12 Temmuz 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

12 Temmuz 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NUT gAA ÇOT 12 TEMMUZ — 1939 MAL HATUN HS EZRARE “'iîın HABERİN TARİHİ ROMANI: 47 Yazan: Muzaffer Muhlittin Kızılca Mustafanın tuzağa lmesi ihtimali vardı a .. A uüuşsürü Miray evvelâ bunu olacak bir iş şıbı Börmemiş, ehemmiyet vermek mtemmü_ Fakat keyfiyeti Afroditiye açın- nî’ Afroditi kadım zekâ ve hırsı ile | f“l?yî hemen ciddiye almiş ve | nüğ YI böyle bir defineyi ele geçir- *K için derhal işe girişmeye teş. Yik etmişti, fmçünkü Bursa hakan Osman tara ıd dan zaptolunmuştu. Binaenaleyh | SeTneleri Osmanın elinden küurtar- |Pak icin gerek Bizans hükümdarı , “önikos, gerek İznik tekfuru | reîgol'iua son derece mahirane ha- | e_t &tmeye mecburdular, k “Tay Bizans saraymı terkede - |Fiyeeeği için bu meselenin takibi- |Pe hemen Kızılca Mustafayı me - lm“' etmişti. | hir”“'tafa derhal sakal birakmış, . Papas kıyafetine girerek İzmni- İ © ket etmişti, “dî;da Gregoriusun iblis gibi bir K Olduğunu ve definelerin es - Zehirlettiği seksenlik mec - Yüi İr dervişin — elinden almağa p aftak olduğunu öğrenmişti. F- lta —Mustafa, öğrendiklerini tüctar Bizansa gidip — gelen Yor. g kervanlariyle Miraya bildiri İ G © tl_ll.imat istiyordu. | olduğîf““u!un definelerin — saklı lettieş Yere ait muammayı da hal- ve Bursadaki küçük ayaz- < Meryem tablosunu da çal- C Zuh h İ İ » akat Mirayın en ziyade hayret ;î;:î; Şmlca Mustafanın bir yar - ler da bum;uş olmasıydı. Bu yardım 4 Hü Selçuk :!mlri Mâlik Ko- !ı—ğra?_başkuı değildi, K İray, Kızılca Mustafaya derhal U Yabancı kumandanla birleşme- Sİ enirini vermişti. Fakat ondan Sonra Kızılca Mustafadan gelen ha- berler birdenbire kesilmişti. Ne ol- m“““? Bunu son derece merak et *Ye başlamıştı. ş afmmlca Müstafanım Gregorlus ta- şüı_ü::n her an için bir tuzağa dü. Zağa €si ihtimali vardı. Acaba tu- | dammmı düşmüş, bu iş bu mahir a- b hayatına mr mal olmuştu ? ri koçı Pu kadar büyük definele- Şi ) di başma eline geçiremiyece- | karşııl;ek âlâ biliyordu. Bilhassa lüğ bir"m’da hasım olarak cçalışan - fabği Bizans imparatorile bir tek. brşma'kxendi başma bunlarla çar - Ön e_l't_)ette pek güçtü. mana“” için meseleyi hakan Ös- Miş Açmaya birkaç defa niyetlen- Üi * Fakat Afroditi onun bu fik- Siddetle mümanaat etti. W d":diti Mirayım böyle bir niye- ; ü öğrenir öğrenmez ona: N deli misin? dedi, Onların İze dönmüş olduklarını hâ. ü İçlerinde can şmm'—mmz var!.. Bu işe onları İTmak bir cinnet olur!.. Hem lim? Yalnız başımıza çalışmıya - biz &:' Kızilca — Müstafa ayarında Saray Var mıdır?. Ben burada | Rişi ı Ne geçerse öğreniyorum. kal Esrar olacak hiçbir şey ; Flîî".îf !...Dahı ne istiyorsun? B Bö eray itiraz etti: ler ni aYle olabilir!.. Fakat define Ü kadür bğ't bizim — kaldıracağımız Mizda B'm bir iş!.. Sonra karşi- adamla ğîans hükümdarı gibi bir lârla n İf tekfur var!.. Biz bun - B &SI mücadele ederiz?.. ti Israr etmişti. — gedi'- ]ş;îe'dlleden maksadın nedir? im) B * Selçuk emiri Mâlik de bişleşmiş... İcap ederse, — Bişma korksunlar! Bu çar. M y ârm hayatlarına mal olur. mektey_;i_““dl““ bir tavırla düşün- dü -i ? Zzlcndı:i Ama, bak, dedi, bizim Kı- Kızılea ir haber yok!. Yalnız bir Müazya,, “Stafaya güvenerek böyle | “*—“mizı definelerin peşine düş - Al""üd.nîn tehlikeli buluyorum!,., Mirayın bu korkaklığına A lekı eee F eti CN birdenbire son derece kızmıştı, A- sabiyetle: — Niçin yalnız oluyoruz? -dedi. İşte Selçuk kumandanı da var ya! Hem düşün ki bu definelere sahihl olduktan sonra bütün hayatımızı e. bediyyen kurtarmış olüyoruz!.. Defineleri ele geçirelim., O vakit senin için de, benim için de her an tehlikeli olan bu işten tamamile çe- kilir, Floransaya — gider, orada bir şato satımnalır, mes'ud yaşarız!., Afroditi bu rüyasından bahseder ken yüzü ihtirasla kıpkırmızı ol - muştu, Mirayı kucaklıyarak — öptü ve onun gözlerinin içine bakarak: — Eğer, dedi. Benden gizliyece- ğin bir emelin olabilir mi? Eğer gözün maiyetlerinde — çalışmaktan bıktığım hükümdarlar gibi olmak - taysa, eğer gözünde bir hükümdar olmak emeli de varsa, onu da bu muazzam servet elimizde oldukça elde etmek mümkündür!... Miray ürperdi. Afroditinin ken . dine atfettiği, fakat asıl kendisin - de yaşadığını ihsas etmiş olduğu bu derece ihtiras karşısında Ürkmüştü Afroditi bir taç sahibi olmayı bile düşünmekteydi demek?... Şu kadın denilen mahlükun ihti rtasma nihayet var mıdır? Miray bir an hakikaten Bitinya krallarının definelerine sahib ol - duklarını şöyle bir — düşünce bu- nun ne müthiş bir mucize olacağını görüyordu, Ellerine dünyada misli az bulunur muazzam bir servet geç miş olacaktı. Afroditi hükümdarlık tacları da- bi düşünmekte haksız mıydı?.. Fakat seyrederken karişik Yazi- yet, aleyhlerinde esmeye - başlıyan $Şüphe rüzgârmı düşündükçe canı sıkılmaya başladı, Bir taraftan Kı- zılca Mustafadan da hiçbir haber yoktu. Miraym Afroditi ile bü muhave- resinden bir gün sonra Miraya Ba. rtay dairesinde Kızilca Mustafanın #eldiğini haber verdiler. Miray derhal yanma getirilmesi- ci emretti. Müustafayı heyecanla Yyarşıladı . Kızılca Mustafa gülerek içeri giri H yordu. Tekrar at hizmetçisi kıya- fetine girmişti. Miray Mustafaya doğru müşfik | bir tebessümle yürüdü ve ellerin - €en tutup çekti, Öpüştüler: — Nerede kaldın Kızılca? Gözü- taüz yollarda kaldı?.. Dedi, Mustafa Miraym bu hasret ve iltifatlarının sebebini çok güzel inlamış gibi gülüyordu, — Uğraşıyoruz, heyecânlı şeyler geçti.. Dedi, Son zamanlarda ha. ber göndermek fırsatı bulamadım, Af buyurursunuz. Herhalde merak etmişsinizdir!.. ' Miray Kızılcanın omuzuna vurdu: — Merak da lâf mı?., diye ba- ifirdi. Merak da lâf mı? Ne oldu, sen onu söyle?.. İyi haberler var rar? Kizılca Mustafa başını iki tarafa sallıyarak: — Hem iyi, hem fena haberler var, Dedi, — Aman anlat şunu!.. — Arzedeceğim efendim, fakat Uiraz istirahat etmiyeyim mi? Çün- kü at üzerinde hiç uyumadan Üskü- dar yoluyla geldim!., Miray sabırsızlıkla: — Dinlen dinlenmesine,. Din - Diyerek bir hizmetçi ile buzlu şerbetler getirdi, — İç hele şunları da bir aklın başma gelsin!,.. Meraktan çatladığı. rar da bil ha!.. Kızılca Mustafa Miraym bu sa - bırsızlığına gülüyor, buğulanmış Küpalardaki buzlu şerbetleri biribi- vi peşine — yuvarlıyordu, Nlhây'et kayli serinlemişti. — Efendim! dedi. Maalesef size yol görünüyor!.. Miray hayretle yerinden fırladı. — Nasıl yol görünüyor?.. — Bursaya kadar teşrif buyura- caksınız!,. — Ama yaptın ha?.. Neden?.. Yoksa hünkâr Osmandan bir emir mi getiriyorsun”., (Devamı var) ABER — Akşam Postası Size anlatacağım bu hikâye, gülmek tedavisi usulünü ilk keş- fetmiş olan Fiçburglu —doktor James Luigston'un başından geç- miş bulunan bir vak'adır. Doktör James Luigston geç ve sevimli bir insandı. Bir hususi - yeti vardı: Tuhaf fıkraları lezzet- li lezzetli anlatırdı. O kadar güzel, küçük fıksalar | anlatırdı ki onu dinlerken kahka- halarla gülmemek ve neş'elenme- mek mümkün değildi. İşte doktorun bütün şöhreti buradan gelmekteydi. Onu dinle- yen asabi hastalar kendilerini u- nuturlar, Büyük bir neş'e ile kahkahalar a- tarak doktorlarını dinlerken — ya- vaş yavaş melânkolilerinden, asabi ağrılardan, asabi baş dönmelerin- | den velhasıl sinir hastalığının türlü türlü tecellisinden kurtu « lurlardı. Senelerdenberi yüzleri asık ve somurtkan gezip dolaşan bu has- talar kısa bir zaman içinde beşüş çehreli insanlar haline gelirlerdi. Fakat size şunu da — söylemek is- terim ki hastalar çoğalıp şöhret arttıkça ve doktorun iyiliği tebey- yün ettikçe bütün bu insanlar içinde ne çok yüzü gülen gene doktor Luigston oluyorldu. İşler böyle iyi giderken günün birinde doktorun muayenehanesi- ne Charles Vadham isminde, mağ- mum çehreli, bir adam geldi. Yüzünün bütün çizgileri dü- Şük, başı önüne eğilmiş, ümitsiz bir hali vardı. Doktor Luigston hasta adamı koltuğa otururken hastalığı teşhis etmeğe yarar İliye bir hikâye an- latmağa başladı: « — Geçen gün bir timarhanenin önünden geçiyordum. Delinin bi- ri duvarın üstüne çıkmış, bir olta- yı sokağa sarkıtmış, kemali ciddi- yetle balık avlıyordu. Hastanın yüzünde en ufak bir Çeviren! gülümseme izi görünmüyordu. Bir, iki saniye ona dikkatli dik katli bakan doktor, elini alnınr götürdü. Şimdi nazarlarını onun göz bebeklerinde teksif etmişti. Gözlerinin bebeklerine baka ba- ka 67 numaralı fıkrayı anlatmağa başladı: — — Seyyah Mevyorkta 42 inci caddede yürüyormuş. Hasta yüzünü buruşturdu: — Aman susunuz, doktor, de- di. Bunu çoktan düuydüum. Bunu benim büyük annem de bilir! .. Her halde anlatacak bir başka fıkra bilmemiş olsaydı, elbette ona gülme ile tedavi etmek mütehassı- sı denilmezdi. Başka bir fıkra anlattı. Hasta bunu da beğenmedi: — Ben bunu çocukluğumdan - beri bilirim. Hem iyi anlatamadı- nız.. Ben bunu daha güzel — bir nükte ile dinlemiştim. Halbuki doktor — bu hikâyeyle müzmin bir şekilde intihar etmek hastalığına yakalanmış olan iki insan kurtarmıştı, Bundan sonra anlattığı fıkra- da ayni şekilde karşılandı. Yirmi fikra daha, elli fıkra daha, yüz fıkra daha anlattı. Hasta gülmek şöyle dursun bir şeye müthiş canı sıkılmış gibi suratını buruşturu - yordu. Doktor Lüigston kan, ter için- de kalmıştı. Bu hasta onu ilmi olarak ta alâ- kadar ettiği için işden vazgeçmiş- ti. Kendisince malüm olan 873 fık Hasta gülmüyordu. Doktor ise onun gülmedifini gördükçe hne- rede ise ağlamak üzere bulunu - yordu, Hasta başını salladı. İçini çek- tiş — Bana kimsenin yardım ede- miyeceğini, beni kimsenin kurtar- mıyacağını ben zaten biliyordum. Yazı masasının üstüne başını dayayarak hıçkırmağa başladı. SUAD DERVİŞ Doktor: — Ne oluyörsunuz? dedi, Ne- diz var?. — Bana kimse yardım edemez, 3en işin sonuna geldim artık!, — Fakat ağlamayınız, konuşu- nuz,, Nenin sonuna geldiniz böy- le?, Sabrınızın mı?. — Hayır mesleğimin! Siz beni yanlış anlıyorsunuz.. Ben buraya tedavi olmak için gelmedim. Ben “Gülen Armut,, mecmuasınım kü- çük fıkralar muharririyim.. Pat- ronum eğer artık yeni ve hiç neş- redilmemiş fıkralar beni kapr dışarı edeceğini söyle« di, Siz de bana yeni bir hikâye an- latamadınız. “Gülen Armut,, mizah fnm'v asının küçük fıkraları muharriri birdenbire sözünü kesti. Çünkü, doktor yerinden fırlamış ve üstü« ne atılmıştı. İki adam boğaşarak yere yuvarlandılar. 873 hikâyenin 500 muhtelif şeklini dinlemiş olan fıkra mu - harriri gülmemişti ama, giderken çürümüş yüzünü uğuştura uğuş- tura dayak yemiş bir mahalle ço- cuğ gibi ağlıyordu. Doktor Luigstona gelince bu hâdise onun sinirlerini müthiş bozdu. O gündenbheri yüzü gülmi- yen doktoru şimdi asistanı tedavi ediyor. Her gün ona gülünç hikâ- yeler anlatıyordu. Fakat doktor yüzünü buruştu - ruyor: — Bunları büyük babam da bi- lirdi! demekle iktifa ediyordu. Dün ve yarın' tercüme külliyatı 7 nci seriden 61-67-7 kitap 61 Vikoöntun ölümü 30 62. Leneit 11. , GLE 63 Liza ı 64 Evlilik 20 65 - Gizli Pamuk harbi 50 66 Bizans tarihi L 67 Senyoölbeos Avrupa 60 Plânş 35 ÇOCUK BAHÇESİ (Ana mektebi) F: Le jardin d'enfents (!'öcole maternelle, la maternelle, !!'&ecole enfentine) İ: The Kire dergarten (The Nuürsery School, Nursery) A: Der Kindergarten ( Kinderhort, die Spieclschule, Kleinkinderbewahranetalt) 1. BAHÇENİN MÜREBBİ- | YESİ 1. F: la jardiniğre d'enfants (soit la gardienne, soit Veducatrice /.); en Bel- gigue: 1'institutrice /. froebelienne 1. İ: the kindergarten tea- cher . A: die Kindergürtneri.n (Hartnerin) 2. GÖMLEK 2. F: la blouse 2. : the overall 2. A: der Kittel 3. KÖREBE 8. F: le (jeu de) colin-mail- | lard Buff” bağı ile) folded) 4. A: das Kind OYUNU | &. The Day 8. İ: the game “Blind Man's 8. A: das Blindekuhspliel 4. GÖZLERİ BAĞLI ÇO- CUK (gözlerinin üzerinde 4, F: Venfant /, les yeux ban, dös (avec un bandeat sur les yeux) 4, İ: the hoodman (the ehild with covered eyes, with a bandage över her eyes; the child, blind- mit verbun- denen Augen (mit einer Binde vor den Augen) OYUNCAK KUTUSU Plânş 34 - 35 ÇOCUK ODASI - ÇOCUK BAHÇESİ (Ana mektebi) F: Lâ nürsery — Le jardin d'enfants (1İ1'öcola maternelle) İti Nursery — Kindergarten A:Kin- derzimmer — Kindergarten ÇOCUK ODASI Plânş 34 F: La nuürsery (a chambre d'enfants) l: Tha Nursary At Das Kinderzimmear ı1. TABLO iresim, levha) 1. Fi le tableau ('imağge 7.) 1. İ: the piecture 1. A: das Wandbild (dâs Bild) ÇOCUK —ODASI F: la bonne d'enfants İ: the nurse (the nursery maid) 2. A: das Kindermâdechen 8. ÖNLÜK (göğüslük, sal- yalık) 8. F: la bavette (le bavoir) İ: the bib (the Yfeeder) A: der Latz (das Lâtz- xhen, Sahberlâtzehen, der Geiferlatz) | d, EMZİK (kuru emzik, ya- lancı meme) F: la sucette (la tetine) İ: the comforter (the dummy) A; der Sehnuller (Lut- scher, Lutsehbeutel, Nuppel, Nutsch) 4. 4 4 Şt ÇOCUK y KARYOLASI F: le lit d'enfant » İ:, the baby #ot ar cöt the crib) gı gi 5. A: das Kinderbett (Gitter- bett) 6. KAYNANA ZIRILTISI 6. F: la erâcelle 6. İ: the elapper 6. A: dle Ratsche (Rütsehe, 221 getirmezsem Ce

Bu sayıdan diğer sayfalar: