- 8 TEMMUZ — 1938 Hııı ÂAyloen lokantaya girdi. Bir be meydan okuür gibi etrafına — Bakındı. Bir masa seçti, şemsiyesini ğamhl dayadı ve kuru bir sesle emret. sonlar bu emri ifa için derhal | koşmadılar. Ve masaları dolduran ki. T halka altın ve gümüş başlıklı şam - Panya şişeleri, istakoz ve keklik yavru. taşımakta devam ettiler. Noel haykırdı: | — Sağır mısın? Sizden bir fincan süt | tedim, Hasta mide mi pis yemekle- Tinizle dolduracak değilim ya.. _'Bu sözleri söylerken tavrında yalan Söyliyen bir adam hicabr vardı. Çünkü Cebinde ancak beş frangı kalmıştı. Bek- *me salonlarının fena kokulu sıcaklığı, p'?yfazm düşmanlığı ve sokak çamur. Finın pisliği arasında geçen bir günün Yorgunluk ve kederini bu ışık ve saadet fanı içerisinde boğmıya gelmişti. Gevreklerden birisini süt fincanma Oğradı, fakat burun delikleri, yakın gr- ların kokusiyle ıstırap çekerek açı- h _kapamyordu. Demiri eritmeğe ka. iliyetli olan midesi, bir aydanberi de- — Vâm eden mütemadi perhizden sonra T gördüğü şeyi istiyen ve hiç söz din - iyen bir arsız çocuk gibi olmuştu .. Şimdi Noel, bügün kendilerinden iş is. *diği patronların baştanrı savma cevap- Tinı düşünüyordu. Bu cevaplar hep | 'iribirine benziyordu: “Şimdilik fazla N alamayız, böş yerimiz yok., Sizin | bu işi becerebileceğinize kani değiliz. , Ö * daha buna benzer bir sürü şeyler.. Karanlık düşünceleri arasında bir Bes işirti: — Susadım.. .. Dikkat etti. Masasının önünde siyah | — T hayal dürüyordu. Buü, gece gündüz * Tokantadan ayrılmıyan elli yaşların- bir kadındı; bir müşteriden bir ista. Sz, diğerinden bir tavuk kanadı istiye- | Tek beslenen, neş'eli sözleri ve hare *tleriyle kimsenin canmı sıkmıyan ki, | ,” bir dilenci.. Kendisiyle şakalaşan, | ke'ldisîm: teklifsizce “madam İrma,, di- w .""_* hitap eden garsonların tekdirlerine u € kahkaha ile muükabele eden bir ka- Fı — Bir fincan süt ve iki gevrek.. gü ——— ——— - — ——— ——— İ — ——— ——— < — — L dın. İrma, Noelin önünde bir ikram bek. lerken, erkek dişlerini grcırdatarak : — Beni rahat bıraksanız olmaz mı? dedi. — Fakat ben niçin kızdığınızı anla- yorum. Hekimler sizi yalnız sütle bez. lenmeğe mahküm ettiler. Yalnız bu fe. na bir şey değil ki.. Ben de sütü çok severim, benim gibi köyde doğan, ço - cukluğu tarlalar arasında ineklerle ge- çen bir kadın hiç sütü sevmez öolur mu? — Masal dinlemek istemiyorum, .be. ni rahat bırakımız, — Ne yapayım, susadım, cinayet değil ya.. Kadıncağız hem bu sözleri söylüyor, hem de geriye çekiliyordu. Çünkü No- elin üzerine dikilen kin dolu bakışların- dan korkmuştu. Bu sırada yan taraftan neş'eli bir ses yükseldi: « — Madam bir bardak şampanya iç. mez misiniz?, İrma uzatılan bardağa daeğru atıldı, içkiyi son katresine kadar içti, dudak- larınmı sildi, teşekkür etti. Noel de o ta- tafa bakiyordu. İrmanya şampanya il:. ram eden bu zat, zayıf, başı saçsız bir adamdı. Duruşu Noeclin bütün gün yalvardığı patronlara benziyordu. —O dakikada Noelin dimağından bir inti- susamak kam arzusu geçti, bugünkü patronları andıran bu çıplak kafaya o patronlar hesabına bir kaç yumruk yerleştirmek ne kadar güzel olacaktı. İrma söyleniyordu: — Ne nefis şampanya! .. — Bir tane daha içiniz., — Biraz oturduktan sonra içsem ol- | maz mı?. — Hayır... « — Bir cigaranız var mı?. İrma iki cigara aldı ve bir tanesini kulaöinm arkasmna sılk-uardı. Noel mütemadiyen © adama bakıyor ve gittikçe daha fazla kızıyordu. O, hodbin ve midesini düşünür bir zengin dikkatiyle istiridyelerin lezzetine ba. kıyor, limonunu, biberini itina ile ka- rıştırıyor, büz kovası içerisindeki şam - panya şişesini sallamayı da unutmuyor. du. Bu manzaraya Noclin ağzının suyu aktı. Ve bu saadeti bozmayı kararlaş- tırdı., Dişleri arasından ıslık çalar gibi bir sesle: — Affedersiniz, mösyö, dedi, bu ka- dma bir bardak şampanya ikram eder. ken bana bir nezaket dersi vermek ni- yetile mi hareket ettiniz?. Çıplak kafalı, patron kılıklı adam şaşırmıştı. Ne söyliyeceğini bilmiyor- du, Kelimeler ağzından döküldü : — Ben mi.. Şey.. Ben hiç kimsenin işine karışmam ve kimsenin de işime karışmasını istmem, — Böyle oluşu daha iyi.. Aksi tak- dirde baş nıza gelecek vardı. Birdenbire lokantada inanılmaz bir süküt teessüs edivermişti.. Muzikacı- ların yayları havada kalmış, kadınlar yemek yemeği üunutmuşlardı. Noeliti gözleri hâlâ yıldırımlıydı.. Rakibine ge- lince, tekrar istiridyeleriyle meşgul ol. mıya başlam'şstı, fakat neş'esiz clarak... Biraz düşündü, sonra bu tehdide karşı susmanın gürürünü kırdığını zannede- rek mırıldandı: : — Sizin bana böyle bir tavırla söz söylemeğe hakkınız yok.. Vakia demin size cevap vermek istemedim.. Fâkat bu korkumdan değil.. Size her vakit bir ders verebilecek vaziyette olduğu: mu biliyorum. Yaşım, servetim buna müsait... Fakat bu sözleri söylerken, sesinde tehditten ziyade rica mânası vardı, Â- deta arkadasşca konuşmiya başlamak istiyor sibiyidi. Tesadüf neler yapmaz? Hanri düvernuva MT AFT KUK TARA _ Noel mukabele etti: — Ne demek istiyorsunuz?, — Ne söylemek istiyorsam onu.. Söz. lerimin mânasını da sizinle münakaşa edecek değilim ya... —Beni tahkir ettiniz.. Ya şimdi tar- ziye vereceksiniz, yahut şampanyanızı bulandıracağım. Noel yanı başından şemsiyesini aldı ve demirli ucunu komşusunun şampanyası içerisine daldırdı. Patron kılıklı adam karnını masasından kurtararak ayağa kalkabilmişti.. O ayağa kalkar kalk- maz Noel hemen üzerine atıldı ve su- ratına bir toat indirdi. Zavallı adam bir elile yüzünü tuttü, öteki edile de raki. binin yüzüne okşamayı andıran hafif ve korkak bir fiske vurdu. Noel artık kendinden geçmiş, düşma- nm üzerine atılmış, boğazından yakala- mış, olanıca kuvvetiyle sıkıyordu.. Gar- sonlar yetiştiler, ihtiyarr Noelin elin . den kürtardılar ve Noeli dışarıya attı. lar.. Fakat, Noel, çıkmadan evvel rakibi- ne meydan okuyacak kadar vakit bu- labilmişti: — Seni sokakta: bekliyorum.., Al çak... Lokantacı müşterisini temin etti: — Hiç korkmayınız, mösyö Kottero hiç bir şey yapamaz. Fakat isterseniz çıkarken yanınıza bir garson veririm. Kottero, isteksiz olarak gece yarısı- na kadar lokantada oturdu. İrma da karşısında... Bir taraftan yiyor, diğer taraftan da Kottervyi güya teselli edi- yordu; — Ben bu serseriyi tanırım., O ha- kiki bir külhanbeyidir. Melon şapkasına ve rogan kunduralarıma aldanmayınız. Arka cebinde muhakkak bir revolver varidır. Çıkarken dikkat ediniz. Artık çıkmak, hem de yalnız çıkmak lâzımdı. Çünkü lokantacı himaye tek. | * / lifini bir daha tekrar etmemişti. Kottero sokağa çıkar çıkmaz rakibi- ni gördü. Noel yakasını kaldırmış, el- leri cebinde sokakta dolaşıyordu, Fa - kat bereket versin ki biraz ileride bir pelis bir şoför ile konuşuyordu, Noel, buna rağmen Kottero'ya yakaştı. Kottero inledi: — Bâna bit şey yapmayınız.. yorum, idemin içeride size karşı kaba- liık ettim, Anlıyorum, siz şimdi çok ileri gideceksiniz, fakat şuracıktaki polis işe karişacak, sizi yakalayacak, hapse tıka- cak, Size acıyorum ve onun için bu za- vallh kadıma bir bardak şampanya ik. ram ederken kimseye hakaret etmek fikrinde olmadığımı tekrar ediyorum.. Bu tarziye size kâfi değil mi?. Afrtık bırakınız beni, yelüma gideyim. Noel de yumuşadı.. Bundan — başka şiddetli ve sıkı bir yağmur da başlamış- ti.. Kottero haykırdı: Şoför başını salladı ve kapalı saatini gösterdi; Kottero birdenbire Noele döndü. — Şimdi biribirimizle kavga edecek yerde şemsiyenizden istifade etmeme izin versenizde bir otomobil buluncuya kadar beraber yürüsek, olmaz mı?, Kottero, Sen sokağında oturuyor - du. Sinirleri sakinleşen Noel bu teklife peki dedi. Beş dakika sonra gevezelik ederek yürüyorlardı Öperanın önün - den geçerken dost olmuşlardı. Sen rıh. tımına geldikleri vakit, ertesi gün için biribirlerine randevu vererek aylrıldı- lar. Bu sürete Noel, ziraat makineleri fabrikatörü oan Kotteronun fabrikası- na patronun hüususi kâtibi olarak gir- On beş gün sonra yeni elbiseleri, sıhhat ve neş'e taşan çehresiyle rahat bir koltukta yerleşmiş olan Noel tesa. düfün insan hayatındaki ehemmiyetini kHüşünüyordu. Bü sırada patron birden bire kapıyı açtı ve çok güzel, muhteşem tuvaletli bir kadını içeriye soktu ve mağrur bir tavırla: y — İşte yeni kâtibim!. dedi. Sonra, anlattı: BEr Devamı 11 incide Bili. a 12 BTUTRİNAN üszu.tsinden ürpererek uyanıyorum .. Kan ter içinde hançerime davranıyo- rüum.. Kalbim: Kim o? diye bağrıyor.. Kim clacak! Korku... Büridan ben ar. tık hep korkacağım.. Kraliçeyi ölmüş Börünceye kadar korkacağım, Büridan, bu güçlü kuvvetli adama, bir zamanlar neş'esinden yanına varil - Mıyan adama korkuyla bakıyordu. Gotye devam etti: — Ne demek istediğimi anladınız, Sanırım, Hem bunu daha evvel, Got- Yey. nehre dalıp ta yakaladığınız, çu. Vah yararak içinden çıkardığınız zaman anlamış olmanız lâzım.. Nel külesine Uğrayıp ölmeden kürtulanlar muhak - kak delirirler. Beni de böylece bir deli korku, kin delisi farzediniz! O mel'un küleve girmediğiniz için kendinizi Mes'ut sayabilirsiniz. ı Büridan: — Oraya bu göce gideceğim.. Gotye hayretten dona kaldı, Deli - hlı; _——'Evet, - diye ilâve etti.- Gidece- Ğ!m. Bu gece sıra benim.. Nel külesin- de beni bekliyorlar. Fransa kraliçesi argarit dö Bürgoöny kollarını bana a- Sacak ve,.. Büridanın omuzuna bir el dokundu. | Pöşinr çevirince omuzuna — dokunanın ilip d& Nel elduğunu gördü. Rengi h*mbeyudx. Goötye yandaki odaya ge- Serek bardağını doldurdu, Onu bir yu, d“mdı'içerkeu küfür savurmaktan da Beri kalmadı. Filip le Büridan yalnız kalmışlardı. Bif!müddet sakin sakin biribirlerine aktılar, Nihayet Filip tatlı bir sesle: üe; Oraya gitmiyeceksiniz, Büridan! | Büridan cevap vermedi. | ;_'mp ilâve etti; h;"xl'tliçenin bir orospu olması bana 4 .derıcede bir azaptır. Fakat sen, bir a 4 be v !ı*:m olduğunu bildiğim halde sevdi- |— PBukadmın davetine gitmemelisin.. A, Bi a D” U "i ça ç ee sdrlar, onu benden bir gece — için çalmana tahammül edemem. Orada öle- ceğini bildiğim halde bunu istemiyo- ruma., Dünyada arkadaşlık, samimiyet ve inanç kalmamış.. — Hâlâ mı ümitlisin?. — Evet, Büridan! Ümitliyim... O mel'ün gecede bir rüya gördüğümü sa. nıyorum., Gözlerimin gördüğüne, ku- laklarımın işittiğîne inanmıyorum. « Margaritin namuslu bir kadın olduğu- na inanmak için, buna kafamı inandır- mak için ne yapmak lâzım gelirse yapa. cağım.. Bu gece gitmiyeceksin oraya, Büridan! Biliyor musun ki ben gece- leri ne yapryorum? Önu Gotyeye sor.. Gece, daha karanlık basar basmaz gidi- yor ve Nel kulesi yakınında gizleniyo. rum. Hançerim elimde, ben bir söğüt ağacının yarık gövdesinde.. Orada bir serseri, bir hırsız gibi gizleniyorum, Kuleye yaklaşanı öldürmek için.. Fa. kat bugüne kadar kimse gelmedi.. ’ — Bu gece de saklanacak mısın?. | — Evet!.. ! — Ya ben gelirsem?, — Öldürürüm Büridan.. ; Müthiş bir sessizlik başladı.. Bu sı- rada iki kükreme işidildi. Bunlardan biri bahçeden, biri de bitişik odadan geliyordu. Aslanla Goötyenin kükreme- leri. Büridan sordu: — Filip, demek beni öldüreceksin ? Bu canavar kadın için beni, dostunuzu, hattâ icap ederse kandeşiniz Gotyeyi öldüreceksiniz öyle mi?. , Filip alnından akan soğuk teri sildi... Gotve bir küfür daha savurdu.. Büridan devam etti: — Yarın Preoklerke dövüşe gidece- ğinizi, babanızın, annenizin, katilini, malınızı gazbedeni öldürmiye ahtetti . ğinizi unuttunuz mu? Şayet bu canavar kadının aşkı yüzünden bunları unuttu- / »nuzsa bir hainden başka bir şey olamaz- BÜRİDAN * :69 söylemek istersen beni Fru dö Montel sokağında arama.., , Mabel, Büridanın kolundan tuttu: — Dür biraz! - dedi. Konuşmasında bir heyecan gizliyidi. , Hâve etti: — Demin beni bir hayli düşündüren bir şey söylediniz.. Babanızla anneni- zi tanımadığınızı... « — Doğrul — Nerelisiniz? , — ÂArtuva'nın Beton kasabasından, / Mabel elini almına götürdü. Eğer Bürilan onun, bu sırada ne düşündük- Jerini anlıyabilmiş olsaydı şunları öğ- renecekti: “Zavallr delikanlı! Ne ana- e. ne de babası var.. Benim de çocu- ğum yok. Onu sıyanet etmem lâzım gelmez mi? Onu sryanet etmek, inti- kamımdan vazgeçmek!.. Onun da adı oğlumunki gibi Jan!,, Kadın birdenbire başını Luvr'un büyük kulesine çevirdi. Sonra Nel ku- lesine haktı: , -- Büridan - dedi, Sana bir şey söy liyeceğim. Sana ilk defa olduğu gibi kuvvetli birisi tarafından gönderiliyo- rum. Fakat bu seferki erkek değil, ka- dımdır ve seni intikamını alabilmen i- çÇin dağil, aşk ve eğlence için çağırı - yör, | Büridanın kalbi şiddetle çarpmaya başlamıştı. “Margarit, demek kendi a- yağınla geliyorsun! Demek sana nasıl yaklaşabilecegğimi düşündüğüm bir sı- rada heni sen çağırıyorsun!,, diye dü- şündü. Mabel dikkatle delikanlıyı süzüyor- du. Büridan bir kahkaha salıverdi: — İntikam öyle bir yemektir ki onu kimseye vermek istemem, Azıcık dü- şünmek kabiliyetindeysen, © adamı, o zaman, niçin görmeye gelmediğimi an Jlayahilirsin. Fakat bu başka! Bir ka- lın! Aşk!.O, işte büuna mukavemet edemem. ' — Demek geleceksin? Ka N — Şüphe mi var!.. Beı'ıix söylediği- niz gibi kuvvetli kadınları severim. Be ni kolları arasında ezecek kadınlara bayılırım. — İstikbalinizi temin edebilecek bir kadın! — Yoksa bir Baron zevcesi mi? Yok sa bir köntes mi? Şüphe yok ki istikba limin düşünülmesine de ihtiyacım var; Hele böyle bir fırsat çıktıktan sonra., Ne zaman geleceğim... . — Bu gece saat onda.. . — Nerede? — Nehrin karşı tarafına bakmız.. —i Büridan gene bir kahkaha salıver - di: — Nel kulesine mi? Orada cehen- nemle karşılaşacağımı bilsem gene ge- lirim. ! Mabel uzun uzadıya Büridan'ı süz- dü. Ona gizlice bir şeyler söylemek is- tiyormuş gibi dudakları kıpırdadı. Gözlerinde bir merhamet belirdi. Bü- ridan'a ihtiyat ve sükün tavsiyesinde bulunan bir işaretten sonra yavaş ya- vaş sahil boyunca uzaklaştı. Büridan, Nel külesine bakarak ayni yerde kıpırdamadan duruyordu. : B gaN İKİ KARDEŞ Kadın çekilip te yalnız kalınca, Bü- ridan geldiği yolu takip ederek geri döndü. Kralım sarayı civarında bulun- duğu halde, kralım ayak basmaya cesa- ret edemediği ve devriyelerin hiç bir gün girmedikleri fena namlı, karma- karışık, dar sokaklara daldı. Bu sapa yollardan geçerek, Fru dö Mantel sokağına vardılar, Peşinden de gene Lansölo geliyordu. İkisi birlikte harap şatoya girdiler. Bu sokak, diğer yakım sokaklardan daha işlek olmasıma raâğmen iki karkleş gene burada oturuyorlar, burada kal- maktan bir türlü vazgeçmiyorlardı. — gü k AF ha — £ ae ai LİRİ dake - e M K