Haber'in tarihi Romanı 4O Alemdar haykırdı: Kahbelikle iş görmek mertliğe yakışmaz: Odasında gazel okuyordu. Kimin aklma | gelirdi ki Selim yine Cevrinin teşvikiyle Köse kethüdayla müzakereler Alemdar paşa namına ahtla. r Selim hünkâr olacak, Mustafa hal Up hapsolunacaktı. Wakat Alemdar pa - gaya da mührü bümayun verilecekti. Bu ahit mucibince bellibaşlı ricalden birçok- lari da boğularak veya satırla idam edile. teklerdi. Yalnız Selimin de, Cevrinin de, şeh. sade Mahmudun da anlamadığı gey ordu- | Run geldiği gün içinde şurada burada yer | yer ibtilâllerin patlamış olmasıydı. Selimin künkârlığını istiyenler kim di ve ne cesaretle gu sırada sokaklarda | Bara atarak dolsşabiliyorlardı? Köse kethi Ni maz atına binerek süratle İncirli çiftliği ne gitti ve Alemdara kavuştu. — Devletlâ paşam. Dedi. Zorbalar, ya- maklar yer yer ihtilâller çıkarmış, Der. | #üsdet perişan, halk havf ve dehşet için- dedir, Alomdar, Rumeli &yanmı çağırarak 6- mir verdi: — Kılıç Üşürüp bu kahpe evlâtlarını doğrayınız. Bizler buradayken bu saygı - sız İz'ansızların hakkından gelmek ge » rektir. Haydi! Çadırlardan garib kıy fırladılar ve atlarına ai İstanbula dağıldılar, Meydanlarda toplu zorbalar, sokaklar - da yığılı yamaklar ellerinde parii peri parlıyan kr çlarla üzerlerine hücum 6 . den bu garib kıyafetli asker karşısında ödleri patlıyarak çil yavrum gibi dağıldı- Yar. Silkün birkaç dakika içinde toossüls tdiverdi. Haklı haksız birkaç kelle uçmuş, birkaç insan yarı belinden kesilmiş, birkaç adam giğnenmişti. Derhal ocaklılardan iki odabaşı: idam edildi, Alcmdarın şaka götürür yeri olmadığı kulaktan kulağa yayılmıştı. Bu sırada A- Jemdar paşa, köse kethüdanm talimiyle, birkaç adrm dışarı çikarak, kendisini is- Hkbale gelenleri karşıladı ve hepsini ça- dırına ald. Seyhilisiim Ataullah efendi mindere yan oturmuş, el bağlamıştı. Paça — Buyurun efendi, buyurun. Sizler bem başı büyük, hem işi büyük zümre, #indensiniz. Sisa riayet eti mecburdur. İl Diyerek şey | Mmigtı. Şeyhülislâm sararmıştı. Başı dönüyor. 4u. Alemdar paşa (başı büyük) diyo ken- disini tahkir etmiş oluyordu, Fakat bilmi parak den ayrılır ayrıl - | l | ti silâhirlar yarak doludizgin iimı bir koltuğa nl - EE EN KE SE CIO GE için — belki de söyliyes kalmadığından — durduğu zaman, Sadun, yüzü neşe ile parl İrfan Timur, nefes almak ayağa kalktı. — Sen, dünyada eşi olmuyan bir dostsun! diye ? yatımca viodanımın sesi gibi söz söyledin. Bütün ? kalacağım. Platon, bü dostça karşılıkla yumuşıy — Ey, neye karar veriyorsun? Suçlu, şen bir tavırla cevap verdi: — Madetnki sen vermiyorsu! ben de başka kapı dn tarihte (Topal At) diye meşhur © u İblis geyhü - Ale anlatmış, Alemdar da bilemişti, n Mustafa, yordu ki, köse ke İncirit arasında sancağışerifi teslim etti, Ç Tustafa paşa ayak öptü, hil'at giydirildi 'öse kethilda Alemdarın kulağma rek — Sen de öp devletlim, o hünkârdır, da ayak öptü ve ons da hil'at Köse a, Rusçuk Ayanından Alemdarın orkasında Ramiz efendi kethüda de solundaydılar, Kethüda, Alemdar yerine oturunca ku- lağına iğild bitti devletlim, dedi, — Her ş sul- limin selâmları var. Namma ben, senin fel Ramiz ei meni bekler, de bir aralık Alemdara şey söyledi, Alemdar yerin- den fırladı ve haykırdı — Böyle kahpelikle iş görmek merdliğe yakışmaz (1). bir tesadüf olmuşt ğ alin tazimatını kabul çıkmıştı. Yoksa huzurda haykırışı fena olacaktı. Alemdar paşa, Rusçuk Ayanma dönüp dedi ki: — Padişahm Davutpaşa kasrında ter- kifi Je sarayı hümayuna varıp sultan Se, imi ielâsın şimdi zamanı değildir derim, ne buyurursunuz? 'ahsin efendi da padişah di- için dışarı Alemdarm bu Ik ederek dedi ki: — Şimdi bütün kalk ayaktadır ve san- cağışerifin istikbaline gelen padişahm tevkifi sakil olur. Çend röz zarfında mü- tegallibenin refi ve izalesile fbrazz hiz. met olunduğu sıvada mukarribini gebri. yari dahi gereği gibi iğfal olunur. Badohu derdest olan sulh ve se hususları için huzuru oyunda bir meclis tertib olu- narak bu vesile ile gallesizce sultan Se, Mm #elâs edilir. (2) Bu suretle aralarında karar verdikten sonra Çelebi Mustafa paşa gibi Alemdar da Ayanla birlikte Babriliye gitti. Alaca karanlık çökmek üzereydi. Halk artık yorlerine, evlerine döndüler. Ya - Yaş yavaş sokaklarda 63 seda kesilmiş, Çirptet çayırmdaki ordugâha gönde- yorgun argın evlerine ordu rilmiş, erkân da dönmüştü, lerce İnsanm durduğu meydanlar okaklarda im di bi b en başka kimsecikler yoktu. Keskin bir soğuk çıknuştu. Birkaç saat önce yüz bin bir şey arak Bana minnettar sordu: Ağım Platonun arkadaşına uzattığı eli yanma düştü. Bütün nasihat- lerinin, tekdirlerinin sonu bu muydu? İrfan Timur, soğuk bir tavırla sordu: — Albaya ne diyeyim? — Ne istersen, azizim, aklına me eserse! zaten, yarın mesele hal- ledilmiş olacak. Platon sesini çıkarmadı. — Kardeşim bu işe ne diyor? Se: fuyor? Sadun hole geçmiş, pelerinini omuzuna me — Ah! diye bağırdı, ben izsanların er caklıyayım! Şaşırıp kalan Platonu kuvvetle ku: ikişer atlamaktan hasıl olan bü kırdısı içinde uzaklaştı, Platon, ne yapacağını şaşırmış bir halde odası dika sonra, gidip prensesi görmeğe karar vererek sc aldı. Yüzü penbeleşmiş bir sürurla parlıyordu. Bir kelime ile: Saadeti şahsında canlandır Prenses kardeşini salor: Uzun bir süküttan so bu acaip hallerini nasıl bu dı ve merdivenleri ikişer ük bir ayak patırdısı ve mahmuz şa Yazan: Ikimim / Yalnız Aksarayın kuytu mahalle evle- rinden birinde bir idare kandili altında Üç kişi başbaşa vermiş çok mühim bir İş görüşlyorlarâı. Ve yine sarayı hümayu- nun em odalarından birinde iki kadaş bambaşka bidr gaye üzerinde ç8- kişiyorlardı, Koskoca İstanbulda sanki yalnız bu iki yerde hayat vardı, Gerek harem odası- nm, gerek Azsarsydaki evin pencereleri kalm perdelerle örtülmüş, dışarıya bir damla ışığın bile aksine mâni olunmuştu. Şu sırada, geceyarısı birkaç arkada - tehlikeli 0- gın bir yerde görüşmesi çok labilirdi. Sekbanbaşı yirmi dört saattenberi gö- züne uyku girmeden İstanbulu gezmiş ve nöbetşilerin, bekçilerin yerli yerinde ve e başmda olup olmadıklarını teftiş etmişti. Küçücük bir kusur sekbanbaşı- nın başma patiryabilirdi. Alemdar konağı otrafı, serdar konağı ve rical konakları ve saray mukafızlarla ihata edilmiş, her ihtimale karşı bütün tedbirler alınmıştı. Alemdarın da, serdarın da, da bin bir düşmanı vardı. Gece büsbütün ilerlemiş, bekçiler bile kulübelerine çekilmişlerdi. Aksaraydaki evin limbaaı sön kak kapısından biribiri arkasina Uç a » hünkârm ii ve yavaşça açılan $0- | dam çıktılar. Biri Şehzadeye, ikisi de Be- | yazda doğru süretle yürüdüler. Herem odasının ışıkları da söndürül - müş, oradan da iki kişi çıkmıştı. Bunlar sarsy kapısına doğru ayaklarının uçları, na basarak yürüdüler. Sanki Aksaray - daki evden çıkanlarla, sarayı hümayun. dan çıkacaklar “arasmda (sözleşimiş Sanki bunlar bir müddet sonra buluşacak- larmış gibi hemen ayni vakitte kalkmış- lardı, Bir saat sonra şeyhülislim konağınm mutfak dairesi kapısı hafif hafif üç defa vuruldu, Henüz uyumamış ve oracıkta her nedense birkaç saattir beklemiş o- lan şeyhülislâm sordu: Geldin mi evlât? — Benim şeyhin Kapı açıldı ve henüz genç olduğu görü. len adam yavaşça içeri girdi, kapıyı ka- padılar. Ataullah meraktaydı. Bir defacık bile gözlerini kırpmamış, mütemadiyen kafa- sına saplanıp kalan Alemdarın (büyük başlı) sözüne takılmış kalmıştı, Demek ki şeyhülislâm son günlerini yaşıyordu. Bu şerait içinde hiç insanı uyku mu tu- tar? (Devamı var) (4) Tarihi Cevdet, sayfa 250, (2) Tarihi Cevdet, sayfa 250. up kalan Platon, hayr Ne neşe maşallah! dedi. Nana, piyanoyu bırakmadan, bağırdı: sordu: otur: ıyordu. Birdenbire: uyum! gel sen iku Bu evin Platon, o korkunç ak, kardeşine sordu: — Sadunu gördün mü? — Evet kardeşim! havası bi yiz! » ne var, ne oluyor, kuzum? — Nasıl hiç? misin? iri derin başladı. — Hepi an, piyanoya olurmuş, var kuvvetile (Oflenbaclı) dan bir par e bay Platon! Hepimiz burada neşeli- anonun gürültüsü sesini ve kahkahalarını boğuyord âletten mümkün olduğu kadar uzak Prenses, gözleri zafer ve gururla ışıldıyarak, kardeşine baktı. — Hiç! dedi, — Ha, doğru.. bir şey var: Bana birkaç bin lira borç verebilir Platon yerinden sıçradı. Sinirli sinirli salonun içinde gezinmeğe Alman sivil komiseri lâborstuvarın ka. pısı önünde durmuş, elindeki tabancayı Rokurun göğsüne nişan almıştı. Rokur söylendi: — Hapı yuttuk! İki adam biribirlerini #üzdüler. İlk şiemlik Anı de sonra Rokur kon- ini toplamış, soğukkanlılığını tekrar el- de etmigti. İçinden: “Kabahat bende du. Noclin feryadının daha aşağıdan da dayulacağını hesab etmeliydim. Maama- fih heniz oyunu kaybettim sayılmaz. Bir kozum daha var, tirmediyse hapı yuttu. Değiştirdiyse ben tam manasiyle mahvoldum.,, — Bir adım atar, bir hareket yapar . san ateş ederim. Volter ona doğru geliyordu: te — Oyuncağmla caka taslama. Ben on- | dan korkmam, Rokur alay Ellerini mek istermiş gibi bir hareket yaptı. — Du — Senin iyordu. indir - osa ateş ederim! erinde olsam ben hiç ateş ötmem, Sans dostça nasihat, İnan bana! — İstersen kımılda da göreyim! — İşte! Rokur ellerini indirdi ve Velter de te- tiğe bastı. Fakat syni zamanda bir çığ- İk kopardı. El kan içinde kaldı, Kurşun infilâk etmiş ve revolverin namlusunu patlatmıştı. Benuanm Rokura verdiği te. minat doğru çılımıtşı, Velter sol eliyle yaralı elini inliyerek geri çekildi. Duvara Rokur bir hamlede onun üzerine atılı Çeni tutmuş yaslandı ine ve midesine indirdiği ik v umrukla Almanı yere yık tekrar bohçası eırtlayıp o merdive; dörder dörder atlıyarak kapiya koştu. Kapıya gelince yavaşladı. Gayet sakin bir tavırla kapıyı sçtr. Sokağa çıkıp Ya- karşı tarafıma vay adımlarla ddenin geçti. Motöre alluyıp makineyi işleterek uzaklaştı. Nöbetçi sivil memur onu görmüş, fa- kat yabanci sima ve ortada şüpheli bir vaziyet olmadığı için durdurmak aklma bile gelmemişti. gelen bir feryad aklımı başma getirdi: — Tut! yakala! Dönüp baktı, Bağıran Velterdi, Elini Generalin kapısından bir mendille sarmış, yüzü sapsarı haykı- | rıyordu: — Gil mi? nereden? Motosikletle birisi çıkıp gitti. dakika oluyor. — Sen de biraktın ha? budala! hay- van “üstüne steş etmedin, yakalamadm ha? — Bilmiyordum efendim. Yabanc: de- gildi! — Sersem! Arkasından birisi söylen nası)” İki İ | 2 EYLUL —1 Yazan: R. Rober Düma — 70 — Çeviren: F. Kg Rokur ellerini indırince Volter tetiğe bastı, fakat ayni zamandi bir çığlık kopordı | i i — Henüz geç kalmamışız sayılır. buk davranırsak adamı yakalıyabiliriğ Velter dönüp baktı, Birisi hazıra) V8” ziyetinde duruyordu. — Siz kimsiniz? — “Polizelprödiye,, İn otemobi sinden polis Garviç.. On metre tomobilim duruyor; şubenin Mersedet rabalarından biri.. Emrederseniz... — Çabuk! baydi! Biraz evvel azarladığı sivil pol nüp bağırdı: — Sen de orada sersem sersem bak” ve ekselinsi * peşindi” ise # nacağına b mirlerini al, Bizim, fi gittiğimizi ker yle... Velter, öteki polisle beraber koşarif” sordu — Araban süratli midir? — Fevkalâdedir. inei kata çık arinin — Benzinin bol mu? — Depolar dolu. — Mükemmel! — * Damafı Polis direksiyon basma z00 edi, Polis sordu röre baslı, motği — Hangi istikamet? — Dosdoğru! Berlinin ga çık. Sonra Fransa yolu, Bi — Yolu —alk! Mersedes uçar gil Velter, polisi, sv peşini ği teşsi edermiş gibi ndi3 iliyorum ö haydi son sürati başlad” sir köp” leniyor vo af iikça, emrediyti” gilmeğe de gider k da bir polislere £ du: —Dur! Otomobil frenleri gıcırdıya yer, Velter polise soruyordu" — Buradan motosikleti mi? rini, geri kisi rin kimisi ifrariyi görmü görmemişti. Berlinden dışa rada bisikletli iki polis fira ka kadar © gördüklerini, sü Bitterfeld istikametinde ilerlediğir tediler. — Yaka delikanir getir! Otomobilin içinde di cereyenma marurmuş gibi ka: cağız. İzini bulduk. Hay ramıyor, elektiri ede ör? urutmuştü” arkaya sıçrıyordu. Yarası Bir aralık elini çarptı ve © bağırdı. — Of! elim ne de aeryor! — Ne oldu elinize? — Tabancam patindı. Hem de tam # Fransıza ateş ettiğim zaman. — Yara mühim mi? — Pek mühim di hâlâ kan akıyor. Te mı? Fakat durma... — Lütfen ceketimin sol cebinden ali niz ama çok acıyor ve bir mendilin vef (Devamı var) A EEE ww si Nazan da piyanodan kalkı İrfan Timur onu şık alaylı tavrı zavallı a buldu. ın bir sesle bağıdı: — Ey, kiminle alay ediyorsunuz, bal lâtifeyi pek ileri gölürü; Nana hayret lar yaptığı gibi, £ — Sizinle kim BayPlaton? dedi. Platon hiddetle bağırdı: —Sizl Prenses kardeşinin kolunu tuttu. Dedi ki; — Platon, Sadun Alev bir kahramanmış! — Böyle, maskaraca bir haya tirdüğü için mi? Prenses aldırmıyarak, tekrar etti: — O bir kahramanmış! Platon, kızgın kızgın, söylendi: — Sana bir yalan attı, sen de kandın! Prenses sarardı ve kardeşinin koluna geçirdiği kolunu çeki Nazan yardıma yetişerek, bağırâr: Sadun katiyen yalan söylemez. Vakia ben Saduna tahaf lan söylemez. mül edemem.. Bu doğru, Fakat, gene iddia ederim « o katiyen Yİ Platon gittikçe teredâüde düşerek, bir prensese, bir Nazana Hf Prenses daha ciddi — Bir gey söyl şey söylememeği vaadetlim. kıyor ve çenesini kaşıyordu. tavırla dedi ki: ikat mutlaka para bul Miyiz. Bu borcun yarın tamamen ödenmesi lâzım. beni çıldırtmak için bahse mi giriştiniz allah aşkına? (Devamı var)