19 EYLUL — 1938 TI b SSEYr AN Yazan: R. Rober Düma — 68 — Çeviren: P. K. raber'in tarihi Romanı: 33 Yazan: Ikimim Alemdar, geç vakte kadar Gülizar'ı aradı; fakat... Şeyhülislâm ayrılırken Osman efendi. ( işler pek karışık gö- yor. Refik, Galib, Behiç ve Tahsin efendiler hep cemiyeti hafiye azasmdan oldukları halde orduyu hümayunda mü- him makam ve memuriyete geçip ve or- duyu avuçlarınm içine alıp Alemdar pa- şa dahi Ramiz efendinin elinde olmağla | bu cemiyet artık iki tarafı dahi istediği Rİbi kullanabilecek bir hal ve iktidar kesbeyledi. Allah enecammı hayreyle - siz! (0) ... Alemdar paşa yemeğini henüz bitirmiş- H. Kapı vuruldu ve iki süvari, Yakupla Receb girdiler. Etek öptüler, Alemdar sordu: — Ne haber? Receb cevab verdi: ! — Davud Gülizarla birlikte yoldadır- | lar devletlüm paşa! Bizi önceden ihbar i- | çin huzura sevketti, Alemdarın dudakları kulaklarıma var « muştu Parmaklarmı sakallarına daldırdı v6 göyle kendine bir çeki düzen verdi. — Söyleyin köseye (2) size birer ke- 86 akçe versin. Süvariler etek öpüp çıktılar. Alemdar çok neşelenmişti. Demek şöy: Je böyle birkaç saat sonra Gülizar yanm- daydı. Bayağı şimdiden vücudunde bir ürperme hissediyordu. Küçük yaştayken babasının yanına çıkarken de böyle ürpe- rirdi, Demek bir kadın bir baba kadar ds korku ve heyecan verebilirdi. Alem- dar «el çırpti. — Hemen bir sofra kurulsun. Fakat gelin solrasi gibi ziynetli ve zengin İste- rim, Memnun ederseniz memnun ederim sizi, Çadırlarda değme zamanlarda görül - miyen hararetli bir hazırlık vardı, Alem- darın ağır bir misafiri geliyordu. Bazi-| ları bir elçi, bazıları padişah yanından gelen biri dediler, Herkes bir tefsire ko- yaldu. Fakat (durmayıp hazırlandılar. Ahçı çeşit çeşit yemekler pişirmiş, köse kethüda envaı yiyecekler, meyvalar ha- sırlamış, mezeler, içkilerle hülkümdarla. Ta yakışır bir sofra kurulmuştu. Serdarı Ekrem de hayret etmişti. Bu dilden dile gezen güftügü neydi, Alem- dara kim geliyordu, bu hazırlık kimey- di? Hem bu sırada, yolculuk üzerinde, se- fer hazırlıkları işleri içinde misafir kargi- lamak ne abes bir işti, ama, Alemdar gi. İ 3 A VE ZE DE GB SUBAYIN KAÇIRDIĞI Nana, hiç cevap vermeden geri döndü. yürüdüler. Nana, onların yüzlerindeki ağırlığı gördü. o kadar sevdiren ani alâka ile: — Bir şeye mi canımız sıkıldı? diye sordu: — Canımız sıkılacak ne var? Siz eğlendiniz y Prenses bu sözlerin tesirini azaltmak için, tatlı bir sesle: — Saat üçe geliyor, dedi; bizim biraz uykumuz geldi; sıkıldık.. dedi. bi bir sordarın da öyle her işine karış- mağa gelme: Hole şu sırada ara boz- mak tehlikeli olurdu, Herkes merak İ- gindeydiler. Saatler geçtikçe Alemdarın sabrı tü- keniyurdu. Bu zamana kadar gelmiş ol, | maları gerekti. Ne olmuşlardı, yoksa bir kazaya kurban mı gitmişlerdi? Alemdar ra adamlar çıkardı. Çift atlı değil, 6 rasgelmemişlerdi. Ne ge- len vardı, ne giden! Alemdar geç vakte kadar bizzat k disi ni üstünde aradı, taradı. Başı dönü- Yor, kulakları uğulduyor, gözleri çamur, tepe, toprak, hendek görmüyordu. Hani Alemdar ağlıyacaktı. Haklı değilmiydi ya? ne zamandanberi bekliyordu, ne zamandanberi gıyaben hasretini çektiği badem gölzü Tuna dil. berini, tam kavuşurken elinden hangi za. dim almıştı? Alemdarm kimsecikler yanma sokulam-ı yordu, Ateş kusuyordu serdar, ateş! Karanlık çökmüş, artık uzak kögeler- den çakal sesleri, boş ve kimsosiz arsa- lardan baykup haykırışları duyulmağa başlamış, timit kalmamıştı, Ne Davud, ne de Gülizar vardı. Alem- dar köse kethüdayı çağırdı: — Kethüda, sen ne dersin bu işe? Kethüda ne deseydi? dudaklarımı bük. tü, yolda bir şey olması mümkün değil di, Ordu konakları arasmda bir küçük hâdise olsa Alemdara veya serdara ma. lâmat geleceğinde şüphe yoktu, Dedi ki: — Devletlü, eğer serdarı ekreme bir neredeyse koca var, — Çabuk kethüda, git serdar kardaği- mıza selâm eyle, sor bakalım. Bir şey İ- gitmişler mi? Kethüda derhal ata binerek serdar 0- tağına gitti. Alemdar da Receble Ya - kubü çağırttı: — Beni iğfai mi ettiniz bre melünlar! Receb imerd bir neferdi. — Pağa, dedi, biz askeriz. Yalan nedir bilmeyiz. Satap kapısında bekledik. Da- vudia Güllizarı alıp yola düzüldük. Hey. bemizdeki pelerinlerden birini Davuda, birini Gülizara verdik ve daha önceden at sürüp sana müjdeye geldik. Üst tara- fin Allah bilir. Alemdarm kulağı 1âf almıyordu. — Nöden ayrıldmız? Ben size beraber gelin diye ömretmedim mi — Öyle ama devletlâ, müjdeni verir. ken neden bunu sormadın? Eğer şimdi Platon da Kendisini Prensesle ya, kâlil Nana, yaptığından pişman olan bir yaramaz gibi, boynunu bükerek: ilediniz, dedi, ben fazla eğlendiğim için, sizin uykunuz ge haber gelmemişse bu işin içinde bir oyun 1 l gelselerdi devlet o başaydı, kuzgun leşe mi olduk? Bu sirada kapı vuruldu. Köse ketküda girerek el öptü: — Devletlüm, dedi, üçüncü konak ö- Dünden iki atlınm Gelibolu taarfma doğ- ru geçtikleri görülmüş, başkaca bir ma - lümat yok. Alemdar yerinden fırladı ve haykırdı: — Demek bana oyun etti kâfirler. Ça, buk kethilda, sekban süvarilerden devgi- rip başında Gelibolu canibine azimet et v6 hayyen veya meyyiten bu iki İnsan isterim, Bu herifleri de kurşuna dişsinler! Recebin kan beynine çıkmıştı, Neden kurşuna dizileceklerdi, ne yapmışlardı? Bu serdarlık değil, zalimlikti. — Paşa, dedi, neden günaksız kanımı. zı dökmek istersin? sen gibi bir serda- ra Saray artığı bir aşifteye gönül ver - gelmeyince mek, hele bu gönüle askerini kurban 6t- | R | viçin evinin kapısından içeri girdikleri za- mek yaraşır mr? Sonra Allahın intika , mından korkmaz mısın? Askerinden, vie» danından, etrafından âr Nedir günabımız? Alemdar birdenbire Recebin üzerine fırladı ve gırtlağını sıkarak yere yıktı. Parmaklarmı boğazına geçirmeğe çalışa. | rak haykırıyordu: — Bir de tezlil edersin serdarmı mel- | wn! Fakat arkadaşının, sebebsiz ve günah- sız olarak Alemdar altında can vermek Üzere olduğunu gören Yakub, dayanama- dı ve Alemdarın kafasına şiddelli bir tek ma vurarak serdari bir kenara yuvarla, dr; Alemdarın gözletine sanki kara su inmiş ve kondini kaybetmişti, Yakub Re- cebi kucakladı ve bir eline do hançerini alarak bir müddet Alemdara kin ve gayz- la baktı: — Hayatına kıymıyacağım, kursağı - mızda ekmeğin var. Var bâlânı Allahtan bul! diyerek dışarı fırladı (3) (3) Bir miiddet sonra Balkan hudutları özerinde silâh kaldıran şakilerin başına $ecen ba Iki nefer; ancak sultan Mah - mut zamanında tenkil edilebilmişlerdir. Alemdar bu rezaleti Ifşa edemedi, Bir neferinden yediği tekmenin acisınt bütün hayatmoa unutamamıştır, Utanmıştı hem, Eğer tekrar Receble Yakuba rasgelse onları alnından öpüp af diliyecekti, Kah- raman diye ram ve şöhret alan, Osman. k İmparatorluğunun bir ucundan diğer ucuna İsmi dastanlar halinde yayılan A- lemdara henüz tâm tanımadığı bir aşifte K — 00 bana, nişanlı olup olmadığını sordular. etmez misin? | Size mühim bir havadis vereyim: Ba. ron fon Strammere takdim edildim. Yür, başı olmuş. Gelecek cumartesi genera - lin kızı Minna İle nişan merasimi yapı- lasah. Biz de davet edildik. Görüyorsu - naz ki artık genernlin ailesinin yakım ah- bablarından sayilıyorur. Cay yiyafeti gi nü general hiç görünmedi, fâboraluva . rmda çalışıyormuş. Nöbet bekliyen polisler bize dikkat etmez oldular. Maksla beraber o kadar çek defa eve girip çıktık ki adamcağır- lar artık bizi yabancı telâkki etmiyorlar, Velteri bulmak mümkün olamadı. Po- Us müdürlüğü civarında dolaştım. Bina »ın karşısında bir kahveye olürarak gi- rip çıkanları tetkik ettim; yok yok. Ya- rm o civara tekrar giderek şansımı bir daha deniyeceğim. Selâmlar.., xw Nişan merasimi geceti, saat on buçuğa | doğru Nikol ve Lülsyen Delmön, fon Rog, | man ilk karşılaştıkları Maks oldu. Deli- | kanlı, methalde ikl beyaz gül sepetinin | arasmda oturmuş, gelenleri gözlüyordu. İki kardeşi görünce hemen onlara doğru | ilerledi. — Bonsuar aziz dostlarım, sizleri #2- | birsizirkia bekliyordum. Nikolün mantosunu almağa gelen hiz, meiçilere işaretle onları uzaklaştırarak genç kadma yaklaştı. Elleri titriyerek mantoyu çıkardı, kulağına mırıldandı — Ne güzelsiniz Nikol! Güzii ondan başkasını görmüyordu. Ro- kur, kendizinin elini sıkmamız olan Mask. Sa hitabin, şaka etti: — Beni de aynl sabırsızlıkla bekliyor mıydınız? Maks özür diledi: — Affedersiniz dostum, Nikolün mantosunu vestiyere birak - tıktan sonra: — En #6a siz geliyorsunuz. Dedi. Komiser şakaya devam etti: için iki neferine bu zulmü yapmak ayıp- tı. Fakat işte sinirlerine sabib olamamış, yapıvermişti, (Devamı var) | (1) Tarihi Cevdet, sayfa 237 (Mebadii vaka). (2) Köse ismiyle anılan adam Alem, darm kethüdasıdır. Alemdar bununla İs, tişare etmeksizin sokağa dahi bir adım atmazdı. Köse kethtidanm şöhreti büyük- tür, parlatmağa kâfi geldi, ız Kış ilerliyordu. Artık akıllı, uslu bir bayan olan etekli, ağır tuvaletler giymeğe başlamıştı. Hayatının en mühim hâdisesi olarak beklediği “Tuzağa düştü. Noelle evlenmek istediğini söyliyecek galiba!,, yle - Ah şu asker çocukları! hep bö iayet if dakikası dakikasına randevuya riayet ” terler. Nikol de buna © yet veri ama bu akşam sedense başından bir türlü kalkamadı. Nikole dönerek: — Yok teshir etmek mi istiy Maks bu fırsatı kaç eğer bensem kend bursda bu — Bu “birisi, dünyanın en bahtiyar erkeği sayassö” Fon Strammerle kız kardeşimin niş9” ” andıklarını babam biraz evvel davet > lere söyledi, bu sırada sizin yanımâs © manızı öyle isterdim ki... Rokur gülmemek için kendini $! tettiz — Tuzağa düştü. Noolle evlenmek “ tediğini aöyliyesek galiba! iş sa Nikol bmayı farketmemiş göründü: — Neden? sizin ailenizden değiliz, ha pek yeni de tanıştık. Nişanda Du” masak bile olurdu. Maks içiai çekti: — Evet, maalesef ailemizden değil” Biz! Salona geçtiler. Rokur generalin KA” ma yanma giderek elini öptü, MEÜ Nikolü babasına takdim etti. Büyük W” formssını giymiş ve nişanlarını takım “ lan general: — Evimize hoş geldiniz Pi Dedi. Oğlum sizden sik sik bahesdl'” du, Fakat sizi görünce bir kere dabs 8” lsdmı ki gimdiki gençler moramlarınlği fadede pek mahir değiller; oğlum gü liğinizi, cazibenizi bana uzun uzadıya * latmıştı ama gi rum ki, söyledi bakikatin pek aşağısında! Maks sevinçle güldü. Sevdiği kızı b” basının böyle takdir etmesine pek vinmişti. Orkestra bir valse başlamıştı, Nikolti önünde eğildi: — İster misiniz Nikol? Genç kadın başıyla evet işareti VE Dans eden çiftlerin kalabalığı a karıştılar. Koilser de ey sahibesini sa kaldırdı, Generalin nsyr söyleniyordu. — Kir kardesiniz harikultde.. Suat mizin yıldızı oldu. Ne de şık ve #yph manda sade giyinmiş — Kıt kardeyime grptada hakssiliii Sala “vo kiziniz ; matmacelin tzvajsfifi Parlete bile takdir ve hayranlık uysf racak bir zevkle hazırlanmış. Vals bitince Rokur, generalin yarı yerine götürdü. Maks ve Noefie bulu” lar. karısı, (Devamı var) MEŞALE DE manın bütün neşesini geri çetirmeğe, gözlerini binbir şey tani XIX Nana Wi bu uzun 2 elbiseyi ilk giydiği gün, umulduğu kadar büyük bir sevinç ge mişti. Yalnız, on on iki defa, dönüp arkasına — uzun o eteği! kloşların yaptığı ipekten dalgaya — bakmış; bundan başka, si diğini gösterecek hiçbir hareket yapmamıştı. Onun bu düşün” başka taraflara çekilmişti. leceğini, sıkılacağınızı düşünememiştim. Yakındaki ahbablarile vedalaştıktan sonra, merdivene yürüdü- ler, Aşağı inmeğe başlamadan, Nana bir kere başmı arkaya çevirdi; bu kadar çabuk biten eğlencesine, gözünün önünde hazin bir geçit resmi yaptırdı. Bu sırada, susmuş olan cazın bıraktığı fa9;- layı doldurmak üzere, hazin bir Rus rolmansı çalmağa başlayan or 'kestranın viyolonsel ve kemanlarından ta ruhunun derinliklerine akan güzel melodi, Nanaya hüzün vermişti. Merdivenleri inerken kendi kendine söylendi: — Yazık! hiç bir zevk uzun sürmüyor. Sonra, içini çekerek, ilâve etti: — Fakat, nasıl oluyor da ben, hiçbir kimseye fenalık etmediğim halde, herkesin canını sıkıyorum? Eve gelinceye kadar hiç sesini çıkarmadı. Hep dü Ertesi gün; kendisine o kadar iyilikte bulunan kimselere karşı gö terdiği bir gün evvelki kayıtsızlığından, düşüncesiz hareketinden dö tayı gözleri yaşla dolarak, prensesten af diledi. Prenses kızcağızı, elinden geldiği kadar, teselli etmeğe Ve bu fırsattan istifade ederek küçük bir ihtarda bulundu: — Bundan böyle yeğeninle daha ihtiyatlı davransan, iyi eder sin. Ylerkes yn çocukluk arkadaşı olduğunuzu bilmez.. Daha dün çalıştı. Nananm yüzü hiddetten kıpkırmızı kesildi: — Ber ondan nefret ediyorum.. O derseniz, yüzüme tahammülü yok! İnsan bunu sormak için hayvan olmalı!.. bakmağa Prenses, gülümsemesini taklayamıyarak, dedi ki» — Herkes sizin biribirinizden nefret ettiğinizi (nereden bilsin? Hem, sizin karşılıklı nefretiniz, beraber dantetmenize de engel olmı” yor.. — Ob, aziz prenses.. diyebildi. ' — Ondan nefret etme, yavrum. Başkalarına naşıl davranıyor- san, ona da öyle yap. Bu kadarı yeter.. Genç kız, içini çekerek: — Bu güç! dedi. Şey.. Bay İrfan Timur bana kızmadı değil mi? Prenses, buna birdenbire bir cevap bulamıyarak, biraz durala" di: — Sana kızmağa bir hakkı yok ki.. dedi, Fakat, belki gücüne gitmiştir. Nana, cezalandırılan bir çocuk gibi hıçkırarak: — Bir daha yapmıyacağım, dedi; bir daha hiç böyle bir şey yapmam. Yalnız.. söyleyin de bana kızmasın, olur mu? Platon, bu temiz isteği duyunca, artık kendisinde huşunet gös- termek cesaretini bulamadı. Söylediği bir iki tatlı kelime, o gün, Na” ... ai dis Bir gün, Sadun; Prensesin yanımda, ulak bir koltukta — gi ri hemen hemen çenesine çarpacak kadar alçak bir koltukta — — Ne olürsa olsun, dedi, Nana evvelden dahâ sevimlivdi. Prenses, dudaklarını alaylı bir gülüşle bükerek dedi ki: — O zamanlar, tatlı zamanlardı, değil mi? esiri Genç adam kati olarak reddetmekle beraber, prenses, “ garip bir tsrarla devâm etti: — Onunla evlenmediğinize acımıyor musunuz yoksa? Sadun çok ciddi bir tavırla, sadece: — Ah, prenses!.. diyebildi; fazla b Prenses, karşısmdakinin acıklı halir ne bakmadan, sözüne devam etti: — Belki daha vakit vardır. Sadun cevap vermedi Dizlerinin etrafında kenet! tinin baş parmaklarını biribiri üzerinde si inirli çevi öz bularsadı yi aldırış etmeden V€ yi ml; olan yor, uzayordu.Prenses, sessizliği bozmak ister gibi, masanın üzerind yp duran gazeteyi hafifçe buruşturdu. o Sadunun hâlâ konuşmA” görerek, sordu: (Devamı var)