Yazan; $. Rober Düma Çeviren: F.K, Raynhard'ı yakalamıya azmettim; muvaffak olacağım Uzunuzadıya dil döktükten sonra nihayet kumandanı karıdırabildim. İh- tiyatlı ve tedbirli davranmam lâzım . geldiğine dair bir sürü nasihat veren Raynhard “tecrübe için,, beni Parise göndermeye razı oldu. Bir hafta son. ra Karl Bretner ismine h sahte bir pasaportla Parise tım, Observatuva $izi ziyaret etti; ettiniz: m vakit beni tebrik tiniz, Fevk rette, bir va iniz için plânmiz: kaları topladı. Vekilinize beni tavsiy etmiştiniz. Mülâzim Klerjo isimli bu zat çok nazik, çok kibar bir adamdı ama, ne de olsa bana gene sizi aratı. yordu. Nihayet muvaffak olduk. Siz an- cak neticeyi öğrendiniz. Hattâ nasıl olduğuna dair tafailât almaya bile vaktiniz olmadı, çünkü bir vazi. feden henüz dünmüştünlüz ki ayağını. zın tozunu silmeye zaman kalmadan ikinci bir vazifeyle Paristen ayrıldı - nız, Bunun için vereceğim tafsilâtm sizi alâkadar edece, sanıyorum : Raynhardı yakalıyabilmek için onu Parise çekmek ermelindeydiniz. Bu tehlikeli hasmı ne Almanyada, ne de bitaraf bir memlekette yakalamak mevzubahs olamazdı. Fakat beriki de kurmüzdıp benimle görüymex ig AL iy ya bitaraf mem. leketlerden biri eriyor, Fransa hudutlarından içeri girmeye bir türlü cesaret edemiyordu. Kendisiyle mütemedi bir muhabere halindeydim. Talimatınız dahilinde hareket ederek bir sürü maval oku - yordum. Siz kumarbaz, ayyaş bir mü- Mâizim icad etmemi o söylemiştiniz. Raynharda evirip çevirip bu : masalı anlatıyor ve harbiye nezareti Üçüncü şubesinde çalışan bu adamın para ile elde edilebileceğini ileri sürüyorum. Vaktiyle kendisine bahsetmiş oldu - ğum kadm vasıtasiyle fakat fazlaca para vermek şartiyle bu adamı iha- nete teşvik edeceğimi söyl ğa düştü ve şöyle bir cevab verdi: — Nekadar para lâzımsa bildiriniz. Masrafı düşünmeyiniz. Aylarca müddet Fransız istihbarat teşkilâtı tarafmdan verilen sahte ve. $ikaları vatan haini muhayyel mülâ, zim Kleman namına kumandan Rayn- harda gönderdik. Raynhard bazı sual- ler gönderdi, cevablarımı bildirdik ve bu iş böyle epey devam etti. Fakat kendisi Fransaya bir türlü gelmiyor. du. Işte bu sıralarda &iz vazifeyle se- yahate çıktınız. Yerinize vekil birak. tığınız mi im Klerjonun aklma mü, kemmel bir plân geldi. Bu plân saye - sinde Raynhardı yakalamak mümkün oldu. Klerjo, Raynhardı yakalamak i- çin güzel bir yem hazırlamıştı. Alman casusunun bu ye cazibesine kapıl. maktan menedilebileceği pek tasavvur edilemezdi, Klerjo hareketinizden iki gün sonra bana: — Rigel, dedi, Raynharda süratle haber veriniz, Mülâzim Klemanın se - ferberlik plânlarını gelecek hafta bir kaç saat için eline g ek imkânma malik olduğı bildiriniz. O akşam hemen Friburga gittim. Raynhardla sık sik orada buluşurduk. Kendisini görünce vatan haini mülâ. zim Klemanm kendisine Pariste se. ferberlik plânını birkaç saat için e- manet etmek vaadinde bulunduğunu üöyledim. Fakat milâzimin şartı var; fotoğrafı almdıktan sonra ve a- zami bir buçuk saat zarfında geri ve. rilmek İizrmdı. Gün ve saat de tayin ediliyordu. Bu #efer yem o kadar büyüktü ki, gözleri kapalı, oltaya düşüverdi. Pa- rise döndüm. Dört gün sonra, mukar. Ter ielerafraldım Hela siibiön Raynhardr Pariste Kartiye Laten . deki otelinde ziyaret ettim. O gece gelmişti, Mülüzim Klemanla öğleden sonra saat dürtle Galliyero müzesinin bahçesinde buluşulacağını haber ver- dim. Burası tenhaca bir yerdi ve har. biye nezaretine de uzak değildi. — Hiç merak etmeyiniz kumardan, Dedim, Kleman $izi bahçede bir sıra- ya oturarak bekliyecek. Ben size onu işaret edeceğim. Gidip yanma otura caksınız. Size, içinde evrak olan çan. tayı verecek. — Plân çok sade, — Evet kumandan. Fakat tam bir saat sonra evrakı geri gelireceğinizi Klemana yeminle temin ettim. Geç kalırsa herif mahvoldu demektir. — Merak etme... Evrakı, fotoğraf- Jarmt alır almaz hemen geri getiri. rim, Onun mahvolması bizim de işi- mize gelmez. Böyle kıymetli bir yardı- MARA ARE NE EUREKO EN dımcımızı elden kaçırmak ister miyiz hiç? Saat dörtten biraz evvel Raynhard ile beraber randevu yerine gittik. Şe. fime, bir sıraya oturmuş olan komiser Rokuru gösterdim: — İşte kumandan, dedim, şu srada oturan adam... Eski bir otanıdığınızmış gibi yanına yaklaşıp “merhaba, mülâzim Kleman. Nesılsınız?,, dersiniz; parola bu. — Anlaşıldı. Raynhard, doğruca komiser Roku- run yanına gitti. Oturdu, birkaç keli, me konuştular. Çanta komiserdeh bi-. zim kumandanın eline geçti. Çantada filhakika askeri evrak vardı. Raynhard bâhçeden Vilson caddesi. ne çıktı, Fakat çok uzağa gidemedi, üç sivil adam etrafını çevirip onu bek- Jemekte olan bir otomobile atarak u. zaklaştılar. Kumandan Raynhard, üzerinde mil, It müdafaayı alâkadar eden mahrem evrak olduğu halde, cürmümeshud va- ziyetinde yakalanmıştı. Bunu siz de biliyorsunuz yüzbaşım, Fakat bunun bir mabadi var ki siz he. Düz bilmiyorsunuz. Bu mabat - kuv. vetle sanıyorum . benim son deimleri- min başlangıcı oldu. Onuda anlata. yım: Raynhardım yakalandığı günün ak. şamt mülâzim Klerjo bana: — Bravo! dedi. Avr yakaladık. Fa- kat ayni zamanda onun evrakını da elde etseydik... — ! mağ ie 3 e eya ale çiktiği zaman Üzerinde kat'iyyen evrak taşı. maz; yalnız sahte hüviyet evrakı ve kâfl derecede para almukla iktifa e. der. Bu evrakı ya Berlinde evinde ve. ya itimad ettiği kimselere bırakır. Al- manyanım hudud civarındaki muhtelif şehirlerinde kiralamış olduğu odaları vardır. Maiyetindeki ajanlarla bura - arda konuşur. Meselâ Xend ben son zamanlarda Friburgda görüyor . dum. Orada ihtiyar bir kadının evinde beni kabul ediyordu. Bu kadın anne . #inin bir ahbabıymış, yalnız yaşıyor, Evrakını orada saklamış olması kuv. vetle muhtemeldir. Kadın beni tanıyor; beş altı Raynhardla konuşurken gördü. İşte bu sırada öğünmek, mülâzim Klerjoya gösteriş yapmak gibi buda- laca bir hevese kapıldım: (Devamı var) defa Yazan: M.S. Çok şık, temiz giyinmiş, apartman sahibi dümenciler de vardır! —21— Çalarken yakalandığım halde, arka- daşların yardımile kurtulduğum da ol- muştur. Oldu olacak bir vaka anlata nlar, ipekli boyun bağı çorap, askı, , kadın çorabı, kaş. kol falan araklamak için tuhafiyeti dük kânlarına gireriz. Fakat, bir müşteri sı- fatile... Üç, dört arkadaş ayrı ayrı dükkâna gireriz. Bir çok mal çıkartırız, pazarlık ederiz, tezgihdarları lâfa tutarız, biri- miz de başka bir tarafta kutuları aç tırır, mal seçer, beğenir, bir taraftan da çalar, belimize, cebimize sokarız. Bu işte iki türlü (dümenci) kullanı- rız. Bunların bir kısmı hırsız değildir. Çalmaz, çalamaz, gayet şık, temiz giyi- nirler. Brzılarının apartmanları, para- ları vardır, Tanınmış, içtimat mevki sa hibi insanlardır. Bunlar, icap ederse bi- zim işlerimizi kolaylaştırmak için, dük” kândan mal satın alırlar, Vazifeleri, dük kâncıları, tezgâhdarları oyalamaktır. Yakalanırsak alâkadar bile olmazlar, şahid olmamak için dükkândan çıkıp gi derler, İkinci dümenciler bizdendir, yani, hırsızdır. Dükküneslarla pazarlık eder- ler, tezgâhdarları lâfa tutarlar, icabım- da onlar da mal alırlar, Fakat çalmaz- Jar, icabında çalan yakalanırda, ona yar Am etmek için hırsızlık yapmazlar, O gün çalmak, işlemek kimin nöbetinde i- se o çalar, İKİ TOKAT, BİR TEKME Bir gün dört arkadaş, bir dükkân gözümüze kestirdik. Ayri ayri, fasıla- Beler riç dilen Yaver de Teri tıkl, Çalmak nöbeti benim idi o gün. Tez gâhdara ipekli kadm çorapları falan çi- karttım. Arkadaşlarım da o taraflarda tezgâhdarları öyalıyor, mal pazarlık e yar bir ükük atkısı kal ım, “göğsüme soktum, aksi şeytan, olacak puskülleri dışarda kalmış, ben farkında olmadım. Tezgâhdar görmüş olacak ki, atkıları saymağa başladı, ben işi çaktım, fakat göğsümden çıkarıp yerine koyamaz- dım, Herif gözleri dönmüş olduğu hal- de göğsüme bakıyor, sert sert soluyor- du. Atkmın çalındığını anlayınca he- men üzerime atıldı; yakamdan sıkı siki tutarak: — Hirsız!,. Çıkar göğsünden atkıyıl Diye haykırdı. Arkadaşlarda kulak DENER na inandı, 1 Hattf; arkadaşım beni ite kaka, yum ruklıya yumruklı ya kapıdan çıkarırken ırmayın, ben simdi ge“ liyorum beyi mu!,. Daha başka seyler çalmıstı mi bakayım. Bu cürmü meşhudun, altı aylık ha“ pis cezasma kadar yolu vardı. Fakat, arkadaşların kurnazlığı, soğukkanlılığı her ihtimale karşı evvelce hazırladığı" mız plânı ustalıkla tabik edişleri saye- sinde ve iki tokat, bir tekme ve bir kaç çin hemen yanımıza koştular, Biri sor« du: — Ne var? Ne oluyor? Bu sırada öteki tezgâhdarlarla bera“ ber dükkân sahibi de bizim bulunduğu" muz tarafa geldi. Etrafımızı çevirdiler. Yakamdan tutan tezgâhdar beni gös“ tererek dedi kiz — Kaşkol çaldı, bu adam hursızdır. Bakm hâlâ göğsünde duruyor kaşkol! Arkadaşlarımdan (A. O.) beni tez“ gühdarın elinden kurtardı, göğsümded kaşkolu çekti çıkardı. Yüzüme iki tokat aşketti. Ama ne tokat, okkalı şaplak. lardan... Sonra dükkân sahibine dön“ dü: —Ben, dedi, ikinci şubede sivil me- murum, Hırsızı karakola götürüyorumu Sen de etrafa iyi bak, çalınmış başka bir şey varsa anla, sonra karakola gel.. Sözünü bitirir bitirmez ensemden tut tu, belimin ortasına bir tekme indirdi, sert sert haykırdı: — Düş önüme bakayım! Edebsiz ke ıetal. Kargkalda..sürüeüre —er Tora vurup, belimin ortasma da bir tekme indirdikten sonra, İte kaka beni dük” kândan çıkarışt, öteki arkadaşların da ona müzahir vaziyet alışları dükkânci- ya emniyet telkin etmiş olacak ki, hiç resmi polis çağırtmak gibi bir hare“ kette bulunmadı, Şüphelenmedi bile.« Arkadaşımın hakikaten memur olduğu yumrukla savuşturdum. Kodese gir“ mekten kurtuldum. — Haydi o sefer kurtuldun. Fakat, bu sefer... Adaletin, kanunun pençesin” den kurtulamadın. Cezanı çekiyorsun. — Evet, takdir ediyorum. Yaptıği fenalık kimsenin yanımda kalmaz, A” lah adamın ayağına dolaştırır, — Öyle, Bunu biliyorsun da nede8 çalıyorsun?.. y — Onu sorma bana? — Peki... Yalnız bu defa mahkö”” olduğun vakayı anlat... (Devamı var), YAZA O'NORE 'DO (BALZA O cesim arazinin geliri ile geçinebileceğimi sanıyordum, biz oraları büsbütün bakımsız bırakmışız; orada kaldığım müddet. çe Keverdo'nun bize yazdıklarınm doğru olduğunu gözümle gördüm. Zavallı adamcağız benim emrime yirmi iki kişi çıka- rabiliyor ama bir riyal bile yok; yirmi bin feddan (1) genişli- ğinde otlak var, barınacak ev yok; balta girmemiş ormanlar var, eşya namıma hiçbir gey yok. Bu harikulâde topraklardan istifade edebilmek icin birr pesetaya ve sahibinin yarım &sır malı başında bulunmasına ihtiyaç var: orasını da düşüne. ceğim. Mağlüblar kaçtıkları müddetçe, nefeslerini de, kaybettikle. ri harbi de uzun uzun düşünp birtakım dersler çıkarmaktan kendilerini alamazlar, Etini keşişlere kemirtmiş bu güzel ce- sedi görünce gözlerim dolu dol uoldu: bu bana, İpünyat nın ha. zin bir timsali gibi göründü. Riego'nun akıbetini Marsilya'da haber aldım. Benim hayatımın da öyle bir azab, fakat kimsenin bilmiyeceği ve uzun bir azab içinde biteceğini elemli elemli dü- İnsan haya bir memlekete veyn bir kadma has- n sonra Y mak, yaşamak mıdır? Sevmek, fet. * ayni fikrin bu iki yüzü kılıclarımıza hakkedilmiş, sa- Taylarımızın ku lerine altm harflerle yazılmış, mermer ha. vuzlarımızdan yelpaze gibi yükselen fıskıyelerin mütemadiyen tekrar ettiği kanun değil miydi? Fakat o kanunun kalbimi he- yecana getirmesi artık neye yarar? Kılıç kırıldı, saray kül ol- du, pmarm suyunu artık kumlar içti. Şimdi size vasiyeti i Don Fernando, size kr. sadık kalmanızı emrederek ateşi. nize dizgin vurmak istemiş olmatam sebebini anlıyâcakaımız. İ- taat etmen! kardeşin ve dostun olmak sıfatile rica; hanedanı. nızın reisi olmak sıfatiyle de emrediyorum. Krala gidip benim unvanlarımı, majlarrmı, mülklerimi, rütbelerimi size vermesini istiyoceksiniz; belki tereddüd eder, krallığı icabı yüzünü bu- Nurullan ATAÇ —İ15— ruşturabilir; fakat siz ona, Maria Heredia'nın sizi sevdiğini ve ancak bir Soria düküne varabileceğini söylersiniz. O zamün gö- reveksiniz ki Kral sevincinden titriyecektir: Heredla'ların ce. sim serveti ona, beni tamamiyle perişan olmuş saymak zevkini taddıramıyordu; artik beni büsbütün mahvolmuş bilip benden kalanları size hemen verecektir. Maria'yı alacaksiniz: sizin biribirinizi ümidsiz bir aşkla sevdiğinizi zaten anlamıştım, Bunun içindir ki kontu da kızını, tenim yerime size vermeğe hazırlamıştım. Maria ile ben an- cak babalarımızın arzularına ve aile icabatına itaat ediyorduk. Siz, bir ay parçası gibi güzelsiniz, ben ise İspanya Ayannr gibi çirkinim; siz seviliyorsunuz, bana ise Maria, itiraf etmese bile, adetâ iğrenerek bakıyor; uğradığım felüketin o asil İspanyol kı. Zzinin kalbine ilham edeceği mukavemeti de az zamanda yener- sınız. Dük dö Soria, selefiniz sizin ne sonradan esef edeceğiniz bir fedakârlığa kâtlanmanızı, ne de bir tek maravedi'den (2) mah- rum olmanızı ister, Annemin elmaslarını gönderin; onlar be. nim kimseye muhtaç olmadan yağamami temin edebilir; malla. rınızda bu suretle hâsıl olacak açığı Marla'nm mücevherleri ka. patır. Elmasları bana sütninem ihtiyar Urraka getirsin; aile. Çeviren: miz adamlarından yalnız onu alıkoyacağım, benim kahvemi gi) İyi pişirmek yalnız onun elinden gelir. e O kısacık ihtilâlimiz esnasında mütemadiyen çalışmak 19' buriyeti, masrafımı asgariye indirmişti; aylığım da ona yeğ yordu. Sor yıllık gelirimiz, olduğu gibi kâhyanızın in elin dir. O para benimdir; fakat bir Soria dükünün evlenmesi “ yük masraflar açar, bunun için o parayı paylaşırız. kardeşi: le emrediyorum. Makumer baronları arazisi İpana âbi olmadığı için bana kalacak; bu Suretle bir vatanım gönlüm isteyip de bir işi görmeye kalkacak olursam bir bulunacak, Allaha şükür, bu meseleler hitama erdi, Sorla hanedan! ye” tuldu, ö Ben kendimin sadece Makumar baronu olduğumu yün es ğim bu anda Fransız topları da dük d'Angulem'in Paris'8 diğini ilân ediyor. Bu mektubumu niçin kestiğimi an ör zin bu düğün hediyesini reddetmezsiniz. Zaten beB ” Buraya geldiğim zaman cebimde on kardiipi (4) bil8 bi Bir devlet adamı, mâni olamadığı felâketler arasmda, b id kendi özünü, kendi cebini düşünmeye kalkacak olursa yek .w çük bir adam sayılmaz mı? Mağlüb olan Arab'a atı ile göl midlerinde yanılmış olan hıristiyanlara da bir manasti” siyle birkaç altın çok bile... “Devamı yar) (4) Arasi ölçüsü, (8) İspanya meskükalınm Tiymetçe en küçüğü (3) Aslında “çikolata”, (0) Guzdruple, otuz frank kaymetinde eski altın Dİ sö”