15 Şubat 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

T- Sğr T LAT GS TU Ş ZONM F bkn AT A MA Arüe B ea Y SA TF İ » Ha Üa e Te LARN . TU Hi vğre / a"’ KN « ""ı-." t s,'uı"-'-'wı ? — Haber'lin tarihi Romanmnı: 58 Yazan: Hkümüm Kara Abdürrahmanin içinde zaten bir azab vardı şeamet Süleyman paşa rintmeşreb bir adamdı, Abdürrahmanı teselli etti: — Son zamanlardaki sofuluk sa- na tesire başlamış, kriklara değil, tekin olmıyanlara karışryor gibisin. Bırak bu saçmaları, Yarm seninle Bolayır ile Seydi- kavak arasmda bir ava gidelim. O- lur mu, sen eğlencene bak! « — Orada ne var ki paşa? — Yabani kaz menbat bir yerdir, #/xya doyarız. Abdürrahman, peki mi? — Hayhay! belki içim açılır. Fakat bu haleti ruhiye bu gece Abdürrahmanı daha çok tazyik et- miş, biçare Kara, gecesini uykusuz geçirmiş, hattâ güneş doğmadan so gami ve kasavetini bir türlü dağıta- mamıştı. Kendi kendine kaç kere söylenmişti: — Allah Allah, sanki anam veya babam ölecek, Ne var içimde bil- miyorum ki, — O gün Süleyman paşayla güzel bir av heyeti kurdular, Hazırlandı- lar, silâhlandılar ve yanyana konu. şarak, dereden tepeden bahsederek Bulayirle Seydikavak arasmdaki av kaz yokt uki, doğan da boldu. Hal- buki o zaman en güzel avda doğan avıydı. Hem Süleyman paşa avlar içinde doğan avma bayılırdı. Kara Abdürrahman bir yabani kaz sürüsünün arkasına takılırken Süleyman paşa da bir doğanı takibe koyuldu. Gitti, gelmedi, dakikalar, saatler geçti, Süleyman paşadan bir haber gelmemişti. Kara Abdürrahmaniın içinde za- ten şeamet doğuran bir azab vardı. Yanmdakilere haykırdı: — Bire arayımn haydi. Paşa bir kazaya mı uğradı. Ne durursunuz? Hep dağıldılar, Kara Abdürrah. man at Üzerinde iki elini bir huni gibi ağzıma koyarak, samimi bir a- vaz ile haykırarak arıyordu: — Süleyman! Süleyman! Fakat bir bendin yanma geldiği zaman tüyleri ürperdi, başı döndü, kendini tutamadı ve atr üzerinden yuvarlandı, Gözlerini sildi, tekrar baktı. Evat, hendek kenarında ya- tan Süleymanm kendisi ve köşede hâlâ deprenen de atıydı. Fırladı, paşanım göğsünü açtı, kalbine kulağını koydu ve hıçkıra- rak haykırdı: — ÜÖlmüş, yarabbi, Süleyman öl- dü! (1) aa A B RİİİN . HÜSİİVELASIK doğuran Bütün av heyeti toplandılar, Pa- ganm cesedini sarıp ata koydular. Başları önde, kara Abdürrahmanın, gönüllerini kanatan acı haykırışla- rımı ve ağlayışmı dinliyerek şehre döndüler. Abdürrahman sayıklar gibi söyle. niyordu; — İşte hissikablelvuku! Ben bir felâketle kargılaşacaktım, Keşki ben gebereydim. Hünkâr nekadar severdi! O şimdi mnekadar meyus olacak. İnsan ne mansız bir şey ya- rabbi! Baraya geldikleri zaman Abdür- rahman biraz kendine gelir gibi ol- muş ve derhal yanındakilere: — BSiz cesedi muhafaza ediniz. Bu haber birdenbire hünkâra verile- mez. Evvelâ hazırlıyalım şevketlü - yu, sonra söyleriz, dedi. Böyle yaptılar, Kara Abdürrah - manın meyus ve şişkin gözlü yüzü. nü ilk defa gören Nilüfer oldu ve sordu: — Ne oldu Abdürrahman, sen ağlamışa benziyorsun, Abdürrahman cevab veremedi ve başını NWilüferin kucağına koyarak yine bir çocuk gibi hıçkırarak ağla- mağa başladı, Garibdir ki Nilüfer de ağlıyordu. Zaten son zamanlar- da ona dokunsalar ağlıyordu. Kaldı ki Abdürrahmanı ağlar görmek, Ni. lüferin yüreğini dağlamıştı. — Söyle Abdürrahmancığım. Ne var evlâdım, bir felâket mi oldu? — Evet ana! İlk defa Abd deki yara ve ateş bir kardesş 'Yyarasi ve ateşi gibiydi. — Ne oldu; söylesene bana! — Hâlik sana ve şevketlü hün- kârmma uzun öümrler versin ana! Nilüfer bir feryad kopardı. — Söyle, Ne var, evlâdımız mı öl- dü? — Evet! — Kim, hangisi? — Süleyman, ana! Nilüfer kendini yerlere çarparak ağlıyordu. Demek Süleyman çok se- viliyordu, Ama, hakikaten —tarihte en büyük simalardan biri — olarak zikrolunabilir. ! Osmanlı hudutlarını Rumeliye ka- dar süren ve Türklerin Avrupaya hâkim ve muzaffer bir halde yürü- melerini temin eden Süleyman pa. şaydı. Hayatmda bunun kadar dü- rüst bir kahraman görülemez de - nilebilir. - Nilüfere | ana diye hitab ediyordu. Çünkü için- | Ağlamağa değerdi. Abdürrahman, Nilüferin bu feryadından üzülmüş ve onu teselli için kendi susmuştu. — Ana, dedi. Hünkâr haber alır- sa belki o da ölür, Onu düşünerek sus, ayaklarını öpeyim Bus artık. Ağlarsm, hakkmdır. Hakkımdır, hak kımızdır, ama, hünkâra bir usulile söylesek bunu, Abdürrahman ve Nilüfer, sarar. mış benizleri, ağlamaktan — şişmiş gözleriyle hünkâr huzuruna çıktı - lar. İçeriye girdikleri zaman hün - kârm da yüzünü solmuş buldular. Biribirine bakıştılar. Acaba hünkâr haber mi almıştı? Orhan atılıp söyledi: — Bilmem. Bu gece hiç uyuya - madım, Fena rüyalar gördüm, çok bitkin bir badeyim, ama, sizler de ağlamışa - benziyorsunuz. — Yoksa bir hâdise mi var, söyleyiniz bana, çabuk söyleyiniz! Nilüfer, bin bir dereden su geti- riyor, her kelimesinde titriyen du - dakları bir an kenetleniyor ve göz. lerinden yaş boşalryordu. Hünkâr Orhan çok zekiydi. Ab- dürrahmanı da ağlarken görünce, derhal düşünmüştü, Abdürrahman henüz Geliboludan dönüyordu. O halde bu felâket Süleyman paşanın başına gelmiş olabilirdi ve haykır- dı: b — Süleyman mı öldü? Evet, hünkârm en çok sevdiği Süleyman paşa ölmüştü. Süleyman paşanm kahramanlıkları halk dilin- de efsaneler meydana getirmiştir. “Beyaz atlara binmiş başları nur . lara müstağrak uhrevi birtakrm kahramanlarla bir hristiyan ordu - sunu,, bozduğu hakkındaki efsane- vi hikâyeler çoktu. Süleyman paşaya büyük bir ce- naze merasimi yapıldı. “Cesedi Bur- sada âli Osmana mahsus Şekerciler | çarşısında İnşa ettirdiği camide tür- besine defnedilmiyerek, Bulayirde yücuda getirdiği bir ikinci camie defnolundu. (Devamı var) (1) “Süleyman paşa fütuhatımın semeresini birkaç sene sonra göre- bildi. Bir gün Bulayır ile Seydika- vak aralarmda yabani kaz saydında bir doğanm uçumunu takip eder. ken, bindiği attan düşerek derakap vefat etti. 1859.,, Hammer tarihi, cild 1, sayfa 219, Çapraz eğlence : 12345678939 1 2 3 ç 5 6 7 6 j ) ! j Bugünkü bilmecemiz Soldan sağa: 1 — Sühulet, 2 — Üçüncü gaip za mirinin aslı - bir nota - İsviçrenin meşhur bir şehri, 3 — Hayvan ölü- sü - Adalar denizi havzasında eski bir medeniyetin adı, < — Ananeler -bir nevi ölçek, 5 — Vücudumu: zu muhtelif yerlerinde tabii örtü, 6 — Birisinin yerine — fazla sevgi - kavga,.7 — Yıldırım - köçekler on- suz olmaz, 8 — Kanaat ekl et! 9 — Bağırış, verme * Yukardan aşağı: 1 — Yüzbaşılıkla, binbaşılık ara- sında eski bir rütbe, 2 — Olmaktan ismi mail - elle olanı ekseriya kav- ” | -gaya müncer olan hareket, 3 — Şa- şırmış, d — İnsanların el işlerini -üzerine alan suni vesait - olmıyan efsanevi bir dağın adı, 5 — Alman ca evet, 6 — Mahsul (henüz biçil: | mmeiş halde ) — Erkek, 7 — Şem- siyesile meşhur büyük bir politika- cıya sahip millet, 8 — Meşhur bir Alman limanı - ışık, 9 — Vilâyetten küçük parçalara verilen ad (eski Babıali dili tabiri), Aİ>»i<İminlizimi ni 7 ) B A ©Ö B E L i 1 M u A y E N Ç & GONY GU wY a Dünkü bilmecemizin halli KONAE HoAGA hu Ve &... b söği e GA makinede ayni forma ve neviden kâğıtlara yazılmış. Bakım karşılaş- tırın, Mürekkeb, harfler ayni... — Yok canım! Benua, Rokurun cebinden çıka., rıp uzattığı telgraf — müsveddesile Hangsiye gelen mektubu karşılaş- tırdı. Rokur: * — Bana müsaade binbaşım, de- di, bunları size bırakıyorum, Yarın sabah görüşürüz. Bakalım bu gece muvaffak olacak miyız? — Güle güle dostum, Taliin açık olsun. Yalnız kalınca Benua dakikalar- ca düşündü. Nihayet zili çaldı. Vik- tor içeri girdi. — Gel Viktor. Sana bir vereceğim, mühimdir. — Emredin binbaşım, vazife — Biraz evvel burada gördüğün Japonun adı — Hangsidir. Viktorya sokağı 3T numarada otürüyor, Ja- ponyalı bir uşağı var. Bu uşağı, bel- li etmeden bir gözetle. Eşkâlini tes. bit et. Dışarı çıktığı zaman belli et- meden peşinden git, Fakat dikkatli ol, adam farkma varmasın, — Merak etmeyin, Bu işleri çok yaptım, bilirim. — Evet, Fakat bu adam çok kur- nazdır sanıyorum. Anlaşıldı mı? — Anlaşıldı binbaşım, Nerelere gittiğini, kimlerle görüştüğünü öğ. reneceğim, — Sade bu kadar değil. Vaktile bizim casus takibiyle uğraştığımız zaman kullandığımız fotoğraf maki- nesini de yanma al ve Japonun re- simleri lâzım, Nekadar çok olursa o kadar iyi, Resimler muhtelif poz- larda olsun: karşıdan, profilden, arkadan... Öğle yemeği hazır olur — Dikkat, M. Rokur, Geliyoruz! Otomobilini kullanmakta olan Hangsi bu sözleri, gözlerini yoldan çevirmeden, yavaşça söylemişti. O- nun ayakları dibine bağdaş kurarak oturmuş bulunan Rokur da yavaşça cevab verdi: — Hamdolsun! Kıskıvrak dur - maktan vücudum uğuşmuştu. Otomobil yavaşlamıştı. Japon mı- | rıldandı: — Bekliyen adamı gördüm. Yal. nız durup işaret veriyorum, — Arabadan çıktığınız vakit ka- pıiyı açık bırakmayı unutmayınız, Hangsi cevab vermedi. —Arabayı yol kenarma yanaştırıp durdurdu. Fenerleri dört defa yakrp söndüre- rek işaret verdi ve arabâdan çıktı. Rokurun üştüne örtüyü attı. Yirmi metre kadar ötede bütün DK Nİ . ME F K v OKLM UK FF BF BT RR' Bugün tepedeki yerime geldiğim vakit, o henüz yoktu. Gayriihtiyari bana bu ta- biat parçasında bir eksik var gibi geldi.. Birdenbire ve harabelerin ortasından es- ki bir şarkının yanık nağmeleri yükseliyor, Sessiz tabiat üzerinde perde perde yük- selen bu hafif fakat ahenkli sesi garip bir hüzünle dinliyor,sonra gözlerimi kaldırıyo- Tum. Yukarıda Melike yarısı yıkık bir dıvarın üzerine çıkmış oturuyor. Çıplak ayakları boşlukta sallanıyor, bugün bu kizda yara: maz çocuk ruhu yeniden — canlanmış gibi. Birdenbire kızın bu vaziyetini bir kroki ha- linde tesbit etmek arzusu aklımdan geçiyor. Fakat bu genç kızı böyle âdeta tehlikeli de- necek bir vaziyette bekletmegı doğru bul- muyorum, — Melike, in aşağıya bakalım.. Sen yaş: — ta bir kızın böyle dıvarlara tirmanması â- deta ayıp, — Vay siz miydiniz? Böyle hal hatır sor- — Mmadan emir vermek size yakışmıyor, bay ressam. — İhtiyatsız kız, hemen oradan in, yok- sa gelir seni zorla indirir'm. — Bu sizin gibi şehirlilerin yapacağı iş değil, — Geliyorum ha.. — Sakım geleyini demeyiniz. Durunuz da ineyim. Siz buraya çıkmağa — kalkarsanız muhakkak düşer, bir yerinizi kırarsınız. Melike yıkık drvar parçaları — üzerinden bir kedi çevikliğile iniyor. Şimdi gülen, a- laycı bir tavırla karşımdadır. O buğgün kr- sa entarisi ve omuzları üzerinden — sarkan altın ışıklı yeni örgüsile tam bir köylü kızı- dır. Genç kızın düdaklarındaki tatlı tebes- süm beni kendimden geçiriyor, onu azarla- mağı unutüyorum, sadece: 4 — Sakm bir daha böyle yerlere çıkma- yınız, bayan Melike, diyorum. Bu çok teh- likelidir. — Hiç de tehlikesi yok. Ben şimdiye ka- dar yüzlerce defa çıktım. — Fâkat, Allah esirgesin, ya kayarsa!... — Bizim köy kızlarının ayağı kaymaz. Kahkaha ile gülüyor. Melikenin bu neçe- si kasarımda, onu Arzarlımak helkındlaki niyotlerimin son kuzntıları da değliyor. “Bizim köy kızlasının avafı kavmaz.., ayağınız Melike bu sözleri ne kadar hakimane bir e da ile söylüyor! Fakat bu sözü dinlerken niçin Melikenin annesinin hatırası dimağımda dolaştı.! İs- tanbulda geçmiş birçok gizli aşk macerala- rımın kahramanı olarak anılan annesi.. Hayır, küçük Melike, yanlış düşünüyor- sun,. Bazan sizin köy kızlarının da ayağı kayar. Fakat ben gençkıza hayatınım bu faciası- nı hatırlatmak istemiyorum. Şayet hatırla- tırsam, bu berrak gözlerde, günahkâr bir kadının ayak kayması eseri olmaktan do- ğan bir bulut uçuşacak. Muhakkak ki insan ruhunun çok aahqı tarafları var. M>likeyi ve —annesini dü - şünürken başka bir taltım fikirler de aklım- dan giöçiyor: Ânnesinin günahlarınım bütün ağırlığı yavaş yavaş Melikenin zayıf omuz- larına düşüyor, Onunla evlanmek — istiyen hez es'te': muhbakka': tereddüt — gözterecik, mu1n2'ikak karasmın içerisindz.bir - talım enlişc'er dolasacak ve nihayet — “kernarma bak bezini'al,-anasına bak -kızını al,, ata sözünü söyliyerek dudaklarını büzecektir. Hattâ açıkça itiraf edeyim ki bu ve buna benziyen düşünceler benim bile içerimde Melikeye karşı temiz olmryan hisler uyan- dırdı.Temiz ruhlu modelime bu düşünceler yüzünden gözlerimde şehvet ateşi ile baka- biliyorum. Garip bir buhran içerisindeyim. — Geçen günkü ejder gene damarlarımda uyanmağa- başlıyor galiba... Fakat Melike bütün düşündüklerimi göz: lerimden okumuş olacak; çünkü dudakların daki tatlı tebassüm söndü. —Haydi bay ressam.. iş başına.. kaybe- decek vaktimiz yok. Allahın günü bu hara:- belerde dolaşamam artık. Tablonuzu çabuk bitirmelisiniz, yoksa yarım kalır. Bu tehdit bir kırbaç gibi beynimde şaklı: yor. — Nasıl tablom yarım mı kalır? — Evet.. Acele etmezseniz maalesef öyk olur. — Fakat bir tablo bir gün içerisinde bit merki,Aczle edersem eserim bozulur. Fırsa'atımı aldım ve işe basladım. Genr kızın bu teşviki çok yerinde oldu. Şimdi gayet iyi çalışabiliyorum. (Devamı Var) d ..l' ğ Nakleden: F .;,.ı ışıkları söndürülmüş DİF *" ye bekliyordu. Hangsi bir adım mıştı ki bir ses emrettii ,1 — Kapıyı kapatmız. Milk Şimdi gelin. Japon itaat etti. Meçh aralarında on beş adım LA dı. ad""' Rokür büzüldüğü kösşed dandı: — Bu taraftan kapiy! np# teki kapıdan gözetlem w edelim, | Meçhul adamın kSP“ttudğ:M nın mukabilindeki kapwm muy" ğını tuttu ve kapıyı bin DİF — yap la belli belirsiz aralâdI. ledi. Aralık dışarsmın gödiı ğ np!f[ kâfi gelecek kadar değil | biraz daha açtı. Gözeti ,"' . | | Hangsi meçhul Sdsmm i gelmişti. Bu baştan aıu. .”pfiy enk orta böY ,M | renk giyinmiş, adaf ! eli A” nr gözlerinin önüne £ biriydi. Yüzü karanlıkt& yordü. Elini uzattı: ! — Mektubu verin. ı Jâpon kekeledi: Ben onu © j İi — Mektub müu? Iİ#' yi Sözünü f.amm:ıılnv'a-ın D | öotomobilin büyük fenEf M | yandı. Hangsi kamaşatl _ a| yumduğu sırada ııı:ııeçl:rul j r nun kafasına hızla b | Japon yere yuvarlandı. Mt::blfr w mobile koştu ve arabâ '#! h ket etti. emı#,r Ntokur iki el ateş otomobilin pmjektdl'le’mı# ri kamaşmış bulunduğu uü#’n şunlar boşa gitti. Otom? M F' tikametinde sön süratle ji Komiser, Japonun iİM y Vü)ta. O yüzükoyun yerdt ,,ılıv_ H SrLLA ım:-n- UALALU YÜU - , (Rökuür eğildi. Yüzünü & ,pW gl """ Ceb fenerinı y | le yokladı. Kan ve ny' | hat bir nefes aldı. Jap9? jf Başma Kuvvetle yürmüs dı, Sadece baygındı. Bi ğiı’ gözlerini açtt İnledi. RO' di: Bö 4 — Kendinizi yorma) ıuil WM ' ziyette sorulan klâsik sî _.,,v!’ Ş “Neredeyim ?"... Derh , reyim: Nis haricinde Pİ komiser Rokurun kol! etmeyin, tehlike yöF- dunuz, Hangsi doğruldu. gin türdü. Mırıldandı: — O nerede? — Otomobiliyle de kaç'ı. — Ne oldu? — Onu ben de Size soracaktım. nun sırası değil. Ot delim, Yüfîîyebueeek — Tecrübe edeyim. — Haydi bakalım. Hangsi, ROk“r“n ) “;,IJ ğa kalktı. Onun KOİ M kadar yürüyerek İ$€ da onun yanma © u: * başma geçti. Japor — Yaralr mısmız? Cevab yoktu. Han di. * 'î.î. .w ge ymiyoeftl yar w;;r süratle Nis iııtik"ı"tı ler. Rokur şaka © İi dşil S“"Ya u”' delim, Sizi fazlâ ! s1z etmemek — Daima n© — Ne yapalım: yibi kahul etm* KB liklere nzülüp ;gipiwî, çef ne mana var? Ş mlık Çâin şu İşi biraz ar'd ını,un şalım, Evvelâ SİZ a g Ben bir şeyler (De va""

Bu sayıdan diğer sayfalar: