Pi iu Arasmda bir moda herkesin ağznda, İ Modasının çıkar gibi | Bzdn, Erde Avrupada pipo - pm doğrusu - ağızdan ani, hara Yor. Me, ds bügün Avrupada iki e UN Eh canlı müdafile- Seyi Ml Lyon şebrinin ere. Pl ye bu Teİsİ, eski Pransız İla mMeslis başkanı başvökili Baldvin | bir Pipo ile ortaya çi. | le Pipo, siyasilerin bir | İd fazla konuşmaya, Ve münakaşaya alışık * çenelerini, dişleri- ik bir sey ninrak tütmak A tir. & Ba ireş Sat, lena ay, yer, ETEİSİNİ en fazla İngiliz - Ma “ini, |, Tarihte, bir İngiliz a- K Mara pe s aş, ei Kola, leceği yöre; ağn- Maş 8 oy, * başmr cellâdın bal SİN ego AN evvel “piposundan Me altay ye SOİLİZİ meşhurdur! ” İtmindeki bur adam ve ray emk selami Gi *ndisi de müthiş bir Mine “karşı olan Bü birinci Ceyme' kralı tütün aley- | leye sevketmiş- İ e, tep | n alay | 13, *Y'in l ma Mtlin Itamma dair çikan > ŞU şokilde tezyif | Pe Jİ VE esir Amerika. P Ve hayvani (0) #imeklo Kazananı ii Veret veya medeniyet ğ Amar da m Yerlisi kezilderil tan Gök makbul ve #evdir. Amerikan had Setkiklerinde görül. İ bir ayı İSE arasmda tü yy er; SDESİ, hattâ dinle a- | Ame Mind Sti Me kisi derililerden | Mirat ge Bslrer olmakla mes su | İn ten birine sulk çı Sa yl çü Bird Şu BU İsmini ve - Ni Kok süslüdür. harb seklindedir. iman | <İ Felsin çadirın. Mi "çierinden biri, çu. * Sonra, konuğu - | u Po ya göre, harb | tal, çlirbe karar ve, , YDUĞUN dumanları Balarda MN Güz Sİ BTUD vardır. B ri derler, ge arr diğeri- "YE taç, SİKİ gruptan Sa. m tder, diğeri A- » baba yere 6 hay, Yare bularak, ba saa, kendizi- » “ diğeri muh | Maç gl pere 2 İKİ ayır grup) ke Yaya Bila kat, dağ çu | e Yali, MAĞ pek badi görür. | eş a leri kavgaya 8 Ral Yine harb ça - po içen adam ! Suçu, tütünü Amerikadan UBaya getirmiş olmasıydı İ edecek'mühim meseleleri yoktur. Fakat; Tülün Avrupaya Amerikadan gelmiş. tir ve bu yüzden, yukarda anlattığınız gibi, bir adamın kafası kesilmiştir. Fa- kat, âlimlerin söylediğine göre tütün A- merlkaya da Afrikadan gelmiştir. Şarkta ve Afrikada bilhassa nargileye tesadüf edilmektedir. Fakat, birkaç a» | sırlık bir tarihi olan nargile, tütünün baş- ırla olan istimaline nispetle | enidir. i Diğer taraftan, Arabların nargile iç- meleri ile kızıl derililerin çubuk içişleri, bilhassa oluruş vaziyeti itibariyle biri » brine çk benzemektedir. Bu da, tütünün Amerikaya Afrikadan geçtiğini göstere- cek bir delildir. Yalnız, daha sonraları şarklılar tütünü nargilede tömbeki gek- linde içmeye başladıkları halde, Ameri- | ks yerlileri çubuklarmda yine âdi tütün Avrupalılar da pipola - | ! l den daha başka bir şekle koymuşlardır. Tütün içmenin sebebleri ve zamanı da gözönünde tutulursa şarkiı garblı ve A- merika yerlileri srasında yine. büyük bir benzerlik görülmektedir. İnsan ekse- riya, düşünceli olduğu zaman tütün İçer, hili yükle Vhi silnlerimi TSASNİ, tabiatın genişliği, gökyüzünün sonsuzlu ğu onları tabiat Üstü şeyleri düşünmeye sevkelmişlir. Tasavvuf felsefesinin ya- tağı olan gark bu hususiyeti haizdir. Amerikan yerlileri de, yukarda an - lattığımız an'anelerinde görüldüğü gibi, harb veya sulh gibi mühim bir mesele ü- zerinde görüşecekleri zaman tütün İçi - yorlar. Bu da tütünün, düşeee ile bera- ber gittiğini gösteren en iyi bir misal- dir. Bizde de tütünün düşünceli anlarda, “efkâr dağıtmak için, içildiği malüm- dur. örin pipoya düşkün olmaları ayni © İzah ömez mi? Piponun yapıldığı ağaç da hayli me raklı bir macera geçirmiştir: En makbul pipolar Fransızların “brü- | yer" dedikleri funda yoya süpürge otu dal ve kökünden yapılan pipolardır. İn- gilizler dö buna “briyer” derler ve bun lar bugün en meşhur pipo markaları ol. muştur. Piponun memleketi İngiltere olmakla berabor, tahtasınm memleketi Borsikâ- dır ve pipo yapmağa en müsait ağacı bü- tün dünyaya tanıtan bir Fransiz olmuş- tur. O zamana kadar pipo âdi sert ağaçlar. dan yapılırdı. Bu işle uğrağanlar bilhas- &n Fransanm dağlık arazisindeki köyjü- lerdi. Kişm yoliar kardan kapanınca, gebre inip çıkamıyan köylüler, klübele, rine kapanarak, ocaklarının başında pi- po ve envai çeşit çubuk oymakla meşgul olurlardı. Tesadüre bakm ki, Sen Klod'lu bir pi- pocu ayni zamanda Napolyonu da çok severmiş, 1850 senelerinde du adam Na- polyonun mezarını ziyaret için OParieş geliyor. Yanıma da, yaptığı pipoların en güzellerinden birini almıştır. Sen Klod'lu pipocu Napolyonun Paris- teki mezarmı ziyaretle iktifa etmiyor, bu çok sevdiği büyük adamın doğduğu yeri de görmek isliyor ve bu maksatla Korsikaya gidiyor, Yine tesadüf bu Ya, oradayken pipo- Bunu düşürüyor. Onun, güzel pipoya karşı olan sevgisine mukabil, pipo içme. ye karşı da büyük bir iptilâsı vardır. Çar- vaçar, “Edi” bir pipo almaya mecbur o- Tuyar. kaba bir pipodur. Fakat ağacı gay dir ve hiç yanmıyor... Adam, bu güzel pipo ağacının neroden 6ide edildiğini soruyor ve Korsikahia , rin pipolarını funda dallardan oyduk - larin öğreniyor. İşte, Napolyonun doğduğu yeri gör- serin gölgeliği “Yürü kadınlar gölüdür! Piâjı, denizl, kumsalı, çam ağaçlarını, bol güneşi sevenler diyarı Se > “ ima e Pr a S e im a Büyükâdanın sivri “Dil,i, şehevi bir ihtirasla bu alacalı genç kız kalabalığına doğru uzanırken, “Suvak, şeytanetkâr bir uzaklaşışla, geniş - bir | Yazan: Süheylâ Şelik Bilmem siz de benim gibi misiniz? ben Adaları ve bilhassn Büyükndayı çok 8€- verim... Bu sevgi, kış mevsiminde bile hafta tatillerimi Büyükadada geçirecek deretöde bir hastalık halini simiştir... Belki zevkimi egzantrik bulacaksınız #- ma, ben göl kenarlarında siyah gövdele. rini yarıya kadar sulara gömmüş, “il serpe yan gelip aheste aheste göriş ge- tiren mahdaları seyretmekten de pek heşlanirim. Marmaraaa sırt sırta - veren adalar, bana, göl kenarlarındaki mandaların Bü zur Ye sükünunu Katırlatır... ... Büyükadaya mi gitmek istiyorsunuz? Canınız, Marmaranm elk ve lâtif dal galarında yıkanmak mı istiyor ? Yorgunluğunuzu yöşil çamların gölge- liklerinde dinlendirmek, başbaşa kalmak arzusunda mısmız? Size, yazardan başka her gün, köprü- nün Adalar iskelesinden kalkan 8,45 va- Purunu tavsiye ederim. Saat tam 10 de Büyükadanım muntazam İskelesine “pa lamar” veren vapurun “Yörükali” pifi. İma gidecek yoleularmı “Suvak” yükle, Bir... Suvak, AKayın adalar ve plâj arasmda işlettiği bu minnacık vapur, renk veik ve açık saçık pijamalaria, şenlik ve do- l nanmâ günleri alay sancaklariyle donn tılmış gibidir... Küçük büyük yüa, iki yüz Ada dilberinin tıklım tiklrm doldur. duğu Suvak, ganirsmız ki, sizi efsanevi bir diyam götürecektir. Saat 10,05 postasınm “Yörükeli” yol culari arasında “erkek”, pek küçilk bir ekalliyettir. Sayınız: rakamınız “10” y geçmiyeeektir... Üst güverteyi aşağıya bağlıyan mer- divenin kalabalığında, sağlı sollu dilber ada kızlariyle bordalanan kılı kolları sıvalı bir erkek, birkaç dili biribirine ka» rıştıran bir konuşuşla paskallık yapiyor... Erkeklerden biri bu... Ortalığı gülmek. ten kırıp geçiren bu delikanlı, muhak- kak ki ya bir cazband saksafoncusu, ya bir metrdoteldir. Yılarca evvel, bir damlacık çocukken, kaptan olmayı düşünürdüm. Çocuk mu. hayyilem, fırtmalı, dalgalı engin deniz. ler tahayyül ederdi. Oyuneaklarımıa i- çinde en çok, evimizin önündeki sahilde yüzdürdüğüm kar gibi beyaz yelkenli hulyalarınızla mek için Korsikaya gelen bu Fransiz köylüsü, giderken memleketinde pipo yapmak için bir hayli funda dalı götürü. Yön Ondan sonra bü ağactan yapılan pi- kavis çiziyor kotramı severdim. Evet.. kaptan olmak, gemilerime, ba: bardan dinlediğim engin okyanusları a- gırtmak isterdim, Fakat, böyle, hamule- si dilber ada kızlarından mürekkep &lei bir vapurda kaptanlık yapmayı ulm. dan bile geçirmemiştim, Küçük ne öyle imreni'eum ki? AĞI. Büyükadanın #ivri “DI 1 gekeyi bir ihtirasla bu alacalı genç kız kalabalığına doğru uzanirken, “Suvak” geytanetkâr ir uzaklaşışla, geniş bir kavis çiziyor... İşte artık “Yörüknli, koyu Vapur, şık Kotralarn araamdan sessiz bir süzülüşle #keleye yanaşıyor... On beğ dakika son küçük koy bir “Kadmlar gölü" halini ad “Yörüknli” plâğı, denizi, kumsalı, çam ağaçlarını, bol güneşi, sorin gölgeliği se. “Suvak"mi bahtiyar süvarisi- İASMIZ. venlerin diyarıdır. Kırışıksız Marmaranm puslu ufukları. | ma bakmaktan gözleriniz mi yoruluyor? O halde başınızı geriye çeviriniz. Yeşil | çam ağaçları obakışlarınızı dinlendire, cek... Evet.. Burası, deni? ve çam kokuları- nm biribirine karıştığı bir “cennet” tir. Ne gnrib: plâjda tam dört tane “mat- buat mensubu” saydım. Dünün, bügünün nesline mensub yaşlı ve genç dört üstad ki, Babsllinin dedikodusunu buraya ka. dar sokmuşlar... Bunlardan biri, monden genç kızların daytls bayıln okudukları “maruf” bir romanctdır. “Uğurlar olsun!”, “Bıkmeaya kadar!,, filân gibi romanlarm muharriri. dir. Kumsaldaki ağacın g len #&i genç kız, aralarında onu konuşu- yorlar... — Mimi, senin donjuan yine faaliyet. tos — Görüyorum... Fakat, bu defa yanlış kapt çaldı. Bayan “N.." “ractolik” rim... un kendisine vermiyeceğine bahse gire. — Şöhret onu serheş etti... delikanlı, şöhretini bir zırh gibi kuşana- vak sağlı sollu hücumlara girişiyor... Bayan Mimi, elçantasmdan aynasını ve kırmızılığını çikarıyor. Dudaklarının boyasmı tazelerken, arkadaşına anlatı - yor — Biliyor musun, bay muharrir to- manolarmı nasıl yazarmış?... Onu çok ya kından tanıyan bir ahbebi söyledi'de, gü- le güle katıldım... Efendim, bizim üstada bir roman sipariş verildi mi, hemen pö. çalarmı sıvar, #inema &inema dolagır - miş... Kravfordun filminden bir fikir, Sari Buavenin fil ğı bir Igesine yan go- | | | Kocamış | | İ vatfak oldukları romantik sahneleri te#- bit eder ve “devlethane" sinin 1s8iz bir köşesine postu sererek çalakalem ys- zarmış... Dahası var: büyük üstad, baş- kalarının fikirlerini kendisine maj et - mek, hattâ köşede bucükta neşrolunmuş hoşa giden pasajları eserlerine kaman- ço etmek künerine de vâkıf... Göçeniörde, vapurda, bazı subayların konuşmalarma kulek misafiri oldum. Meşhur müellifin "“Bıkmeaya kadar, romunındaki harb sahnelerini dillerine dblamışlardı. Öyle gülüyorlardı; öyle &- Jay ediyorlardı ki! Donjuanımızın, harp sahnelerini, top ve milralyöz gürültülerini ancak sine- ma Salonunda işitip gördüğünü onlara anlatmak için içim içime geçti... İşte.. şu da geceleri konuşturan, gönk ları çaldıran bir romancı... Şimdiye kü- dar kitaplarında birkaç yüz işitilmedik argonun belini büken delikanlının öyle “çıtkırıldım,, bir konuğması var ki... Ay- kahvelerine girip çıkan, günleree serserilerle omuz- daşlık, yank i ve hırsızlarin sirdaşlık eden müdekkik romancının, bu fantezi meraklısı delikanlı olduğuna bin şahit ister... Meşhur bir şalrle bir köşeye çe- kilmişler... Dedikodu yapiyorlar... O ka- dar yakınlarındayım ki, “konuştuklarını iylee duyuyorum... Genç romancı anlatı larca Topbanenin sabahçı yor; — Üstad, şu Nizameddin Nazif ince luşları, keskin görüşü ve zekâsile ha. “Egeklerle mülâkat” diye bir yazı silsilesi hazırla. dığını belki duymuşsunuzdur... Röpor. tajeıya vevi seren filezof eşek, "beys- natınm” bir tarafında, meşhur münek- kid in ağını vermiş ve Üstadın bayrankâr bir karii bulunduğunu maka- mi tefshurda arzetmiş.. Mülâkat henliz hazırlık safhasında... Fakat, işi meşhur münekkide yetiştirmekte gecikmemiş- lor, de bir adam.. Onun Üstadın hiddetinden ayılıp bayila- cağını düşünürlerken o bilâkis sükünet- le karşılamış! — Monşer, demiş, filezof eşek niha. sühatabın: bulduğu için kimbilir memnun ve bahtiyardır: Meşhur şair, yeni bir roman deneme, si yapıyormuş... Adaları, bu romanda, bütlin dedikoduları ve sırlariyle bula - şimdi, “Aşıklar yo- MW” nun “Hristos” a yakın bir döneme. cindeki köşkünde, bıkmadan, usanma- dan, kemali ehemmiyet ve dikkatle, ö- nünden geçen çiftleri tetkik ediyormuş. ... yet bir nekad cakmışız.. Üstad, Radyo - gramofon türkçe bir çalıyor... Plâja bakan gazinolar hinca- hmç kalabalık... Dikkat ediyorum: çoğu erkek... İşte plâjlarımızm o kusurlarm-. dan biri daha... Bizde plâj, hâlâ bir nevi x kadın mosheri b vi tango