ir | ta m çaba mis Farrenin araba" ere sen miydin? Benleri gördün mü? ie otomobil eldivenleri iğ imi SE gün göstermişti. - değilim. dinde miydi, far. Ri di 4 Farren eldivenlerini bura. ey? bırakmadığını anlamak < SEM Röndermiş, Bn s anlarız efendim. Mis nz “torobilini hep buraya Pilon bir şey göremiyorum. eşekkür etti: ! in çı, iŞ Wzattıktan sonra | Mü Sıktı ve bir taksi ile polis Yan, iline gitti ra açı : gitti, » Komiser Ridin . Hoş öğlen sonra: — ag bir ricam var, 8 dâir? Sizi dinliyorum. a eler ş yn e me ve bir kâğıt par- j a * seyler yazarak Furlon. atar Beki SİZİ beyhude zahmetten nin, Ye veriyorum. Mis Far. tali orada yüzüne güldü. ya geçeceği (sirada, bizzat kullandığı Aws. tin marka küçük bir otomobilde gör Jü. Otomobil, seyrüseler memuru. nun işaretine intizaren beklermektey di. Furlong, vakit kaybetmeksizin, kaldırımdan indi ve gülümsiyerek genç kıza selâm verip arabanın ka" | pasını açı, Anjelâ Farrenin yanr-| rp oturdu. Genç kızın rengi attı ve hiddetle Farlonga baktı. Seyrisefer memuru işaret vermiş ws otomobiller tekrar hareket etmiş. lerdi. Furlong gülerek: — Biraz çabuk olunuz Mis Far. ren, dedi. Arkadakiler klâkson ça ip duruyorlar, yolu kapadık, Mis Farren, ne olduğu anlaşıl Bayan, fakat herhalde o Furlongun lehinde olmıyan birkaç kelime mi- rüdanarak arabay: O bareket ettir di. Biraz sonra parlâmento binası öründen geçerek (Victoria Street den aşağı indiler. Sizi nerede bırakayım? — Acelem yok. Teşekkür ederim. Arabayı durduracağım. Eğer çıkıp gitmezseniz bir polis o çağı" « İzırım. — Böyle bir şey yaparsanız po" lise sizi, gizli kumarhanelere devam ve bir dinayelte şeriki cürüm olmak suçlarile tevkif etmesini söylerim. Wi bar bilinin numarasmı is- MUYdunuz? Buyurun. hi bn hayretle muhatabma nız? e renin bu sabah birden. tadan niçin ayrıldığını #nteresan olur diye dü. itaz değil mi? Peşini <, Şihmetine girmeyiniz. kolaylıkla yapabi. ei Mandarendeki hâdiseleri Ve Doyla olan vaadini dü. ini tuttu, in bi malt elde etiğin Tum. dedi, Şahsan ben de iz “irendim. Fakat şim. yor İfşa etmeği münasi kad m. Çünkü başka bir şah” Si yi ar ediyor . ç ltmeniz için israr elmem. Mevzuubahs o olduğunu varı keşfetmekteyimi. | İki #9mİ İzi takip etmekte ol. Mmubtemeldir. Biz sizi <€ itimat ederiz, Aksi tak. Ma ni izi öğrenmeğe çalı” * sarardık. Bu Okadar Yardım da etmezdik . *İZ de ben de sırlarımızı « Elbet bir gün yardımı” *£ için bize geleceksiniz, i m kia oleik has A bilin #nrinize amade olduğumu Xıv Polis Diğ abirden geçen bir romaorki Üdelet dalgın dalgın seyret” yn, komiser Rid tarafından yi indirilen darbeyi sükünet- çi 2k kadar tevekkül sahi. şi mis Farrenin Londra. Yaç aştığını öğrenmişti. Şim. r a takip ediliyordu. Fur Yar, , Otomobil numarasını, a bi almağa lüzum görmüştü, #tlin, at peşini takip etmek ni- Pik, ildi. eni ne yapacaktı? İşler ordu. Doylu, doktor Vang ei tahkikata memur etmesi, İCY öğrenmek gayesile de- ga retli gazeteciyi meşgul et, tdi. Bir çıkmaza (o girmi çi ct Dikensin meşhur z rad Mikaber Bibi o mucizemsi Ca, > beklemekle meşguldü. ye Sikantsile pe yapacağı hal T karar vermeksizin Vest. ii löf çok cüretkâraneydi. Fakat Furlongun umduğundan çok fazla tesirli oldu. Genç kızın elleri direksi yona yapıştı, araba kaldırıma çıka. cak gibi oldu. Furlongun müdahale. sile kazadan (kurtuldular. Arjelâ Farren de bu sırada soğuk kanlılı- ğını toplıyarak titrek bir sesle: — Ne demek ist izi anlamı. yorum, dedi — Bilakis gayet iyi akldalırıği ) görüyorum. Makul olunuz mi ren, ergeç biribirimize izahat vere. ceğiz. Bu neden şimdi olmasın? —Nerede? —Y i beraber yesek? ç kızın dudak büktüğünü gö. tünde devam etti; — Niçin olmasın? Bakın Viktor ya garındayız. Burada arabadan İ. nerek garın bülesinde yemek yeriz. 232 Nakleden: F.K. | Bu kadar kalabalık arasmda size Caddeyi | hir vermemden korkmazsınız sa Farren gülümsemekten kendini a. lamadı. — Sizin kadar İnatçı adam gör. nedim! Garın büle (salonu, o saatte pek tenha idi, Metr dötel onları görünce içinden “gene bir (çift âşık!,, diye söylendi. “İki taraftan birinin ebe- veyni evlenmelerine râazt oOlmuyor herhalde... Kız çok güzel, erkek İde fena değil âmâ kıza nazaran yaş. Ir. Furlongun emirlerini almak G- zere geldiği zaman düşünceleri yü. tiyen belli olmuyordu. Fa £ vaziyeti anlayarak, o şidnice bir kahkaha attı: — Ne şairane! Bizi âşık fare diyor ve ihtimalki sizin çantanızda Fransaya kaçmak için bir pasaport bulunduğuna kani... Genç kız mırıldandı: — Belki de hakikaten çantamda bir yemi yardır. fa bırakarak rahat yemeğimizi yiyelim. Farren yemeğini iştiha ile yedi. Kahveler gelince Furlong cıgara ta. bakasımı uzatarak; — Mühim meseleleri görüşmeğe geçmenlen evvel bir noktayı teda rüz ettirmek isterim: Benimle bera. ber yemek yemek davetini kabul et- mekle büyük bir nezaket gösterdi. niz.Fakat ben bu vaziyetten istifade etmek gay takip etmiyorum, alüreya iki düşman bile bir mü- tareke esnasında birlikte yemek yi. yebilir! Kız gülümsedi.: — Demek beni düşman ta asrar ediyofsunuz? — Geçen akşam Mandarende ba. na büyük bir iyilikte bulundunuz ve ihtimal ki hayatımı kurtardınız. Fakat galiba orada bulunduğunuzu inkâr etmek istiyeceksiniz? — Niçin? — Sizi orada göreceğimi hiç aklır ma getirmemiştim. — Ben de sizi orada görünce şa. şurdım. saymak” (Devami var) KAHRAMAN HAYDUD ,İyün örmekle vakıt HABER — Akşam Postn. | Zamanı geldi... Pransanm bütün o kasabalarma benziyen bu he mağmum, ne şen, ne harap, ne mamur alelâde kasa- baya yeşleşmiştim. Beni kasabadan kasabaya, şehir den şehire dolaştıran mesleğimdi. Köy hekimiydim. Bu kasabada yerleşişim biraz da hoşuma gitmişti. Burada eski sile dostlarından. yaşlı bir kadın da oturuyordu. Onun bu kasaba » da bulunduğunu bilmiyordum. Günün birinde kasabanın en bü yük evlerinden birine bir hastaya takmak için çağırılmıştım. Gitti * ğim bu evde Madam Boispertle karşılaşınca çok sevindim. Hasta olân genç yeğeni Liovore idi. Bu nahif yapıl bir kızcağızdı. Madam Boispert, her gün sabahtan akşa- ma kadar penceresinin önünde geçiriyor ve ancak pazardan pâzara kiliseye gitmek üzere evden dışarıya çıkı" yordu, Genç kızın tedavisi maksa dile bu eve gelip gittikçe bu biri yaşlı,, diğeri genç iki kadm için ziyaretlerimin beklenilen ve arzu edilen bir şey olduğunu hissetmi- ye başlıyordum. Bilhassa Madam Bolspert genç yeğenine olan bu ziyaretlerimdeön pek memnun görünüyordu. Bu kasabaya gelirken evlenmek hususunda en ulak bir fikir ve ar zu beslemiyordum. Fakat bu eve bir ay kadar devam ettikten son- ra, ziyâret saatlerini normal ad » dedilemiyecek bir heyecan ve sa- bırsızlıkla beklediğimi hissetmiye İ başlamıştım, Bu eve girerken içimin bit sü - kün ve memnuniyetle dolduğunu. hissederdim. Beni hiç beklemiyor larmış gibi görünen, fakat en bü” yük arzularının bu olduğunu bil- diğim bu iki kadınm yanlarında geçirdiğim saatler muhakkak ki günümün en iyi geçen zamanları idi, Daima sâde giyinen Leonore bülyak bir çehresi, yürüyüşünde büyük bir ahenk vardı. Benimle konuşurken, ona sormak mecburi" — O halde beni niçin gör - mek istediniz. Anlaşılan annem maksağınızı yanlış anlamış. Spartivanto böyle söyliye . rek ve kaşlarını çatarak odadan çıkmağa hazırlandı. Başkuman- dan önüne geçti: — Dur ve dinle. Doğru keş - fettin, evet, Bir adam öldürüle - cektir. Bunun için benim emirle. Time tamamen riayet sdecek mi » sin? — Ücreti biliyor musunuz? — Ehemmiyeti yok, me İs - tersen veririm. Yeterki işi te- mizce gör. Yarım bırakma. — Eğer &di bir adamsa yir. mi egü alırım. — Pekâlâ canım! Sana gös - tereceğim adam, şimdiden ha - ber vereyim ki pek müthiş ve pek kuvvetlidir. — Ha! Bakın. Peşin söyliye - receğim adamın mevkii içtimaisi biraz yüksekçe ise, elli ekü alırım. — Hay elli ekünün de, ben ne diyorum sana, — Hem de rusfı peşin. Altiyeri asabiyetle elini keme * rine soktu, Bir avuç altın çıka- mp masanın üzerine fırlattı. Spartivantonun gözleri açıl - dı, — Ooo, von, diye mırıldandı. — Şimdi beni dinliyecek mi - sin? — Söyleyiniz. — Öldürmeğe hazır mısın? — Bu zaten benim yegâne sa. natim. — Göstereceğim adam çok kuvvetlidir. Tekrar o ediycrum. Yarına birkaç kişi alsan fena olmaz, - Yalnız ben kâfiyim. — Fakat, yine haber vereyim ki bu adam çök kuvvetlidir. — Ne olursa olsun, mutlaka ölecektir. — Korkmaz mısın? Spartivanto bu söz karşısın da büyük bir hayrete düştü. — Korkmak mı? Korku ne « dir? — Pekâlâ, bu akşam işe baş. lıyabilir misin? — İsterseniz bir saat sorra. — Tam yerinden vuracaksın. Yalnız yaralıyacak değil adama kıllı öldüreceksin, — Elbet, mademki cretini veriyorsunuz. — Ne olur ne olmaz, Sen yi- ne sözümü dinle, kendini biraz koru bu adam pek müthiş ve korkunçtur, Spartiyanto cevap vereceği yerde duvarda asılı duran kılığ. lardan birini alarak beline soktu, Mantosuna büründü ve sordu: — Nerededir? — Olivolo adasında, fakat o “aya yalnız gitme, Çeviran : yetinde, bulunduğum suallere ce vâp verirken öyle mahcup ve çe kingen davranırdı ki... Halası bazan bizi yalnız bırakı- İ yordu. O zamanlar gitmek mi, yok sa kalmak mı lâzımgeldiğini kes” tiremez, ve şaşırırdım. Bu ziyaret- lerimin günün birinde bir itiyat haline gelmesinden korkuyordum. O zamanlar bu genç kıza karşı içimde bir bağlılık hissetmiyor, fakat böyle bir hissin doğmasın * dan korkuyordum. Leonore ağır hastaydı ve bu hastalığı gitgide ilerliyordu. Her gün biraz daha zayıf düşüyordu. Onun sıhhati eksildikçe benim o na karşı olan bağlılığım artıyor- du. Bu kissimin içinde merhame- timin de büyük bir hissesi vardı. Bazan odasma girdiğim zaman onu bir şezlong üzerine uzanmış, başı geriye dayak, elleri yanından sarkmış ve dalgın bir halde bulu | yordum. Beni görünce halsiz vü- cudunu gayret sarfederek doğrul- tur, tebessüm eder ve elini ba- na uzatırdı. Yüzüne, gözlerinin manasma yeniden hayatiyet gel - diğini görürdüm. Beni, hastasını tedaviye” gelen doktoru değil, bir — lar gibi karşılardı merak etmiyordu. o, eitgide soluğunu gören bir çiçek gibi mesuttu. Bu saadeti ne- reden geliyordu? Bilmiyorum, O zaman onun yanına bir İskemle çeker, oturur ve avuçlarını elleri" min arasına alırdım. Ellerini ya - kan ateşi hissederdim. Onun hastalığına öyle bir çare bulınak istiyordum ki by çare şim diye kadar ilmin hiç kullanmadığı bir çare olsun. Bu tatir mahlüku muhakkak kurtarmak lâzımdı. Iz « tırabı olmadığını, fakat son derece halsiz düştüğünü söylüyordu. İ Onu biraz oyalamak, biraz eğ- ilendirmek için bazan ufak gezin - İ tiler yapıyor, bazan da ona yük - sek sesle kitap okuyordum. Başım önümde kitaba doğru eğilmiş o * kurken, altın saçları altında göz- lerinin tatlı bir bakışla bana çev- KAHRAMAN HAYDUD olmak gururiyle inadından vaz- geçecekti... Evet, bu muhakkatr. Leonoru evvelâ gururundan bağlayacak, muhabket ise, sonra yavaş ya- vaş doğacaktı.. Altiyeri büyünkü kadar hiç bir vakit ümitlenmemişti.. İşler tamamen yoluna giriyor. du, Zafer, urun ozamandanberi beklenen zafer pek yakın ve ve kat'i idi. Başkumandan sakin bir halde © akşam Rolan Kandiyanoyu öldürmek için plânmı tanzim et» ti. Dudaklarında memnuniyet ve sevinç izleri geçmeden odasın- dan çikti. Leonorun dairesine odoğtu yürüdü, Ona rastgelmek, zafer ümidi ile parlayan nazarlarını üzerine dikmek ve bu suretle ge. gecek mlithiş vakaları ihsas et- mek isüyordu. Fâkât ne Leonora ne de Dan- doloya tesadüf edemedi, Aşağı- ya indi. dolaştı. Majyet zabitle. ri ile konuştu. Tamamen beşuş ve neşeli idi, Amirlerini daima düşünceli ve kederli görmeğe a- kığkın olan mâiyeti bu âni deği * şikliğe hayret ettiler, Öğleden sonra, akşama doğru Altıyeri, sarayından çıktı. Arka- sında üniforması yoktu. Sadece geniş bir manto bütün vücudunü SUAT DERVİŞ rilmiş olduğunu arada bir başımı yukarıya kaldırdıkça görüyordum. Sonra bana teşekkür ediyordu. Ondan ayrılırken yüzünün bir endişe ve heyecanin kaplardığını birçok defa gördüm. Bu endişenin selebi neydi? Onun odası tathık ve sükünun bir yuvası gibi geliyordu : bana, Beyaz tül perdeler arasından $1 - zan ışik odaya iç açıcı bir hal ve. riyordu. “Yatağının başucundaki gece dolabının üzerinde daima şiğek vardı, Bu genç kızı, içimde yarattığı mahiyeti meçhul ve tatlı his için seviyordum. Her âkşam evime dönerken bu hissin beni gitgide artan 1.: şiddetle tesiri altına ak dığını anlıyor ve kırılan mukave- metime kızıyordum. Onu bütün gayret ve ihtimam: larıma rağmen kurtaramıyacağı - me biliyordum. Aşkım, ber gün biraz daha yaklaşan mukadderat karşısında &ciz kalıyordu. Her gün sabahtan akşama kadar has * tadan hastaya dolaşırken beynimi tırmalayan düşünce sadece bu olu yordü. Obun yanma girerken yüzüm - i mânaya daha fazla neşe ve timat vererek endişelerimi ondan saklamak istiyordum. O da beni daima tatlı bir tebessümle karşı. yordu. Leonore hakikati bilmi - yor muydu? Bir gün her zamankinden daba erken gelmiştim. Madam Bois - perk elindeki işi bırakmadan ba . na başile yukarıya çıkmaklığımı işaret etti. Odasına girdiğim za - man onu pencerenin: önündeki şezlong üzerinde uyumuş buldum. Dizlerinin üstünde açık kalmış bir defter vardı. Bana öpmek arzusu veren ince parmakları defterin üzerinde idi. Defterde şu kelime- leri okuyabillim “ölüm! Birdenbire duruş . ka” zanılmış bir istirahat - korku ya hut da ümit, Bu düşünceler ona nereden ge“ (Lütfen sayfayi çeviriniz ) 229 yüzünün bir kısmını örtüyordu. Venedik sokaklarında üzün uzadıya dolaştı. Gecenin karan. İığı etrafı sarmağa başladığı sı rada Venediğin pis, dar bir ma” hallesine girdi. Buraya niçin gelmişti. Bu imahalle birtakım serseri « lerin ve fakir gondülcülerin mel. cci idi. Aynı zamanda umumi kadınlar dâ burada otururlardı. Bir kelime ile burası sefalet ve ahlâksızlık mahallesiydi. Kimbilir? Bu muhit içinde bel ki başka insanlar la vardı. Altıyeri dar sokaklardan biri- ne saptı, Ve cesarettle yürüme" ğe başladı. Cesaretle dedik. Pilhakika her köşesinden bir gölge çıkan bu karanlık ve pis sokaklarda üzerine dikilen kank gözlerin altında yürümek büyük bir cesarete bağlıydı. İnsan fars kında olmadan nereden geldiği. ni bilmediği, görmediği bir han- çerin altında can verebilirdi. İhtimal Altiyerinin mağrur tavrı emniyetli yürüyüşü kendi” sini kurtardı. Nihayet alçak bir evin önün- de durdu. Bu evin diğer cep - hesi önünde akan kanalın & - şirtılarını sokaktan duyuyordu. Sokak üzerindeki pencerede ışık vardı, Altıyeri içersini görmek için pencereye yaklaştı. Fakat