(Dünkü wüshadan devam) adan bezini alırken ona bir rağ > Eeketini Şikardı, sağ kolunu a, kala hâlâ Gtriyordu. Mar n Sikiy, dine hâkimdi. Kaptanın nn ve Görman'a verilmişti. Öne? kismet olur da memle- dönersek başıma geleni anname Se yalvariğ, Bakan e yerin cinayettir. Kızıl ci a dan diye bağırdı. *ti size yaramıyacak. Bilâ- a, a dere açacaksınız, Buraw ğ Kapı eek, dinleyin beni! pi m bakalım, dedi. VAN sen de şu yelkenbezini ço bi n tut bakayım. Aman bir dir bile dölcülmerin, Malüm a, pek Çan Say çocuğun koluna sürt ağzı kördü. Gormanda da . #8. Bundan başka eli : ke a am Şey düşürme- (Mi Koruk gayret sarlediyor- ma bir köşeye çekilmişler. Mona aç yorar. Mahoney, v in trak, ere bütün tayfalar Gor-. Sp bil da bir halka yapmışlar, Börmek için boyunlarını, MO ——.. 8 TEMMUZ — 1938 Birbirlerinin omuzundan aşırıyorlardı. Kaptan,Gorman'ı ikaz etti: — Vazifeni bir erkek gibi yap, Gor- man! Zavallr ahçı bir karar raşesi ile sar- sılmış, çakıyı çocuğun bileğine sürtme ge başlamıştı, Çocuğn damarları kesil» migti, Sullivan yelken bezini yaklaştır dı. Kesilen damarlar kara kara duru- yor, Fakat biç kan akmıyordu. Çocukta hiç kan yoktu demek. Damarları kuru- muş, boşalmıştı, Herkes susuyordu. A- damlar, meçhul bir ülkeden gelen ha- yaletler gibi, dalgaların sallantısına w- yarak sallanıyorlardı. Hepsinin gözü | bu inanılmaz hakikate, cank bir insa- nm kuru damarlarına takılı kalmıştı, Mahoney: —Bu size Allah tarafından bir ih- | tar! diye bağırdı. Bırakın şu çocğu, onun etinden size fayda gelmiyecek, anlıyor musunuz? Kaptan alçıya; — Bir de dirseğini kes bakalım, de- di. Sol dirseğini kes, Kalbe daha ya- kıadır. Kaptanm sesi derinden ve boğuk boğul çıkmıştı. O'Brien: — Ver şu çakıyı bana, diyerek çe- kip onu ahçının elinden aldı. Büyük bir soğukkanlılıkla sol kolunun damar- ların: dirseğinden kesti, gene kan ai“ mamıştı. Sullivan : — Bütün bunlar faydasızdır. Bari gırtlağını keselim de o da fazla çekme- sin, dedi, Çocuk daha farla kendini tutamadı; — Allahınızı severseniz bunu yap- mayın! diye bağırmağa, yalvarmağa başladı: zundan da kan akmıyacak, Fransis Speyt İİB çe güyorm, çok zayıfım, bırakın biraz yâ tp uyuyayım, © zaman ısımırım, karım da akar. Suhivan itiraz etti; — Faydasız, böyle bir sırada uyu- yâamazsın ki, O'Bsien telâşla anlatıyordu; — Bir kere memlekette haştalan- mıştım.Doktor kan almak istedi. Ka- nım akmadı. Bir kaç saat uyuyup :sın- dıktar sonra kanım akmağa başlamış» tı. Her şey Üzerine yemin ederim ki, yalan söylemiyorum. Kıymayın bana! Kaptan: Kaptan: Kaptan: — Damarlar; kesin. Onu bu vazi- yette bırakıp çektirmek doğru clmaz, dedi, Gorman şu işi tamamlayıver, Çocuk birdenbire çılgına dönmüş, olanca kuvvetiyle haykırmağa başla- mıştıt — Beni öldürürseniz, hepiniz öle- ceksiniz. Birak beni Sullivan! Hortla- yacağım, hiç birinizin peşini bırakmı- yacağım! Rüyalarınıza gireceğim. Size ölün- ceve kadar rahat vermiyeceğim!| Behan seslendi; — Ayıp be! Kısa değnek benim kısmetime çıksaydı hemen kafamı kes- tirir, seve seve ölürdüm. Sullivan tayfaların teşkil ettiği hak kalan içeri dalarak çocuğu saçından yakaladı. O'Brien, onun elinden kurtulmağa çalışırken onu Giğerleri de kıskıvrak Jack London ken bezini ensesinin altma getirmişler, Gorman'ı çocuğun yanına sürüklemiş- lerdi. Birisi onun eline kocaman bir bi- şak sıkıştırmıştı. Hep bir ağızdan: — Vazifeni yap bakalım! diye ba» giriyorlardı. Ahçı eğildi, fakat çocuğun gözlerine gözü ilişince durakladı. Behan, ona haykırdı: — Eğer bu işi tamamlamazşan seni şu ellerimle boğacağım. Bu tehdide rağmen ahçı bir türlü harekete geçemiyordu. Sullivan mâni- dar bir mülâhaza yürüttü; — Belki onun damarlarında daha çok kan vardır, dedi, Behan, Gorman'ın başını yakalıya- rak geri büktü. Sullivan, onun elinden bıçağı almak istedi. Gorman bıçağı bırakmıyordu. — Bırakın beni, diye bağırıyordu. Bırakın beni istediğinizi yapacağım! Gorman serbest bırakılmıştı. Çocuğun yanına sokuldu. Gözlerini kapadı, bir dua mırıldandı, Sonra, göz- lerini açmadan, zorla uhdesine verilen vazifeyi yaptı. O'Brien'den çıkan tiz bir feryat birdenbire hırıltı bir hıç- kırık halinde nihayetlendi. Onun dep- renmeleri duruncaya kadar, onu tuttu Jar. Sonra güverteye yatırdılar, Sabır sızlanıyorlar, Gorman'ın yemeği biran evvel hazırlaması için ona tehditler, küfürler yağdınıyorlardı. Mahoney, büyük bir sükünla: — Bırakın onu adam kasapları! de- di. Artik ona ihtiyacınız kalmadı. Ço- cuğun kanı size yaramıyıcak Odeme mişmiydim. Behan, boşalt, on denize! Şimdi ufak bir torba halini almış olan yelken bezini elinde tutmakta ©- Jan Behan rüzgârm estiği istikamete baktı. Sonra geminin Ooparmaklığına doğru yürüyerek yelken bezini ve denize fırlattı, 13 Kocaman bir yelkenli, tatk: bir rüzl «gârla, üzerlerine doğru süzülüyordu Hepsi biraz evvel irtikâp edilen işle © kadar meşgul olmuşlardı ki, etrafla rma bakmak alçllarına bile gelmemiş *. Kimse konuşmuyordu. Gemi bi kabloluk mesafeye sokulup, bocalayır. ca Fransis Speyt'in kaptanı, biraz ken dine gelir gibi oldu ve O'Brien'in ce sedinin üstüne bir bez örtülmesini em retti, Yabancı geminin yanımdan bir san dal indirilmiş, içine bir kaç kişi bine rek, onlara doğr yaklaşmağa başlamış ©, Gorman güldü. Evvelâ yavaş yâ vwaş gülerken, yaklaşan sandaldan he kürek darbesile gülmesi artmağa, tan) nan kahkahaları etrafı çınlatmağa baş- Jadı. Sandal kazazede geminin borda sına yanaşıp ta diğer geminin kaptanı ilk olarak adımını güverteye attığı va kit önu işte bu çılgın kahkaha karşıla dı, Cevahirciyan Abdülhamid zamanımda Ermeni Hınçak ihtilâj komitesinin ihti. lâl teşebbüsü nasıl ortaya çıktı ve Abdülhemidin casusu o Cevahirciyan ihtilâl teşebbüsünü bütün — delillerile ortaya çıkardığı halde neden mah. küm oldu? Yirmiye yakın kişinin idam ve müeb- bet kürek, sürgün cezalarile cezalandı. rılmalarma sebeb olan bu yakın tari. hin en heyecanlı ibtilsi hareketini H/ a okuyacaksınız. Sn ka maş şa marry mmm ve mahküm olurum. Kra- Sdersem kahrımdan ölürüm. alenge k ollârını çaprazlama göğ- © Yütügn > ğturdu. Kont bir kaç adım üdü, aç Bine — a sizin. - dedi. za Merede bulunduğunu bildi- — iştin? > lan iyorum. Retirebilirsin değil mi? bana e değil. Karanlık basar. iki. Güpe gündüz ele geçir- teteb; a kavgayı, gürültüyü, LİN 10 az çağırmalarını do- Vi ehlikelidir, mensenyör. Na â zindana getiremezsen bize ser. O zaman her şey altüst al, “iye düğün ben de istemem!,, va » m dali. Bunu siz ba- # kavuşa Şacak olunuz ki, siz Mir- ia Börecektir” krah da büyücü Nasıl? — Sinan dedim yal Siz Filip başına dönerek akşa- tama, Bina ş e 990 nın başka şeyler vin a bırakmadan srvışta. Kn Male ge'm, verdiği ümitle ei m $eytanetine itimat Tümpi. Iki de, - diye mırıldana- Pin yolunu tuttu, Mitga, k «konağın $a Üst katına gik- hey, Yilinda şi Oturur, efendisi. ulmadığ “rad Seçirizdi. “ŞT zamanları ça bir e aydınlık, temiz dö- meşguldü. 8 girdi. Bir kadın ger- | e KİŞ e e » iekâr gözlerimde bir ışık parlıyor, ka- dinm yüzünde bir yeis görünüyordu. Malengr: < — Bu sefer zengin olacağımızı sa- nırım Jiyon! - dedi. Jiyon kızardı. Onun yüzünü kızar- tan, heyecana getiren yalnız ve yalnız böyle zenginlik fikirleri olabilirdi. Malengr, ilâve etti: — Fakât bu senin elinde, — Bigorn'u buldun mu? Bridan'ı bize teslim edecek mi? — Şimdi bundan bahsetimiyelim, Jiyon. Her şeyin bir sırası var. Tale- belerin kavgasını seyretmek için Preokler'e gideteğini söylemiştin? — Görmek istediğimi gördüm! Jiyon'ün bu cevabında Simonun ne düşündüğünü anlamağa çalışan bir bsi vardı. — Şüphesiz adım adım takip etme- yi düşünmüşsündür? — Mirtiy'i değil mi? Şimdi ne is- tediğini anlıyorum. o Büyücü kızının şimdi nerede olduğunu öğrenmek is- tiyorsun. . Malengr dudakların: sikarak cevap verdi: — Evet, — Alâ! Fakat bunu öğrenemiye- çeksin. Büridan'ı paylaşmaya râzı ol- dum ama, Mirtiy'i kendime saklıyo- rum, Israr etme söylemem Simon. Simon acı acı güldü. Ayağa kalka- rak kapıya yürüdü, Killtledikten son- ra anahtarı cebine yerleştirdi. Şoğukkanlılığını muhalâza eden Ji- yon; — Ne yapiyorsun? - diye sordu ve hemen bir hançer kavrıyarak sivri u- cunu Malengr'e gösterdi. Simon omuzlarını gilkti. O da s0- ğukkanlılığını muhafaza etti. Gelip Ji- yon'un karşısına oturdu; di Ja Kem » dedi, Şise tiriyor! Lamarş'la, prenses Jan'ın zevci ve ge: BÜRİDAN EİD ae sk e Herkes, azizinden, kıymetli bildiği şeylerden medet umarak, kraliçenin bir an önce iyileşmesine dua ediyortllu. Bu tezahürat karşısında kral memnun ol du. Bu temennilerde bulunanlara tebes- süm ederek; — Bunlar da yetmezse, hep bir ara- da bir istiğfar âyini yaparız, dedikten sonra kendisini bekliyen ehermiyet sabibi bazı senyörlerin bulunduğu mec- dis salonuna girdi. Fakat; — Elenâiler, buğün meclis hafi ola. cak, - dedi. Bu, mecliste yalnız başvekil Marinyi ile, kont Valuvanın bulunacağına de. lâi, Bu yüzden diğerleri birer birer çekilip gittiler. Hali mecliste, prenses Blanşın zev- kardeşi Şarj ci ve kralın Kont â8 kralın kardeşi Hanri Kont dö Puatis de hözir bulunurlardı. Fakat, vergi toplamak yüzünden arazileri dahilin- de harp etmekle meşgul oldukları için, bu sırada yoklardı, Lui sandalyesine geçip te oturunca hemen söze başladı. —Muhterem dostların, - dedi. Ba- gmuza gelen felâketi biliyor musunr. Kraliçe hasta.. Prensesler bunun hüm ma ol luğunu söylüyorlar. (Masaya bir yumruk vurarak) gene Cenabıhakkın bir insafsızlığına uğradık, Fakat biz, vazifemizi yapacağız. Bu felâket, ne Fiâmanlarla, ne Burginyenlar'la harp etmeğe benzer. Bu sebeple size baş vuruyorum. Bu vaziyette ne yapma- muz lâğım? Valuvas zi dai a Fo pe pl dl a öğlen suali elimizi üç gün perhiz edeceğim.. — Bugün elime geçecek yahydilerin vay halire.. Boğacağım onları. — Üş mum adıyorum.. Gibi sözler, salonu doldurdu.. sem demin Haşmetpenah efendimizin arzu buyurdukları gibi bir istiğfar âyi- ni yapılsa pek iyi olur. — Evet, doğru.. İcap edenleri ya- pacak, âdakları yerine getireceğiz.. Kral birdenbire elini alnıma vurarak ilâve etti; — Belki de bir hatada bulunduk ta bu felâketin başımıza gelmesine sebe- biyet verdik. o Meselâ şimdiye kadar büyücü kızın yakılması icap ediyordu. Biz bunu yapmadık. Kral ayağa kalkarak, meğe başlarştı. Valuva sapsarı kesildi. Marinyi de Mirtiy'in emin bir yerde bulunduğunu bilmesine rağmen titredi. Kral sordu: — Marinyi, sizi bu davanın takibi- ne memür etmiştim. Bitti mi? Marinyi cevap verdiz » — Evet Şevketmeap.. Bitti ve kız mahküm oldu, Marinyi yalan söylüyordu. Fakat kralı yatıştırınak, fikrini çelmek için bundan başka yapacak şey yoktu. Lui memnun olduğunu anlatan bir işarette bulundu. — Valuva! « dedi. Büyücü kıza ne- zarette bulunabilmek için sizi Templ zindanına kumandan yepmiştm. O ne yapıyor? Zindanda, kraliçeyi öldür- mek için sakın gene bir büyü yapmış olmasın?, Valuva titremekle beraber metin bir seşle cevap verdi; — O gece gündüz &ıkı bir nezaret altındadır Şevketmeap. Kendisile bir kaç defa ben de temas ettim. Böyle bir işe cesaret edemiyeceği, cesaret etse de yapamıyacağı muhakkaktır. Bundan emin olmanızı rica ederim. i Valsva da Marinyi gibi yalan söy- orada gezim