kesti: — Yavaş söyle... anladım, - de. di.. Kahveci işitmesin, Kulağı Uzuncadır. Onu dün akşam ben de duydum, Üc gecedir bizim bekçi Ajder Ağayı bekletiyorum, — Nasıl bekçi? — Susamcı Aysşenin evini söye lemiyor musun?., Kaltak zâhiren fusam Satryor; evi maşallah,.. e€le amei nefis, —ile tıklım tıklım... Gelenin, gidenin haddi hesabı yak, Köprü gibi işliyormuş, — Benim dediğim bu değil ho, cam, Büyükadada... — Büyükadada mı?., Oranm i. mamı, müezzini, kayyumu, muhta. rı yok mu?.. Bekir Efendiye on uzattım : — Hepsi var hocam amma, ben seni istiyorum, Esasen bu mesele mahkemei şeriyenin verdiği bir haktır. Yanımıza bir memur, iki de şahit alacağız, usulen gidip basacağız, Hoca parayı eline almca geri Vermek ister mi hiç?, — Ne vakit olacak bu iş?.. —- Pazartesi günü akşamı ho- cam. Orada sana ön beş lira daha vereceğimi, Bekir Efendiyi ikna ettim. Pa- zartesi akşamı Valide krraethanc. sinde buluşmak üzere sözleştik... Memur rolünü tam münasile oynıyabilecek yegâne kims, eski zeptiyeden kadro harici kalmış o lan Arnavut Zülfikar Beydi, Bir , çok aradktan sonra Sarıgüzelde oturduğunu haber aldım, Evine gittim, Beni görünce: — Vay Mahmut Salimciğim... « diye boynuma sarıldı. Adetâ ağ- Iryacak gibi oldu: — Hey gidi günler, « dedi. Sen ne adamdın, ne olmussun?.. Cok ihtiyarlamışsın, valla'. ancak gü sinden tanıyabildim hocam... — Sen nasılsm Zülfikar Bey, bir iş filân?. — Ne işi be Mahmut... Görü yorsun ki bizi iskoyladılar, Çarşı. da bir aşçı dükkânı açtım. Onda da ziyan ettim, Tencereleri dar kaq:ı—dşn bre Mahmut, — Vah vah,.. Sana bi geldim Zülfikar Bey!, TENOM lira para (Bir aile kadınını fena yoldan. kurtarmak icin baskma gideceği « mizi kısaca anlattım.) n İyi g!tîıma Mahmut, bizim bö. artık €z.., Artık Eyüpsul. dtîn vapurlarınm düdüğüne benze- Zülfikar Beye de bir on liralık Uzattım, — BSen istersen yaparsın, . de. dim. Orada da on beş lira daha vereceğim, — Peki Mahmut... — Cidelim., Fakat sen orada niçin polis al - Maz,, Tü, bre,.. Büyükadada polis, (Lütfen sahifeyi çeviriniz) mış,.. Marinin yerine başka bir cariye göndermiş... Deselerdi bile kızmıyacak:- tı.. “Gülbeyaz,.1 çok - sevdiği muhakkaktı. Fakat, evvelce çok istediği halde muvaffak olamadığı Martanın Feyzullaha verildir ğgini öğrenecek olursa, kim * bilir, belki kızacak ve kıska- nacaktı. Öyle ya.. padisah Rüs * tem gibi bir kahramanın ta - leplerini reddettiğ' halde, bi: ricik gözdesini Feyzullaha neden versindi? Sa Rüstem bunu duyar ve Og” renirse elbette kızacık_ifh___ O gün, koşuda üçüncülüğü kazanarak padişabtan ufak hir hediye almış sian Halil de Rüstemle bereber düğü- evine gelmiş bulunuyordu. İçki sofrası kurulmuştu. Gençler içiyorlardı. (Devamı var ) S T h. Ğİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: