Yazan: M.S. Eski Istanbul hapishanesinin otuzbeş sene evvelki eğlenceleri 90— larmı okumaya başlardı. Mahpuslarm arasında, bir iki şalr de bulunurdu. | Bunlara (hapishane şarirleri) derlerdi. Mahküm maksadını bir kâğıda yazar, Ufak bir taşın üzerine sarar. Göndere- ceği adamın adresini yazıp ve iplik ile de bağladıktan sonra, gidecek mahkü- men bulunduğu Okovuşun (bahçesine yni tarzda cevabnı alır. diğer kovuş boüçelerine at- ate, melekeye, ihtisasa bağ- k bir ; Her mahküm postayı arzu ettiği ko- uşa fırlatmak imkânsızlığı karşısında, Bunun için her ko- » postacılar bulunur. Bir tek cigâ- raya bu vazifeyi mükemmelen görür- er. acı kullanır. EĞLENCE TERTİBİNİN SEBEPLERJ Eğlencelerin tertibine saik olan ha- diseler müuhteliftir. Meselâ af ve tecil şaylaları, mahikrümun ummadığı mühim se herlei bir yardım, dargm İki azılı mahkümu İycıştırma, mahpusluktan kurtulmayı tebşir eden rüyalar!l, Ve daha bunlara benzer, mahkümların ru- hi haletlerinde sevinçli bir değişikliği. husule g n herhangi hadise. Bütün bunlar “eğlener,, tertibine vesile sayı- ır. Tdraki, içtimai seviyesi ne derecede olursa olsun her mahpus, hapishaneye irdiği dakikadan it'baren hürriyet hul- kbakle bir bayat ssile vaktini öldürür. Bu, bir umümi kaldedir. Nefsini bu hulya» ya kaptırmayın hiçbir mahküm yok- Mahküm ancak bu noktada saftır. uk inanır. eselâ beş on kulübeli bir köyden, mahküm oğlunu görmeğe gelen İhtiyar baba: — Oğul! Merak etme der, yakında al varmış. Bizim muhtar Memiş dayı nahiyeden geldi. Orada müjdelemiş- ler. İhtiyar babayı ve o kanaldan da oğ- İunu teselli için söylenmiş olan bu söz ağızdan, ağıza dolaşır, bu muhayyel af- #m şümulü derhal tayin olunur. Bütün tanzimi hapishanede kuvvetli bir sevinç havası | eser, İşte memba: meçhul bir söz, ba in- sanların acısmı birkaç gün için dindi- rir. Gönüller şendir. Eğlence müsaade- si de alınmıştır. Bu vesile ile kovuşlar baştan başa yıkanır, temizlenir, peyke- ler, yötaklar üzerine halılar serilir. Çay danlıklar mangallara yerleştirilir. DAVETLİLER Davetliler gardiyanların refakatinde öteki kovuşlardan gelirler. Hapishanelertle pek itina edilenler hür met derecine göre köşelere yerleşirler. Bel ve türlü türlü yemekler yenir, çay- lar, kahveler içilir. Birkaç sazla bera- ber köy şarkıları okunur. Bu sırada 70-80 kişilik kovuşta ufak bir çıtırdı bi- le itilmez. Mahkümlar yerlerinde diz çökerek otururlar, dinlerler. İf, bu dakikada her mahkâmun geçirdiği ruhi inkılâbı derhal sezmek kabildir. O, o dakikada köyde, harici muhitte bıraktığı alâkala- Tı, İnsanları ve bunlarla geçirdiği mesut günleri hatırkır. Eğlence, şimdi hazin ve matemli bir renk almıştır; Mahküm O anda insanlığını idrak etmiştir. HAPİSHANE ŞAİRLERİ Eğlencelerin şekli ve nevi, hapisha- Benin bulunduğu memleketin adetleri ne göre değişir. Meselâ, büyük şehir» levdeki hapishanelerde, küçlik şehirler. deki hapishane eğlencelerinden daha başka tarsdadır, Küçük hapishanelerde Maruzatla alının müsaadeden sonra, küçük kovuşta bir saz taksime başlar, bir bağlama bir hava tutturur, arkasın dan güzel sesli bis, a şehrin mili hava Hapishane şairleri ıkı küfteler hazırlarlar, bestelerlerdi müutarip ruhlar dan taşan acıklı feryadı andiran bu şar“ kılar hakikaten hazindir. Misal vermek için bu şavkılardan birini naklediyo- rum? Hapishane içinde var bir demir direk Kimimiz on beş sene, kimimiz kürek, Bu halimize dayanır hangi yürek! Düştüm karanlık zindan içine yanar, döner ağlarım Demir parmaklık içinde döner, bakar ağlarım. Akşamdan akşama yanar gazlar Bayramdan bayrama çalınır sazlar Çok kış geçirdim görmedim yazlar. Mehterbane çeşmesi akıyor yandan Mahpusluk bir şey değil sevda bir yandan Halimize acısma büyük yaradan, ESK! ISTANBUL HAPİSHANE - SIN NASIL EGLENİRLERDİ Eski İstankul hapishanesinin Otuz, otuz beş yıl evvelki eğlenceleri, diğer hapishaneler kıyas kabul etmiyecek derecede mütenevvi ve parlak olitrdu- O zamanlar, bütün hapishânelerde anar şi ve setkeşlik hüküm sürdüğü “için, mahpueler-idareyi dinlemez, idare inzi» batı terin edemezdi. Bir takım azılı ke tiller, on beşlikler kahve ocakları işle tirler, kumar oynatıp “mano,, alırlar, esrar nargilesi yakarlardı. Barı akşam- er, kovuşlarda rakı âlemleri yapıldığı gok olurdu. O devirlerde, İstanbul hapishanesin de (Destan), (Koşma), (Semai), oku- mak, karşılıklı (mani) söylemek çök revaçta idi. Akşam yemeğinden sonra, mahkümlar kovuşlarında toplanırlar, gaylar içildikten sonr» köşeden bir çi- ğırtma, daha sonra su kabağının tersi- ne çevrilmiş ve bir ağzı deri ile kapa” talmış şeklinden başka bir şey olmayan (darbuka), (zilli çalpare) meyda çi dana çıkar, kısa bir taksimden sonra, oturanların arasından bir ses yükselir, hazin bir nağme arasmde (mani) oku- maya başlardı; | (Devamı var) TE Ain | Kayserin bevzeri sefalet içinde öldü. San Fransiskoda, ön beş sene evvel A- merikaya gelmiş Hanrih isminde Tirol- Ta bir adam 73 yaşında öldü. Bu adam cihan harbinden evvel ve cihan harbi es- nasında çok meşhurdu. Şöhreti, Alman- ya imparatoruna (benzemesinden ileri gdiyorlu. Harbin yeni başladığı sralar- da bazı resmi merasimlere Kayzerin biz- zat gitmiyerek bu adamı gönderdiği söy- lendi. Bu şayialar Almanya hükümeti ta- rafmdan resmen tekzip (olundu. Hattâ Almanya İmparatoru kendisine çok ben ziyen bir adamın Alman hudutları içeri- sinde bulunmasından hoşlarmadı. Hu- dut haricine çıkarttı. Fakir ve unutulmuş olarak ölen adanıcağızın yatağının altın- da eski bir Berlin gazetesi bulunmuştur. Bu gazetenin ilk sayfasında kendi resmi hasılmiıştı. X Şairin kıymeti Bir şairin kıymeti ne kadardır? Bunu Budapeşte mahkemesinin bir kararından öğreniyoruz. Bizde gençlik teşki ptişcitıği vi Gi ' bir an evvel kurulmalıdır Yeni nesli hakiki sporcu ve sıhhatli olarak yetiştirmek için yapılacak başlıca iş budur Dün, Büyük Önder Atatürkün A- nadoluya ayak bastığı mutlu günün yıldönümünde, Vatanın dört köşesin yüz binlerce yavru ve spor ve gençlik bayramını kutluladı, Bütün memleket büyük ve güzel spor hareketleriyle çalkalandı. Mil, | yonlarca genç yüreği neşe ve sevinçle doldu... Fakat ne yazık ki, Türk gençleri, böyle büyük bir spor ve hareket günü. nü tekrar görebilmek için tam bir sene daha bekliyecekler... Hayat, neşa ve sihhat dolu dünü, simdi hareketsiz ve cansız günler, haftalar, aylar takip edecek... Yüz binlerce gencin spor hevesi içlerinde gömülüp kalacak. Hep bir arada kay- naşan, spor yapan yüz binlerce gen- ci tekrar bir arada görmek için göz. lerimiz bir sene daha aranıp dura - cak. Halbuki, senelerdenberi üzerinde du rup çalıştığımız, ve memleket için ya” pılması en lüzumlu işlerden biri ol. duğuna şüphe etmediğimiz gençlik teşkilâtımı şimdiye kadar kurmuş bu. iunsaydık, gelecek seneki büyük gü nü bekleyinceye kadar, gençlerimizin hayat ve sıhhat dolu geniş hareketle- vini kimbilir kaç defa daha görürdük. Önümüzdeki 19 Mayıs ulu bayra . mımızı, gençlerimiz çok daha iyi ha- zırlanmış, ve çok daha sıhhatli bir balde kutlularlardı. Bugün, bizde, gençlik ve spor için üç türlü teşkilât vardır. 1 — Mekteplerdeki beden terbiye si dersleri, 2 — İzci teşkilâtları. 3— Spor klüpleri, Açıkça söylemek lâzımgelirse, bu üç yolun hiçbirisi de beklenen ve iste. nen işi başarmaktan çok uzaktır. Mekteplerde verilen beden terbiye. si dersleri için, haftada ancak bir sa- at ayrılmıştır ki, bu saatlerin de bir kısmı günün lâalettayin vakitlerine, hattâ hemen yemekten sonraki ders saatlerine İsabet ettiği için, talebeler için, hemen henien faydasından ziya- de zararı vardır denebilir, Zaten haf. tada bir saatle talebeye, sporun n6| maddi, ne de manevi esaslarının öğ- retilmesine imkân olmadığı apaçık bir hakilkattir. İzci teşkilâtma gelince, bu çok mü- him iş de, bizde maalesef yalnız bir Holandalı tayyareci Polüs (o Adriyani, Budapeştede bizzat kullandığı bir otomo- bille Plisvar şehri belediye reisinin oğlu olan on dokuz yaşında genç bir şairi öl- dürdü. Delikanlı yol üzerinde nişanlisile beraber geziyor ve ona yazdığı âşikane şiirleri okuyordu. Vakit gece idi. Ay bu- lutlar arasında saklanmıştı. Tam âşika- ne şiirler okunacak bir sıra.. Tayyareci çifte Aşıkları görmedi ve kaza yaptı. Macar hâkimleri Holandalı seyyah hak kında çok müsamahalı davrandılar. Ve onu 1000 franklık bir para cezasına mah- küm etmekle iktifa ettiler, * İstirahati ruhu için dun oku- nan kilisede evlenmiş! Habeşistan seferi (sırasında 305 inci Kara gömlekliler alayından Silviyo Meli- no İsminde bir çavuş karlı bir harp esna- sında kaybolmuştu. Çavuşun ismi ölüler arasma (yazıldı. Kendisine verilen “askeri meziyet,, ma- dalyesi babasına verildi. Zavallı annesi ve babası oğulları namına köy kilisesin-* de muhteşem dini bir âyin yaptırdılar, Halbeki Silviyo ölremiş, Habeşlilere İ Genglik teşkilâtı Türk çocuklarına sıhhet süs ve lüks olarak kabul edilmiş gi. bidir. İzcilerimizin ekseriyetle yaptık. Yarı iş, yalnız resmigeçitlere İştirak etmek, caddelerde boru ve trampete çalarak dolaşmaktan ibaret kalmak - tadır. Halbuki, hakiki izcilerin, hemen her hafta, daha doğrusu bütün boş vakit- lerinde, büyük, uzun gezintiler tertip etmeleri, kamplar kurmaları, genç zi. hinleri inkişaf ettirecek, beynelmilel olmuş yüzlerce açık hava oyunları tertip etmeleri icab eder. Bu nevi İzei- lik senelerce evvel, bizde de bir mild- det yapıldı. Fakat, son senelerde, ga. yeden tamamen uzaklaşılmış bulunu. Yuyor. Spor klüplerine gelince, maalesef, içlerinden hemen hiçbirisi, iyi topa vu» esir düşmüştü. Uzun bir esaret devresin- den sonra serbest bırakıldı. Köyüne dön dü ve evlendi. Düğün merasimi de, delikanlının isti- rahâti ruhu için âyin yapılan köy kili» sesinde kutlulandı. * Cırcır böcekleri iki davaya sebep oldular. Buna kim inanır? Cırcır böcekleri di- Per bir çok böcekler gibi ahşap eşyaya hücum eder, bilhassa fırınlarda yaşar u- fak bir böcektir. Pariste Labün sokağın- da bir fırında bulunan cırcır böcekleri bir gece fırının duvarlarından birisinde ufacık bir çatlak buldular. Ve bu yoldan bitişik dükkâna geçtiler. Bu haztr kadın elbiseleri diken ve satan bir terzinin dük kânıdır. Orada böcekler elbiselere saldır- dılar ve birçok elbiseleri hiç bir işe yara- mıyacak hale getirdiler, Ertesi sabah dükkâncı eşyalarının ba- Vini gördüğü zaman böceklerin (yaptığı zararı tesbit etti ve bu miktarı bir fatura ile komşusuna bildirdi. Fırıncı parayı vermek istemedi. Terzi mahkemeye (müracaat etti. Mahkeme Yazan: Haberci AMY ii ran, en hızlı koğan elemanlardan baş- ka bir şey düşünmemektedir. > Acı bir hakikat olmasına rağmen i. tiraf etmek lâzımdır ki, bizim bugün- kü spor klüplerimiz Avrupa ve A merikanın en koyu profesyonel klüple. ri kadar bile, sporun asıl gayesine yaklaşmaktan çok uzak bir sistemle çalışmaktadırlar. Bu vaziyet karşısında, Türk genç. Miğini, hakiki sporcu ve sehhetli bir nesil olarak yetiştirmek istiyorsak, biz de, gençlik teşkilâtmı bir an daha durmadan kurmalıyız. Gençlik teşkilâtlarmın ne büyük faydası olduğunu, bütün dünya millet- lerinin bu iş için milyonlar, hattâ mij- yarlar sarfetmekten hiç çekinmemesi ne güzel ispat etmektedir. HABERCİ ea DAMON: iğ terziyi haklı buldu ve frrmcınin cırcır böcekleri tarafından yapılan zararı öde- mesine karar verdi. Fakat fırıncı da bu zararın kendi hatası yüzünden olmadığı" ni ve duvardaki çatlakları tamir etmiyen dükkân sahibinin ödemesi lâzmigeldiğini ileri sürdü ve dükkân sahibi aleyhine da- va açtı. Bir hayli uzun süren davadan sonra çırçır böceklerinin yaptığı zararı dükkân sahibi ödedi. * Ölümü gazetelere yazılan köpek Lazar İfkoviç bütün (o Yugoslavyada şöhret kazanmış büyük bir avcıdır. Ge- genlerde bu avcının pek sevdiği o köpeği öldü, Meraklı avcı bu köpeğin ölümünü bütün gazetelere yazdırdı. Akrabalarmı, dostlarını ve tanıdklarmı cenaze alayma davet etti. Tanınmış avcı, köpeğile beraber sık sık ava gittikleri bir küçük ormanda kö- peğinin heykelini yaptıracağını da söy-