Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
d Be"f_dm sakladınız bir şey var Nüz anlayamadım. Pettigrev OD Sarsıntılıkta mı bulundu? Ha- | U yapamaz, Sir Peterin kız- Indan korkar, F îarrşn kızardı. » DS"' Peterin veya sizin himaye- t'da idan da kendimi koruyacak pp — İabir, - Ne dü Ç --. fÜşündüğünüzü anlıyorum. Üa tvin aynen — sizin gibi dü- g_hıuğunü anlamıştım. O, bazı va- &rden istifade... k wBtn:ıen Sustu. Doyl: ur:înmazcıım, dedi. —Fakat mis - 9 tuzağa düşmedi. %Ba"a yardımda bulunmak is- _ di“_’_“lz değil mi? Öyle ise size ,, Öylediklerimi unutun. Pettig- ç bi l“ndaki fikrimin — cinayetle aa. Nünasebeti olamaz. Ben mat j h dönüyorum, Sir Peter gelin- PŞ : Kadar bitirmem lâzımgelen bir P işim var, îhB"baay_a_doğm yürüdüler. F)., aha itimat göstermemekle ha- f , YOrsunuz Farren. Ben sizin iyi C1 düşünüyorum. l Teşe'ckür ederim. Fakat şimdi- ” benden bir şey sormayınız. -) — v Postası,,nın istihbarat şefi YN r'" , Bonjur. d Soyl cevap verdi: j Bfmjur. Erken gelmişsin. hi Bir arkadaşla klüpte — yemek Ö 'n. Ne dersin meseleye, — Teri l”' &* için çok fena., # üren haykırdı: ; , Onun böyle bir adam olduğu- | İ: . . Ü Tisi seslendi. Dönüp — baktılar, | söylediniz. Evet, Cıgarayı — masa- nın üstünden ben aldım, Sonra da şüphe etmemeniz için . sabahleyin size o nevi cıgaradan ikram ettim: Robumdaki boya lekesini farkettiği- nizi öğrendiğim zaman şüphelendi- ginizi anlamıştım. — Fakat bu Teri Vansın mücrim olduğunu isbat et- mez ki.. Furlong sakinane cevap verdi: — Ben de sizin fikrinizdeyim. Bu bahsi esasen Vans ile de görüşmüş- tüm. Doyl sözlerimi teyit edebilir, o da beraberdi. Polise bir şey söyle- mediğimi size temin ederim. — O halde niçin onu teykif etti- ler? — Bu sualinize şimdi cevap vere- miyeceğim, çünkü ben de bilmiyo- rum, Fakat şimdi polis müdürlüğü- ne giderek meseleyi — öğreneceğim, Benimle beraber gelir misin Doyl? Nakleden: F. K. — Hay hay, Gazeteci, mis Farrene döndü. — Üzülmeyin, Tevkif — edilmek muhakkak mücrim olmağa delâlet etmez. Vansı yakında serbest bıra- kacaklardır. Sözümü dinleyin: Yazı hanenize dönün. Sir Peter — geldiği zaman hâdiseyi anlatın. Fakat polis müdürlüğüne gidip mesele çıkarma- masını da söyleyin, Bu işle Furlong ile beraber benim meşgul olduğumu zu haber verin, Birazdan — dönüp havadis getiririz. Mis Farren başiyle tasvip işareti yaptı ve bir şey söylemeksizin çıkıp gitti. Furlong şakpasını giydi. — Metin kız doğrusu. Doyl homurdandı: t — Vansı demek siz.tevkif ettir- mediniz. ? (Devamı var) | Bilmiyor musunuz? — - Tevkir | | “Tevkif mi edildi? e ( jı':Vet. : ” — Neyle itham ediliyor? Kati olarak söyliyemem. Katil _katile süç ortağı olmuş... eç * kız düşecek gibi oldu. Doyl K 'fb.olundan tuttu. 4| Benimle beraber gelin. w ĞiIerine hayretle bakan Mil- a( - rakara , y—ürüdüıtr ğ a | SEk a g J H S f ; Ten sordu: y Ğİ Nereye gidiyoruz? | : "purlongu görmeğe.. ” Onun mu tevkif ettirdiğini sa- ç Mnuz? |h Bilmem. Vansın masum oldu- BU İnandığını söylerken beni al- " ğa mr çalıştı acaba? p: 4 , Ç dakika sonra gazeteye var d_h. Furlongun bulunduğu ©- V. Sirdiler. y Geldin nihayet Doyl. Ben de | Ki Tyordum. ”A Tei gördü: N “Uyurun mis Farren. r Sordu: F; #long, bana Vansın başına i> * hakkında izahat verir mi- ilk v?*nsln başına gelenler mi? Ne K, Stiyorsun? H, *vkif edildiğini tabil biliyor- 6D Tevkit mi edildi? FFi r Ong un hayreti gayet samimi " th Tîkif edildi ha? Nereden bili- ğ 'I,ğ;“ldâ Millere — rastgeldik, o Ütleng ; S I?“E bir cıgara yaktı. B l.ıh?f şey! Bu işe ne H, Ti bilemiyorum, İş i .NBFa*TEn bağırdı: —- — Kasabaya giren — yolun başın- da, etrafındaki parmaklıklarına renk renk paçavralar sarılmış bir türbe var. Her geçen, bir bahçe çitinin yanındaki bu, parmaklıkları pa- çavralı türbenin önünde bir İâhza durüyor. Dileklerinin, arzuları- nınhusulu için ellerini açarak oku- | yor, üflüyor, ve, yağmurdan yo- sün tutmuş parmaklığa yeni bir bez ilâve ediyor. SÜ Galiba sekiz on yaşındaydım ... Ama, ,iyi hatırlıyorum. O gece, içimde sebebini bilme- diğim bzir sıkıntı vardı, Sağıma dönüyor, soluma dönüyor, fakat bir türlü uyuyamıyordum. Niha- yet yatağımda kalkıp oturdum. Karanlık bir geceydi.. Yaprak - lart hışırdatan bir sonbahar yağ- muru yağıyordu., Gök, uzaktan uzağa, tahta bir köprüden geçen araba tekerleklerinin sesine ben- zer gürültülerle homurdanıyordu. Yirmi beş çocuğun yattığı koca yatakhanede bir türbe — sükünu vardı. Soluyan nefesler de olmasa, buranın bir mabedden hiç farkı ol- mıyacaktı. .Tavanda asılı kandi- lin minicik alevi, odadaki eşyanın igölgelerini şişirip — büyülterek, çıplak duvarda korkunç heyu: lâlar gibi krmıldatıyordu, — Anneciğim!, - Diyen bir hıçkırık beni yata- gımdan kaldırdı. Odanın bir köşe- sinide, büyük karyolada küçücük kalan mavi gözlü çocuk gene sa- yıklıyordu. — i Onu mektebe yazdıralı daha iki ay olmamıştı. Bcnan üç yaş ka- dar ufaktı. Zayıf, kumral saçları, omuzlarına dökülecek kadar u- zun, sevimli bir çocuktu. Bir gün mektebin bahçesinde oy: nüyorduk. Ser mubassır, elinden tutarak, onu yanımıza getirmiş, hepimizin ayrı ayrı kulağımıza fı- sıldayarak bir şeyler söylemişti.. Sermubassırın fısıldayışından son- Bir çocukluk hatırası... Yazan: Hikâyeci kadar sevmiştik!. . Babası binbaşı imiş.. Annesi, iki ay evvel veremin pençesinden yakasını kurtaramıyarak — ölünce, onu mektebe yazdırmış.. Cenaze kaldırıldığı gün, za- vallı miniminiyi bir komşu evin- de, önüne bir sürü oyuncak yığa- rak oyalamışlar. Şimdi, annesini uzun bir seya- hate çıktı biliyor. .. Zavallı küçük... Ona ne kadar acıyordum.. Kalktım.. Ayakları- miın ucuna basarak yanıma gittim Gözlerinden akan yaşlarla yastı- ğt sırsıklam olmuştu.. Kumral saç ları ıslanmış, alnına yapışmıştı. Yorganını çekerek açık kalan omuzunu örterken, yavaş yavaş saçlarını okşuyordum, Yürek paralayan bir iç çekişin- den sonra, sustü. Hıçkırıkları ke- sildi. Gözlerimden bir kaç damla yaş aktı.. Bir sene evvel, babam- dan ,annemden, ayrıldığım günü Hatırladım, eet ei Babam, ince karabıyıklr, siyah gözlü, üzun boöylü bir adamdı ... Onu civar kasabalarda bile tanı- mıyan, sevmiyen kimse yoktu.. Yaman bir çeteciydi.. Daha çok genç yaşındanberi, ne zaman memlekete karşı bir harp açılmışsa, hepsinde tepeden tırna- ğa silâhlanmış, hudüt boyuna koş- müş, efsaneyi andıran menkıbele- rini hayretle ldinlediğimiz “serden şeçti,. ler gibi düşmanla pençeleş- | miş... Geçen yıl, galiba, yeni bir tehli- ke, yeni bir istilâ kokusu sezmişti. Bir gün, nice zamandanberi kılıf- larında uyuklayan silâhlarını &si- lip temizlemiş, üstüste fişeklerini takmış, ve kapı dibinde annemle sarılıştıktan, dört yaşındaki kü çük kardeşimin gözlerini öptük- ten sonra beni'bu mektebe getir- mişti, Mektebin. demir parmaklıklı çocuğa ne kadar acımış ve onu ne| havaya kaldırıp alnımdan, yanak- larımdan öperken, kesik hıçkı- rıklarla titriye titriye ağlıyor, o- muzlarına sarılryorldum. Babam da mütecessirdi: —Her zaman kıvılcımlar saçan — kara gözleri yaşarmıştı. .Fakat çabuk toparlandı. Kapıya kadar gelen muallime döndü; — Evvelâ Allaha... Sonra size emanet! diye, çıktı, gitti. A — Babam sıksık mektup yollardı.. Amma, onları ben göremezdim ki... ÂAnnem mektubu kendisi okur, bana sadece: — Hikmetin gözlerinden öpe- rim !, Satırını söylerdi. Bir cuma mektebe idönerken an- nemin çantasından gizlice, baba- mın söon gelen mektubunu almış- tım, Yavaş yavaş gidip mektubu çıkardım.. Kandilin altındaki ma- sada heceleye heceleye okudum. Düşman, istilânın önüne geç- mek için uğraşan bir avuç askeri- mizi yıldırmak maksadiyle hatıtra gelmedik vahşetler yapıyormuş..... Eline geçirdiklerinin — burnunu, kulağını kesiyor, gözlerini oyu- yormuş. Bazısının karnını deşi- yor, başını vücudundan ayırarak gövdesinin üzerine bırakıyormuş.. Ne vahşet! Babam bile bu manzara karşısında tüylerinin ür: permesine mâni olamadığını anla- tıyor, Müşkülâtla — gönderdiğinden bahsettiği mektubu bir yerindeki cümlenin mânasını bir türlü anla- yamadım. Babam: — Şimdi muhasaradayız.. Ama sakın merak etmel!. diyordu. “Muhasara, ,dediği yer acaba hangi memleketin adıydı?. — Merak etme!. Demeğe lüzum var mıydı?. ; ra, bu mavi gözlü, kıza benziyen büyük kapısında kuvvetli kollarile (Sonu Yarın) — v —a e— a A M 1 eaamalane D —at TEym —— - —— N 180 KAHRAMAN HAYDUD KAHRAMAN HAYDUD 177 N ve plânlar kuruyordu. Bu plân- Kapıyı açık bırakarak — sekiz -gı;ğurun;.ı.topladr. Kendisine müm — Çünkü sizden nefret edi- lardan Rolana bahsefmemişti .... on adım ilerlediler ve içeride kün mertebe cesaret vermeğe mana | hik; me" gibi görünmeyin. Cıga- | “Vesini polise —herhalde siz Vaziyeti ve tavırlarıtamamen sakin idi, Bir müddet yürüdük- ten sonra kanalın dönemeç teş- kil eden bir yerinlle basık bir binanın önünde durdu: — Burası.... Diye mırıldandı. . Bu basık binanın kapısı Üzerinde asılmış, eski paslı bir levha vardı. Bu levhanın Üüzerinde de evvelce yaldızlı olduğü, kalmış izlerin- den anlaşıları bir gemi çapasının silik resmi göze çarpıyordu. Burası — Baba Bartolonun Alt n çapa meyhanesiydi. İskala Brino, kepenklerin a- rasında ziya sızmakta olduğunu gördü. Meyhanede geç kalmış ve hâlâ içmekte devam eden bir taktim müşterilerin bulundu- ğuna hükmetti.. Dışarıda bek- ledi. Okuyucularımız — hatırlarlar ki Altın çapa meyhanesinin ya- nında ikinci bir kapı daha var- dir.. İskala Brino beklemeğe baş- lıyalr yarım saat olmuştu ki, bu ikinci kapı açıldı. İki kişi dışarı ç ktı. İskala Brino bu iki kişiden birini yürümesinden ve boyun - dan tanıdı: Bu, usta Bartolo idi,, Öteki- çi ne gelince, omuzuna attığı ve sımsıkı sarıldığı siyah pelerini ile onu tanımak imkân haricinde idi. başlanmış olan bir muhavereye devam ettiler. İskala Brino usulcacık, du- vara sürüne sürüne açık kapıya kaldar geldi, içeri girdi. Mey- hanede başka kimsenin olmadı- ğını görünce oturdu ve bek- lemeğe başladı. Bartoloya refakat eden adamı okuyucularımıza tanıtmak fay- dadan hali değildir. Bu vak'anın geçtiği zaman- dan bir saat evveline avdet ede- lim.. Henüz idaha tanımadığı- miz bu adamla beraber meyha- neye girelim.. Baba Bartolo son kalan müşterilerini de yollamak- la meşgul.... En soön müşteride çıkıp git - tikten sonra meçhul adam yü- zünü örten siyah mantoyu açtı, altından poils müdürü Kido Ce- naronun yüzü gözüktü, Bartolo yerlere kadar eğile- rek, polis müdürüne yaklaştı ... — Eğer mönsenyör hararet- lerini teskin etmek arzusunda bulunuyorlarsa bodrumda — ga- yet nefis Fransa şarabı var, diye söylenldi., — Haydi bakalım, usta Bar- tolo Fransa şarabından olsun, getir de içelim.. Meyhaneci hemen koşarak bir şişe eski şarap getirdi. Polis müdürü bardağını dol- | durup içti. Ağzını şapırdadatak; çalışarak bağırdı: . — A, bü ne demek? Benden ne istiyorlar? — Sizden ne istendiğini yine size. ben söyliyeceğim. Bunu söyliyen Rolandı. Si . lâhlr grupun arasından birden - bire çıkmış ve Bambonun karşı. sınla bir intikam heykeli gibi dikilmişti. Biraz ilerledi. Elini Kardina- lin omuzuna koyarak söze baş- ladı: ' — Çok eskiden, bir zaman- lar, siz herkes tarafından nef- ret 've istikrah ile kovulan bir serseriydiniz. Herkes sizden ka- çar, herkes size karşı şüphe ile bakar, yanınıza sokulmaktan çe- kinirdi. — İşte böyle bir zaman- da bir adam çıktı. Ahlâk ve ta- bit çirkinliğinize rağmen size a- cıdı.. Babasının evine kabul et- tirdi. Âyni sofrada yemek ye- dirdi., Ve nihayet size servet kapılarını açtı, İşte siz bu ada- ma yani bana karşı, gördüğünüz 'bu lütuflar için borçlu olduğu - nuz şükranı nasil ödediniz?!. 'Hatırlıyor müsunuz? Ben söy- leyeyim.. Babamın gözlerini kör ettirmek, annemi öldürmek, ve hbeni de zındanlarda inletmek su- retiyle.. Bambo müthiş bir attıl! kahkaha yordum. .Çünkü size karşı dün- yada her şeyin üstünde büyük bir kinim var. ş — Pekâlâ, bir defa sizi bura- ya, bu mağaraya kapamıştım. Öyle zannediyordum ki bulun- duğunuz yerde sakin sakin dü- şünecek ve yaptıklarımıza piş- man olacaksınız, ve ben de sizi affeyleyecektim.. Ne gezer?.. Buradan kurtulur kurtulmaz iğz- renç, cinayetlerinizin devamına tekrar başladınıza ve size hiç bir fenalığı dokunmamış olan zavallı bir genç kizı öldürdünüz, — Çünkü seviyordum. Çün- kü benden başkasının olmıyaca- ğina dair yemin etmiştim . Ah eğer yaşasaydı, yaşasaydı.... . — Tabit öldürürdünüz değil mi?, — Hayır, daha kurnazca ha- reket eder, öyle yaptığı gibi ken disini öldürmesine meydan ver- meden yakalar, müradıma erer- dim. Bu itiraf karşısında Rolan sap sarr oldu. O ana kadar Bi- yankayı Bambonun öldürdüğü- ne kaniydiler.. Halbuki şimdi anlamışlardı. Evet, zavallı kızın pamusunu muhafaza için bizzat kendisini vurduğunu — anlamiş- lardı . Rolanın yanından hıçkırık ile karışık bir homurtu yükseldi , Rolan arkasına döndü: | —— Biraz daha sabret, Biyan- A - * F İÇEMİ Gerk AŞ ç K * ı S7 —e * Te A sen < & —a 'e T SA N a 'ver ) SA