14 Nisan 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

14 Nisan 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 NİSAN — 1938 L————-——'—_-_——_İ ea HAÂBER — Akşam Postası BER H GAZETE KİTA TAPveMEC MUATARDAN Değerli muharrir arkadaşımız Nahit Sırtı, Anadoluda yaptığı fetkik gezintilerini “Anadolu - da yol notları,, İsmi - altında :eârehnlştlr. Aşağıdaki parça, İtte Iki gece, başlıklı kı . Sımdan Iktibas olunmuştur : “mîuîıuğ Zaman rüsumat müdürü ' “Duıılağ'i eden.' babam muhafaza etuknle sahil gümrüklerini tef. dü. Ma çe, beni de beraber götürlür- a Tmara ve Karadeniz kıyıları- Dek ai ; Ctkliş güzel bilirim İzmite de ço - Baha, hi lap da bir kere dört beş ve bir kere bir &aat kalmıştık. Fakat bun m;:kl hikâyeler. Yedi sekiz sene, k Ti t.r_enle Ankaraya gidip gelir B a tin körfezine de kasabası, hafızamda âdeta hiçbir şey İti dan bakıp — dürüyordum. b M son iîl:lerinde ve kurban ci günü, oraya git - :::î Üzere rıkhtımdan vapura biner- H Yeni bir şehir ziyaret edecekmiş İydim, Bulutlu ve serin bir hava ile yola ;mdd. Lâkin Adaları geçtikten bir N ©£ Bonra, güneş nihayet zuhur #rek hava ısmdt ve artık güverte- ! hnl"ahatça oturmak nasip oldu, Sa- z Ve masmavij bir deniz. Cumhuri. dı“n onun::u yıldönümü bayramın . “Ğ'Gldîe'b“ istasyonundan yürüyerek kü ğim Darıca, ilk uğrağımızıteş- etti, Sonra, vatkile İzmit gibi kere ziyaret etmiş olduğum Ka- ü ürsele; Karadeniz kıyılarile Kon A vilâyetinden başka bir de körfez mevcudiyeti tamamile hatırım - Çıkır Tade Nuhüğini Ahmet İhsan Beyin mec *%.'înda senelerce senadan bıkma, qliıDeğirmeudısı'eye; ismen herke- t :üdıgi Gölcüğe ve ismini ilk de- Uyduğum Kazıklıya uğradık, Ü? verip yolcu aldık. Bayram Zuî:-!ei_:etila gidip gelenler fazla T keleler kalabalık, Bilhassa Ka- h“itzı:e! kasabasmın hemen bütün : ! sahilde gördük, Va ihayet dördü geyrek geçe ve b Urüumuzun — hareketinden tam Saat sonra İzmit iskelesine ya- t & İzmit İstanbulun 85 kilomet. Vğü farkı cenubisinde bulunduğuna % Tayyar ismini taşryan gemi - *"lu Sürat noktasımndan tayyareler | n îbir münasebeti yoktu. Bu yol- ş'bu Amarot da bezmiş olacaktı ki, üç Unun İzmite bu son seferi ol - | 'E'Uq U ve artık Bozcaadaya gidip Ağı, eğini kemali memnuniyetle ve bu ada hakkımda uzuün )m: Malümat verdi, Her hafta va- İ Varmış, ada fevkalâde güzel - kğaş * her köyüne gidilebilir, her Yaş dde misafir kalmabilirmiş, Ha, $ök ;Vka.lâde ucuzmuş. Adanm en Rülze F_thettiğ'i şeyi ise, kadınlarının he, Binden ve bir kısmınm uysal. Kİ v:a’l da ziyade şarabımnın nefase- wy%n“'îuzluğu idi. Anlatırken he - lah 1;1& ürperen bir hali vardı. Al- Tofa Sre de biçareyi tam Bozcaada a) © çıkılacağı gün Tayyardan |ı-fı._ı.ı 'ekîrdağı yahut Bandırma ge- ?n% Pan başka bir vapura ver . Ydiler! , qeneni?deü İzmitin manzarası Cid_î ı;%ısiızeı_ Yüksek bir tepenin tâ qum:nden başlıyarak deniz kıyı - ha ; kadar inen, çoğu bahçeli ve 1 hepsi ahşap evleriyle biraz uş olan Ereyliye, suyu-ile ve sahilindeki KÜdÜK köş - i t Sümda iki kere uğramış ve ka- | geçirdiği âsude hayatm gü . | lar ve tiocoaret müesseseleriyle dolu imiş, Mal çıkarıp alan gemilerden yükselen vinç gürültüleri, sahile ya km evelrde oturanlara rahat, de- liksiz uyku uyutmazmış. —Anadolu içlerinden gelen veya Anadolu içle- rine gidecek olan malları alacak ve- | ya getirecek vapur ve gemiler doğ- rüdan doğruya bu limana gelir, bu |limandan gider, çok kere İstanbula hiç uğramazlarmış. Şimdi o faaliye. tin pek büyük bir kısmı maziye ka . | rışmış. Adapazarındaki büyük çarşı ve ticaret burada yok. Nüfus ta da- ha az: 18 bin kadar. İzmitin ehem- miyeti daha ziyade askeri, bahri ve idari bir merkez olmasında., Daha vapurda iken “İşte Portakal Hafı - zım kırk odalı konağı!,, diye göste- rilen cesim bina başta olmak üze . re, geniş bahçeli konaklar ve konak yavruları hep o eski zenginlik zama, nmın gittikçe harap olmuş yadigâ - ları. Fakat' Cumhuriyet hükümeti - nin burada ve pek yakmda kuraca- ğı kâğıt ve karton fabrikası, her halde İzmitin sönük hayatı Üzerin- de büyük bir tesir yapacak, kasa - baya yeni bir zenginlik ve refah ge. tirecektir. Akşam yemeği vaktine kadar de nize yakın taraflarda, büyük kışla- ya kadar bir hayli dolaştık. Şimen- difer istasyonunun yukarısındaki te penin eteklerine Ahdülâziz tarafın- dan yaptırılmış köşk gimdi vilâyet dairesi. Bu köşk büyük bir bahçe or tasında.. Kapıları Bayrak sebebiyle kapalr idi: Maalesef ne içini, ne de bahçesini gezmedim, Önündeki inişli meydanda yine o padişah tarafın . dan yaptırılmış hir saat kulesi ve | biraz altında Gazi Hazretlerinin as. keri üniformalı ve millete eliyle uf- ku gösteren heykeli var. Bu heyke- li yapan bir vatandaşımızdır. Âv - rupalı ve namdâr heykeltraşlarım yaptıkları Gazi heykellerinin de ih- sanı hayranlığa — sevketmediğini söyledikten sonra diyeceğim ki, İz. mitteki heykel karşısında ben tak . dir hissi duyamadım. Baş ve ayak- larm büyüklüğüne karşı vücut ufak görünmektedir ve omuzlara alman manto âdeta tene yapışan "bir ince ve güyaki ıslak bez olmuştur. Misil siz kahramanm o sâdelik içindeki heybetinden ve çelik iradesinden bu heykelde yazık ki hiçbir akis yok. Misafir olduğum &v istasyondan ve çarşıdan epey uzak düşüyor. İs- İzmitte iki gece tanbul caddesi isimli bir yol üstün de bir eski zaman evi, Tertemiz fa- kat harap. Esasen İzmitin en eski evlerindenmiş. Üst katın hesapsız delikler açılmış döşeme - tahtaların- dan alt katı teşkil eden toprak av. lu görünüyor. Uyanmasından korkulan bir aziz hasta sanki nihayet uykuya dalmiış gibi, bu evde pek sessiz yürünmez. se her taraf baştan başa Sarsılıp zangırdıyor. Ve başlarmda hbirer namaz bezi ile, arkadaşm annesile teyzesi, etrafına minderler sıralan- mış ve altına kumaş bir örtü yayıl- mış alçak ve yuvarlak masanın bir kenarma, kendileri oturup yemeğe iştirak etmemek şartile, hesapsız sahanlar getirip diziyorlar. Bir hay li süren bu yemekten sonra, gece çarşıda #Sinemaya gittik. İzmitin hem de iki sineması var, Biri İstan bulda gördüğüm, biri de görmedi- ğim bir filmi ilân ediyordu. Tabil görmediğim filmi gösteren sinemayı tercih ettim .Ama öteki sinema da- ha şık,ve itibarlı bir yermiş. Bina, enaleyh İzmitin zevkperver halkmı veya memur tabakasını toptan gör. mek için ötekini tercih etmediğime bilâhara esef ettim, 4 ada p, « 7 ıtğîınla VA aai ' VYAZAN: L.Buseh 35Yılını vahşiler arasında geçirmiş bîr Alman seyyahı Sihirbaz başını salladı : «Ginlerin sırlarını sana söylersem ellerinden kurtulamam ! » Sevki tabiiyle bu işi bilen bu hay- vanlar sonra güneşe karşı — durup gözlerinden güneş ziyasını şiddetle aksetmek suretile havada uçan kuş- ların gözlerini kamaştırıyor, yahut da yakryorlar, zavallı kuşlar bu kör- lük tesirile derhal yere yuvarlanı- dı!.. Sihirbaz da yılanlardan öğrendiği | bu marifetle kimbilir ne kadar za- man etrafındaki adamları mucizele- rine esir etmiş ve sihir — kuvvetine bir daha içlerinden çıkarılamıyacak derecede iman ettirmişti!.. Elindeki yaprak sigarasını içtikçe pek keyiflenen, âdeta gençleşerni si- hirbazın verdiği şu esrar beni önce- deki kadar şaşırtan merakımı kıs- men tatmin edebildi. Daha ileri gi- derek sihirbaza bu otların da neler olduğunu sordum. İhtiyar sihirbaz son derece ciddi bir yüzle kaşlarımı çattı ve ağır bir sesle: — O00!.. dedi. Bu otlar söyledi- ğim gibi mukaddestir. Ve tabudur- lar!.. Bunlara kimse el süremez!. — Ben el sürecek değilim!. Yalnız üT L İngiliz donanmasının en büyük tayyare gemisînîh İnşaatr bitmek üzeredir. 70 tayyare taşıyabilecek olan bu muazzam sefinenin ismi “İlNlustrious” dur, Yuakrda gemiyi kızaktan inerken görüyorsunuz. —-a hangi otlar olduğunu öğrenmek is- tiyorum!.. Sihirbaz katf bir tavırla: — Söylenemezler de!,. dedi. Nite- 'kim henüz hiç kimseye söyliyebil- miş de değilim!.. Sihirbaz sonra başını garip bir şe- kilde iki tarafa salladı: — Cinlerin sırf bana emanet et- tikleri bu sırrı insanlara bildirirsem cinlerin elinden nasıl kurtulurum? Dedi ve elinde yârılamış olan yap rap sigarasını içerek dalgın bir hal- de sustu. Benim tarafımrı iltizam eden Do- ho-Doho ile — birlikte bu garip si- hirbaza hayli dil döktük, hayli yal- vardık, vaitlerde bulunduk. Fakat bundan sonra put olmuş gibi garip ihtiyar ağzını açmadı, tek bir keli- me cevap vermedi!.. O vakit sihirbazı söyletemiyeceğ! |mize, ve çünkü en müthiş batıl iti- katlarına çarptığımıza tamamile ka naat getirerek bu otlarım nevilerini öğrenebilmekten ümidimi kestim. Esasen benim seyahatimin gayesi / ve araştırmalarım ne tabiat ilimleri ve biyoloji veya — kimya. tetkikatı olmadığı için bu onların mahiyetini tesbit etmek de bana düşmez. Ancak sihirbazın verdiği — izahattan sihir kuvveti diye hayretler verecek olan ve bizi tabiat fevkinde görünen hâ- diseyi izah etmiş oluyordum ki bufdan dolayı kendimi tatmin edil- miş addedebilirim. Bununla beraber sihirbazın yanından — müteessir ve hattâ öfkeli bir halde çıkmıştım. Hattâ Avusturalya adalarındaki sıtmaya karşı bana yapacağı sihri kat bunu hatırlayan Doho-Doho tekrar koşarak sihirbazın kulübesi- ne girdi ve biraz sonra bana salep köklerine benziyen bir iki — küçük nebat kökü getirdi: — Sıtma sihrini unuttuk! — dedi. İ ı l Fakat ben kendisine söyledim.. Bu sihirli kökleri verdi.! Avusturalya- ya giderseniz bu kökleri suda ezip içeceksiniz! Dohe-Dohoya hiç cevap — verme- dim, Şüphesiz ki sihirbazın ve Do- ho-Dohonun sıtmaya karşı - sihirli Kızıl Gölge HABER'İN RESİMLİ ZABITA ROMANI: 144 KIZILGÖLGE KIZİLGÖL: GĞENİN İ YAKIBIN DEN FURTÜL- - MAR UYATIDİ iLE | SimllEeyY |Pa SAWİLİ BOYLAMIŞ DI. [âl/ ADAMIR KAÇAKÇUR ÖLÜCÜK - ONLARLA BİR- LEŞİRSENİ DONA EMİ- NiYETTE “q KÜMLKER Na BURADA İŞİN SE WE SENİİ .ı,',::_ SİN? YARDIMA İNTYA. CIM VAR KARŞILI. GA ÖDEMEYE AHAZİRİM SİIMLEY AİEİ GÖLGEY) VUR. DUĞUNA KÂANJ İDi.. O İZİMİ TAKIBEDİYOR... - [mw OLACAĞIM « .BENİ VÜZUL FÖLGEDEN WURTA- PIRSANIZ SİZE 7000 DOLAR VAR:. ZATEN © OLSADA OLMASADA Bu PARALAR BİZİMDİR... SAKİIN SAH- TE PARA OLMASIN.? â Eur d:îk“zll hatırlatmıyor değil, Va- ;dnr'lîry Çıkıp ilerleyince, ortasından | Heya vülu geçen büyük ve uzun cad | Ükün Artlryor, Şimdi budanmış olan | te " Ağaçlariyle burası İzmitiui vt Ve işlek caddesi, Buralar- ü gö Yapılmış birkaç da apart - İçle Üm, Fakat yaptıranlar ve * öturanlar affetsinler, hiçbi * değil Şimendifer hattı Sahilinin arası, İstanbul . ö AMA BENiDr İXURTARYMIZ a K ttr Yapılmadan evvel depo. SUU PELDE SENW BiİZİMLE GEL. ONUNLA KARŞILŞŞGEĞK OLUR - YAK ADAMLARIMLA ONUN #dik: ,:1545 NVAR KUVYETİZ.İ l'r'ıfypin gsı - |/ *4C06i DUR MELE . BABAM BAZAN ELB/SELERİNDENDE KöPku LUK YAPARAK İSTIFADE" EDERD, - PY AKUMtAE GELDİ M BENİM YÜRÜYEN RUuN OLDU ÇGUMA BİR PEFCA DAHA WANMAİLARI VE ALDAN- MALA (ÇİN Fi " | VFRMAU , | dahi mevzuubahs etmemiştim. Fa> | olduğunu zannettikleri bu köklerde de bizim bildiğimiz kinindeki maü- delerden başka birşey olamazdı!. Benim sihirbazı söyletemedifimiz den dolayı son derece canım - sıkıl- mış olduğunu gören Doho-Doho da, çok çabuk müteessir olur, - çocuk gibi bir adam olduğu için, pek ke: derleniyermişti. Yolda biraenbire bana; — Bizim sihirbazın — sihrindeki esrarını söylemediğine mi — kızdın? dedi. — Evet! -Doho-Doho bu cevabım üzerine a çocuk teebssümile gülmeye başladı: — Fakat, dedi, bunun için kız- manıza değmez!.. — Neden? — Ayvusturalya adalarına gider- sek orada harikulâde — göreceksin! — Ya!? — Evet! Arunta denilen bir kabi- le vardır ki sihirlerile — meşhurdur- lar! Daha müthiş şeyler görürsün ki bizim sihirbazın yaptığı — yanında hiç kalır!. — Arunta kabilesi mi dedin? — Evet!.. Aruntalar! Avusturalya ya gidersen zaten onların şöhretini işiteceksin! Onlar öyle müthiş sihir- ler yaparlar ki insan cinlerin onları ne kadar sevdiklerini kıskanır! Doho-Doho sonra gülerek etti: — Neden kederleniyorsun? Avus- turalyaya gidecek değil miyiz? Ora- da bu sihirlerin harikulâdelerini öğ- renirsin!, Hayretle Doho-Dohonun yüzüne bakakaldım, Demek ki bugünkü — dünya için en meçhül kalmış olan, fakat insan- ların en iptidat ve vahşilerinin yaşa dığı bir ülkede bir beyaz insanı ve Avrupa medeniyetinin bir adamınm öğreneceği ve hayretlere — düşeceği şeyler vardı! Doho-Dohoya şiddetli bir heyecan içinde: — Doho-Doöho! dedim. Hazır ol! Yani akrabana veda et! Ucunda ö- lüm olsa dahi Avusturalvyaya gide- ceğiz.! ilâve aZ HL AVUSTURALYA ADALARINDA Her ne bahasma olursa olsun Â- vusturalyaya da geçmek, orada da yaşamak, oradaki insanların hayat- larındaki sırları öğrenmeğe kati su- rette karar verdim. Üç gün zarfında hazırlıklarımızı (ikmal ederek Avusturalyaya doğru hareket ettik. Uzun müddet Avus:- turalyada bulunduğu ve yerli lisan- larının birçoğunu bildiği için Doho- Dohoyu da beraber almıştım. Bizim Pohua da bizi terketmek istemedi. Onun da bu arzusuna ma* ni olmadım. Onu da beraber götür* düm. Gemimizin yelkenlerini Avus- turalyaya, dünyamızın bu beşinci ve en sonuncu krtasına doğru açtır ğımız zaman hayaltımın en - nadir heyecanlarından birini duyduğum muhakkaktır. Zira Avusturalya — insanların en 'az bildiği, hâlâ tamamile tanryama- dığr en son meçhül kıtadır. Ve arzın en aşağı, en iptidaf ve en vahşi in” sanları bu ülkede yaşryorlar. Bu ülke, bugün — müstemlekedir. Hattâ Avrupa — milletlerine ham madde veren, beyazların anbarların dan biri!.. Fakat bu anbarlardaki — insanlar dünyanın en aç, en yoksul, en çıp lak, en vahşi ve en meçhül insanla- rıdır! Orada hayvanlıktan kurtular bilmiş ve insan — denilebilecek ilk insan, yüz binlerce senedenberi hâ- Yâ olduğu gibi yaşıyor. Hâlâ bu a- daların verdiği — yemişleri, otları, böcekleri kemirerek.. /Denamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: