Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
415 EYLUL — 1939 Brman insanları arasında l09| 'akat Bubanın bir iki kuvvetli nruğuyla kâfi derece — ayıldı! tün hazırlıklarımızı — ikmal et- H olduğumuz için o gün akşa- doğru, yani Hanalar âyinleri- ikinci akşam tekrar çalgılar ve ılarla horalarına daldıkları sı- 4 biz gizlice yola çıkmış bulu- torduk. Mehtap zamanı olduğu 1 kismen daha serin olan gece- in seyahat daha elverişliydi. rkaç gün kabile reisliği ettiğim haların uzaktan parlayan ateş- je dönüp son defa — baktığım han, yanıbaşımda sevgilisi Cu" « tiyi göğsüne bastırmış bir hal- gin dalgın — yürümekte oları erin bir hüzünle dedim ki: ! ne olursa olsun bu da âlemdi, ömrümde bir defa yam a kabilesine reislik — etmiş ol- Fakat şimdi — bunlardan da ğ aşağı insanlar artıyoruz! Bu garip bir şey! fans da kederli bir sesle: - Evet, çok garip, kaptan.. de- Fakat, biliyor musun ki, ben âleme karıştım! Şimdi- görillerin çocukları — olan in- arla da âdeta gayet iyi anlaşa- hissediyor gibiyim! - Muhakkak, Hans! Fakat cid- ir tehlike var, doğrusu! - Ne gibi tehlike! .;._ : - Korkarım sen orada bir göril na da âşık olacaksın! lans gayet bön — kahkahalarla '.Bizim almanca ne konuştu- uzu anlamadan — yüzümüze makta olan Cuan-giyi göğsüne Tu daha şiddetle sıktı: - Kaptan! ben mesudum! diye İdandı. Yalrız bir — endişem - Nedir? “Şayet bu goril insanlarla bir uşmaya mecbur kalırsak ya- la cephanemizin yetişip ye- hi yec ginden korkuyorum! yriihtiyar? güldüm: - Cuan-giyi müdafaa için mi? Biz harp etmeye gitmiyo- ans! Biz bir keşfe gidiyo- dünyanın en — meraklı ne,.. eti y/ Bi Ka ka dünyanın muhakkak engiz, en meçhül luk. Burası arzın öyle bir ydi ki hâlâ insanlara karşı es- üt muhafaza ediyordu. ş ürası Afrikanın âdeta en şey- , şeytan yuvasından başka bir yan yeridir. a hiçbir insan oğlu henüz asus hiddetle cevap verdi: - Ne olacaksa olacak! Siz bana eyin: Neden bana “katil,, di- ar. Ben kimseyi katletmedim. Aksini iddia etmiyeyim. Fa- Corç Bromleyi kim öldürdü? n Brand şaşırdı: « Nasıl? Corç Broömley öldü- Ay bunu bilmiyor muydunuz sus, katil ithamı — karşısında n d'uymuş gibi görünerek: ğ Şi mdi de beni yeni bir cina- . mi ihtam edecekler? 8 Nobodi gülümsedi: = mek Ceyms Nobodi cina- evvel başka bir cinayet ş olarak, anladı. — İngiliz. iel » yerine | Blörana boş öbulundüğünü, | | Sular kızgındır. - ._ı!. Buseh 35 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı insanların ormanlarına —doğru gizlice yola çıktık binlerce gorilin yaşadığı — bu or- manlardan geçememiştir. Zira go" riller dünyanın en korkunç hay- vanı tanılan arslandan daha yır- tıcı ve bilhassa düşmanlarına âde- ta ordular halinde saldıran — kor- künç mahlüklardır. Onları mağ- lüp etmek için âdeta orduyla git mek ve harp yapmak icap eder! Sonra burada iklim bir cehen” nemdir. Bu havali uçurumlardan geçilerek varılabilen derin batak- lıklardan mürekkep olduğu — için buralara canlı bir mahlükun gir- mesi âdeta imkânsız gibidir. Bü: tün bu uçurumlar kızgın ve çukur ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlardaki ağaçların yapr raklarından daima bir buhar tü- ter. Bu buhar bü bataklıkları ört- müştür. Su buharı bu suretle ha- vayı doldurmuş olduğu için hava âdeta boğucudur. Nefes alınamaz. Bataklıklar kız: gındır. Buralara yolunu şaşırarak düşe: cek bir insan veya hayvan ya deli olur, yahut derhal ölüme teslim o- lur.. Fakat goriller bu bataklıkları nasıl geçiyorlar? — Gorillerden de daha vahşi ve daha içeri orman larda yaşıyan Bada-Bada denilen yarı goöril insanlar buralarda nasıl yaşryorlar? Bunun sebebi de ga- yet basit. Zira goöriller ve Bada-Badalar bu geçilmez kızgın, bataklıklı or- manların pek az ve gizli olan geçit yerlerini bilmektedirler. Bu havalide oturan bazı yerlilet de bu geçitleri keşfetmişler ve bu: ralara ancak bu sayede girebilmiş- lerdi. İşte bizi götüren — kılavuzumuz Bazuto da bu geçitleri bilmektey- di. Bununla beraber — Hanalardan ayrıldığımız gecenin ertesi günü girdiğimiz ormanlar, henüz batak lıklr ormanlar olmadığı halde bize dehşet vermeye — başlamıştı. Zira boğucu ve yapışkan bir sıcak his- setmeye başlamıştık. Ağaçlarda sarktıklarını gördüğü müz gayet iri ve Boa yılanını an- dıran yılanlar bize ilk dehşeti ver- mişlerdi. Gariptir ki bu — yılanlar ağaçlardan âdeta ağaç dalları gibi yerlere kadar sarkmakta, — sanki baygınmışlar gibi hiç kımıldama- maktaydılar. Hiçbir yılanım buralarda sürat- le gittiğini görmüyorduk. — Sürat, buralarda tamamile kaybolmaya başlryordu! (Devamı var) Nakleden; Fethi KARDEŞ detektifi onu galil avlamıştı. Ağ- zinden kaçırdığı itirafı şimdi nasıl tevil edecekti? Biran, bu hatadan doğabilecek neticeleri düşündü ve o zaman, hatanın aleyhinde olmak şöyle dursun belki kendisini müş- kül vaziyetten kurtarmağa yarıya- cağına kanaat getirdi. Ayağa kalktı ve Nobodinin kar- şısına dikilerek: — Beni parça parça doğramak- | la da tehdit etseniz ifşaatta bu- lunmam imkânsızdır, dedi, Çünkü Berlinde verilen kararlardan an- cak şahsıma taallük eden kısmını biliyorum. Fakat size — meselenin anahtarını versem, işi idare etmek vazifesini üzerine alan adamın is- mini söylesem ve Bromleyi öldü- ren adamı haber versem mukabi- linde bana ne verirsiniz? HABER——AkşamPostam 3-1İ Gece maçlarımnın dördüncüsü dün gece Taksim stadyomunda Galatasaray - Beyoğluspaor takım. ları arasında yapıldı. Stadyomda üç bine yakm bir seyirci kalaba” lığı vardı. Takımlar sahaya çıktıkları za, man şu kâdrolarla yer aldılar: Osman - Faruk, Salim , Eş- fak, Enver, Yusuf * Necdet, Sa, lâhaddin, Cemil, Buduri, Bülend (Sarafim ), Beyoğluspor: Çafetinos - Civelek, Hrista - Çiçoviç, Etyen, Tanaş - Anesti, Culafi, Mesinezi, Rotklip. Todori, Hakem: Ahmet Adem, Oyun büyük bir süratle başla * di İlk akmların Pera tarafm- dan yapıldığını görüyoruz. Fa. kat Faruk ve Salimden müteşek- kil Galatasaray müdafaası rakin. lere göz açtırmıyor. Peranım bu ilk hızı geçtikten sonra sarı kır mızılıların kısa paslarla güzel a- kmlar yaptıkları görülüyor. Bu bir anlaşma var, Oyunun altıncı dakikasında sağdan yapılan bir hücumda Cemil sıkı bir şütle bi. rinci golü yapıyor. — Müsaba! bu gölden sonra daha ziyade sü. ratlendi ve çok zevkli bir şekil al- dı. Galatasaraylılar sağlı — sollü düzgün akmlarla Pera kalesini tehdit ediyorlar. Oyunun 31 inci dakikasında sağdan Necdetin güzel bir inişile ortaya geçirdiği topu Cemil ikin- ci defa Pera ağlarma takıyor Galatasarıym ikinci golü, Oyunun buündan sonraki kısmı karşılıklı akmlarla nihayetlendi. İKİNCİ DEVRE: z Peranm başladığı ikinci kısrm yine süratli idi. Altmer dakikada soldan yaptlan bir Pera hücu, munda kalenin çok uzağımdan to- pu yakalıyan Mesinezi 20 met . reden çok güzel bir şütle Pera - nm golünü attı. Bu gol iki ta- rafm oyununu da kamçıladı ve her iki takrmı da daha ziyade ça. lışmağa teşvik etti. Devrenin 14 üncü dakikasında Cemil müdafiin hatalı bir hare - ketiyle ceza çizgisi içinde yere yuvarlandı. Penaltı. Bu penaltıyı yine Cemil köşeden üçüncü defa Pera ağlarma taktı. Oyunun bundan sonraki kıamı karşılıklı akmlarla ve ayni sürat. le cereyan etti. Bu arada iki ta” raf da yakaladıkları mulınkhk Ceyms Nobodi, biran bile tered- düt etmeksizin cevap verdi: — Vaadinizi tutarsanız hayatı- nızi kazanırsınız. Casus ısrar etti: — Şerefiniz üzerine söz mü? — Evet, şerefim üzerine söz ve- riyorum. — O halde kabul ediyorum. Düşünceye daldı, sonra tekrar söze başladı: — Sizin zan ve tahminleriniz hi- lâfına, Berlin, ihtilâl meselesini i- dare etmeğe beni değil, sizlerden birini, halis bir İrlandalıyı memur etti. Bu İrlandalı Dublinin maruf ailelerinden birine mensuptur ve ismi Sir Roger Casment.. Yanında iki de yardımcısı var. Bunlardan biri benim; — vazifem | de Berlinle Dublin arasında mu- habereyi temin etmek. . — Peki, öteki yardımcı kim? Fon Brand güldü: — Öteki yardımcı mı? Eğer o- nü yakalıyabilirseniz sizi dünya- nın en mahir polis hafiyesi diye kabul ederim. Fakat yakalamanı- yza imkân yok ki... O casuslukta akşam forvet hattında daha iyi- Gece maçlarının dördüncüsü dün akşam oynandı Galatasaray Perayı yendi Oyun çok zevxli va süratli oldu. göllük fırsatlardan istifadeyi be- ceremediler, Müsabaka da böyle, çe 3-1 Galatasarayın galibiyetile nihayetlendi. Balkan — oyunları yapılıyor Atina, 14 (A, A.) — Yunanis, tan atletizm federasyonu, — diğer Balkan memelketler atletizm fe * derasyonlarıyla anlaştıktan son - ra, onuncu Balkan oyunlarmımın evvelce tesbit edilen 1,8 teşrini- evvel tarihinde Atinada yapılma. sını takarrür ettirmiştir. Türki - ye, Romanya, Yugoslavya ve Bulgaristan gruplarmın eylül sö- nünda Atinaya muvasalatı bekleri mektedir. , Rekor denemeleri Beden Terbiyesi İstanbul Böl . gesi Alletizm Ajanlığımdan: Onuncu Balkan oyunlarına işti- rakleri muüuhtemel görünen atlet . lerimize son bir deneme müsaba- kası olacak olan “Rekor deneme- leri” 17 eylül pazar günü saat 16 da Fenerbahçe stadında yapıla . caktır. Bu - müsabakalara cuma akşamına kadar kayıt olan her a - matör atlet iştirak edebilecektir. Müsabaka programı berveçhiati. dir: Saat 16.00 200 M. Gülle atma, yüksek atlama » 16.10. 5000 metre * » 1635 200 mania, diski » 1645 800 metre, uzun at- lama » 17.00 Disk atma, üç adım atlama » İ7.10 400 metre final » 17.25 400 manialı final 17.40 Bayrak yarışı Aşağıda isimleri yazılı hakem - lerin 17 eylül pazar günü saat 15.30 da Fenerbahçe stadında bu. lunmaları rica olunur. Adil Giray, Ali Rıza, Semih Türkdoğan, Hikmet, Mehmet A- li, Cemal Venç, Hilmi, Y. Skin. dris, İsmail Dikmen, Kenan Ay - kut, Hazım Öğmen, Şevket Yö - rük, Rebii Tatas, Naci Algı, Hil . mi Akpeçe, Reşat Erte, Bekir Erkanlı, Şevki Küçükergin, Rifat Vurgun, Yusuf Bozoğlu, Mufah- * ham Elman. Yunan benden yüz kat fazla —mahir ve üstattır. Ceyms Nobodi: — Uzun lâfın kısası, dedi, bu a- damın ismi ne? — İsmi mi? Fon Salzman; Ro- dolf fon Salzman... — Şimdi nerede bulunuyor? — Kielde... — Bana 'adresini veriniz, Casus, bilmem ki manasına bir işaret yaparak: — Hususi adresini bilmiyorum, dedi, Fakat kendisini herhalde a- mirallikte bulursunuz. Ceyms Nobodi hayretle başını kaldırdı: — Amirallikte mi? yapıyor? — Son zamanlara kadar orada Orada ne | amiral Sekoerin erkânıharbiye re- is muaviniydi. — Demek zabit? Fön Btand, gayet tabii bir şey mevzuubahsmiş gibi: — Öyle ya, dedi, binbaşı... — Zabhit olduğu halde casusluk yapmağa, böyle karışık işlere ka- rışmağa nası! olup da muvafakat KORKU Üçü erkek, ikisi kız, beş arka. daş, ayaklarında ekileri, gülerek, konuşarak dağda ilerliyorlardı. Erkeklerden biri lise son sınıfın- da okuyordu. Yüzünün daimi ve lâtif rengi, ince cildi, çilli yanak- ları, ona, ötekilerin hepsinden da ha ağırbaşlı bir hal veriyordu. - |Diğer erkek, askert mektep talebesiydi. Esmer, canlı bir gençti. Gözlerinde kar gözlüğü taşıyan beyaz kazaklı üniversi . teli genç kızla çok alâkadardı. Konuşuşlarında ve biribirlerine sokuluşlarından aralarında bir şeyler olduğunu sezmemek kabil değildi. Arkadaşlardan biri, muhitin €en zenginlerinden birinin oğluy- du. Beşincisi, muallim mektebin . de okuyan dilber bir genç kızdı. Lise talebesi delikanlıyla beraber yürüyorlardı. Akşam olmuş, dağda ayaz baş- lamıştı. Şimdi, mola — vermişler, vüksek — sesle —konuşuyorlardı. Jdepsinin de yüzleri heyecanlı, gözleri parlaktı. Bir aralık, takip edilecek yol- da ihtilâfa düştüler. Liseli genç, muallim mektebi talebesine çok. tan gönül vermişe benziyordu. Münakaşada onun tarafını tuttu, Nihayet, diğer üçü bir başka yol. dan, onlar başka yoldan gitmeyi kararlaştırdılar. Lise talebesiyle genç kız şim. di elele vermişler, sağdaki yola doğru kaymağa başlamışlardı. Kız, alaycı bir tarzda iyi yol - culuk temenni eden arkadaşları - na gülerek haykırıyordu: — Anlaşma zamanrımız gel . dil,SArtık istediğiniz kadar bi- ze imrenebilirsiniz... Liselinin kalbi hızla çarpıyor . du; zira genç kızın, yalnız ka - dımnlara hâs o sakin, fakat perva- sızlığı insana hayretler veren bir şaka ile cilddi söylediğini anla - mıştı. Aralarında söylenmesi icap eden sözlerin hepsini gözleriyle | söylediklerini ve bu sözsüz söy - lenen şeyleri kuvveden fiile ko . yabilmeleri için de yalnız müsait bir zamanın hulülünü bekledikle- | rini zaten biliyorlardı. İşte o za- man şimdi ansızm zuhur ediver . mişti. Genç kız yürüyor, konüuş- müuyordu. Önuün bu sükütu İiseli. nin heyecanını, şüphesini büsbü- tün arttırryordu. Acaba yanılı- yor muydu? Genç kız hiç konuşmuyordu. Sanki aralarında münasebet yok- muş gibi, sade skilerini sürüklü . yorlardı. ediyor? — Neden muvafakat — etmesin? Casusluk da vatana hizmet yolla- | rından biri değil mi? Ceyms Nobodi, — soğuk bir ta- vırla: — Bu bir telâkki meselesi, dedi, bu bahsi geçelim. Şimdi diğer nok- tayı anlatın. Fon Brand tekrar — dürakladı. Tereddüt etti. Çünkü şimdi baş- kası aleyhinde değil, bizzat kendi- si aleyhinde söz söyliyecekti. Ce- za görmeği temin etmiş dahi olsa, bir katil, cürmünü kolay kolay itiraf etmek istemezdi. Nobudi ona cesaret vermeğe teşebbüs etti — Biliyorsunuz ya, dedi, kur. tuluşunuz açık sözlü oluşunuza bağir... Alman cevap verdi: — Evet, maalesef öyle... Bu - nunla beraber size, şimdi meşgül olduğumuz mesele ile hiç bir a - lâkası bulunmayan şayanı teeş. süf bir hâdiseden — bahset meme bilhassa lüzum >“r mı diye dü - şünüyorum. Doğru söylemek lâ . Liseli, heyecanımıdan ya su - suyor, ya hiç lüzum olmryan bir takrm manasız şeyler söylüyor « du. — Soldan gidelim mi? Bu ta - rafta kar daha fazla... — Hayır, teşekkür ederim. Bu taraf daha iyi... Vücutlarını hafifçe öne eğmiş, sessiz sessiz skilerini sürüklü . yorlardı. Etrafta çam gövdeleri arasında kalan karlar yaklaşıyor, çamlar sıklaşryor ve daha fazla karlarla örtülüyordu. Akşammn renkleri, ise gittikçe daha fazla hâkim ölan mehtaplr bir geceyle yavaş yavaş değişiyordu. Genç kız: — Of, galiba yoruldum. dedi. Ve kızaran yüzünü liseliden tara- fa çevirerek hafifçe gülümsedi. — Sahi, nereye gidiyoruz böy. le? Sakın yolumuzu şaşırmıya - liım ? Heyetandan liselinin kalbi da- ha fazla çarpmağa başladı. Fakat sesini mümkün mertebe tabil yap mağa gayret ederek cevap verdi: — Azıctık yolumuz kaldı... Ha- tırlıyamadınınz mı?.. Bir parça yavaş, Durun, şöyle bir hizada gidelim. Hah, işte böyle... Meydana çıkıp da karlara gö- mülü kanepelerin yanımma geldik- leri zaman liseli, genç kızın elini bıraktı. Ancak ellerini bıraktık » tan sonradır ki onu tutmanın ne büyük bir saadet olduğunu ve bir kadın vücudunun bütün güzel - liklerinin bu ellerde toplandığı- nın farkına vardı. Liseli, kanapenin etrafındak! karları ayaklarile bastırdı. Kuri kar döküntülerini de mendiliyle temizledi. Genç kız oturdu. Bir dakika, mesut mesut gözlerini ka padı. — Oh ne güzel!... Bu ne ses - sizlik böyle?,.. Ne kuşları bun. lar?... Liseli cebinden küçük bir ta. banca çıkardı. — İster misiniz, size bir tane- sini vurayım ? Genç kız tereddütlü bir tebes- sümle: — Hayır, istemem! dedi. Kuşlar şimdi daha alçaktan uçuyorlardı, — Görüyorsunuz ya, kendilik. lerinden ölüme koşuyorlar. Bir tanesini vuracağım. — Yok, yok... Olmaz. — Korkuyor musunuz? — Hayır; yalnız... İstemiyo « rum. —KU zımgelirse vaktinizi boş yere İs * raf etmek istemiyorum. Başka bir vaziyette olsa, bü sözleri — üzerine, Nobodi — Fof Brandın yüzüne gülüverirdi. Fa - kat vaziyet şimdi çok ciddi idi. Bu sebeple gayet ciddi olarak: — O cihetten müsterih olun, dedi, ancak bana vazifemi kolay- laştırmağa yarayacak olan itiraf * larınızı dinlerim. Sonra cigara tabakasımı Fot Branda uzatarak ilâve etfi: — Sizi dinliyorum. Alman artık kaçamak yolu B — w_: madığını anlamıştı. Söze başla " dı: — Ancak geçen cumartesiden “ beri bulunmakla beraber iki ây - dır İrlandadayım, Geçen senenin son kânun ayınm ilk günlerinde Ostandda bindiğim M -b.t. 3 Alman denizaltı gemisi beni Dub: linden birkaç kilometre mesafede Hovth - Head'de karaya çıkardı. (Devamı var)