7 Mart 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 MART - 1939 —— e— eat — T —- — Ba!'rrmağa başladım: >“No soy muerto!,, (1) Mahut bakara partisinden sonra î'ldîğlm zaman dudaklarıma ilk, tîîî.mle geldi: , ; © No soy muerto!,, “ Kont! Yanı başımda o vardı. Yumuşak Daı'ffliiklarmm okşayışını yüzümde tim, — Frans! I(â—husmı devamile ilâve ettim: F, No soy muerto!,, Frans! —- Kont! Kont! heyecandan boğuk — boğuk | &i Pöyordu. —Ne oldunuz? ne yaptılar size? lîln ama niçin? H Zlerı.mı açtım. — Üzerime iğil- l hî olan yüzüne baktım. Yanakla- yaşlar vardı. â“tında penbe robu yoktu. Şimdi $ bir kimono giymişti. ; > Kont! â“ ayılış ne tatlı geliyordu bana, | “ümsedim. çuI!ıenleı' üzerinde — yatıyordum. tılhet iliklerime kadar işliyerek hhın âdeta dondurmuştu, Saat sa- dördü olmalıydı Çünkü orta- aİâ.l'm.aga. başlamıştı. __ tarafım sızlıyordu. — Sırtım |. , bacaklarım, kollarım — ağırı- &' Yüzüm yanıyordu. 'Fakat kal- gı:oğrulmak arzusunu düymüuyor- bile. Bu dakikanım asırlar ka- “Sürmesini istiyordum. Bana a- y L âkibetimle alâkadar olup yü- h. iğilerek ağlayan bu genç kız y timın beyhudeliğini unutturu” r*'"ı Rica ederim kont. Ne oldu? : ın Ölmiyeceksiniz değil mi? er! Size ne yapmışlar! Frans Franscığım! “üme kapandı. Artık göz vaşla- '“" klamağa lüzum iyerek |, A, "'- bir müddet ağladı. Ah! ne tatlı geliyordu bilseniz. a bir şeyin hele Frans gibi iş "“ temız bir kızın — benim için h Acak kadar bana alâka duydu- M bilmek beni mesut ediyordu.” A, “iden başka bir hisle — irkildim. İ bu merhamete lâyık değildim. | l j | | _' Bir serseri, bir — ahlâksızdım. | | “dandım: ! h Ağlamayın. Mühim bir şey de- “AMUlah aşkına bu işe fazla ehem: İ S Vermeyınız Ben böyle nice tlar geçirdim. Ben zavallı bir .Vı.m_ Beni döğmeleri de gene kabahaum yüzünden — oldu. ı imu ödeseydim mesele çıkmı- '.;. CH, Onlara — kızmıyorum bile. Tn yerinde olsam ben de böyle Tekgiz Dilenciler mahzende kumar oynuyorlardı mam. Fakat yarın hepsini anlatı- rım, ÂAma bana Con diye hitap edi- niz. Bunu bilhassa rica ederim. — Peki, peki.. — Şimdi bırakın da yalnızca gi- deyim ben. Bonsüvar. Siz... Siz çok sevimlisiniz, Siz... Nasıl — söylemeli bilmem ki... Sizin gibi bir kadına hiç rastlamamıştım ben. — Çocukça şeyler söylemeyin! — Çocukça şeyler mi? Hakkınız var. Bunları size söylememeliydim. Beni düşünmeyiniz artık, — Bonsuvar, Yürümeğe teşebbüs ettim. Fakat dilenciler beni pek fena halde döğ- müşlerdi; sendeledim. Frans koşup tutmasaydı düşecektim. — Gördünüz mü, bu gece bensiz olamıyacaksınız! Koluna dayanarak y urumege baş- ladım . — Hangi odadasınız? — 34 numarada, T Otelin en güzel odası.. Eskıdeıı. 'bu odayı prenslere'vefirlerdiy tırrun Otelin koridorlarında kimseye te- sadüf etmedik. Fakat 34 numaralı odada müthiş bir sürpriz beni bekli- yormuş meğer.. Âman yarabbi! ya- şıyor muydum, yoksa — kâbuslu bir rüya mı görüyordum! Odadaki halılar, lüks mobilye ka- pılara karışmıştı. Her taraf siyah- lara bürünmüş, siyah güllerle kap- lanmıştı. Ve yatak... Yatak yoktu. Onun yerinde üzeri siyah — örtü ile Frans kaplı bir cenaze sediyesi — duruyor, ortada gümüşten bir haç parlıyordu. Ayak ucunda mumlar yanıyor, sedi- yenin etralında kâğıttan katlanıp yapılmış kuş şekilleri saçılmış bu- lunuyordu. Dikkat edince bunların kâğıttan değil, biner franklık bank- notlardâan “yapılmış oldugunu anla- mr-ı Üa e e n eli tneliri Binlik banknotlarla kim kuş yap- mıştı? Hangi deli? Frans ile kapının eşiğinden bütün bunlara ne duğunu anlamaksızın bakıyor, içeri girmeğe cesaret ede- miyorduk. Dehşetle ürperdim. Genç kız da tabit korkmuştu. Bana sa- rılıyor, tiril tiril titriyordu. — Con! (Devamı var) (1) Ölmedim! Çabuk bozulan mahsul Yazan : V. Ardov Moskova treni soluyarak, Kaf. kasyanın en meşhur yerlerinden biri olan Soçi istasyonunda durdu. Birinci mevki vagonlardan birin - den, gümüşü kostümlü, kerliferli bir yolcu indi. Yolcunun, oldukça serin bir havada Moskovadan tre- ne bindiği her halinden belli idi. Çünkü ceket kâfi gelmemiş gibi yelek giymişti. Hattâ kolunda ko- caman, kalın bir palto bile vardı. Halbuki burada Soçide öyle bir sıcak vardı ki insan garm gölge- sinden dışarıya bir adım atmak bile istemiyordu: Tıpkı yağmurlu bir havada şemsiyesiz bir - yolcu. nun saçak altından çıkmak isteyi- şi gibi. Yolcu, gölgeden yürümeğe ça- lışarak ve etrafın güzelliğini sey- rederek taksi için sıra bekliyenle- rin en arkasında durdu. Kerliferli yolcunun bakışları pek endişeli, hattâ denilebilir ki, biraz da kederli idi. Muvakkat bir zaman için buraya istirahate gel. miş olan ve yanından gelip geçen beyaz pantalonlu, ceketsiz, açık yakalı Soçi sakinlerini biraz da itimatsızlıkla gözden geçiriyor - du. Ayni trenden çıkan bir yelcu kadın, kerliferli zatın arkasında| durarak, masüum bir sesle- — Siz taksi için mi bekliyorsu. nuz?. : - Sualini sorduğu zaman, kerli ferli yolcu derin bir şüphe ile du- daklarını ısırarak: — Benim ne beklediğim sizi ni- çin bu kadar alğkıdwdlyor?. de- dı —— * yilklrıl.... < — Zavallı kadın Wcumm 'bu ters cevabından şaşırarak: — Ne demek “sizi niçin bu ka. dar alâkadar ediyor?.,,, mesele ba- sit- Siz taksi için sıra bekliyorsa- nız ben de gelip arkanızda duraca- ğgım! .Çünkü ben İde taksiye bin- mek istiyorum, — Evet, şey.. Ben de galiba.... Evet, evet, ben de taksi için sıra bekliyorum, Kerliferli yolcu, taksiye bindik. ten sonra da ayni itimatsız, ayni Çeviren: Ferah Ferruh kederli halini muhafaza etti. Ne yolun iki tarafında uzanan palmi- yeler, okaliptüs ağaçları, çamlar, ne bu istirahat şehrinde adım ba- şınıda rastlanan ve başlı başına be- di bir güzellik teşkil eden güneş. ten yanmış adali ve vücudlu in- sanlar onun kederini ve duşunce- lerini dağıtamadı. Hakikati ifade etmiş olmak için şunu da söylemeliyiz ki, kerliferli yolcu ötele gelince biraz açılır gibi oldu; yeleğinin düğmelerini çöz- dü... Fakat buna rağmen, mensup olduğu sendikanın kendisine ver- diği resmi vesikayı otelciye göste. rirken, gene soğuk ve donuk hali. ni muhafaza etti. Otelcinin: — Nerede çalışıyorsunuz? Ne iş yaparsınız?, Sualine karşı, şüpheli bir tavır- la: — Benim nerede çalıştığım sizi zerrece alâkadar etmez, dedi, bu- nu sormağa neden lüzum görüyor- sunuz? . — Fakat mademki bir sendi- kanın adamı sıfatiyle geliyorsu- nuz, çalıştığın.s yeri, mesleğinizi, falan da kaydetmeğe mecburuz!.. Kerliferli yolcu kaşlarını çata- rak; — Elimdeki kâğıt kâfidir, idedi. Alt tarafının size hiç lüzüumu yok. Kerliferli yolcunun odası ha- zırlanıncıya kadar, yolcu otelin merdiveni başiında bekledi. Fakat bu arada ceketini çıkararak koluna İiç T EŞKETEF AD ” Elemle büzülmüş duldakların- *dan “sizi miçin”bu kadar alâkadar ediyor?., “Sizi zerrece alâkadar etmez!,, sözleri daha seyrek dö- külmeğe başladı. Hattâ daha tuhafrı, yolcunun yü. zündeki itimatsızlık ve elem bile tedricen dağılmağa başladı. Oda- sının hazır olduğunu haber vere- rek anahtarı eline teslim ettikleri zaman, hafif bir tebessüm dolaştı. mela micms h srh dshrdshrs Kerliferli yolcu, takriben yarım saat sonra odasından kMışarı çıktı. Ayağında beyaz pantalon ,sırtında yakası açık beyaz bir gömlek var- dı, Gözleri başkalaşmış, masum bir hal almıştı. Yüzünü örten e- lemden eser bile kalmamıştı. Bilâ- kis daimi bir tebessüm yüzünü süslüyordu, Kerliferli yolcunun hali o kadar başkalaşmıştı ki ,ikinci trenle ge- len ve ötelin merdiveni başında beklemekte olan — yolcular, bu “mesud yolcu,, nun en aşağı iki aydanberi istirahatte bulunduğu- na kanaat getirdiler.. Bizim kerliferli yolcumuz, ye- ni gelen yolcuların çatık suratla- rına bakarak: — Çocuklar, diye alay etti, su- rat asmakta ne mâna var?. Bir an evvel soyunmağfa bakın!.. Ondan sonra da denize girerek şehrin pisliklerini sonsuz deniz sulariyle temizleyin!. . Yeni gelen yolculardan birisi: — Acaba bugün İdeniz nasıl?.. diye sordu, Kellifelli yolcu bir an için du- rakladı. Ne cevap vereceğini bile- medi. Fakat bu şaşkınlık çok sür- medi, Şu güzel ve zekice cevap dudaklarından döküldü: r — Deniz dünkünden farksız!.. Sen anahtarını alıncıya kadar ben bir parti yıkanırım bile!. Kellifelli yolcu bunları söyle - dikten sonra plâja yollandı, Be- yaz pantolanunu ve gömleğini çı- .kararak bir deniz İdonuyla kaldı. Denizin içinde bir iki adım atar atmaz müthiş bir çığlık kopardı .. Bu kocaman insan vücudundan böyle ince bir çığlığın nasıl kopa- bildiğine hayret etmemek kabil değildir. Kellifelli yolcu bir kaç adım idaha attıktan sonra kendini tama- men suya bıraktı. Sonra yüzme öğrenme maksadiyle yanıbaşında çırpınmakta olan yaşlıca bir ada- ma gayet lâübali bir eda ile: — Hele dur, dedi, ben seni bir yatırayım da o zaman iyice yüzme öğrenirsin |.. (Lütfen sayfayı çeviriniz) 28 yari titriyerek devam etti. * KAHRAMAN HAYDUD temiz, lekesiz aşkı İle sevmişti.. KAHRAMAN HAYDUD Artık öleceğine kanaat getir. ettiniz. Cinayetlerhie ortak oldu Üim liaı'dı çocuğum, kalk. Ben de kal- İ da odama gidip yatayım. Eeîdmız benim odama? Hıuğku tutmamıştı. Pencerem- M — Sizi, dün akşam bana söy” *Tinizi düşünüyordum. Bir çığ ek koşup geldim. Siz burada X A YAtıyordunüz. Selmemeliydiniz. Franz, Sa davrandım ve ancak ’ardumıe doğrulabildim. Bit- 1. Dilenciler, dünyanın her- b“' yerindeki polislerden daha Nîha dayak atmışlardı. ?Et ayağa kalktım. Genç kı- ““da birkaç adım yürüdük- '“îh'a durdum. k Iyı bir kıssınız, dedim Üzümundan fazla iyi. Beni hımhn Odama dönebilirim. .—_—_ğîl Sizi götüreyim könt. Yır. Olmaz. Hem bana kont KM iz olmaz mı? bilseniz.. KS Ie diyeyim öyleyse? nuüz. Bu akşam Olivolo adasın- daki eve beni tevkif etmeğe ge- lirken — vazifenizi — yaptığınızı söylüyordunuz. Halbuki pekâ- lâ biliyordunuz ki ben adaleti yerine getirmek için çalışıyor- düm. Jan dö Mediçi ve daha bir çokları gibi siz e (cina- yet) ile (adalet) arasından biri- ni intiha pedebilirken, siz cina- yete âlet oldunuz ve halka hü- cum y ettiniz. Artık maskenizi yüzünüzden atmız, Ruhunuzun bütün çıplaklığı, bütün iğrenç- liği meydana çıksın. Yaldızlı “cümleler, kelimelerle yalana is- tinat eden hakikt hüviyetinizi gizlemeyiniz. Vazife, kanün ve adalet, bütün bu lisanınıza bile yakışmıyan kelimeleri, fikrinize, hissinize, —düşüncenize tercü- man olan yalnız tek bir kelime ile ifade ediniz: Menfaat.. Ha- sis- bir menfaat.. O zaman haki- kati' söylemiş olursunu. mişti.. Bu ana kadar güç hal ile topladığı cesaret ve cür'eti ken- disini artık terketmişti. Soluk benzinde korku ve dehşet izleri peyda oldu. Yakın olan ölümün korkunç mevcudiyeti ile vücudunun da- ha şimdiden soğuduğunu hisset. Rolan Kandiyano, Cenaroya yaklaştı.. Elini omuzuna koydu: — Kido Cenaro dedi. Ölüme hazırlandığınız sırada beni dinle- yiniz.. Babam, dükalık sarayında kanuna hürmet ederek, hür bir halkın müzahereti içinde yaşa- maktayidı, En adi bir sandalcının en yüksek bir memur ile adalet huzurunda müsavi olmasını iste. mesi bir cinayet gibi telâkki edil- di. Alçaklıkla, haydutlukla, Ti- yakârlıkla, onu vazifesinden u- zaklaştırdılar, ve gözleri çıkarıl. dr, Ânnem ise kederinden, ıstıra- — Ona gelince, evet, her hal de onu tevkif etmeliyim, Beraberce sevişmişlerdi. Sonra Sanllrigo birdenbire kaybolmuş. — Senelerce gözük. memişti, Artık bir daha göremi- yeceğine kani olan (Juana) onu yavaş yavaş unutmağa çalıştığı bir sırada haydut tekrar meyda. na çıkmıştı. Bu zavallı kıza, kalbındekı aşk yarasının tedavisiz olduğunu, Sandrigoyu bütün ruhuyla sev- diğini ve bu muühabbeti kırmanırı imkânsızlığını isbat etti. Bu kadar saf, temiz kalbli, yüksek fikirli ve vicdanlı bir kı. zın Sandrigo gibi bir haydudu nasıl ve niçin sevdiğini izah ve tahlil etmek bize ait — değildir. Biz yalnız vak'ayı hikâye ediyo- ruz. " Juana Venediğe gelince Sand. rigoyu nasıl bulabileceğini dü- şündü ve nihayet hayduda ancak bir tesadüf neticesi rasgelebile. ceğine kanaat getindi, Dört gün HÇ D JUANA Juana, Rolana ve İskala Bri. noya veda ettikten bir gün son- ra Venediğe geldi. Liman sahi- lindeki eski evine gitmeği aklına bile getirmedi. Sen Mark meydanına giden karışık yollardan birinde basit ve sade bir ev seçti. Henüz da. ha takarrür etmiş bir plânı yok- tü. ' Zavallı kız yalnız bir şey dü- şünüyordu. Sandrigoyu kurtar. mak.. Onu Rolanın darbelerine karşı himaye etmek,, Mesele pek nazikti. Filhakika Sandrigoyu küurtar- mak istiyordu. Fakat ayni za- manda Sandrigonun Rolana ve yahut arkadaşı İskala Brincya V mın en parlak zamanları mahvol. du.. Kido Cenaro! Bu vahşetle- ri yapan adamların isimleri: Foskari, Bambo ve Altiyeridir. Onlar kuvvetli ve kadirdirler. Siz, bunların küvvet ve iktidar- larının, göz yaşları ve mazlüm |kanlariyle meydana geldiğini bildiğiniz halde onlara hizmet Zihni bu düşüncelerle pek taş. kın bir halde, mütereddit bulu- nüyordu, Garip bir haleti ruhiye içindeydi. Sönmüş değil, fakat muvakka- ten uyuşmuş zannettiği aşkın tek rar canlanrıması ile büsbütün şa- şırmıştı, Sandrigoyu gençliğinin saf ve Soçtim Con. hücum etmesine de mâni olmak bından öldü. Ben altı sene Vene. ; : dğ“n Mu? Ben isminizin... Fran arzusundaydı. mütemadiyen Venedi: sckalla- dük kuylarındar ipledim. Hayatı- Kul?ı Cenaro, Rolanın Pu a- il Misiniz sizi? | rında dolaştı.. Dördüncü günü teşli sözleri karşısında mütces. H akşamı, Sen Mark meydanından sir oldu. geçiyordu. Birdenbire önünde giden bir adam gördü: Sandrigol. Juana hayretinden olduğu yer. de dona kaldı.. Kendi kendine, “acaba o mu?,, diye sordu.. ÜY Amerikalıyım. — Fakat 4 çok bulundum, Başka yer l%ammundum yas, Sanıyorum di Fransızdı, yahut annem.. | Ğulayamadmı Hakkamryorum' kân Inız var. Bütün — bunlar Sik şeyler. Şimdi — anlata- | Kalbinde bir takım hislerin çarpşmasından doğan bir deği- şiklik neticesi gözlerinden yaş- lar akarak yalvardı: — Adaletinize sığımnryorum, Rolan metin sadasiyle 'de- vam etti: - Sandrigo zabit' ktyafetindel.. A İ sölik AAA EİLİ Luri Ka n el —e l ? İA Ğ el İ d0 bi Ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: