HABER'in Pazartssi hikâyeleri Bi İLHASSA ağır cezak mahkümların, müğ detlerini hemen doldurunca, “yeni bir suç -daka işlemelerin de ne gibi sebepler buluna - bilir? . Bu konuşuluyordu. Öğleden sonra hafif bir uy- ku yarım saat fazla uzayıve rince çay kenarina gitmekten Şyazgeçen hâkimle kasabaya he. nüz tayin edilmiş otuz yaşla - rında kadar bir müddelumu - © mi, kaymakam, civar çiftlikler © den birini şileten mütekaid bir öğretmen ve hapishane müdü - rünln, biribirinden pek kısa mesafelerle oturdukları büyük © taş binanın avlusu, bir sinek bile uçup gözükmiyecek dere - <ede borboştu. Zaten, hapisha- ne müdürü, vazife: eri ol duğunu bizzat methetmek lâ- zim geldiği zaman da böyle söyler “Alimallah bir yaprak bile kımıldayamaz!,, dedikten Sonra bu hareketsizlikten ken. disin ölçülmez bir gurur hissesi ayırmıya çalışırdı. Hakikaten “de, konuşanların, arasıra bir ar — zuları olup olmadığını sormak © Üzere, köşede ve kulemsi çatı altında nöbet bekliyen gardi- yan» da olmasa, hapishane mi- dürürün yerden göke hakkı vardı, Felsele öğretmeni; — Uzun, uzun uzun düşünmeğe hacet olmadığını zannediyorum, diye konuşmıya başladı, cahalet ta- bil... İhtiyar hâkim gözlerinin bir. denbire daldığı yerden başını © çevirmedi. Gün, hâlâ sıcaktı « Mahümların yeni bitirdikleri havuzda su henüz akmıyordu; ve gelecek sene, belki bir asia" kütüğünün örtüp yeşillendire" ceği çardak, öğle vakitleri ye- diği güneşle, açık bir ağıl ka Pısının ekşi kokusunu neşreden kızıl yapraklarla kaplıydı . Son bahse gelinciye kadar, belki de sıcaktan clacak, kafa- sında şehri düşünen genç müd- delumumi biraz canlanır gibi oldu: — Şu halde, diye ve kelime, kelime bir şeyler söylemek is- tedi; mahkümlarm terbiyesiyle meşgul olunduğu takdirde, iç- lerinde hiç birinin, yeni bir suçla geri dönmiyeceklerini iddia ediyorsunuz?, Felsefe öğretmeninin ceva - bna kaymakam da iştirak et- 8; — Tabit, dediler, bir ceza evi, bir adamın yalnız falan suçtan belki de bir ömür ge girmesi için kurulmuş mües- seseler değildir ki.. Ve hapishane müdürü, yere serili hasır üstünde, dört tara- fı taşodalarla çevrili binanın demir pencerelerini yeni bir gözden geçireceği dakika, kay- mâkam: — Merak etmeyiniz, diye a- tıldı; yeni binanın projesi ümit ederim ki iki aya kadar tasdik edilip gelir!, Müddeiumumi: — Evet, e- vet, dedi; iki seneye varmaz kasaba yepyeni bir ceza evi kazanacak.. Bu sıtada felsefe öğretmeni “keşke yeni bir mektep kazan sa!.,, diyecek olmuştu; fakat ihtiyar hâkim daha âni bir ha- reketle: — Siz, dedi; henüz pek ih- tiyar sayılmasanız gerek; niha- yet kaç yaşındasınız; belki 38, yahut kırk, kırk bir.. Size şöy- le bir teklif yapılsa nası) karşı- Tarsınız?, Dördü de birden başını çe — Yeghine kabahati mahküm ların cehaletinde buluyorum demiştiniz?. > —Şöphesiz!, | Bır BAHSIN — Şu halde deseler ki size, işte on dört sene ağır hapse mahküm bir suçlu, lâhını size bırakıyoruz, Fakat tahliye edil- dikten sonra hayatının netice - sinden de gene siz mes'ul ola caksınız?. — Kabul ederim!, Felsefe öğretmeni bunu bir- denbire söylemişti; bapishans müdürü, mahkömlardan biri hemen alınıp götürülmüş gibi yerinde tedirgin olarak bir kı- mrldadı; hâkim: — Fakat, diye tekrarlıyor du; çok iyi düşünün! Felsefe öğretmeni: — Zan edersem, dişe otvap vermek mecburiytinde kalmıştı; söz verdiği şeyleri yerine getirir bir adamım! . Hâkim: — Beyler! . diye ayağa kalktı; hiç te fena bir şey yapmış sayılmayız; nihayet bir mahküm, ceza evinden çık. maksızın ve hem de bir felsefe öğretmeninin eliyle terbiye gö” reçek demek.. Teklifimin aşırı bir fikir olduğunu zapnetmiyo- rum, ne dersiniz?. Genç müddejumum ile kaymakamı: — Mükemmel, dediler, üze- rinde cidden çalışılmıya değer bir mevzu., Ve hemen, mahkümların e. rasmda seçme hakkı felsefe öğretmenine bırakılarak fikrin tatbik olunmasına kârar veril di. KK EREDENİN Hacıos- manlar o köyünden Ahmet oğlu on dokuz yaşında gene Ahmet, iki buçuk #ene kadar evvel harman yerinde ö- gendire ile amcasını yarala maktan, yaşı da dikkate alına- rak altı ay yemiş; Konya ha - pishanesinde o mahkümiyetini doldurup çıkar çıkmaz, hemen iki ay sonra, nişanlısmı balta ile doğrayarak (o öldürmekten tekrar on beş sene ağır hapse konulmuştu. Ahmet, kasabadan hayli w zak sayılıp hapishane müdürü- nün Mile menküp bir adam telâkki ettikleri mahkümlar kalesinde, odaha geldiğinin ikinci günü, hapishane nizam- larını bozmak suçiyle yeniden mühakeme altına alınıyordu. Bu suretle, müttelikan, ce- zasına on bir ay daha ilâve e- dilmişti, Fakat, on dokuz yir- mi yaşlarındaki katil, mah- kümluk yılları bir ömür sürüp artsa bile aklırış edeceğe pek benzeyenlerden değildi. Onun için hapishane müdürü tara . fından kalenin zındarına atıl - dıktan başka, Üstelik ayakları da zincire vurulmuş bir mah- kümdu. Pelsefe öğretmeni onu inti- hap etti, Hikim bu intibaba sesini çıkarmamıştı. Aslında iyi yü. tekli bir adamdı; ve belki de kanunların zincire vurduğu bu adamı, kafasında, kuş kanat - larının cennetten uçurup ge- tirdiği bazı peygamber fikir - leri taşıyan diğer bir adam e. linde rslâhmefs edeceğini dü- yordu. Yalnız hapishane müdürü bu kadar nikbin olmr- yâcak ki mahkümun sekiz ay- İk hareketlerini felsefe öğret. menine birer birer anlattı; ve: — Siz bilirsiniz, dedi, hare- ketlerinizde gene serbestsiniz? Öğretmen intihabından vaz geçmemişti. vx 1 LK günler, doğrusu nu söylemek lâzım ge- Hrse hayli yorucu oldu, Bir kere mahkümlar kalesi deni. len yer, felsefe öğretmeninin BPE A A LE A LE LE LE LE LE : Yazan: işlettiği çiftliğe pek te yakm sayılamazdı. Sabahleyin erken yola çıkıyor, ve kendi idare ettiği arabada bir saatten fazla yol alarak, her gün çiftlik he- saplarını gözden geçirip hemen kapadığı dakikaları ziyan et” miş oluyordu. Üste, birdedö. nüş zamanı vardı ki tam öğle ye tesadüf ediyordu; güneş 2- tabanın tenteleri üzerinde tu. tuşuyor; ve hayvan, bir ce hennem yolunda gider gibi toz ve çakıl döşeli sarı toprak” Tarı yorgun bir nefesle almıya çalışıyordu. Öğretmen bu ilk zamanlarda hakikaten fazla sıkılmıştı, Çok kereler lüzumsuz bir bahse gir. diğini düşünüyor; kendi ken dine küfrediyordu. Nihayet, mahkümu kendi çiftliğine ge- tirerek kiç olmazsa zamandan tasarrufu ileri sürdü, Hattâ © gardiyanlardan birini bu mak- satla çivliğinde besliyeceğini söyledi; tÜ'ki en aşağı Üç saat- ik yoldan ekonomi yaparak zi. yanlarını ödeyebilsin! Fakat hapishane müdürü bunu ka bul etmeyince, felsefe öğretme. ai bu son fikrinin, her hangi bir sebepten arkadaşlarma ya- yılmamasını rica ederek vaz- geçmek mecburiyetinde kaldı. ği ACI Osmanlar o köyünden Ahmedi tindan içerisin « den çıkararak diğer bir Oodaya almak suretile başlayan İlk bare- ketler unutulmıyacak kadar yofu- cu olmuştu. Ahmet, bir kere, ken- disine söylenen hiçbir sözü din” lemiyor; felsefe öğretmenini da“ ha kapıda görür görmez, #indanın karinlık ve ratubetli köşesin! ter» cihten bile fazla olarak ölüme ra- 41 olacak kadar *İksinti ve azap duyuyordu. Bununla beraber, birinci ay ni- hayetine doğru, mahkömün bü: tün bu bareketlerinden yüvaş ya vaş vargeçmek üzere olduğu gö” rüldü. Öğretmenin £ karşısına © turmuştu; ve onun alfabe öğret- mek için getirdiği büyük levhala- ra garip bir oyuncak merakı ile bakıyordu. Belki, söylenen şeyleri gene dinlediği yoktu; yalnız, iri iri harflerden de gözlerini hiç bir vakit ayıramamıştı. Ara sira üzerlerinde parmaklarını gezdiri- yor; sonra felsefe öğretmeninin gözlerinde önlamak (İstediği bir «şeye di ik örün urun düşünür #ibi oluyordu. Felsefe öğretmeni» ne gelince “mahkümda ilk sslabı nefs hareketlerinin o kımısldadığı yer.,, diye, bu dakikaları, bahse giriştiği dört arkadaşına da ayrı ayrı yazdı. b AHMKÜLAR kalesinde, Ha- cı Osmanlardan Ahıpedin zindandan alınarak ve diğer mah- kümlara göre “boş lâf, edildiği- nin üçüncü ayı, kış, kasabayı bir- denbire basmıştı. Hapishane müdürü — “Eh, di- yordu; bir öğle üzeri başlayan bu oyun da arlık sona erdi; daha doğrusu ? isefe öğretmeni dersleri bırakacak, Gelecek yaza kadar du Ahmedin gör halini sen!, Lükin vaziyet biçde böyle olma- du. İlk günlerde dehşetli bir buh- ranla böyle bir bahsi üyerine al” dığına binbir nedamet duyan fel- sefe öğretmeni, aşağı yukarı bir ay sonra, çililikten kasabaya ge- işi, hayalının en güzel dakikaları olarak düşünmeğe başlamıştı. Mat #â,ilk o günlerde sabredemiyerek mahkümu çiflliğine naklettirmek için hapishane müdürüne yaptı- ğı müracaatta tuhaf bir eza du- yayor; bu hatiranın (aralarında kaybolup gitmesini istiyordu. Yöllar sarı çiğdemlerle doluy- du. Simdiye kadar, öğretmenliği kendi arzusile bıraktığı günden beri, tabiatin daima içinde Yaşs- dığı halde nasıl olup da yakın- dan onu görmemişti? Felsefe öğ“ relmeni, kendi kendine yaptığı garip bir muahaza ile buna şâşı- yor; ve geçtiği yollarda gözlerine yabancı hiçbir şey olmadığı hel- de, vakit vakit, ya (kulaklarının KENAN MULUSİI , BOA A -.i henüz işitmediği yeni bir kuş sesi avlıyor; yahut bir ağacın üstünde en hafil bir rüzgürla sallanan bir yaprak yeni bir takım (fikirler veriyordu. Ve hemen hergün ayni yol üzerinde fikirler'-i harekete getirecek yeni bir şey bulup çıka- rıyordu. Hacı Osmanlardan OAhmedin bir ay nibayetinde ellerini dizleri üzerine koyarak kendisini dinle- meğe başladığı dakikalar, biç ba” tırından çıkacak gibi değildi. ÖZ retmen, bü ilk günlerde okuyup yazmanın en basit şeklini talim ettiği Balde, ber nedehse, riyüği bir muadeleyi halleder gibi zevk duyuyor; yahut bir konferansçı- nin helecanlı dakikalarını yaşıyor du. Onun içindir ki kasabayı kış bastırır bastırmaz bu zevki kat- İyyen bırakmak istemedi; hapis- hane müdürünün yollarda yırtıcı hayran tehlikesini hatırlatan söz“ lerini bile umursamıyarak bahse devam etti, x 4x EREDENİN Hacı Osmanlar köyünde nişanlısını balta ile ensesinden vurup öldüreü Ab- met, tuhaf bir adam çıkmıştı. Bir az evvel de söylediğim gibi, İlk zaraanlar İki gardiyanın kolları arasında güç belâ dışarı alınıyor; açık havaya rağmen öğretmenin karşısında imkâm yok olurup 0 du dinlemek (istemiyordu. Hele İki yanında iki gardiyan bulendu- Bu dakikalar, o Ahmedin yeniden bir katil olacağı günler gelip çat- mış, yirmi yaşında Ahmel, çok ke- reler kudurmak tehlikesinde bile kalmıştı, Fakat, felsefe öğretme ni, Ahmedin gardiyanlara karşı duyduğu gayrı anlamakla gecik- medi, İkinci hafta nihayetinde on- ları uzaklaştırdığı dakikalar, öze- rinde bir bahis tuttuğu adamın ya vaş yavaş bir kedi uysallığına gir- diğini görmüştü. İkinci yıl niha- yetinde ise, felsefe öğrelmeni, Ha cı Osmanlardan Ahmedin karşı sında tuhaf bir o vaziyette kaldı. Birdenbire, delikonlıya öğretece. Bi şeylerin kendisinde azaldığını hissetmişti; bir o vakitler çiftlik kapısında arabaya bindiği zaman düşünceleri çok kereler boş bir zeminde koşan, yahut yol kenar- larındaki katır tırnakları, bir sel vi ve bir çeşmenin vaziyelinde ye ni şeyler bulup kendini unulmuya çalışan öğrelmen, şimdi Ha Osmanlardan Ahmede neler söy- tiyeceğini düşünmek merburiye- tinde kalıyordu. — Halbuki, daha beş altı sene evvel bütün kitapla. rini şehirde bırakmıştı. İn ar ve kitaplardan uzaklaşmak İsti- yen birço..ları gibi kütüphanesin- de tek bir kitap olarak, hall bir #- dada tek başina ömür © Üsrmeğe kalkan gâtip Röbeasonun hikâye siüden başka bir şey yoktu. Onu- da çok kereler, oaçmaklan daha ziyâde hafızasında kalan eski bir takım kıraat çizgileri ile yaşamak isterdi, Bu yüzden felsefe öğrel- meni yeni bir takım kitaplar si- pariş etmek rarretinde kalmıştı. K.K. Ü sene Macı Osmanlardan, Abmedi ne hâkim, ne müh delumumi, ne de kaymakam gör- dü; hapishane müdürü birinci yıl nihayelinde becaiş edilmişti; ü - çüncü yıl blier bitmez ihtiyar bâ kim de teknüde sevkedildiği za man, felsefe öğretmeni, kayma kamla beraber ber öç arkudaşına Abmedi göstermek (o gurüurundan kendini alamadı, Belki de hakkı vardı, Hacı Os- manlardan Ahmet gösterilecek ka- dar değişmişti. Bir zamanlar zin* dandan açık havaya (adım bile atmıyacak deretede (O büyük bir rah hastalığına tutulmuş olan #- dam, kapishâneyi ziyaret edecek yabancılara bir mahküm diye #öslerilmiyedek kadar başka tür- lü biri olmuştu. Hattâ adliye müs- teşarının ceza evine (o Yaptığı bir teftişte, kırmızı bir o boyun bağı güzel ütülü bir ceket ve pantulon- ta malıkümlara ders verdiği daki- kalar, hapishane müdürü bir mah- küm diye onu tanımaktan kendi- kendisine böyük bir teessür duy- duğunu söylemişti. Ama nişanlı” sını balta ile öldüren kıçı yamalı, poturları parça parça Ahmet de, © gün, değihe Dir hocanın talim e demiyeceği kadar iyi şerler an- latmış, adliye müsteşarı merkeze döner dönmez, yeni bir af listesi- ne Ahmedi de koyacağını vandet- mişli, Onun İçin felsefe öğrelme- nı, Ahmedin ne kadar ıslahı nefs ettiğini bilhassa bahsin tutulması na sebeb olan hâkime göstermek istiyordu. O gün hâkim, müddelumumi, kaymakam ve felsefe (öğretmeni arasında pek uzun şeyler konuşul- madı. Sadece kaymakamla müd delamuminin tebrik © ve coşkun hareketleri yanında hâkimin dar gunluğu felsefe öğretmenin dik- katini çekti mi? Belki de hayır! Zaten, kır düşmüş | hafif sakalı, “yaşlandıkça biraz daha küçülen yüzünde bir çak İnce (manaları kaybediyordu. Ve işin hakikati, felsefe öğretmeni, hkümun üç yıl içindeki ruh değişikliğini izah ederken, hâkimin gözlerinde her hangi bir tereddüdü o anlamaya vakit bulamamıştı. DR ACI O OŞMANLAR'dan Ab met bütün teşebbüslere rağmen ancak yedinci yıl niha- yetinde affedildi. Hikimden son- ra kaymakam ve müddeiümumi de çoktan değişmiş ulunuyorlar- dı; bir çok mahkâmlar ceza müd detlerini bitirmiş, bir çok yeni» leri gelmişti, Fakat, kasabanın bir tarafındaki büyük (çiftliğinde, insanlarla kitaplardan uzak kal mayı kendi kendine söz vermiş olar felsefe öğretmeni, üzerinde bahs tuttuğu adar bırakmamıştı. Tıpkı, ilk aylarda olduğu gibi ye dinci yıl sonuna kadar da, kasaba dışından hapishaneye giden yolda ayni dağ geçitlerini, o hemen be men eyni saatlerde geçmiş, mu- tat bir hareketle (o bapishanenin demir kapısı önünde hayvanlari durduğu vakit, ayni tehalükle a rabadan atlamış, ve kendisini de- mir kapının arkasında daima bir gardiyanla konuşar bulduğu Ah- met de bir kerecik bile olsun, bu taş binadan kurtulmak istiyerek serbestlik arzusundan babselmme mişti. Zaten felsefe öğretmenine een çök“dökunun o şey de buydu. Vakit yakit büğtiytllen konuşul- duğu sıralar, Hacı Osmunlardan Ahmedin gözlerinde bir küş ka- Badının gökyüzüne doğru alabil diğine kımıldadığını görürdü. Bu kuş, her nedense en o yüksek bir aşaç dalına bile okanmak, orada darmak İslemesdi. o Gözle görül- mez bir nokla (o oluncaya kadar, felsefe öğretmeni onu takip eder; sonra bir saniye ve (o birdenbire kaybediverirdi. Ahmedin gözle rinde konat çırparak o bavalanan bu kuş, alabildiğine (o yökseldiği mesafelerde nereye gidip, nereye konardı?. Yoksa kanatlarının ar- tık mesafe almaktan © yorulduğu bir saniye birdenbire o düşerek, kendisinin de (o bilemediği o bir yerde parça parça mı oluyordu?, Fakat, gözlerinden mutlak süret- te havalanşn o bu kuşa reğmen, serbestliği hakkında tek bir şey- bile Ahmet © söylemez, ve bahsin büraya yaklaştığı “sıralar hemen önliyerek daime susmayı © terefh eder gözükürdü. * Xx * k ATİL Ahmedin yedi yal s0- nunda affedildiği gün ha- pishanede küçük bir bile yapıldı. Müdür, bütün mahkümlara Ah» medi bir örnek diye gösteriyor” du; zalen aşığı yukarı hepsi, ar- kadaşlarının tabiatini öğrenmiş lerdi. Hele son yıllar içinde be pishane nizamlarının mahkümlar arasında bir koruyucusu — haline gelen Ahmet, ( birçoklarına göre imtisal edilmesi lâzım bir adam- dı; ve çok kereler mahkfmlar a- raxında cezalarını uzatacak kadar kanlı döğüşlere yataklık eden ba- pishane binasında, ne vakitlenbe- ri tek bir vaka bile işililmemişti. Şu kadar var ki, merasim daki- kasında, Ahmedin ne © söylenen şeyleri işittiği, nede o kendisine bir hüsnühal müzbatası verildiği zaman bu parlak Okâğıdı, hatlâ, gördüğünü kimse Iddia edemezdi. Müdür, tahliye (o dakikasından sonra Ahmedi odasına aldı; bir kahve ısmarladı; bir cigara ikram etti. Odanın kasabaya bakan bü- Yük ve tek penceresi açıktı; içe riye bol bir ışık doluyor; pencere- nin hemen altına kimbilir hangi İsimsiz mahkümun (diktiği bir meyve ağacı üzerinde kuşlar ka- nat çırpıyor; ve Adeta, hemen içe r! girerek, Ahmedin ormaslarına konacaklarmış gibi uçuşuyorlar dı, merasim ONU 1 Kİ gardiyanın açtığı demi kapıdan felsefe öğret” ni ile Ahmet beraber çıktılar, A$ ileride, kasabaya kıvrılan yol DE şındaki büyük ağaç altında, menin tek beygirli arabası dur” yordu. Hayvan, sahibini görünt yem torbasından başını hafif W z dırıp kişmedi. Her ikisi de srab? ya doğru yürüdüler. Ahmet, felsefe — öğretmeniniz bemen yanında gitmesine rağ!" biraz daha ona sokulur gibi old& Bir şeyler söylemek, yahut, Ker disini yepyeni bir o adam hs! getirdiği için, belki de teşekkÜ” elmek istiyordu. — Sadece, ber#” bemen ayni saniyelerde, de ağır bir şey hisseden bir ağı gibi, kelimelerin kafasından Gü ucuna gelirken kupkuru — di lendiğini hissetti, Onları söyleri istediği takdirde ancak garip b” harıltı ile dökülecekterini duydu? ve birdenbire, gözlerinde ne! geldiği belirsiz bir yaş & nın biriktiğini hisseder gibi old” Hay aksi şeytan?,, Yedi yıldır inma nedir sen hatırına lrme de, gözlerinde serbesiiği özliyen kuşun her dala konscaği bir dakika, Hacı © Osmanlardaği garipler çeşmesi gibi | ines İl dökülmeğe kalki., Ve ansızın, hiç bir şey yapa” dığı takdirde, öğretmeni ari da bırakarak, © bir tazı buradan ok gibi farlamak, kaçreik istedi: Doğrusu, öğretmenin “af fesi artık burada bitmeliydi. di senedenberi, hemen hemen gün, Haci Osmanlardın Abe iyi bir adam olmayı talim öslelik yiyeceğinden gi kadar hiçbir şeyi de esi mişti. Bu kadarı da yetmez Mİ İşte, Hacı © Osmanlardan Ahmet şimdi sepserbest.. Öğretme muhtaç olmadan her İstediğini 78 pabilir, gücü kuvveti ile her üstünden gelebilirdi. Ahmet bunları birer birer dü şündü. Fakat © boğazına tıksf” şeytan orada hâlâ oturuyor; İl çı bir ısrarla bir türlü kırılda”" cağa da benzemiyordu. ak Xx Arubanın tam « önündeydi” Öğretmen hayvanın başından * torbasını çıkarmak üzere yürüdü Ahmet, arabanın basamakları sında ve ayakta duruyordu. Kö yi” bir sesle konuşursa konuşsun ye disini zorladı: — Siz, dedi, çiftliğe gidiyor Buz tabii? Ayni saniye, öğretmenin gö” tinden, kendisinin bile tayin #0 mediği bambaşka bir yere başısı çevirdi; gözlerindeki Tipler çeşmesi neredeyse nacak; ve imkân yok | Haci manlardan Ahmedin — gözler onu hiçbir rüzgâr, bir yaprak “ si, en müşfik bir el orada dindi” miyecek; belki de bütün dan sarfınazar, bir kere GAÜ” kurumamak üzere ve göz bebek lerinin içinde, biçhir kimyepefi? formülünü bulup da imal örs veceği kâdar sıcak bir hazinesi saklayacaktı. ir Felsefe öğretmeni başını Dİ denbire çevirmişti: # — Ya sen, dedi, sen nerey€ decekin Ahmet? gr — Ben duha fazla size bi mak islemem. Kasabaya d0Ü” söyle bir uzanayım diyorum. ig Öğrelmen iri ellerini Ahm: omuzlarına koydu: — Hakkın var delikanlı, öE htediğin gibi hareket edebilir g. Ama bir id gün çiftlikte hele“ | istirahat et bakalım! ar Arabada, çiftlik kapısın sl ne öğretmen, ne de Ahmet bi” şey konuşmadılar, ! Me va ö G EĞE felsete öğretmeni yor sına çekildi, Üst iy pencereleri çiftliğin büyük ” yi Suna bakan odada bir haştari “gr başa gidip geliyordu. Elleri sındaydı; ve hiç bir mün#” yokken bu dakikalarda 09 görmüş olsaydı on yaş dali yarladığını zannederdi. Bir aralık İskemlesine ai Zart ve kâğıtların mutat y6! güçlükle bularak dört mektup e. | dı: Bunlardan biri yedi per vel hapishane bahçesinde Te eğe” ce herhangi bir mahküm Özg de bahse tutuştuğu iye kime, biri genç müddeli bepsl g müdürüne, idi; şimdi. eggs ölekiler kaymakam ve BIR ed biribirinden ne kadar wes# lar. Ber Devami Ji ünde iğ