Kristof Koleom 5 PE ur Yumuttasına Coğtu... < Amerikaya gözlerinde ARARAA 25 — gideceklerin ne aranır ? Biliyormusunuz Otuz senenin üç sene- sini yemeğe Traho mmuayenesi allında açık. | hasrediyormuşsunuz gözlerimi seçmek istiyorlar yoksa.. Yazan: VASFi RIZA ZOB'J|” Paris hakkında hemen hemen her şeyi biliriz. Çok görülmüş, anlatılmış bir yer.. İnce sazları, şark İokantalariyle, zaten insan fazla 'yadırgamıyor. Bir gazino kapısından geçerken “Saçlarıma ak düştü,, diye avaz avaz bağıran bir hanende dinler; camisinin bahçesindeki Şark kahvehanesin- den bir kanun taksimi duyar; bir Jokantada, garsonun: “Bir döner kes! Pişkin olsun!,, nârasına hay- retle bakarsınız.. Satış omağazalarmın ekseri- sinde Türkçe konuşur, kapalıçar- gıda alışveriş ediyor gibi: rahat, rabat pazarlik ödersiniz. Eğer canmız çektiyse: Her cumarte- si akşamı Ermeni klübünde Türk ge oynanan bir piyesi de seyrede bilirsiniz, Bütün bu yerleri gezip dolaşır- ken de, İstanbul ve İstanbullular hakkında tafsilât vermek mec buriyetindesiniz.. Kimi Balattan; kimi Yenikapı, Samatyadan, kimi Tatavla ve Balıkpazarından sw- aller sorar. Buraların, bugünkü halinden bahsederken, muhatabı" nızın güzlerinin parladığını gö- rür, neş'elendiğine şahid olursu nuz. İşte, bütün bunlar, her kesçe malüm olduğundan, Paris hakkında fazla tafsilât vermeden asıl hedefe, Amerikaya yollana" azn... Bizi, Fransa sahillerinden alıp, Amerikan başlimanı olan Nü- yorka götürecek olan Küin Meri vapuruna binmek için, Şerburgâ yollanmamız lâzım. Aruk bu günden itibâren seyahat acenta- $ının emri altındayız. O, ne der se, o olâcak; mereye götürürse, oraya gideceğiz.. ... Paris şimendiler istasyonlârı nın birinden bindiğimiz, vapurun hususi treni, koştu, koştu; Miha- yet beş saat sonra, gecenin yarı- sına yakın bir zamanda Şerburg İmanının gümrük binalar: içinde nefesi tıkanır gibi durdu. Paris- tenberi bu duruş, trenin ilk ve son duruşu idi. Buraya kadar hiç bir istasyon yapmadan gelmiştik. İşte bundan sonra bütün yek cular biribirimize girdik.. Bizim kafile reisi olan Sald Çelebi, he- pimizc, alacalı bulacalı birer kart vermişti. Bu kalın kâğıtlarm üs tünde ismimiz, vapurdaki mevki- imiz, kamara numaralarımız ya zir. — Bünları bavullarınıza bağla- ymuz da, kaybolmasın! demişti. Güzel bir usul ama, bavulu koydunsa bul!,. Benimki, elli bar” vulun, her halde en altında sak- lanmış olacak... Aralık kalan de- Tiklerden bile görmek kabil değil. Çaresiz, kartımı cebime sokmuş: *“Trenden inince, eşyaları taşıyan hâmalların bâşında durur, hemen kulpuna bağlarım.,, demiştim... Halbuki, istasyona inince bir kaç Adam, bizi önüne kattı. İngilizce, bağıra bağıra, merdivenlerden çr* karip, koridorlardan geçiterek, at meydanı kadar geniş bir selo- nün köşesindeki parmaklıkla çev- rilmiş bir noktanın önüne dizdi... — Yahu bavullarımız?!.. Dedik. Brezilyalt bir âlim bunu keşfet. miş, Keşfetmek demek de doğru de. Zi ya, sadece bunun farkına var » Yirmi ls eli yaş arasındaki normal ve sıbhatli bir inan ye mek sofrasında geçirdiği saatleri besaplamış ve böyle bir insanm bu otuz sene içinde 1.000 gün &ofra — Onlar vapura gelecek. de-| başında bulunduğunu tesbit etmiş, diler... — Peki ama, kart cebimde kak dı. Üstünde ne ismim var, ne . cismim.. Bana alt olduğunu ne- reden anlayacaklar?. — Haydi vakit geçiyor; mua- yeneyel.. — Peki ama bavul?! Parmaklık ârkasından, üstüste iki gözlük takmış bir adam acayip bir lehçeyle seslendi: — Zobu Vasfit,, Bir İngilizin çarpık ağzının yan tarafından, gıcırtılı bira- henkle çıkan istoimi güç farkede- bildim; — Efendim, mevcutl.. Parmaklığın kapısı açıld: .. Bir deli gibi beri içeri aldılar.. Ada- mun biri omuzlarımdan bastırın ca, arkamdaki sandalyenin üs tünde kendimi buldum. Karşım da, ayak ayak üstüne atmış, şap- kası başında, tüysüz kart bir he rif ânide, ensömkdleri tutup ber kendine doğru çekti.. Başa gü reşen pehlivanlar gibi burun bu runa geldik. Elinde, eski düğ- meli potin ilikliyen kancelare benzer demir bir çubuğu, eli çâ- bul bir sünmetçi maharetiyle gö- züme nasıl ve ne vakit soktuysa soktu. Üst kapağı mr tersine dön- dü; alt kapağı mı içeri kaçtı, ân- layamadım ama, feryadı da bas tım.. Olan olmuştu. Ensemi be- rakan pençeden sıyrılıp yaş ge len gözlerimi uğuştura uğuştura parmaklıklı bölmeden kendimi dar dışarı attım. Arkamdan, zavallı Amerika yolcularınm, bu İşkence memur” runün cenderesi önüne sira sıra gittikleri görülüyordu. — Gözümde ne aradı?. —Ne mlinasebet?. — Bası yolcularda vardır da... — Bulsaydılar?, — Geri çevireceklerdi., — Amerikaya (o gidemiyecek miydim?. — Elbette... — Yanında antiseptik bir şey görmedim.. Benim gözüme sok- tuğunu başkasma, diğer bir baş- kasına da soktu.. Benden evvel de daha bir çok insanlara ayni ame Biyeyi yaptı.. Bunların içinde göz hastalığı olan bir çok kimseler vardır. Onun mikrobunu bana, benimkinin, benden sonrakine ge- çeceği muhakkak, Buna, Ameri- kan aklı ne diyor acaba?, Bana kalırsa, bu “göz muaye” nesi,, teahomdan ziyade, yolcu- Jar arasında “açıkgöz, aramak İçin olacak. Çünkü Amerikalıla- rn bügün en çok korktuğu şey: hastalıktan oziyade, “açıkgöz, bir adamın daha kendi memle * | ketlerine gelmesidir. Milyon ve milyarderler, ârtık (kendilerine rakip istemiyorlar. Vasfi R. ZOBU Bin gün, yani aşağı yukarı üç sene., Temenni edelim ki siz, normal ve sthhatli bir Brezilyalıdan daha az yemek yersiniz, ——— Kuş uçar da tavuk neye uçamaz? Tavuk için uçamaz denemez. Çünkü, hepiniz görmüşsünüz. dür. Kovaladığınız bir tavuk uç- muıya başlar ve gene uçarak bir duvarın üzerinden bile atlayabi. ir, Fakat, tavuk kuş gibi uçabilir mi ya? Uçamaz.. Amma onun da kanatları var.. Neye uçamıyor?, Bunun sebebi olarak, vücudu büyük denilebilir. Yalnız, ne ko ca koca kuşlar var ki, tâyyare gibi uçuyorlar. Demek, bir kuşun uçmasma mâni olan şey vücudu da değilmiş. O halde? Kuğjların uçmasma yârayan en mühim tzuvları göğüslerindeki hava keseleridir. Bunlar, kursak gibidir ve içi hava ile doludur .. Uçacakları zaman bu kursak şi. şer ve âdeta bir balon gibi onları kaldırır. Tavuk ta ise bu hava kesesi pek küçüktür, onun için, tavuk fazla uçamaz, Bilmece Yukarki resimde iki küçük köpek görünmektedir, Bu resme bakı. Diz, dört çizgi ilâve ederek bu iki köpeği dört köpek şekline sokabi. ir misiniz?. Dikkat ediniz, resmin üzerinde oynamağa hiç lüzum yoktur, İşin bütün tılsımı Hive edilecek dört Gizgiden ibarettir, Birincikânun ayma mabsus olan bu bilmecemizi halledenlerden bi, rinciye kiymetli bir kol anati, İ- kinciye beş lira kıymetinde bir ki- tap çantası, üçüncüye üç lira kıy. metinde bir para cüzdanı, dördün. ciden onuncuya kadar birer gişe büyük kolonya ve ayrısa 200 oku yucumuza muhtelif hediyeler ve. receğiz. Not: Vaktiyle haftalık olan bil. mecelerimiz bundan sonra aylığa çevrilmiştir. Hediyelerimizin kıy. met ve miktarı da buna göre çok arttırılmıştır. Okuyucularımızm hal varakala- rile beraber bir ay zarfında nöğ- redeceğimiz 4 kuponu da berâber yollamaları lâzımdır, - HABER ÇOCUK SAYFASI Bilmece kuponu 16 BİRİNCİKANUN | Tarzan altın aslanın peşinde — Dümen kırıldı... Yelkenlerin ipi koptu... Kürekler suya değmi- yor... Cereyana kapıldık! Korktukları felâketlerin hepsi birden gelmişti: Dümen kırıldığı için geri dönemiyeceklerdi. Yel - kenlerin ipi kopmuştu, yelkenleri indiremiyecekler, fırtına onları ö- Düne kşarak sürükliyecekti. Ger 4.e fazla yük ve yolcu ol. madığı için tekne yüksekten gidi- yor, kaburgadaki deliklerden çi » kan kürekler suya değmiyecek kadar yukarıda kalıyordu. En sonra, bunların hepsinden beteri de, artık cereyanm en kuvvetli olan noktasına gelmişler ve “Tor- pil” ismindeki bu koca yelkenli, hakikâten son süratle koyuveril, miş bir torpil gibi gidiyordu. Nereye? Cehennem Adasma... — Bu adaya neye cehennem. âdası demişler? Tarzan, fırtına ile sürüklendik” leri adaya ayak basar basmaz yanındakilere bunu sordu. Halbuki herkes o bu müthiş *ehlikeli adaya sürüklendikleri için büyük bir endişe ve korku içindeydi. Hiç birinin ağzımı b. çak açmıyordu. Adeta küçük dil- lerini tutmuşlar, yahut korkudan dilleri tutulmuştu. Tarzan İse, müthiş bir macera hevesi içindeydi. O, bilâkis, böy. le tehlikeli bir yere düştüğü için seviniyor gibiydi. Sualine yammdakilerden bir cevap alamâymea daka hızlı bir sesle tekrar etti: — Buraya neye cehennemada- #ı diyorlar, biliyor musunuz?, Halsiz ve ümitsiz bir vaziyette Bir kenara çökmüş olar kap. tan içini çekerek : — Cehennemadası derler, de- di ,zira buranın çok fcna bir ei. Kaptan, halk arasında dolaşan cehennem adası cfsanesini anla” çıkmış! tacaktı.. Fakat Tarzan âdeta kı. zarak bağırdı; — Canım, efsaneyi falan şimdi brak, bana hakikatten bahsedin. Buradan, bu kadar korkmanızın sebebi nedir?, Yalnız efsane ise, ben böyle uydurma şeylere al dirmâmi, O zaman gemicilerden biri a. tıldı: — Haâyır, dedi, yalnız cisane değil. Efsanelere, uydurma hi” köyelere ben de metelik veren takımından değilim. Bence, bu efsanelerin çıkmasına asıl haki. kat sebep olmuştur. Zira burası hakikaten tehlikeli bir adadır. Çünkü... O zamana kadar, boş Jâfları aldırış etmeyen bir halde dinle- yen Tarzan'ın: — Çünkü... kelimesi üzerine gözleri canladı ve karşısındakine dikkatle baktı. Gemici devam ediyordu: — ... çünkü burada dünyanm çen korkunç aslanları vardır ve bilhassa “Altın aslan, denilen “bir tanesi onların en azılridır 4; Onu civar adadakiler sihirli, es. rârengiz hir hayvan sayarlar . Bence de onun fevkalâdeliği, son derece büyük ve azgm bir hay van olmasıdır. Fakat, şu mu, hakkak ki, Altın Aslan korkunç bir hayvan... Ertesi günden itibaren o Tar- zan Cehennemadasınn Altın Aslanın: aramıya çikmıştı. Her. kes bu korkunç hayvandan ka çınmıya (o çalışırken o Tarzan'm bilâkis onu aramıya çıkmesı bü. tün yanındakileri hayrete dü- şürmüştü. Fakat hepsi Tarzasim ne kadar maceraperest ve korku bilmez bir adam olduğunu biL dikleri için ona takdirle bakıyor- lar, o bununla beraber, kendisi hakkında gene büyük bir endişe besliyordu.. (Arkası haftaya) İki yumurcak yangına gidiyo! Şen Sözler Neye dövüyorm — Ne Yapıyorsun” ar gi dı, O küçük hayvancağın “ vüyorsun? Ördek yavrusu cevs i — Senin gibi koca bf © dövemem de ondan... | Mk Tavşanla kaplı” Tavşan kaplumbağağ? Kaplumbağa, meşhur hatırlattı: : — Eski tablatlerin © sa derhal yarışa lr Çünkü senin kendine #İ larda oyunla vakıt geri Tavşan kaplum! okuyuşuna şaşıp kalma” ——— i Hesa Hesap dersinde P öğret” , boya sordu: , — On kere on ne ed”. Çocuk, hiç dilgünm — EVİ, cevabımı Öğretmen kızmıştı: — Nasil olur? — Gayet basit, edeni re beş yirmi boş eders* © de elli eder. On, besin » ğü mi? —— sefi Barometre ©“ yer Fen bilgisi muallimi tömetreyi anlatmıştl. b kâtle dinliyen kaldırdı. — Farzet ki, dedir kalkıyorsun, ba Bu ne demektir? Çocuk derhal — Çivi sağlam mektir, elendim. 22