—— — e eme A ger a my A a ae rr per Haber'in tarihi Romanı: 11 Hem sarhoş, hem mecnun padişahı avlamanın tam zamanıydı. Haremağaları, üzerleri kırmızı tüller- le örtülü gıcır gıcır bakır tepsiler içinde nevale yetiştirmekten baş kaldıramıyor. lardı, Mustafa, her kadehi yuvarladıkça bir cariyenin ipek elbisesine pençe atıyor ve tâ sonuna kadar yırtıp, kabuğundan #iy. rilmış bir muz gibi çırılçıplak kalan ca- riyeya haykırıyordu. — Haydi, Öp hünkârmın syağını! Meclis kızışmıştı. Beyinsiz sultanm kafası karmakarışık içkilerle büsbütün sulsn - mış, ne yaptığını bilmez balde sağına &0. luna saldırırken Cevriye rasladı: — Kalfa! — Lebbeyk sultanım! — Selime yaranamamışsın. Anber ağa söyledi, biz de baremimize tokrar alı - verdik seni, Buradan memnun musun Cevri? — Ömrün uzun olsun padişahtm... — Dile benden Cevri, ne dilersin? Hem sarhoş, hem mecnun padişahı avlamanm tam zamanıydı. Cevri, kendi eliyle bir kadeh daha sunarken kulağı- na eğilip yavaşça söyledi: — Hünkürma hâlik uzun ömürler ib- #an ©tsİn! saltanatta kalman için en. dişemizden başka kederimiz yoktur sul. tanım, Senden başka ne isteriz ki? Mustafa kendine gelir gibi olmuş ve derhal korkunç bir yüz bağlamıştı, Hay- kırdı: — Söyle bre Cevri, endişen nereden gelir? Cevri, ipin ucunu yakalamıştı. — Bu gece, dedi, sira bende olsun hünkürm. , Cariyeler kinle Cevriye bakıştılar, Mustafanm da kolları kabarmıştı. Belki içlerinde en güzeli, en aklı başında ola. m işte Selimi beğenmemiş, ondan haz duymuştu. Maabaza padişahın nevri de dönmüştü. Yüzü sarkmış, omuzları düş - müş, birdenbire çökmüşt, Ona saltana- tından endişe sözü pek giran gelmişti. A- caba bu kadında gizli haberler mi var. dı? Boğazı yırtılırcasına bağırdı: — Savulun bre kaltaklar! Kadınlar çil yavrusu gibi dağıldılar, Haremağaları kaçıştılar, Deliye dönen padişahm dizleri dibinde yalnız Cevri kalmıştı. Kalmıştı, ama, onun da kalbi sanki yerinden sökülüp fırlıyacaktı. Pa- dişah bu; şaka götürür mü hiç? ya ida- re edemez, ya bir falso yaparsa gitti gi. derdi. Mustafa, duvarlara yumruk yapıştır - İ dıkça oda sarsılıyor ve padişah, bir kat LA İM SL) SL daha canı yanmış bir sırtlan gibi uzun dişlerini göstererek haykırıyor, uluyor- da: — Saltanatıma kim göz dikti Cevri? Mustafanın ağrı, yüzü çarpılıyor, göz- leri kısılıyor, elleri dirseklerine çekiçle vurulmuş gibi birdenbire sıçrıyor, düşü- yor, sanki can veriyordu. — Söyle bre kalfa! İki dev vücutlu bostaner kapıda hün- kârın iradesini bekliyorlardı. Bakalım bu gece sıra hangi kellenindi? Cevri, kapıyı örttü. Mustafanın dizleri sratına diz çökerek anlattı: — Tayyar, serdar olmak arzusuyla serdarı ocaklıya, ocoklıyı sördara diş, man etti. Orduyu hümayun takatsiz, ü - | mitsiz durmaktadır. Akçe tedarikinde ne | mertebe usret çekildiği malümundur. Serdar makamı peşine düşmüş, gaflet iç- redir, Tuna serdarı ve senin en sadık benden Alemdar paşayla can cana beş- başa ihtilâf içredirler, Mustafa kuyruğuna basılmış gibi kli. yor ve mütemadiyen: — Anlat bre Cevri! meğer biz ne gnf- let içreymişiz! diyordu. — Hünkâirim, #altanata Selim ve Mahmuttan geyri €l atacak kimse yok, tur. Mustafa inler gibi söyledi: — Elimi kana bulryacaksın kadın! Cevri, padişahı kıvamma getirmişti Sevinç içinde seyrediyordu. Mustafa yı- lan yemiş gibi ktvranıyordu. Cevri de- vam etti: — Halbuki kulların devamı ömrün ve bakayı saltanatın duasındadırlar, Mah- mut saralıdır. — Bu yalan değil ml kalfa? — Hayir hünkürm. Nice gecelerim şehzadenin yanında geçti. Selim ise ak- Miselimden mahrum ve zebun bir matuh- tur. Mustafa memnuniyetle başmı sallıyor. du: — Memnun oldum kalfa! — Nahakyere elin kana bulaşmasın hünkârm. Bu iş yağdan kıl çeker gibi hallolunur. — Nasil Cevri? Ne yapalım, nasıl ted- bir edelim? (1) İşte asıl iş bu susle cevab verebi! - mekteydi. Şimdi Cevri ne dese hünkâr yapacaktı. — Tayyarı arleyle padişahım. Alem- dar kuluna ruhsat ver, Deraliyyeye ge- Up hakipayino yüz sürsün! Haremağası Nezir de kara yüzlü bir hahistir. İktisabı servetten gayri bir ei, IROMANI Çok kadınların, aile hayatlarında çektikleri ıstırabları acı acı Yazan: Ikimim het düşünmez oldu. Halkm beddunsmı &- Mp durur. Bunun da kâr itmam eyle hünkürm., Her iş yoluna girer. Henüz Sultan Mustafa tasvib edip et- memekte tereddüd içindeyken kapı şdi- detle vuruldu ve sultanm müsaadesini beklemeden kethüdayı #adrrâli Osman 6. fendi, aklı k ş, saçları ka » vuğunun alından gözlerini bir halde içeri girip hünkârın ayaklarma ka pandt, Cevri kadar padişah da alıklaş , miş, bu usul ve Adab bilen kethildanm böyle bir bomba gibi huzura düşmesinde çok mühim bir sebeb olmak ihtimaliyle sormak cesaretini bile kaybetmişlerdi. sarmış Kethüda kekeliyerek haber verdi — Tuna seraskeri Alemdar paşa ku- tün on bin kadar güzide askorle Edirne ve havalisine dehşetnüümayı azimet oldu hünkürm., (2) Serdarı ekremin saaf: derkâr olduğu halde Yılık oğlu gibi bazı kesanı Edir. neye davet etmekle Alemdar paşa mün. fail olarak gemi azıya aldı ve av behane- siyle Edirneye âzim olup bu sabah vü. sul mukarrerdir. Şimdiden çaresi görül. mezse önl almmaktar kalır ve sonu ya- man olur hünkârım. (Devamı var) (1) Tarihi Asım, sayfa 245 (Mebadii vak'a), (2) Taribi Cevdet, sayfa 244, DAİREİ FASİDE — Kirayı ödemeden burada kalamaz. siniz, — Ne garip vaziyet! Kirayı ödeyebil, sem zalen ben bıreda kalmam ki... IE SEY LA EE 08 e R. Rober Düma —41— Çeviren: 2 Alman casusunun cesedi üzer! dört Fransız neferi eğildi. | — Duralım Benua! Yaptığın çılgınlık! — Ha; Sen arabayı sür, Felikste birkaç dakika kaldığı sirada bile Benun şaşılacak derecede sakindir. Yüzbaşı artık her şeyi biliyordu. Casus kadın yolda macerasını anlatmıştı. 43 üncü kilometre! 44 üncü kilometre! Mersedes hep peşlerinden geliyor; leş kokusu almış Akbaba gi Benua'nın cesodinin yola düşmesini bekliyor. 45 kilometre! — Selâhm var mı Benua? — Hayır — ah! Fon Strammer silâhir... 146 lometre! Birden yüz elli metre kadar önlerinde üniformalı bir sıra sdam gördüler. Yol kapanmıştı. — Durunuz! Yoksa atoş ederiz! Erna hemen frenlere bastı. Jandar, mslâr nişan almış, elleri tüfeklerinde 'a- teşo hazır duruyorlardı. Arkadan gelen Mersodes de İç gıcıklar yıcı bir fren yaptı, manlayı gören Fon Stammer geri marş yaptı, kaçacaktı. — Tutun! 6 bir casustur! Kaçıyor! Bağıran Erna idi, Otomobilden stirya, rak jandarmaları ikaz etmiş ve onların önünde Mersedese doğru koşmağa baş- lamıştı. Hepsinden önce arabaya yaklaş. t. Fon Strammer otomobilden atladı. Yol, iki otomobil farlarının aydınlat. madığı noktalarda kapkaranlıktı, Bu ka- ranlık içinde bir tabanca sesi, bir çığlık ve bir küfür işitildi: — Köpek! Geber öyleyse! Erna Filder olduğu yerde sallandı ve yere yuvarlandı. Fon Strammer casus kadını bir kur yunla öldürmüştü. Şimdi, koşarak gel. ! mekte olan Benuaya eteş etmiye dav. ranıyordu. . Fakat yetişen jandarmalar buna vakit bırakmadılar, altı kişi birden Fon Strammorin üzerine atılâr. Bir kapı kilitlenirmiş gibi ses işidildi: Alman za- biti kelepçelenmişti, Benua, Ermaya oğilmişti. Bağırdı: — Işık tutun! Bir jandarma koştu, eletrik fenerini Ernanın soluk yüzüne tuttu. Erna, en. 8osi Benuanın koluna yaslanmış, gözleri açık, gök yüzlünü seyreder gibi idi, Yüzbaşmın elleri kan içinde kalmıştı. Ne bir söz söylüyor, ne de yerinden ki- mıldiyor, hep ayni vaziyette kalarak Er naya bakıyordu. Dakikalar böyle geçti. Ölünün ve onun başında bekliyenin etrafmda jandarma, lar hürmetkârane bir halka teşkil etmiş- ler, bekliyorlardı. Bir otomobil yantbaşlında durdu. Bir adam jandarmaların teşkil ettiği halkayı yararak Benuaya yaklısi” tuttu ve kulağına fısıldadı? — Kendine hâkim ol d9* kalk, Gel benimle... — Kolonel! tu. ? Zİ Benua âmirine baktı v9 birini rinden yaş boşandı. Sessiz0f di Alman casusunun cesedi 9 wi Fransız neferi ığıldi. ikisi ÜL dan, ikisi bacaklarından (utan dı. Erna götürülüyordu. — Benun! Benua! Kolonelin otomobiliyle Dorote Şmit yüzbaşıys sart — Gel Benua! dedi, ars! m takip edelim. Bu gec bekleriz. — BİRİNCİ KISMIN aş po idi. ai? imiz ** SONU” İKİNCİ KISIM “Zabıta dün gece 7 umarak! veren rinde muvaffak netice ra yapmıştır. Manovranm idi: (Paristen Iki şüpheli tr, Otomobillerin ve e mev” g » Bunlar bekdiyi. şu şekildedir. - göçerek 7 numaralı 4056 mektedirler, Kaçmalarına caktır.) Yarım saat sonra otomobille” blo ormanında tevkit edilsii” Devra böylece sona ermiştir” mörl e »#. gi Bu manevra yol temi xe heyecanı mucib olmuş, ri haberdar bulunmuyanlsr se vukubulduğu zannama lâhare İşin mahiyeti sanli zail olmuştur. yi Tivvelden gayet gisi iü kü Tekila DA 2 NN «dddi bir firar mevrubahs bi bildirilen bu manevra e kamlara Paris ve civarı Yöl zerinde kontrol teşkilâtmin Üİ göstermiştir. Kolonel Gero, Parisin gazetelerinden birinin ilk mış olan bu havadis okuyM? gülümsedi. Bir müddet di Sonra zile basarak hadem — Komiser Rokur gele Bir dakika sonra sivil yüzük sd mi ie ek Rokur kolonelin yazıhanesin? Jim verdi. — Buyrun M. Rokur. ma müteessirim. Fakat sizi VE den bir havadisi okumakla “eyl (Deva A BEY VZ17 nun içindir, Su bana, seher vaktinin cazib Tetafetini zaman mi gi anlattıklarını duydum; fakat kendi kendilerinden hognud olmıyan, ihtiyarlamayı istemiyen veya bilmiyen, gençliklerini çılgınca geçir. dikleri için daima içlerini bir geyler kemiren, damarlarında z0- birler akan, gözlerinde hep bir keder bulunan, itlmatsızlıklarını giz. lemek Için istihzaya kalkışan, bir saatlik süküns mukabil günlerce kahreden, kendilerini sevdirememelerinin acısmı bizden çıkarmak istiyen, güzelliğimize gizli gizli kin bağlıyan erkeklerin huysuzluğu, gençlerde gözükmez; bunlar, karıyla koca arasında büyük bir yaş farkı bulunan ailelerin nasibidir. Sakm, kardeşim, kızmı yaşlı bir kocaya vereyim deme! İnce ve zarif bir zekânın her an başka bir hali o daimi tebes- süm, insanla adetâ konuşan, dudakların köşelerinde aşk düşüncele- ri, teşekkürler gizliyen, geçmiş sevinçleri şimdiki sevinçlere ekli- yen o tebessüm bilsen beni nekadar çıldırtıyor! aramizda unutulmuş hiçbir şey yok. Tabiatın en küçük şeylerini bile sandetimize âlet ettik: bu #üsunlu ormanlarda ber şey canlı, her şey bize kendimiz. den bahsediyor. Yolun üzerinde, bekçinin evi yanındaki yosunlu meşe bize, bir gün gölgesinde oturduğumuzu, bana Gaston'un ayak- Jarımızın dibindeki yosunları aniattığını ve bizim, bu yosunlardan başlayıp İllmden ilme geçerek nibayet bu dünyanm gayesinden, hikmetinden bahsettiğimizi söylüyor, Zekâlarımızda öyle bir benzer. lik, öyle bir kardeşlik var ki bir kitabım iki ayrı nüshası dersin! bak! Ben de şalree konuşmağa başladım. İkimizde de her şeyi bütün vüsatı ile görmek, onda ker şeyi bulmak âdeti ve kabiliyeti var; bi, ribirimize, bu iç kabiliyetimiz hakkında mütemadiyen gösterdiğimi miz deliller, her an yeni bir zevk oluyor. Tablat ve zekâlarımız - daki bu birliği artık aşkımızın bir şahidi saymağa başladık; bir gün bundan mahrum kalırsak bu, bizim için, başka ailelerde ihanetin doğurduğu neticeleri doğuracak, Benim zevkler içinde geçen hayatımı anlatsam sana, en yoru- ca İşlerle dolu gibi gelir. Bir kere şunu söyliyeyim, kardeşçiğim: Luiz « Arptand Mari dö Şoliyö yatağını kendi yapıp odesmı kendi Nurullah ATAÇ un ğa düzeltiyor. Bir hizmetçinin, yabancı bir kadın veya kızım, oda. mın esrarma vâkıf olmasmı İstemem. Benim dinim, ibadet için M- xmgelen şeylere yabancı ellerin dokunmasına müsaade etmez, en ehemmiyetsizine bile kendimizin bakmamızı emreder, Bu, kımkanç- hiktan değil, kendi kendime hürmetten geliyor. Bu sayede odam, genç ve sevdalı bir kızın süslerine, elbiselerine göstereceği ihtlmam- İn diğzeltiyor. Her şeyi yerli yerinde, tam bir intizam içinde bu- landurmak hususunda da bir ihtiyar kiz kadar dikkatliyim, Tuvalet odam karmakarışık değil, adetâ bir küçük salon. Hiçbir şeyi göz- den kaçırmıyor, oluruna bırıkmıyorum. Benim efendim, sultanım oraya İstediği zaman girebilir; gözüne kötü görünecek, hayretini veya teessüfünü mucib olacak hiçbir şeyle karşılaşmasma imkân yoktur: çiçekler, Jâvantalar, tam bir zarafet... Hasılı hep gözü, ru- hu okgıyacak şeyler. Sabahleyin o daha uykudayken ben vsulen kalkıyorum (dahs biç farkma varmadı), tuvalet odasma gidiyorum ve soğuk Suyla yıkanarak uykunun İzlerini gideriyorum; bu Ilm'i, annemin tecr, beleriyle edindim. İnsan uyurken derisi, tenbih edici hareketler daba az olduğundan, vazifelerini tamamiyle yapmıyor; ısınıyor, Ü- zerinde küçük kurdlarm görebileceği bir sis, bir hava tabakası hâ- #il oluyor. Bol sulu sünger kadını, bir genç kız ediveriyor. Eski Yunanlıların Afrodit'i sulardan çıktı diye tasvir etmeleri belki bu- Çeviren: lerimi tarıyor, kokular sürüyorum; uyandığı #'l bir bahar sabahı kadar süslü bulman diye, tuvale yy dikkatle yapıp bitirdikten sönra yatağa yine sessiz evel yorum. O, bu yeni açmış çiçek tezeliğini görünce f€”” var nun oluyor ama bunun nasil olduğunu bir türlü anl beni fam.dö-şambr'ım giydiriyor ama bu başka bir salonunda oluyor. Bittabi gece yatarken de tekrar ei Tenmek lâzım. Böylece ben kocam işin günde Ü€ id tuvalet yapıyorum; Bunun sebeblerini de Yunanlılar” pelerinde aramak lâzım. sğuçlarımızın © güzel mahlükları ile uğraşıyoruz çekten birer nebatat Alimiyiz; çiçeklere aterli Dİ yoruz; köşklin her yeri onlarla dolu. del top top ağaçlarımız, en zengin bangerin bahçeleriP' güzl itinayla büyüyor. Dünyada bizim bahçemizden dah” Birçok da işlerimiz var. Çiçeklerimizle, Çemenle, Yimon?” gi* 0 Ki gi bulmak zordür. Yemişe de çok düşkünüz, asi”. tür! li ağaçlarımıza gözümüz gibi bakıyoruz. Fakat sadece böyle toprak, ağaç işleri ile uğraşı” ruhunu tetızine kâfi gelemezdi; bunun için kendisi” ati. lerinde başladığı ve gerçekten çok güzel olan sini, ancak bu gibi eserleri, bir birakıp bir almak kebÜği” lar İçin uzun uzun düşünmek Mizımdır ve üslübun bi işlenilmesine hacet yoktur. Tiyatro mubaverti” yazmak kabil değildir; onlar için birtakım nükteli süküt ve yalnızlık içinde bitirmesini tavsiy" ve " ks Ze se tesirini icra edecek sözler bulmak lâzımdır; burl#r” sl ların çiçek yetiştirdiği gibi verir; onlar ramak eğ G le bulunur. Böyle fikir avcılığı benim de işime ma Yardım ediyorum ve onu hiç, haynl üikesind? larda bile bıraktığım olmuyor. (Devam gole o di yar) ii