14 Temmuz 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

14 Temmuz 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pa v | Pa Yazan: Ş. Rober Düma PAN» pa HABER — Aksam postası MATMAZEL Ve SEY Çeviren: F. K. Benua, yanına gelenlerin sivil polis olduğunu hemen anladı Benus esner gibi yaptı, “bana no,, manasma bir işaret yaptı. Fa- kat otelei gevezeliğine devam ediyordu: — Evet, fabrikayı ziyaret etmek son zâmanlarda yasak. İçerde fevkalâde mühim bir keştin tecrübeleri yapılı; muş. Bu keşfin neye dair olduğunu miyoruz. Fakat söylenilenlere bakılırsa, — Lütfen bana bir bardak bira daha veriniz, Banüs, arka tarafındaki masada otu- yanların konuştuklarını duymasına mâni olan otelciyi yanımdan uzaklaştırmak İ- gin bu çareyi bulmuştu. Filbakika, otelin lokantasının devamlı müşterileri, binaonaleyh o civar ahali - #inden oldukları anlaşdan arka masada. kiler yavaş sesle fabrikadan bahsediyor. lardı. Bütün dikkatini kulaklarıma * yüzbaşı, onlardan birinin te güne kadar yapacağını söy du. Adam devam ediyordu — Bu havadisi nereden mi duydum? Doğruluğuna inanmıyorsunuz değil mi? “Yeğenim Gerbeler yazdı. Biliyorsunuz ki o Maver ve şürekâsı bar- kasmda kasadardır. Patronu gelecek hafta sonuna doğru buraya çağrılma - smı bekliyormuş. — Stulğarttaki Maver bankası mı? — Evet. Bu işe lâzımgelen parayı ve- ron bankalardan biri... Birden Benua, mükâlemeyi işitmez ol- du; arka masadaki ahbablar fısıltı ba- dinde konuşmağa başladılar, İçeriye ye. ni bir müşteri girmişti. Benuanın Ismar. lediğini duy- ladığı birayla gelen otelei bu adamı se- Jimladı; — Bonsuar Her Komiser, Benua, arkasındakilerin birdenbire ne- den sustuklarmı anlamıştı. Yüzbaşı saat on biro doğru odasina çıktı. Yeni hiçbir malümat elde edeme- mişti. Ge | | — Geliba bu gekilde işimi yoluna ko- yabilirim, | Benua seviriçle cilerini uğuşturdu. Gs- raja inerek otomobilini çıkarttı, Otelci; — Gezinti yapacaksınız değil mi? diye sordu. Tam #irası, hava çok güzel, — Evet, — Pasaportunuzu karşıdaki belediye dairesindeki polis komiserliğine şimdi - | | den göstermeniz iy olur. Burada ecnebi- | lere pek fazla dikkat ediyorlar, — Toşokküir ederim. Şimdi oraya gi, diyorum, Sahte Vanebuk meydanı geçerek be. Tediye dairesine girdi. Birkaç dakika son Ta pasaportu biç bir müşkülüt gösteril NEDE EE ZEBUR EDE | omuzlariyle:; , meden vize edilmiş olduğu halde dışarı çikti, Yarım saat sonra Bebun Mörseli üç kilometre mesafede eski bir taş oca- ğı civarında resim sehpasını açmış, re - sim yapmağa koyulmuştu. Kendiaine ros- sam süsü vermiş bulunuyordu. Fabrikaya mahsus sirtini çevirerek gezintisini aksi istikamette yapmıştı. Bu suretle zabıtanın dikkatini çekmemiş olacaktı. Bir müddet yanına iki adam geldi, Benun bunların sivil polis olduklarını anlamakta güçlük çekmedi, kendileriyle havadan sudan ko nuştu. Akşam Üstü kasabaya döndü. Arabayı raja bıraktıktan sonra (o postahaneye h arge sonra Benim için bir şey var mı malma, | — Hayır efendim. — Fakat bende sizin için bir gey var! Spor ceketini açtı ve göğsünde dur. duğu için biraz ezilmiş bir buket gül çi- 9 vrattı, — Fakat. — Rica ederim kabul ediniz. Bu çiçek- ler kasabaya gelen bir yabanemmn bu. rada tesadlif ettiği yegâne genç ve gü- zel kıza duyduğu takdir hislerinin bir ni- şanesi olsun! Gönç kız tereddüd ediyordu. Benua öyle zarif, mahirano ve iltifatkâr elim- lelerle ısrar etti ki Dorote Şmit daya, namadı, elini güllere uzattı ve elinin Benuanın eli içinde hapsedildiğini-gör - dü. Postahancnin kapanma genç hâlâ konuşuyorlardı. ».. sastinde iki Aradan üç gün geçti. Bonusnın bayatı can sikici bir yeknasaklığa dökülmüştü: kırlarda resim yapmağa çıkıyor ve pos- tacı kırla saatlerce gişenin önünde ko- nuşuyordu. Artık abbablığı ilerletmiş - lerdi, Benua “kızcağız fena değil, diye dü- sünüyordu, Fakat İş çok uzuyor. Halhu- ki benim vaktim yok; on güne kadar de- mişlerdi. Postahane otrafında çok dola, şıraam dedikodu alıp yürüyecek. Yavaş yavaş yolr gelmeğe başlıyan Dorote de dedikodulardan korkarak beni kapi dr. garı ediverecek. İşi biraz süratlendirme- Min, aşı o akşam erken çalan yattı, Fakat Doroteyi ne şekilde elde 6- Saat bire doğru bir gürültüyle uyan- dı. Sokaktan sesler geliyordu. Pencere. | ye koştu. Dört sarhoş, avazı çıktığı ka- dar bağırarak, şarkı söylüyorlardı. Bele çıktı, Sarhoşlara yaklaşarale bağır dairesinden bir polis — Hey terbiyesizler! kesin sesinizi! yoksa hepinizi deliğe Ukarım ha! haydi hepiniz evlerinize... Sesler derhal kesildi. OSarhoşların dördü birden koro halinde cevab verdi. ler: — Buş üstüne polis efendi! Bonua söylenerek döndü. Uykusu kaçmıştı. Tekrar düşünceye del- dı. Aklına albay Geronun bir sözü gek mişti yatağına “Hâdiseler casusun önünde du. ran bir limon gibidir. Onların bir damla usaresini zayi etmemeği bilmek lâzam- dır.,, Güldü ve kendi kendine “Bizira kolonel de neler söyler? söylendi: şimdi ben bu sarhoş gürültüsünden ne ware çıkarabilirim ?, Tekrar uykuya daldı. Sabahleyin göz- lerini açtığı zaman bir iki dakika geçme- den plâ farketti, Sevindi ve bu sevinçle, sabah kahvesini getiren şişman, sarkık mo - meli ve seri halinde doğurmaktan kalça- ları acaibleşmiş çirkin bir kadını gü - iümseyişle kabul etti, Bu tebessümü ü- zerine alan kadıncağız reverans yaptı, bu hareketle muazzam memeleri sarsıl, dr, gayda şöklindeki karnı içeri çekildi ve Sonra tekrar şişerek eski halini aldı, Benua tüvaletini yaptı ve alelâcele | giyindi ve odasından çikti. (Devamı var) — Hay aksi şeylan hay! Gözü, bu sırada toz kaçı nn hazır olduğunu hayretle | Con, Ebert, arkadaşlarına bizden bahsederken; “biran evvel işlerini bitirmeliyiz ! , diyordu KN Lek Bir karmca gibi sessiz merdiven ba şina kadar gittim, Parmaklıktan eğile- rek aaşğıya baktım. Geçidin dibinde, aralık bir kapıdan hafif bir ışık sezeyor- du, Ayaklarımın ucuna basa basa, nefes almaktan korkarak merdivenleri indim, Işık sızan kapıya yaklaştım. Aralıktan İ içerisi biraz görünüyordu. Kiler gibi bir yerdi burası. Lokantanın sahibi Con Ebertle uşa- ğı Hüdson gayet yavaş bir sesle konu. şuyarlardı. Ebert diyordu ki: — Nagar delinin târif Bütün hususi polis memurları giti kendisini beğen- miş, büdala bir adam.. Onun korkula- çak bir tarafı yok., Uşak Hütson itiraz etti: — Yoos!,. Bütün hususi polis me- murları deme... İçlerinde öyleleri var ki, Allah şerlerinden bizleri saklasın. — İyi ama, şimdi burada onlardan yok ki! Neden korkuyorsun?. — Peki anladık, ya öbür iki adamı ne diyeceksin?. — Onlar mı?. Yolcu.. Heritlerde hiç polis gözü yok.. Onun için ne Nağarla arkadaşından, ve nede buiki yolcu- dan korkulamz. Bunları çarçabuk ah- rete yolcu etmek biç te güç bir iş değil! Asıl mesele Kokhedle Koksun gecik - melerinde... Şimdiye kadar (gelmeleri Jâzımdı., Saat epey ilerledi. Hele ben, bir kere yukarıya kadar çıkıp bakayım, Müşteriler uyudular mı?, Hemen kapının önünden çekilerek karaniık bir köşeye büzüldüm. Con E- bert, merdivenin alt tarafından bir müd det yukarıy: dinledi. Bir kaç basamak daha çıktı, gene dinledi. İki basamak daha!.. İki daha! Çıktı ve sonra kayboldu. Bulundu- ğum yerden ilerisini görmek kabil ol- madıiğr için, Ebertin yukarda ne yaptı- ğını farkedemiyordum. Nefes almaktan korkarak, olduğum e duruyor, etrafı dinliyordum. Bil. mem aradan kaç dakika geçti, Ebert, yavaş adımlarla önümden süzüldü. Ve bir saniye sonra merdiven tarafından bir ses duyuldu: Gicirl, Bir gıcır dahal.. Bir dakal.. Ve bir daha! Arkasından işidilir sorgut — Kokheâ! Koks! Siz Bu Cor Erber işidilmez © bir misiniz? n sesiydi. Lr — Evet! — Evet! Cevap veren, uzun saçir ressamları biriydi.. Uçü birden kilere girdiler. Ebert sordu: — Nişin geciktiniz?, — Yukarıdaki müşterilerin uyuma" larını bekledik.. Dördü de emin “8 korkusuz bir uyku uyuyorlar şimdi! — Nagarla arkadaşımı sayma! Bum lar damızlık ahmak! Fakat öteki iki ar” kadaş, bunlar hakkında ne düşünüyor “ sunuz?. Con Ebertin bu sorgusuna, uzun s8$“ lı ressamlardan biri şöyle cevap verdis — Kim olursa olsunlar, meslek v€ büviyetleri hakkında münakaşaya t& tuşmanın sırası değil, Benim fikrime kalırsa, bir an evvel işlerini bitirmeli- yiz.. Bunların yüklü olduklarını zanne- diyorum. Yarın, buradan ayrılırlarkeni arkalarından bir kaç el tabanca sıkarıf, iş olur, biter! — Als! Münasip!.. Sen de mi böy“ le düşünüyorsun Kokhedt, . — Evet ben de öldürmek taraftarı” yım. Çünkü kendilerine hiç emniyetim yok.. Muhakkak bunlar dâ Nagat giti hafiyedir. Yalnız aralarında büyük fark* lar var: Ötekiler muzırdır, bunlar ken dilerini belli etmiyecek kadar kurnazla Uşak Hütson atıldı; — Ne duruyoruz, öyle ise, dedi, He rifleri hemen bu gece keselimi, o» Uzun saçlı ressamlardari biriz. # — Bu kolay bir iş! dedi, Yalnız Con Ebert bize mâni olmasın, ku kadarı kâ- fi.. Derakap pasaportlarını vize edef Ahret postasına bindiririz.. Ebert soğukkanlılıkla cevap verdi: — Ben işinize karışmam. İstediğini$ gibi yapın.. Yalnız bana adam öldürt” meyin. İnsan boğazlama işine beni ka” rıştırmayın |... — Bu cihetten kalbin rahat olsun» sana adam boğazlatmayız. Şimdi m& garay gitmeli, öbür arkadaşlara habef veremliyiz.. Onlarla beraber burayi döner, iskeleleri de getiririz. Hücum gece dışarıdan yapılmış gibi pencereleri gi kırar içeri gireriz. Dördünün de canm cehenneme yollarız. Ebertle Hüdso” burada kalırlar, kimse lokantacıdâ şüphe etmez. — Plân çok güzel! Gete yarıs: ok 3 du, hattâ geçti bile. Durmıya gelme” bu gece ba iş bitmeli.. Haydi iş başıma! NORE DO! B | (Devami var? K Ne? gönlün o I8ti£ çılgımlıklarma, arzunun karşı konulmaz dave. dine bir vazife mi demişler? neden? hangi korkunç kuvvet çıkmış ia bizi, zerkin bütün incelikler İni, kadının bin bir hicabını ayaklar aitma alıp da bu hazları birer vazife kılmağa mecbur etmek iste- wiş? insan, sevmediği bir adama ruhunun bu çiçeklerini, hayatının bu güllerini, coşmuş hisleritin bu şiirlerini babşedebilir mi? bu gi- bi hisleri hakka, hukuku bağlamağa kalkmak!... Onlar ancak aşkın | güneşiyle doğup açılır; tiksinmenin ve nefretin soğuk rüzgürları onları tohumunu bile kurutur! bu gibi mucizeleri yaşatabilmek an- cak aşkın kârtdir!, Ey benim büyük, yüce Rene'ciğim, senin yüksekliğini gimdi an- Tadım! senin kavrayışın, anlayışm karşısında diz göküyorum. Evet, benim gibi nikâhı kanuna göre ve herkesin gözüğnünde kıyimış ol- masına rağmen yine adetâ Aşıkı ile gizli gizli evlenmiş olmak iyi; fakat bunu yapamıyan bir kadm, ayağının altmda teprağı hissede- |miyon bir ruhun göklere atıldığı gibi kendini anneliğe atmalıdır! bana yazdığın mektuplardan gayet zalimce bir hakikat meydana çı- kiyor: sevmenin ne olduğunu bu dünyada ancak Üstün erkekler bi- İir. Bunun sebebini artık biliyorum. Bir erkek iki emir itaat e, der. Gönlünde ihtiyaçla his karşılaşır. Aşağı veya zayıf erkekler ihtiyacı, hiz sanırlar n erkeklerse İhtiyacı, hissin o harikulâde, insanı bayran kilan kuvvetiyle örterler: his, şiddetiyle onları çe- kingenliğe ve kadına tapmağa sevkeder. Bittabi hassasiyet, iç âlemin kudreti nispetinde bulunur, bunur çin ancak dâbi bir erkek, bizim ineeliğimize yaklaşabilir: o, kadını duyar, sezer, anlar; onu, nin çekingenliklerile zaptedilmiş arzu- vunun kanadları üterinde yükteltir. Bunun içindir ki zekâmiz, gön. Yümüz ve vücudumuz hep birden mest olup bizi sürüklödiler mi, biz toprağa düşmeyle, güklere yükaeliriz; fakat yank kl oralarda çok Çeviren: Nurullân ATAÇ ül. İşte, kardeşçiğim, evlilik kayatımm ilk Uç ayında edi sefe. Felipe Insan değil, melek. Onunla konüşurken ken düşünüyor, düşündüğümü yüksek gçsle söylüyor gibiyim. Onu da bir başka şekilde benim kendimdir dediğim zaman bir odebiyat ke vesine düşüyorum, mecazi bir söz söylüyorum sanma, Onun büyüklüğü insana hayret veri; arzusunu tatmin etmek- le uzaklaşmıyor, bilâkis daha ziyade bağlılık gösteriyor ve bahti- yarlıkta, sevmek için yeni sebebler buluyor. Benonun indin- do kendi şahsinm en güzel, en yüksek kitmiyim. Görüyorum, an- giştirmek şöyle dursun, bilâkis itimad: çoğultacak, hassasiyetinde yeni yeni kabiliyetler inkişaf ettirecek ve biribirimize merbutiyeti, mizi kuvvetlendirecek, Ne gürel coşgunluk! benim rubum öyle ki zevkler hende kur. vetli guklar bırakıyor, beni ısıtıyor, benliğimin tâ derinliklerinde izleri kalıyor. Onları ayıran zaman uzun günlerin kiza gecesi gibi. Batarken tepeleri yaldızlamiş olan güneş, sabahleyin doğarken de onları yine soğumamış, sdelâ sicak buluyor. beni hemen böyle bahtiyar etti? annem bende binbir türlü korku Mz İK, ayaş iğ illa Milan lin lü akid ie Sİ ia ERER ER AŞ EE YERE GEL Hangi güzel tösadüf , ndırmıştı; onun, biçbir burjunca meskenetle lekelenmiş olm” makia beraber bana bir kıskançlık eseri gibi gözüken tahmi a doğru çıkmadı; hakikat, senin korkularının da, annem, benim kularımızın da esansız olduğunu gösterdi. Şantplör'de yedi buçuk ey, biri ötekini kaçırmış iki Aşık gibi İ”. sadık. Zevkin gülleri aşkımıza bir çelenk oldu ve biz bize gesi. ğimiz hayalı bezedi. Her günkünden daha ziyade saadet hisset” | k birden kendime dönüp Rene'mi ve onun sırf ce” | nlarına boyun eğerek kocsya varmış olduğunu düsÜ” (| Kv ğim hir yet kar düm; senin bayalıni anladım, onu yaşir gibi oldum. Meleğim, çin ikimiz ayrı ayrı diller kullanıyoruz? senin sadece içtimai p vikâk olan evlilik hayatımla benim sadece mos'ut bir aşk olan ©“ Gi lik hayatım biribirini nasıl anlıyabilir? hiç mahdul, nama asltyabilir mi? sen arz üzerinde kalıyorsun, halbuki ben gökteyi”” insani bir âlemdesin, ben İlâhI bir &lemdeyim. Ben aşk K' d iyle saltanat sürüyorum, senin saltanatın besaba ve vesif©? dayanıyor. Beno kadar yüksekteyim ki düşüversem bin parça ©” rum. Ama susmalıyım, çünkü sana böyle bir aşk baharının str, zenginliğini, o gürel sevinçlerini anlatırken utanıyorum. On gilndenberi Paris'de Bak sokağında cici bir konaktayi5! leri rayı da Felipe, Şantplör'deki köşkü düzclttirdiği mimara düzelt” Roaslni'nin o ilâhi musikisine tekrar kavuştum; vaki) im de farkma varmadan aşım kıvrandırdığı bir ruhla GR. diğim e musikiyi bu seler, mos'ut bir İzdivacın meşru hasar Kğ de açılmış bir ruhla dinledim. Çoğu kimseler benim güzelle#! söylüyor; hana madam dediklerini duydukça bir çocuk gibi şeyini yaram, miş. İa 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: