Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
x 19 EYLÜL — 1939 Ean ınsanları arasında 113 ı' ©L Buseh 35 yılını vahşiler arasında yeçı'rmış bir Alman sevyahı |Nihayet goril - insanların ,Pşadıkları ormana gelmiştik Ö Tz biribirimize — hayretle " ŞEK. Garip, gene damara ben: * gey göremiyorduk. Maa- , Yakit geçrimeden ve akşam ' “ladan bu bataklığı geçme- ? OŞ Surduk. Onun için kılavuzu : E'Bçirdık ve birer birer ©- İ dizilip — yürümeye K, Filhakika — adım adım M Y1 takip ettikçe çANdaki yerin demir — sertli ! klll'u bir yer olduğunu hay- W İ bataklık gündüz, güne- 1 | ' tınden âdeta kızgın de- btıı- kaynar bir haldeydi. Ka İ Aya düşen her şeyden ev- thı; bir şürette haşlanarak LaJ alih herkes biribirine tu- u “3 gayet ihtiyatla yürü- hu “âdeta bir rüyada yürü. €hgin ve kaynar bataklığ: y *iz , muvaffakiyetle geçe DA T —T M A wîk_lîkta'.ı çıktığımız — zamal : AA eut — Btrafımızc | ü T sıcaktan — ve ağaçsı;, j ” Ve bomboş bir çölden baş: K, ©Y görmüyorduk. : Bazutaya ormanın nere" İnu sormaya macbur al- ! B Bazüta güldü: " | Urada gecelemeye mecbu- | % Orman beş ön adım i: he Beş Gece giremeyiz! | On adım ilerde mi? | bu görünmez bir orman .'Nr! Sizin etrafınızda gör- | Sistir! Sisten görünmez! v ON Sis açılır! ve heyecan içindeydik. Slcak ve yorgunluktan bi- 4 e geldiğimiz — için he- * tıf ıpek çadırımızı oraya defece heyecandaydık. Dün- D“k ender görülür bir yerin: (, muz, üzerinde bulundu- h î"'azmın garabeti, dünya- %ı:np ve meçhül insanları- Nt dibinde bulunuşumuz 3“k bir heyecan veriyordu. timale karşı nöbet usulü b“tedbır almış — olduğumuz Şiddetli heyecanın tesiri < hemen hiçbirimiz uyuma- | î::n havada su buhari o O, “ifti ki bu boğucu sıcak- laşmış havada uyumak d““ ün, nefes almamız bile la beraber yerden — tüten % etraftaki harareti sür- ek uçtuğu için bulundu- %d *T gittikçe o boğucu hali- Iyor, bir taraftan da biz .%k buharlı havaya, — tıpkı F buhar hamamındaymışız ıı lııaıfI'Hn edersiniz ki verece" : Ümatı dikkatle kontrol e- ; D“El'u olmıyan — noktalar N habe drarı yalnız size olacak- Fiz olsun. h“ke Tand mahzunane boynu: Tek mırıldandı: ' lezef öyle. Onun içindir CK iMimi olarak,.. | A_ M Onun sözünü kesti: ayağımı" | | kurnazdırlar!.. İSildr, uzun sözlere lüzüm | n Velâ parolayı 5 hııla kelimesi Düa'dır. n'lı’ Bu kelimenin ma- söyleyiniz, h hşut*cnlend über alles cüm | v harflerinden vücuda 3 qd İT kelime, onun kısaltıı- Devriye saatlerini gibi alışmaya başlıyorduk. Bada-Badaların ormanına gel- meden evvel girdiğimiz gölün pa: rafinli suyu vücudumuzu hakika- ten bu sıcağa karşı muhafaza etme miş olsaydı hiçbirimizin orada bir kaç saatten fazla yaşamamıza im- kân olamazdı. Gece her ihtimale karşı meşale- leri dahi yakmamıştık. — Yakını- mızdaki ormanda Bada-badaların dikkatini çekmeye lüzum — yoktu, Bütün gece bu boğucu ve buharlı havaya biraz alışabildikten sonra ancak sabaha karşı biraz uyuya- bildik. Sabah olduğu zaman hepi- miz yattığımız yerlerden heyecan- la kalktık. Ormanı örten sis sabahleyin gü neşin tesirile hafiflemişti. — Hafif sisin arkasından bu garip ormanı görüyorduk. Tuhaf olan cihet şuydu: Bu ormanın içinde goril insan- lar bulunduğuna delâlet — edecek hiçbir ses, hiçbir gürültü işitmiyor duk. Orman sanki meskün değil- miş gibi sessiz sadasızdı. Bada-Badaların ormanına gir- meden evvel kılavuzumuz Bazüta, Hans ve Bazara ile birlikte —uzun uzadıya istişarede bulunduk. Bazuta bize dedi ki: — Bada-Badalar son derece Gayet iyi de sak- lanmasını bilirler! — Ormanlarına | yabancı girdiğini hissettikleri za- man o kadar maharetle — gizlenir- ler ki insan bir tanesini bile orta- da göremez. Fakat birdenbire öyle bir baskın yaparlar ki insan şaşı- Tıp kalır! Düşmanları böylece mahvederler.. Onun için kadınları uyuyormuş gibi bir tarafta yal- nız bırakmak ve pusu kurmak lâ- zımdır! O vakit kadının kokusunu alan Bada-Badalar bin türlü ihti: yatla avına yaklaşır. İşte.0 zaman yakalanabilirler! Filhkika bataklık denilecek de- recede koyu bir çamur içinde, ne- fes alınamıyacak kadar — sıcak ve ötesinde berisinde su buharından sis tabakaları birikmiş olan bu ga- rip, müthiş, boğucu ormanda bin müşkülâtla bir hayli dolaştığımız halde hiç kimseye, hiçbir hayvana tesadül etmedik. — (Devamı var) Alemdar Sineması! Şahane Çılgınlıklar | ee KADIN KATİLİ | Ertuğrul Sadi Tek tiyatrosu bu —gece Suâdiye — Şenyolda Donanma — Gecesi Yarın gece Bakır , köy Miltiyadide BEŞTE GELEN H.ısıl Rıza .-- Nakleden: Fethi KARDEŞ — Üç devriye var. Bi'nci Tw riye zabitler tarafımdan gece saat 11 de yapılır. Saat ikide bir dev- riye daha vardır. Üçüncü devriye ise zabit vekillerinden mürekkep tir ve şalakta, yani bu mevsimde altr ile yedi arasında yapılır. Ayrıca saat 12 ile 3 arasında, ötekilerden ayrı saatlerde itfaiye devriyesi dolaşır. — Peki, tersanenin büyük kapı sından girince casusluk — merkezi ne tarala düşer? Fon Brand mutiane cevap ver- mekte devam etti: — Kapıdan girince hemen sağ: da büyük bir binanın bicinci ve i- kinci katlarında... Bina, —muha: binanın fızlarının bulundukları tam karşısındadır. — Ya nöbetçiler? — Nöbetçi yoktur. Karakol bi- 'YEMEKLER PİŞINCE H A BE R — Akşam Postası Yazan : Dr. G. A. Yediğiniz yemeklerin her birinde gerek besleyici mad. delerden, gerek madenlerle vi. taminlerden ne kadar bulundu. ğunu öğrendiğiniz vakit bun. ların hepsi, tabit o gıdaların pişmemiş hallerindedir. Fakat yemeklerden pek azı çiğ ola. rak yenilir. Piştikten sonra acaba onların — terkibindeki maddelerin hepsi kalır mı?, Vitaminler için toptan bir şey söylemek kabil değildir. Kimisi kalır, kimisi hiç kalmaz. Bir de pişirmenin tarzına gö, re: Hiç hava almıyacak surette makineli tencerelerde pişirilin, ce vitaminlerin çoğu sıcaklığa dayanır. Buna karşılık, besleyici albümin ve şekerli madenler ba. kımından gıdalarımızdan bir çoğunun pişerken ne kadar kay. bettikleri iyi hesap edilmiştir. Ancak kayıp, sadece su ve yağ içinde pişirme tarzında olur, Et, hattâ sebze ateşte kızartılınca kayıp pek azalır. Bundan batka, çorbada olduğu gibi etin ve sebzenin suyu içilirse kayıp bu suretle telâfi edilir. Et, suda, yahut yağda pişince azotlu maddelerinden yüz. de 5, fosfordan S0, klordan ve sodyomla potasyomdan manyezyomdan SO, kireçten de 30 kaybeder. Bundan dolayı et haşlaması yenildiği vakit suyunu da içmek, beslenmek için da. ha kârlr olur. sonra haşlanılır. Yahut yağda latmak daha hesaplı olur. , Prrasa ile soğanı Şekerle denlerinden yarı yarıya, albüminden 20, klordan 70 kayıp. Üst tarafa da zaten ne kalır?. İspanak pişince daha yavan olur: Şekerinden Gü, albümi. ninden .5, insana gençlik verecek manyemyomdan 77 gidince.. Sebzelerin en kârlısı şüphesiz salatadır, şünkü çiğ yenil. diğinden hiç bir gey kaybetmez, Üzerine zeytinyağı konulunca terkibindeki yağ eksikliği tamamlanmış olur. Etin yanında kış ve yaz yakışan patates soyulmadan haş. lanılırsa kayıp pek az, ehemmiyetsizdir. Fakat soyulduktan lidir. Hepsi yüzde hesabiyle, şekerden 7, albüminden, 4, fordan 10, klor ve sodyomdan 25, potasyom ile manyezyom, kireç, çelik ve bakırdan 20, Demek ki patatesi soymadan haş . Havuç ve yerelması gibi kökleri yenilen sebzeler: den (daima yüzde hesabile) 30, albüminden, fosfordan, kireç. ten 20 kayıp, klordan 60, sodyomdan 50, potasyomdan 40Ü, man yezyomdan 20, çelikten 25, bakırdan 45. Lâhnanın pişerken kayıbı pek çoktur: Şekerinden 75, al. büminden, kirecinden 25, fosfordan 30, klordan 60, sodyom ile potasyomdan ve manyezyomdan 50, çelikle bakırdan 20, lâh, nanın, içi pişirilip suyu içilmez, pek te besleyici yemek değildir. Taze fasulyede haylice kaybeder: Şekerden 70, albümin. den 30, fosforla postasyomdan 6Gü, klor ve manyezyomdan 50, kireçle çelikten 20, bakırdan 66. 70, kızartılırsa kayıb ehemmiyet. fos. Şeker. onun için ucuzluğuyla beraber potasyom ve manyezyom ma. Klüpmurahhasları çÇçağırılıyor. İstanbul Futbol Ajanlığından; 1939-1940 yılı bölge müsabakalarına iştirak edecekleri- ni bildiren klüpler — aşağıda layin olunan günlerde kur'a çekilişinde hazır bulunmak üzere birer murah- haslarını 20 çarşamba ve 21 per- şembe günleri akşamı saat 18 de bölge terkezine yollamaları Trica olunur. birincilik | Çarşamba günü: Beşiktâş Beykoz, Fenerbahçe, Galalasaray, Hilâl, İs- tanbulspor, Altıntuğ, Süleymaniye, Topkapı, Vefa, Perşembe günü: Alemdar, Altın- ordu, Anadolu, Anadoluhisar, Bey- Jerbeyi, Beyoğluspor, Demirspor, Eyüp, Feneryılmaz, Galata gençler, Galataspor, Güneş, Kale, Karagüm- rük, Ortaköy, Taksim Yeniyıldız, Yenişişli, Yıldırım, Davutpaşa! nası tam karşıda bulunduğu ve o- radan karşısını kontrol gayet ka- lay olduğu için nöbetçiye —lüzum görülmüyor. Karakolda yirmi dört kişiden on ikisi daima uyanık ve vazifededir. — Bu vaziyette binaya o kapr dan girmek son derece müşkül o: lacak. Arka taraftan kapı yok mu? — Hayır. Çünkü bu bina hususi maksatlarla yapılmış binalardan: dır. Ceyms Nobodi sordu: — Oda ne demek? — Hususi maksatlarla — yapıl- mış binalar bilhassa hırsızların i- çeri girmesine mani olacak - terti- batı muhtevi olarak inşa — edilir. Birçok tuzakları vardır, öyle ki i- çei girmeğe cüret edecek adamın İşarı çıkamıyacağı muhakkaktır. Bu sebeble şimdiye kadar kimse içeri girmeğe teşebbüs etmek çıl- anlığını göstermemiştir . Fon Brand —dudaklarında şey- tani bir gülümserm- ile ilâve etti. -- Bu itibarla teşebbüsünüzden avve! iyice düşünmenizi tavsiye e- lerim, Ceyms Nobodi, hiddetle muha- tabıini süzdü ve: . — Ne o, dedi, şimdi de bana nasihat etmeğe mi kalkıyorsunuz? Ben kimseden nasihat almam, ha: beriniz olsun. Casus başını önüne eğdi: — Size tehlikeyi haber vermek istemiştim, ikaz için, çünkü.. — Kâfi! Siz yalnız — suallerime cevap vermekle iktifa edin. Ne di yorduk, demek binanın — karakol karşısında olan kapısından başka kapısı yok; fakat tabil pencereleri vardır. İlk katta pencere var mı? Parmaklıklı mı? Nöbetçilere gö- rünmeden bu pencerelere yaklaş- mak mümkün müdür? Fon Brand başını salladı: — Hayır. İlk katta pencere yok* tur. Daha doğrusu vardır ama bi- nanın dışına değil ortadaki avlu- suna açılır. Diğer — pencerelerde parmaklıklıdır ve geceleri bu par- maklıklara yüksek tansiyonlu elek trik cereyanı verilir. Bu — sebeble pencerelerden rirmek pek müşkül hattâ imkânsızdır. Üstelik., bu kâfi — değilmiş gibi parmaklıklardan sonra pencere- serin içine-ince çelik levhalar ko- (Dünkü sayımızdan devam) Suçsuz ıztırap çektiğim azmış gibi bir de bu mektubu alınca ne kadar ağladığımı — bilmezsiniz .. Ona hiç cevap vermek isteme, miştim. Fakat nihayet şunu yaz. dım: Feriha, Mektubunu aldım. Çok hazin yazmışsın. Fakat bana inatcılık isnat ediyorsun. İnsaf et. Bu ke- lime hangimize raci Elini vicda: nmma koy, vereceğin hükme razı- yım. Benim en ufak yalvarışlarımı kabul etmeyen ve yahut mevzuu değiştirerek. düymamış gibi. dav- ranan sen değilmiydin? Seni öyle seviyor ve şimdi öyle özlüyorum ki... Bunu seni kaybettikten son- ra daha iyi anladım. Bak Feriha gökte yıldızlar'ay ve güneş oldu ğuna eminsin değil mi? Bunların varlığından şüphe yok değil mi? Bir de bunların yıkıldığını, yere düştüğünü — tasavvur et, İşte sen den ayrılmak işte senden ayrılmak ta böyle oldu. Şimdi deli ve bir serseri gibi yaşıyorum. Artık hiç bir şeyden zavk almı- yorum. İşlrim de bitkin, kafam gibi durdu. Bana ilham veren sen- din. Sen bana kuyvettin, Ben se. nin varlığında., ışıklarının altında CF Arasıra ISTEDİGİMİZ Yazan: Kadri Kayabal Yakmımda lik maçları başlıyacak. Bir çok heyecanlı müsabakalar ve ,bir çakda, horoz dövüşleri seyre- decagiz Heyecanlı maçlar pek na- dir oluyor. Fakat horoz dövüşle- rine o kadar alıştık ki; kavgasız, gürültüsüz bir maç bize gayrita- bil geliyor. Bu ezeli derdin önüne nasıl geçmeli? gördük ki ne mu- vakkat ve nede ebedi baykaotlar bu derde ilâç olmuyor. Mesele gö- ründüğü gibi basit değildir, Saha- ya çıkan yirmi iki genç koca bir Türk gençliğini temsil ediyor de- mektir, Cezalar şiddetli olmalı, haltâ hâdise çıkaran oyuncunun mensup olduğu kulübü seri bir ka- rarla kapatmakta tereddüt bile et- memelidir. Memleket — meselesi mevzubahsolunca her hangi bir kulübün varlığı ile yokluğu musa- vidir. Seciyesi düşük bir sporcuya kıy- met veren bir kulüp derhal ka- patılmalıdır. Hakikj gençlik, mem- leket gençliği bunu İstiyor. Kadri Kayabal nulmuştur. Bunları — kesmek için ynak âleti Lullanmaktan başka vre voöktür. Fon Brand, Kieldeki casus teş- ilâtr merkezinin binasını — böyle cesaretini kırmak istemişti. Onun şöyle bir mukabelesile karşılaşınca şaşırdı: — Yok canım! Neden 42 lik bir » demiyo sunuz? Gülerek ilâve etti: — Biraz kimya ve fizik bilen ve çevik de olan öon beş yaşında bir çocuğun Bile bu saydığınız engel- leri on dakika içinde — yeneceğini bilmiyecek kadar modern tekniğin | cahili misiniz? Fon Brandın gözleri faltaşı gibi açıldı. Hiddetle söylendi: — Fon Salzman öyle söylemiyor ama... Ona göre Kiel tersanesinde- ki bahriye casus teşkilâtı merkezi- he bir yahancının girmesi imkân haricindedir. Nobodi esrarlı bir gülümseme i- le: — Öyle mi? dedi. Ben ona bu- nün aksini isbat edeceğim. Sizinle bahse girmeğe hazırım: Bir aya Kadın bir mâna mı yoksa bir muamma mıdır ? |beliren bir gölge idim, Şimdi git- tin, Fakat benim heıılıi'lmı de alıp götürdün. Şimdi sanki yaşayan yarım vü- cudümle ademe doğru sürükleni- yorum. Ah Feriha sen, sen... Benim son duygum, sen tesellim: son ü- müdim ve son ışığımdın. , Benim sevgimi, aşkımdaki kuv- veti anlamadın. Sevgimdeki derin manayı kavrayamadın.ve nihayet gittin Ben artık kime ve niye yaşı yorum, Hiç. bir hiç, değil mi? şim di zambak kadar beyaz. güzel yüzünü her yerde arıyorum. Bugün yaşamıyan — ben, yarın da yaşarım, diyebilir miyim? Bu- nu bana niçin soruyorsunuz? Bu- gün de, yarın da, yaşamak ve ya- şatmak senin elinde değil mi? I*e' riha! Senin için dünkü bir hatıra de- miyeceğim Feriha asla... —Yalnız dajma ve her zaman, her dakika yaşıyan, benim olmıyan bir hatr" ra diyeceğim. Yarın yaşıyacağımı bilmediğim için yarının da dün ©o" lacağını düşünmüyorum. Sen, sen- siz kendime alışmağa gidiyorum, diyorsun. Ne mutlu sana! Demek alışmağa müuktedirsin, kendini te- selliye kadirsin. Ben buna da muk tedir değilim, Ümitsizlik, çaresiz- lik içinde senin için zehirnâk göz yaşları döküyorum, Bunlara inan Feriha! Şimdi boynu bükük bir öksüz gibi melül ve perişan kal- dım, Bunun böyle olacağını boy" num bükük olarak yüzüne baktı- ğim o zamanlar — anlamıyordun? Hani (evet)lerini hatırlıyor, bili- yor müusun.., Onları herkes söy!'»ı, ama senin gibi değil, demiştim. zaman bana gülmüş, bunları bLile esirgemek istemiştin. Feriha, ne olur, gel! Seni gör- mek için ne kadar ıstırab çektiği" mi gör. İstersen son defa — olsun, Fakat gel. Kimsesiz kalbimi, boş müuhitimi doldur. Sana Allahars- marladık demiyeceğim ve seni has retle bekliyorum, bunu ve beni u- nutma!,, Üç gün sonra yazıhaneye geldi. Onu görür görmez sevincimden ve heyecanımdan — ölüyordum. Ona sarılmak istedim. Ellerim kalktı, fakat gene boşluğa düştü. Acıları" mı, hasretlerimi söyledim, — serze- | nişlerde bulundum. Bana verdiği cevapta, mahrumiyet ve ıstırabın insanların ruhlarını yükselten bir âmil olduğunu — anlatıyordu. Bil- mem böylece-ne kadar könuşmuş- tuk, O esnada telefon çaldı. Ben işlerimle uğraşmağa — başladım. tarif etmekle Ceyms — Noobdinin , (Lütfen sayfayı çeviriniz) kalmadan bahsettiğiniz merkezin “anim için hiçbir sırri kalmıyacak tır. Dahası var: Fon Salzmanı Dub- line kadar getireceğim — ve hücre ' arkadaşı daha sonra da pranga arkadaşı olarak sizin yanınıza ko- yacağım. Çünkü o da sizin gibi ömrünün — mütebaki — senelerini pranga mahkümu olarak geçire- cek, Nobodi, bunu söyledikten sonra, fon Brandı, korku ve dehşet için- de bırakarak çıkıp gitti. Vİ Gece olmuştu. Saat anu, on biri çaldı. Dublin kalesinin koridorlarında bir devriye dolaştı. — Devriyenin başında, bir elinde fener, ötekinde bir anahtar destesi taşıyan bir gar diyan yürüyordu. Kalede nöbet değiştirme — saati <olmişti. Devriye bazan duruyor onbaşı tarafından yavaş sesle — verilen e- mir üzerine askerlerden biri sıra: dan ayrılryor, nöheti biten —arka daşmnın yerini alıyordu. (Devamı vat) sonra ' y Bd J ee v FoSN