Haber'in tarihi Romanı 27 Selim bile dalaverelerle saltanatı lehine çalışmağa başlamıştı. Akan sular durmuştu. Selim de bili . yordu ki padişah Mustafanın bile, serda- ri ekrem Çelebi Mustafa paşanın bile, o caklunun bile Alemdar paşaya hükmü geçmiyordu, Bu sergerde, İzinsiz, selâm- 8iz, kendi başıma iş görmeğe alışmış, ya- nmdaki kuvvetli askerleriyle önüne ge- gilmez bir belâ olmuştu, Hem de Selimin iclâsına çalışacak he, men hemen yegine kuvvelti. Bunun $u sırada darıltılmasına swbeb olmak cinnet Olurdu. — Cevri, dedi, bir behsne bulup bir taşla iki kuş vurmak mümkün değil mi- dir, ne dersin? — Nasıl tedbir tesmmül olunuyor sul- tanım? — Padişah Mustafaya gammazla, 5. Fer o bu kahpenin boynunu vurdurutsa hem bundan kurtuluruz, hem Alemdarmn tehevvürünü Mustafa üzerine alevlendir- miş oluruz. Görülüyordu ki koca Selim bile artık dalarerelerle saltanatı lehine çalışma « ğa başlamıştı. Bayağı ümidi artmış, yine padişah olmaktan başka gaye düşünmez olmuştu. Hem de neden padişah olucağı- nı Mahmutla, Cevri bilmez değildi, Düşmanlarından intikam alacak, kana doyacak ve saltanatı Mahmuda biraka . raktı, Cevri bu noktinazarı muvafık bulmuş- tu, Hakikaten bir taşla iki kuş birden vu- yulabilecekti, Artık bundan sonrasını İda- ye do Cevriye düşüyordu, Yalnız aklınm Rilmadığı nokta, Alomdarm bu karıys ne Baman, nerede ve nasr! abayı yakmış ol, duğuydu. Bu aralık karıyla görüşmesine de İm- kün yoktu. Bu nasıl işti? Halbuki Alem - darm İstanbula gönderdiği Davud, yıl - larca Kabakçı yunmda bu işler peşinde koşmuş, kadm avcılığınm, kadın sarraf ye tellâllığının dik Alâsını bilen biriydi. Kabakçı yanmdaki mevkiini ve ikba, ni kaybettikten sonra Alemdarm ya - »mda daha üstün ve daha şümullü bir yefaha kavuşmak İçin böyle hud'alara başvurmuş, ne çıkardı?” Hiç olmazsa bir serseri sergerieyo değil, yarın serdöri #krem olacak bir kahramana bu işl yap. Mış olurdu. Cevrinin de biricik bilmediği yey bu Davud ve bunun saman sltın - dan yürüttüğü suydu. Nasil etmişse etmiş, Alemdarın boğul. masını emrettiği kadına muhabbetini öelbetmişti, Alemdar da haklıydı. Mademki şehza- de öldürülememiş ve mademki Kabakçı- nın vücudu ortadan kaldırılmıştı, o hal- da böyle leziz ve nefis bir kadınım kant. mâ girmekte ne mana vardı? Şurada ne kadar ömrü kalmıştı? Bir de o vur pat- Jasın yapmak istemez miydi? Alemdar belki dalma muzaffer olmuş, korkunç bir serdardı ama, Tuna boyu - Dun narin yapılı ,ince belli, siyah gözlü, uzun ve kıvırcık kirpikli, şeftali renkli kızlarına kaç defa Sakalını kaptırmıştı! İşte bu sefer de böylece bu Karıya ya- kalanmıştı. Bilir miydi ki bu sunturlu bir iblistir! Bir öpüşüne Alemdar far. ketmeden nekadar rüşvet almasını bilir. di; nice dalavereleri serdarı #let eder- di? Alemdar paşa, boş vakitlerini Davud- la beraber karşı karşıya geçiriyor, içe- riye kimsecikleri almıyor ve yalnız bu kadından dem vuruyordu. Davudun &öy- lediğine nazaran Gülizar, Alemdar İçin bir çırağ olmuş yanıyordu. Davuda bir ge co demişti ki: — Böyle devendam bir serdara feda olmak ne lezzetli bir iştir! Alemdar, bir an evvel sevgilisini ku. caklamak için İstanbula erişmek istiyor. du, Tali nekadar yar olmuştu. Birta. raftan serdarı ekrem olması bemen mut- laktı. Bütün devleti eliyede amı ve göb- reti yürümüştü. Diğer taraftan da bir nevelvan gibi kendine tutulup, yanan tu- tuşan bir saraylı vardı. Hem ne saray. lı! Alşımdar, yarı çıplak yapılmış, resmi- ne baktıkça ağzımı şapırdatıyor ve söyle- niyordu: — Ömrümde bu kadar güzel görme- dim desöm inan Dayud! Davud fırsatı kaçırır mıydı? — Kalb kalbe karşıyruş devletli paşa. — Al Davud şu keseyi, Sen meğer, ne akıllı, ne müdebbir, ne kâr aşina bir adammaşsız? Alemdarın adamları, pâşalarımın deği, gikliğine bayret içindeydiler. Doğlarda yatmış, topraklarda uyumuş, çadırından başka yer bilmez, kılıcından başka mu- kaddes tanımaz bu büyük paşanın böyle birdenbire bir elçi gibi süslenmesi ne ga- rib bir neticeydi) Alemdar bareminde hile bu hal ace. ib göründü. Ama, kadma lâf düşmezdi ki, sorup anlasınlar. Herkes, bunu paği- şahla mülâkata bir hazırlık gibi izaha kalktı. Halbuki, Alemdar âğıktı, işik! Cevri, müntekim kadındı, Hem ns o- lursa olsun bu Gülizar cidden teklikeliy. Gi. Kalfa biraz da kendi hayatını düşü» nüyar, Selimle Mahmut arasında kendi yorganının da başma kıyamet kopabil - mesi ihtimelinden tüyleri Ürperiyordu. Böyle burnunun dibinde bir düşmanm, bir yılanın yaşamağa ve bilhassa Mus- tafa hareminde mevki ve kıymet alma- #ma asla müsaade edemezdi, O gece sultan Mustafa Cevriye dedi ki: — Kalfa! şu AÂyinlesm derler bir n6- Yazan: Ikimim vİ zevk âlemi varmış. Şunu hir de bon görmek isterim, Ne gilzel fırsattı. Cevri hemen atıldı: — İrade hünkürmmdır! — Bugünden tezi yok, hazırla baka. Im kalfa, Göreyim oni. Padişahmt eğ- lendirebilirsen seni âltma ga Altın umurunda mıydı Cevrinin? İşte böylece bütün cariyeleri toplryacak ve Gülizar: da getirlecek, hazırladığı plânı tatbik edecekti. Ama, bu Cevriye bazı fedakArlıklara mal olacaktı, no zarar vardı? Gaye istihsal edilsin de ne olur. #a olsun! Ayinicemde o bnlunacakların adlarını padişah bizgat söylemişti. Garibdir ki geyhülislim Ataullah efendi dahi bu &- yine iştirak edecekti. Sarayda yirmi dört santtenberiğir ba- ri bari! hazırlıklar var. Cevri sağa söla kumanda veren bir kaptan gibi hiç dur- madan oraya buraya koşuyor, Bir ahçı dairesine iniyor, bir İncosazcılara gidi . yor, velhasıl bu İşin dört başını mamur hale getirmeğe çalışıyordu, (Devamı var) Garip bir bisiklet yarışı e e İngilterede bisikletli satıcı ve hamal- lar arasında yapılan bir yarışta, mü&aba- kaya girenler bü vaziyette koşmuşlardır. Kucakları sepetleriş dolu, başlarma da bir sepet geçirilmiş olduğu halde koşan bu satıcılar, bu kadar yük arasında bile önlerini görüp gidebileceklerini ispat etmişlerdir... 13 EYLUL — 1938 ali b Kyani Yazan; R. Rober Düma — 57 — Çeviren: F: K. 0» Komiser Rokur, Berlinde gen€" ralin oğlu ile ahbap olmuştu , Komiser, Benuanın karşısına geçip 0- turdu, Bir elgara yaktıktan Sonrs anlat- mağn başladı; — Ehemmiyetsiz teferrüatı snlatmağa lüzum görmüyorum. Evvelâ generalin a- İlesi hakkında malimat vereyim; Generalin geceleri geş vakte kadar çalıştığı muhakkak, Bunu dışardan işik- lari gözetlemek suretiyle öğrendim, Ge, neralin karısı bir İspanyoldur; oyaşmı kaşını almış, fakat csmii yıkıldığı halde mihrabı yerinde kalmış bir kadın, Ol - dukça ge Berlin sosyetesinin mşe- hurlarından. A onun ma - elde ettim. öze, otelinde sişanlısı, Küçüğü daha on üç yeşın- de, ailenin en küçük çocuğu... İki de oğulları var. Büyüğü Maks eğ- lenee düşkünü, yakışıklı bir züppe. Ba- basımnı arzusuna rağmen asker olmak istememiş, Ailesiyle beraber oturuyor. Üçüncü katta bir atölyesi var. Genç mo- del kadınları davet ederek orada resim yapıyor. Kendisinin büyük bir rossım ol- duğu kanaatinde... Generslin küçük oğlu ise İneklarımın ucuna kadar askör, Fon Strammerin mensub olduğu alayda mü- Mâşim. Babasınm sevgili evlâdı. Binada üç hizmetçi var; bir ahçı kadm, iki oda hizmelçisi. Bir de generalin €. mirber neferi var, Yaşayışları: ayda izi veya üç defa su- are veriyorlar ve hor cumartesi Saat İ- kiye doğru ikametgâblarından ayrılarak Berlin çiyarındaki villâlarma gidip haf- ta tatili zamanını orada geçiriyorlar, General silesine pazar günleri iltihak ediyor. Cumartesi günleri öğleden son- Ta du akşumm saat altı buçuk yedisine kadar yazıhanesinde kalarak. çalışıyor. Sonra övine döntip yemekten sanra lâbo, ratuvarma kapanıyor ve yalnız başına çalışıyor. Çünkü mütehassıs kimyager zabit cumartesi günleri öğleden sonra ta- tü yapıp pazartesi sabahma kadar gö rünmüyor, Yüzbaşı Benua not alıyordu, — Bravo! dedi. Bu malümatı nasıl toplaâmız? — Teferrilatmı sonya anlatırım; basit bir iş.. Hizmetçileri, öteberi gatıcılarmi, gazino garsonlarını, generalin ressam mahdumunun meyhane arkadaşlarını ve bilhassa modellerinden bir kadını #5y16- terek ağızlarından meharetle lâf aldım, Hele madel kadın bana pek fayadir ol. du. Onunla sıkıfıkı ahbablık yaptık ve kızcağız sayesinde bir gece generalin oğ- Yü Maks ve arkadaşlarıyla bir bar âle, mi dö yaptım. — Nasıl? fon Rogviçin oğluyla temas ettiniz demek? — Evet. Berline muvasalatım ikinej günü, daha doğrusu ikinel gecesi, Ge « neralin karısı da çay içerken Makam bir bara gittiğini söylemiş, barm bildirmişti, Yandaki masada bunu duyuncs we © bara gittim, Çabuk shbab olduk risli bir gazeteci ile tanışmakis? memnun oldular ve beni gayet İYİ mi ladılar. Neyse bunlar teferrüat; 30 generalin Ikametgihı hakkınd > mat vereyim. Bizde mevcut olen doğru. Yalnız Maksın atölyesi m mevcut değil; çünkü burasını Ü$ evvel inşa ettirmişler. Atölye ye fsinei katının üstüne Kondurulasiği eğ yeden dik bir merdivenle Maksın kallaki dulresine iniliyor, — Bunu nereden biliyorsunuz? ys — Atölyoyi gezdim de onda: eği bana yaplığı tabloları göstermek ve atölyesine davet etti, Gidi bina etrafında yetiş tarsanPi” na gelelim, — Pa. 156 nın verdiği malümat değ mu? — Evet, Sivil üş polis sekizer #89 nöbetlerle binanm önünde va Hiçbirisi bizce malüm değil, dosyalarda fotoğraflarını görmedi. abii * — Veltere dair bir şey öğren! niz mi? — Maslesef hayır. Bu izin fasis rine düşmekten korktum. in anlaşılır diye... — Hakkınız var. gir — Şimdi yüzbaşım, müsaadenizif ae dinlenmeye gideyim, Gece tren Y” ğu beni epey yordu. — Hay hay dostum. Ban de pu BEİ kolonelle görüşerek fsaliyetini? Keçi dn kendisine malümat vereyif gelirsiniz? — Öğleden sonra geleyim mi? yen — Ulzumu yok. Yarin satah 8 de olur, Saat onda gelebilir MT ge — Hayhay. Eğer bana ih lursa eve telefon edebilirsiniz. — Peki, Masmafih lüzum © zannetmem, * — O halde Alahaınmarindk 7 gan. d çi — Güle güle dostum. Tebrik ed? Bu kadar muvaffakıyet beklen” doğrusu, — Elimizden geleni yaptık « e Benua yalniz kalmcd, kol rüşürken aldığı notları tokrsf Sonra dakikalarca düşündü. 9? Nihayet doğruldu. Telefon çekti, Santralı aradı: All, Basa Labor 78138 NÜ nuz. —.... gi — Alle, Labord 131,23 yi * niz? LER A ÇK VE CZ VD EE Xl RX. KE GA > nn az Güzel bir kedi yuntuşaklığile kanapode dertop oturan Nana he- men doğruldu; — Ama, ben hiçbir şeyden elimi eteğimi çekmedim daha! diye Yeğeni mırıldandı: — Ona ne şüphel SUBAYIN ae yer De “zevkine mani ma kızcağızın! tiyen bir nazarla baktı. Platon bu sitemin doğru olduğun" Ve ne Sadunun, ne de kız kardeşinin o ana kadar onda leri, ciddi ve tatlı bir sesle: «— Vals bilir misiniz, bayan Nazan? diye sordu. ari paye Nana tehdit edici bir tavırla parmağını salladı; (fakat bir söz söylemedi. Sadun da, al dilemek ister gibi başmı eğdi. Nana sözüne devam etti; — Bunun için, yani hiçbir şeyden vazgeçmediğim için, her şeyi istiyebilirim; değil mi? Hepsi gülümsüyordu. Bundan cesaret alarak ilâve etti; — Sizin müsamerenizde bulunmak isterim, sayın subaylar! Fa- kat bunun için ne yapmak lâzım?.. Sadun, ağır ağır, cebinden dört köşe bir zarf çıkardı. Yeğeninin mini mini burnuna doğru uzattı, Nazan: — Ver! diye atıldı. Fakat Sadun muziplikten vazgeçemiyordu. Zarfı yükseğe, başı. nın üzerine kaldırdı; onu kapmak istiyen atik ellerden uzak sanr yordu. Fakat Nazan, sincap çevikliğile bir iskemlenin Üzerine sç radı, kâğıdı kaptı. Prenses ile P'aton setlerini çıkrmağa vakit bul- madan, yere atladı, Zarlm üstünü okudu; Bayan Nazan Muhtar , — Aman ne güzel, ne güzel! Mektup almak öyle hoşuma gider" ki., Keşki hergün bir mektup alsam! Sadun, alaycı bir sesle; — Mektupta ne yazılmak lâzım, acaba? diye sordu. — Ne olursa,. hattâ hiçbir şey.. Zarfın üstünde ismim bulun. $un yeter. Bu benim için büyük bir zevktir. KAÇIRDIĞI İZ LL Prenses dedi ki: — Öyleyse sen, beyaz bir kâğıdı dörde katla; üstüne kendi ad resini yaz, postaya ver. — Oh, hayır! Bu beklenmiyen bir şey olmaz, benim hoşuma giden şey, bunun değeri değil, beklenmemiş olmasıdır. Platon dişlerinin arasından mırıldandı: — Görüyorum ki siz hep değersiz şeylerden hoşlanıyorsunuz. Nana şaşırmış bir tavırla ağır ağır ona döndü, Sonra, birdenbi» re ciddileşerek, zarfı açmadan masanın üzerine bıraktı. Prenses, kardeşinin sözlerindeki ağırlığı hafifleştirmek emeliyle ve iyilik istiyen bir setle dedi ki; — Hani ya! merak ediyordun, ne oldu? Nana, hâlâ gözleri zarfı aldı. Ağzını yırttı, İçinden, nam na yaldızlı bir davetiye kartı çıkardı. Herkes bir sevinç taşkınlığı bekliyordu. Hattâ © preüses, genç kızın fırtınalı tezahüratını karşılamak için elbisesinin etek kıvrım: Yarını töplryordu, Nana, karttaki yazıyı sonuna kadar okudu, bir şey olup olmadı. ğını anlamak için kâğıdın arkasmı çevirdi. Başka bir heyecan gös” termeksizin kâğıdı zarfa koydu. Genç kızın, mahzun nazarlarla ona baktığını görerek — Biz askerler bilhassa Viyana valsini pek Sadun Alev onun tarafından cevap verdi: gunun — Birinci snf hakiki bir Viyanalı gibi vals oynar doğmuş! — Siz benim vals yapıp yapmadığımı ne biliyorsun” gi, — Acizane, hakirane affınızı dilerim, yeğenim; des iki sene kadar evvel babanızla vals oynarken görmüştü Nazan yüzünü ekşiterek; yana VE — Ooo! dedi, ben yedi yaşındayken. Babamın iyor O valsini dik öğrettiği zamanlar!,, Şimdi gözümün önüne giy ri liğin birçok senelerini ataşemiliter olarak Viyana babam, pırtl pırıl çizmelerile ne güzel vals maz.. Şimdi o zamandari çok iyi dansediyorum. Sadun da yüzünü buruşturdu. nan, rl — O halde, dedi, maharetini görmek isterim. HAMA la mı dansediyorsunuz; yoksa, daha daha İşi ile zerinde mi dönmeğe başladınız.. Prensi aye Platon gülüyordu. Nazan da kendini tutamağı. ne de bir ö tıkta yeniden barış havasının estiğini görerek, kendi ge tiye kartı istedi. Sadun Alev: edememişti” — Reddedilmek ihtimaline karşı cesaret cebinde hazır duran zarfı çıkardı. Platon hayretle bağırdı: gı ver)