HABER ; gî__,_ A $ 'I.lı'ıafh Habdbeaer'lin tarini Romanmı: 78 Yazan: — Akşam Postası ilkimim Göğsüne yediği şiddetli bir yumrukla olduğu yerde geberip kaldı — Bönden de söyleyiniz sulta - nımı, Âksi halde şevket ve saltana- tr mahvedilecek ve belki de kendi- si bir kazıkta can verecektir. Şev. ketlünun hiddeti sonsuzdur. Önüne geçilemez, Hiçbirimiz de şimdilik o- nun küstahlığımı himaye vaziyetin. de değiliz. Sanırım ki kabul ede - cektir, — Bunu sen yapsan Kara! Bu o kadar samimi ve candan bir talep ve bir görüşüştü ki, Kara Abdürrahmanm takati kesildi. Hü- dise bir çiğ tavuk yemek işiydi, a. ma, ne yapalım, yiyecekti. — Peki. Siz burada bekleyiniz, Dönmeyiniz. Bön hallederim! Ve atmrı sürdü, Bü dünyadan korkusuz adam, düşman üilkesinden tizerinde bir ye- niçeri elbisesi tasıdığı halde o ka. dar sakin ve metin geciyordu ki, ba kanlar el uzatmak değil, göz çevir- mekten Ürperdiler. Uzun sakallı bir Tatar bir aralık Abdürrahmant önlemek iİstedi, Fa- kat göğsüne yediği şiddetli bir yum rukla olduğu yerde geberip kaldı. Diğerleri korktular. Alâeddinin karargühr henlir uza. ğa kalkmamıştı. Onu bir tepenin altmda buldu. Atmdan İnerek Ya- nma yaklaştı. Etrafındakiler palala rına sarılrp önlemek istediler, Hay. kırdı: — Ben. Kara Abdurrahmanm, Devletlü Alâeddine bir çift sözüm var, Elçiye zeval olmaz, Namertlik yapmayınız. Benimle mertçe dövüşe- cek karşıma gelir, Açıldılar ve zaten Alâeddin çok- , tan işaret vermiş, hepsini dağıtmış- , t1. Soördu : — Ne var Kara Abdürrahman, se lâm sana, Şöhretin bizim yurdu - muzda da duyulduü. Senin gibi bir adamm buraya tek başma gelme - ginde elbette mühim bir sebeb ol . mak gerektir. — Alâeddin, mahvım mukarrer . Yir. Şevketlü hünkâr hiddet içinde- — dir. Ordular Konyayı muhasaraya varıyorlar, Yemin ederim ki bu se- fer insafsızca bir kazık üstünde sa- | Na can verdirecekler, Fakat kurtu. luşun elindedir. — Nasıl Abdürrahman? “Abdürrahman Alâeddinin sevinç. — Ve ümitle sorduğu bu s&ualden ce - saret almıştı. — BSen, dedi, elindeki silâhı bil. Mmiyorsun? — Hangi silâh? — Sultan Nefise! Abdürrahmnm birdenbire — rengi değişmişti. Abdürrahman ne demek istiyordu? — Ne demek istiyorsun Ka- ra? — Nefiseyi babası nezdine i - zam edip müsalâha iste! — Olmaz. — Beni dinle. Hünkâr, bu mü salâha ile senin bütün kusurları- nı affedecektir. Yeniden bulun - duğun vilâyetlere hükmedecek - sin, onun büyük himayesi altın- da şevketlü bir hâkim gibi yaşı- yacaksın. Bütün bunları miı, yoksa zelil ölümü mü istersin? Çabuk hüküm ver. Ben hünkâra mülâki olmağa mecburum. Alâeddin güldü: — Ama, dedi. Kara Abdürrah- man, sen benim elimde bir emni- | yet olarak kalacaksın. Seni artık geriye veremem. Hünkârın seni çok sevdiğini biliyorum. Seni an cak istiklâlime mukabil sata - rım. Bunu hiç aklına getirmemiş tin değil mi? Abdürrahman kızmıştı. Kan gözlerine kadar çıkmıştı. O ne - kadar hüsnüniyetle hareket et - mek istiyorsa, Alâeddin o kadar küstahtı. O kadar suikastle mü- teharrikti. — Alâeddin, dedi. Beni ceset halinde bile muhafaza senin had- din değildir. Ben Kara Abdür - rahmanım. Bunun ne demek ol- duğunu ancak böyle bir kararı| tatbika kalkıştığın zaman 'anlar- sın, — Yani, bu senin de hayatına | mal olur ve Nefisenin de... — Bu da ne demek? — Şu demek ki, Nefise adam - larımın emrindedir. Alâeddin mağlüb Sordu: — Pelt, ne istiyorsun? — No? - -di hahaneye gi - derek müselha itl yecek. — Peki, olmuştu. sin, — Peki. — Ve böylece tekrar saltana- tına kavuşacaksın. İşte benden bu kadar şimdilik Allahaısmar- ladık. Abdürrahman şahlanan atını bir saniye içinde bir mihver et- rafındaymış gibi çevirerek te - peye doğru okundan fırlamış hızıyla sürdtü. N e A HABER İN Hüsivekask ROMANILŞ İ -| — Bana öyle geliyor ki Melike gitti di- | ye siz de üzülüyorsumuz Zeynep hala.. — Tabif değil zaf evlâdım? Bu zavallı yavruyu yirmi sene bağrıma bastım.Birgün gelip onun benden ayrılacağını bilmiyor d_eğîldim. Bununla beraber yavrucak saye- sinde ben de rahat günler yaşadım. Fakat |-seneler geçti. Melike büyüdü... Anlıryorum çocuğum... Siz de ıstırab çe- kiyorsunuz. Siz de yürekten üzülüyorsunuz. İnsan sizin yaşta iken böyle olur. Haydi Yıllar çabuk ge- çer.. Sen de bir gün haline uygun bir genç — kızla karşılaşır, mesut bir yuva kurar, Me- mütevekkil ol, delikanlı... Hikeyi unutursun. Halbuki ben.., Ben ihtiyarım — yavrum. Alışdığımdan ayrılmak bana pek güç gelir. Yirmi yıl.. dile kolay bu.. Yirmi yıl Melike ile başbaşa yaşadık.. Fakat şimdi yapayal: nız kaldım. Dertli bir yürekten çıkan bu yanık sözler, düşüncemi gene fena hayaller — arkasında sürükledi. Kendimden geçmiş bir halde ba- — Yani sizi de mi aldatıp gitti? Belki de hiç haber vermeden... İhtiyar kadın beni azarlar gibi bir sesle: — © nasıl söz öyle! dedi. Yirmi senedir onun benden ayrılacağı dakikayı — biliyor ve bekliyordum. — Fakat her ne olursa olsun, Melike bir- denbire gitti öyle değil mi? — Hayır. Hiç de birdenbire değil; vakit ve saat geldi. Melike bunu hatırlattı “artık gidiyorum, Fakat gittiği myerden sana mek tup yazar, fiırsat düşerse gelir, seni tekrar görürüm.,, dedi. Fakat ben ona çok alış- mış olduğum için üzülüyorum. İhtiyar kadın sustu ve gözlerini sildi. Odada acı bir sessizlik hüküm sürüyor. Gitmiş, Melike gitmiş... bana: — Aflet evlâdım, diyor, çok müteessirim. Onün için seni ağırlryamadım. Şuratığa o turüver de sana köpüklü bir kahve pişire- yim.. — Sen, hünkârın elini öpecek | , Zeynep halanın yaşlı gözleri bütün söyle- nen şeylerin doğruluğuna yemin eder gibi- dir. İşte o daldığı derin hülyadan uyanır gibi oluyor ve geniş geniş içini — çekiyor.. — Kahve iç>ce!:; ha'de defil!im ki.. — Zarar yok evlât.. Kahve dert dağıtır. Zeynep hala dolaptanı cezyesile fincanla” Alâeddin kendi kendine dü şünmüştü. Bu ne müthiş adam? Ve etrafına dolanlara dönüp söy- lemekten çekinmemişti: — Böyle kahramanlara sahip hün kârla uğraşmak güç! Kara Abdurrahman, Nefiteyi he- yecan içinde bulmuştu. Henüz atın- dan inmeden Nefise — tehalükle ata doğrukoştu ve sordü. — Neoldu? — Ne olacak, elbette kabul etti. İnce biraz direldi, ama, bir küçük hilecikle işin içinden çıkıverdik, — Nasıl Abdurrahman? — Sultanımın, adamlarımın elin: de olduğunu söyliyerek tehdit et- tim. Nefise güldü. — Ben demiştim. Abdurrahman, -!sen her şeye kadirsin. Abdürrahman mülâkatı uzatmak taraftarı değildi. Her şey biraz sür at meselesiydi. Hünkâr için Kon- yayı muhasara etmek pek uzun za- man işi değildi. — Buyurun sultanım, dedi. Hün- kâr huzuruna gidelim. Ve beraberce yollandılar. Alâed: dinin uşağı geri döndü. Yalnız Ab- durrahman, herif ayrılırken kulağı- na şunu ilâve etmeği unutmamıştı: — Eğer bu olanların iç yüzünü efendine söylemeğe kalkışırsan, ben | bir dudağı gökte bir dudağı yerde bir araba benzerim. Dudağın fena- lık telâffuz etti mi ben meydana çır karırım.. Ve silâhirma emin bir ada- mım arkadaş, haydi yolun açık ol- sun! i (Devamı var) Çapraz eğlence : A” SCTE — 9Sİ — — Bilirsiniz ki yürümez.. Aklın yanlıştır.. — Söyledikleri bozulmaz.. tirladı. rını çıkarmıştı bile., Bir taraftan cezveyi ocağa yerleştirirken diğer taraftan da: — Emin ol evlât, diyordu. Melike ne be- ni, ne de seni üzmek istemezdi. Fakat başka türlü hareket edemezdi. k Yorgun bir tavırla omuzlarımı silktim: Kabaran kahvesini karıştırarak fincan- lara döken Zeynep hala: lât, dedi, benim bildiğim — Her şey aklıma gelirdi, fakat Melike- . nin ansızın burayı bırakıp gideceği asla! Zeynep hala geniş, kulpsuz kahve finca- nını elime sundu: — Deomin dededim ya, vakit geldi evlât. O da üzülerek gitti.. — Teni de mi hntırla_ıdı? Naerl hatırladı? — Evet, buradan ayrılmadan evvel seni kullanılır), 14 — Siz (yokluk) - ba- na ait can, 15 — Bir şeyden alrnan tesir, — Evet paşam. Burada ancak altmış kadar cins atım var, Saye - nizde, Şamda ve hattâ Mısırda bun. dan mükemmel konaklarım var. — Maşallah! Kaç çocuğunuz var memur efendi? — Üçü kız, ikisi erkek olmak ü- zere beş... Kızlarım Londrada, Mı sırda ve Berutta evlendiler. Oğul- larmmı da mükemmel tahsil ettir- dim, Şimdi biri Londrada, biri Ber. |lnde ticaretle uğraşıyorlar. — Alla hbağışlasm? Maşallah, Maaşmız nekadar? — Dört yüz kuruş paşa hazret- leri. — Maşallah servetiniz yerinde, Böyleyken dört yüz kuruş gibi size göre ehemmiyetsiz bir aylıkla ne diye buranım kahrmı çekiyorsunuz? — Küfranı nimette bulunmak is. temediğim için paşa hazretleri. Yok- sa dört yüz kuruş aylık kinin pa- rasma bile (Havran ve civarmda sıtma fazlaydı) yetmez. — Ne gibi küfranı nimet? — Servetimi bu küçük memuri. yetteyken yaptım paşam, Yoksa be- nim babam fakir bir duvarcıydı, Ba. na miras bırakmadı. — Ne ' suretle? — Gayet basit, paşa hazretleri. Anbarları — haftada bir devreder, noksanımı tesbit ve mutasarrıf, mu. hasebeciyle birlikte bir zabıt tan - zim ederiz, Sonra... — Bu noksan neden olur? — Hububatm bir miktarmı fare. ler, kargalar taşırlar. Birazını da 4 _. mutasarrıf ve muhasebeciyle ben « a Yukardan aşağı: deniz alırız ve satarak geçiniriz. Ta- | bit vali paşanım hissesini gönder . 3 B daîun_caîuu::n:ğanfğşeîe;dıa%hn E'âg; meği de ihmal etmeyiz. Yoksa dört b nin yaptığı iş - bir nota işareti - ek- | YÜZ kuruşla geçinmek kabil mi? 5 mek 3 — Yaş - bir nevi tertip ma-| —Mithat paşa düşünmüş, hırsızlığı- 6 kinesi, 4 — Ayı yuvası - Beyaz -| ar bu kadar açıkça itiraf eden bu altın - çok fena, 5 — Tersinden o-|adamm açık sözlülüğünü takdir e. 7 kuyunca nısıf olür - belli etme, 6 — | derek ve esasen zengin — olmüş bir g ğzrîın(oz tıuîkşiî) ('yıâîârğkk)le; '_S_pgâlf memurun yörine fakir biryeni me- 9 dırmak * dahil - tersinden okuyun- | MUr tayin ederek onun da çal - ş ' da nefret nidası, 8 — Sıcakta vücu- | masıma meydan vermemek üzere o dumuzdan çıkan - yağmurlu zaman- | başka bir şekil bulmuştur: M larda gökte görülen renkli kemer,| — Seni memüriyetinde ipka ede. 4 - —a » |ceğim. Fakat hırsızlık yok, Badema HİAİRİ|(eİİYİE anbar noksanı olmıyacak. Hırsızlık :3 AİLİAİBİAİLİ'İK etmemek şartiyle kaç lira maaşla p  hizmetine devam edersin? Şunu da | :'5 İ ! R A M ZİAN unutma ki, hırsızlık ettiğini öğrenir- A |Bli RİR H İE sem seni anbar kapısma astırırım. Soldan sağfa tİYİRİEİT E Anbar memuru pazarlıkla memu. uUİyYİL A SİE riyeti 80 lraya kabul etmiş, Mit - ğ__ Inî?s_' ğîâ îjünnesı, 4 :'1: VİHİRİE İv li Mithat paşanm Bağdad valisiyken eNACM AKSİ * , 5 — Adam ö İMİALTİSİLİYİRİH Nasreddin şahm gözünü boyamak dürme, 6 — Bayrağımızın rengi - - Kör, 7 — Mısırın hayat menbar - İMİLİA L A için yaptırdığı geçit resmi de ömür sonsuzluk, 8 — Ayni zamanda doğ- İTİR A|KİT dür, muş iki çocük --yapma, 9 — Yumur ; Nasreddin. şah Bagdadj ziyarete şz_ı'k. Il__O———-Kuvvet (fernke) - işaret İR1İ! EİN  geliyordu. Mithat pasanım emrinde san aa marı z İERMELALLIRIARIN —e vcek yoci vekiz isbur kadar ee AY ektrık ölçüle- ilB AİRİEZ K E ker vardı. Paşa bunları gizli talimat rinden biri, - evet mukabili kullanı- N A N k A ve tertibatla hududa gönderdi. Bu lan bir gayrimüslim kelimesi (çok askerler şahm önünde muazzam bir Yü v LELEM SAT EMME _'--İIİ de düşündü.. î H , — Size benden bahsetti mi? ( A :â U U — Evet.. .)“ — Neler söyledi? Allah aşkına anlat ba- Na, « Sararıp solan yüzümde gözlerim haretket- siz kalmış gibiydi. Sesim, yaşlar içerisinde halâ, akıl ile kalb beraber doğru dedıgı kalb için n anlayacağım şeyler ev- almayazılanlar yalvarıyordu: — FHepsini aöyle bana Zeynep hala.. benden bahsetti mi? Hiç bir şey saklama.. Sahi Melike size ben- — Ne diye yalan söyliyeyim? Bana ay" ven şunları söyledi: “Bay Bülent — buraya gelirse onu içeriye al.. Konüş.. Teselli et. Artık beni düşünmemesini ve unutmasın söyle.. mahlüklarız. Ben mukaddes bir boörcü ye- rine getirmeğ2 mecburum. çağırıyor; oraya gidiyorum.., Biz beraber yaşaması imkânsız olar Vazifem beni — Daha neler söyledi? Giderken seni de ha- — Söylüyorum evlât: “Ona söyle.. Bu- - rada geçen tatlı günleri daima anacağım. C na biraz/olsun eziyet çektirdiğim için çok üzülüyorum. O beni hareketlerinde serbesi bir kız sandığı için hislerine gem vurmadı. Ketdisi bir ressamdı, beni bir köylü — kızı sandı.. lar geçirdi!.. Ve kimbilir hayalinden ne tasavvur (Devamı Var) Yazan: Asaf Belge geçit resmi yaptılar. Bu kadar a9- kerle böyle büyük bir geçit resmi tertib edilebilmesi ise bir — hileyle mümkün olmuştu: Şahın önünden geçen taburlar &- razinin arızası sayesinde gözden Ua zaklaşınca bir kavis çizerek geri dönerler, elbise değiştirerek (be “ yaz, siyah, haki ve kirmızı) gibi ye- niden kafileye takılmp birkaç kert daha şahm huzurundan geçerlerdi. Böylece yedi sekiz taburluk kuvvet elli taburluk bir kuvvet gşeklinde gösterilirdi, Bu usule, şah Bağdada yaklaşti- ğı zaman da müracaat edilmiş ve bif kaç tabur onun şerefine el çabuk- luğuyla birkaç misli oluvermişti. Mithat paşa Bağdadda diplomaf- ça bir oyun daha oynamıştır. dadda Şiilik pek münteşirdir. NBS' reddin şah Bağdadlılarım bu mezhe* bi temayüllerinden istifade ile pro- paganda yaptırmaktaydı. Mithat pf şa oyunu ile Bağdadlıları ondan SÜ« Butmağa muvaffak olmuştur: Bağdad malüm olduğu üzere Şat nehrinin iki sahiline kurülmuştü!. Şehrin bu iki parçası, “Kâzımiytw ve “Azamiye” isimli iki köprü € biribirine bağlıdır. Şahim ziyaretil? yakın Mithat paşa “Kâzırmiye” köP* rüsünü tamir behanesile kapattır * mış ve şahi “Azamiye” (İmamil b zam” köprüsünden şehre geçirmife tir, Köprünün başında da: — Efendimiz, teberrüken İmatif | âzâm hazretlerinde iki rekât na * | maz kılmazlar mr, demiştir. Şah bi | nu zoraki kabul etmiş, İmam Mus$ | Kâzmım (evlâdı resulden olüp FÜ' lerin pek mahbubudur) ziyare sonraya bırakmağa mecbür kalnîf : tr, İrak şilleri bu hareket üzerit? Nasreddin gahı adetâ kâfir addö J derek ondan yüz çevirmişlerdir. Mithat paşanm Rumelinde '/ ği zamanma ait bir hareketini b titratlarrma ilâve etmekten kendl' mi alamıyorum: Paşanın büyük - refikası ile Bf Memduha hanmmnı hâmil bulunan Avusturya vapurü Varnadan geç“' | ken Rusyadan gelip o civar nı isyan fikriyle zehirlemeğe 4'”' | yan ve dikiş tutturamıyan 200 I' | dar Slav komite efradımm ayni V | purla Belgrada gitmekte oıdukll" öğrenilmiş. Komitecilerin mu tevkiflerini emreden paşa, vefi”# İşaretlere rağmen geminin durmü” | dığmı görünce topla baf.mlm"w İ söylemiş. Açılan ateş üzerine B* ” — mi yaralanmış ve karaya vul"“’gı 1 mecbur kalmış, sevkedilen askerl? | komiteciler yakalanmışlar, M : temyiz karariyle asılmışlardır. “Ateş açmız!” emri verildiği gü | man kumandan: — ÂAman paşam, demiş, l'efw | hanımefendiyle kerime hanma V& ” purdalar. Ne yapıyorsunuz? Paşa cevab vermiş: 1 (Devamı var) — rııır (1) Bu Ebuşar ailesinden Ebuşar isimli biri de 1894 - İ rihlerinde Cebelidüruzde sandık | miniydi. Said paşa (Şapur) Un razamlığında bir “tevhidi usulü” ihdas edilmişti. Said P“' * tin vilâyetlerden — mevcut “'ı mikdarını telgrafla her hafta ı.!' | ve bütün şubelerde ne mikdar fiyat yapılabileceğini telgrafla rederdi. Dürzi isyanmda (ha M A kaldığma göre 1896 maınde“:,_ d&) harıl harıl her yerdeu Wi mikdarı sorulduğu sırada M""îr, ! merkez kazasmı zabt, mem şehid ve esir etmiş, Şam d" kadar sarkmışstı. Cebelidüru! ııîl' * dikemini, tam bu sırada sandik Kovabi darı sorulunca — telgrafla şü j vermişti: “Mevcudu sandık 300 ll!l—““l'g meorul, 750 gaibden ıw:;ud',ı kaymakam esir, kadı ve m şehid, âzâlar hali firardadırv İmza: “Kazadaki bütün namma sandıksız sandık emisi * « Ebuşar,,,