M ihendis qazdı : Dikkat ! Odada gizli mikrofon var Delikanlı bu suali kendi kendisine sorar gibiydi, Düşünceli durdu; sonra genç kızı birden çekip dizlerinin Üstü- ne oturttu. Bir yandan öperken soluk soluğa söylendi: — Bazı günler seni istiyorum, bazı günlerse senden nefret ediyorum! — Ah! Datma öyle ha Her zamanki cevabm.., Yorgun ve kederli bir tavırla omgız- larmı silkerek: — Evet, dedi, ne yapayım, elimde değil! Sustu. Elleri, biraz evvelki cüret- kârlıklarından vazgeçmiş, kızm dizle- ri üstünde uslu uslu duruyorlardı. Jertrüd, başını, onun göğsüne yaslı - yarak ağlıyan bir sesle: — Halbuki, senin hoşuna gitmek i- çin her geyi yapryorum. Diye gikâyet etti, Gözlükle gülünç olduğumu söyle- miştin, bana ciddi bir ifade verdiği i- çin ihtiyacım olmadığı halde kullan- dığım gözlükleri derhal attım. Saçla- yımı kestirip ondüle yaptırdım. Pudra kullanıyorum. Hattâ bu sabah dudak- larıma ruj bile sürdüm, Hattâ fazla bile sürmüşüm. Sevgilim, dudağınm yanmda izi kalmış. Eliyle, Güdenin yüzündeki boyayı sildi ve birden neşelenerek biraz evvel delikanimm söylediği cümleyi tek - Tarladı: — İhtiyatlı olalım. Mühendis müteessir olmuştu, Kızı kucakladı. Jertrüd erkeği ihtirasla öptü, sonra bu sefer o delikanlıyı İte- vek ayağa fırladı: — Şimdi ciddi olalım. Güde ellerini uzatmış, onu çağırı - yordu. Kız geriledi, başını sallıyarak: — Hayır, hayır, Dedi, Ya içeriye bi- risi giriverirse? Ayağa kalkmakta isabet etmişti. Koridordan ayak sesleri geliyordu. Jertrüd hemen bir ayna karşısına ge- Çiİp, yüzünün pudrasını tazelemeye ko- yuldu. Mühendis de notaları karıştır- maya başladı. Gelen generaldi. — Ne 07 Konser bitti mi? Taliim yokmuş. Koltuğa geçti ve Gudeye dönerek: — Pardon M. Gude, dedi. Mühendis derhal ona döndü: — Buyurun ekselâns. — Hastalanan zavallı Stupun işle-' Tine bakacak olan yeni idare müdürü- müze bugün sizi ziyaret etmesini em. rettim, Bu müessesede âdettir: yeni gelen bir madunun şeflerini ziyaret e- dip hürmetlerini bildirmesi Jâzımdır. Birkaç kelime fransızca biliyor. İsmi Şalberger.. Ben size sormadan bir sa. at tesbit ettim: saat altıda... Serbest misiniz DN USTIRAP VE — 271 — Evet ekselâns. — İyi kargılamanızı rica ederim. Birkaç dakikalık bir formalite çok vaktinizi işgal etmez. Cidüt ve resmi tavrını birakarak devam etti: — Şimdi sizden ricam: biraz piya- no çalmız. Stup'un haline çok üzül - düm, biraz musiki dinlemek isterdim. Gude piyanonun başına geçti. Jer - trüd de onun yanma giderek komik bir hazır ol vaziyeti alıp babasına sordu: — Ne emredersiniz ekselâns, Ben de şarkı söyliyeceğim, — XH Yarı uykuda, yarı uyanık, sırt üs. tü uzanmış olan Danyel Güude, saat tam altıda odasmın kapısma vurulma- sı üzerine doğrularak seslendi: — Kim 0? Berbat bir fransızcayla biri cevab verdi: — Ben Şalberger... — Peki, Bir dakika müsaade edin, geliyorum. Ceketini sırtına geçirdi, kapıya gi. dip açtı. İki adam yüz yüze geldiler ve ikisi de hayretle irkilip söylendiler: — Kumandan Benua! — İv Nozey! Mühendis derhal kendini toplıya - rak parmağını dudaklarına götürüp “sus!” işareti yaptı. Hemen masaya koğup bir kâğıt üzerine âalelâcele iki kelime yazarak Benuaya uzattı: DİKKAT! ODADA GİZLİ MİKRO- FON VAR! Benua anladığını işaret etti. İlerle- yip odanın orlasına geldi ve topukla. rını biribirine vurup askerce selâm ve- rerek bozuk bir fransızcayla kendisini takdim etti; — Ben Şalbergerim... Mühendis cevab verdi: — Zavallr M. Stup'un yerine gelen zat sizsiniz öyle mi? Tanıştığımıza memnun oldum mösyö; mösyü... — Şalberger... — Evet. Mösyö Şalberger, iş haya. tımızda iyi geçineceğimizi umarım, Rolünü fevkalâde iyi yapan Benua: — Anlamıyorum diye söylendi. An- lamıyorum! — Fransızca bilmiyorsünuz öyle mi? Zarar yok. Zaten biribirimize söy- liyecek bir şeyimiz de yok. — Anlamıyorum. Anlamıyorum. — O halde almanca söyliyeyim: Atiyö Her Şalberger, Atiyo! Gudenin bir işareti üzerine ikisi de güldüler. Benua gene askerce selâm verdi ve almanca olarak veda ettik- ten sonra çıkmaya davrandı. Bu ara. FACIA ROMANI da Güde, mikrofon İçla rol yaptıkları sırada yazmış — olduğu bir — puslayı ©- nun avucuna sıkıştırmıştı. Benua dı. şarı çıkınca puslayı okudu: *Sizinle muhakkak konuşmalıyım. Bu gece saat yirmi üçte, binanın bu kısmında devriye gezmek - behanesile geliniz, Banyo odamın dağrudan doğ- ruya koridora da kapısı vardır. Bu Ra- piyı (benim odanın kapısından sonra- ki kapt) açık bulacaksımız. Ben içerde olacağım, Güriltüsüzce harcket etme. niz lâzımdır.,, Sahte Şalberger, kâğıdın yazılı kıs- mınr kopartarak ağzına attı ve çiğne, yip yuttu. Diğer parçayı da cebine ko- yup uzaklaştı. Bu esnada banyo oda- smm kapısına da dikkat etmeyi unut- mamıştı. * * » Sâaat yirmi üç... Danyel Gudenin banyo odasının kapısı — sessizce açıldı, içeriyo bir gölge girdi. Mühendis he. men banyoya koşarak muslukları aç- tı. Benua fısıldadı: — Brayo! iyi akıl ettiniz. — Evet. Mikrofona karşı tedbir al. mak lâzım... Mikrofon içerki odanın avizesi içinde gizli ama, burada konu- şulanların da duyulması mühtemel.. Yavaş yavaş, adetâ biribirlerinin kulaklarına söylermiş gibi, konugu - yorlardı. — Sizi birdenbire burada, hiç ümid etmediğim bir yerde görünce doğrusu fena halde şaşındım. Niçin bize hiç malümat vermediniz? — Nezaret' altındaydım. Bilhasın ilk zamanlar her hareketim kontrol e- diliyordu. Babam nasıl? — İyidir; fakat sizi çok merak edi- yor. Buraya nasıl girebildiniz? — Anlatması çok uzun sülrer. Son. ra anlatırım. Fakat siz nasıl girdiniz? — Vazife ile... “Uçan torpil,, ve sa- ireyi pek merak etmeye başlamıştık. — Önü sormak — istememiştim. Ce- saretinizin hayranıyım. Hem tebdili- kıyafet bile etmemişsiniz. Bryıklarını. zi ve saçlarınızı boyamaktan ibaret bir kıyafet değiştirmesile buraya gir- mek doğrusu büyük cesaret. Siz hiç bir şeyden korkmaz mısmız? — Korkarım, ama onlardan değil! — Ben korkuyorum. — Korksanız buraya girmezdiniz. — Benim için değil, &izin için.. Çünkü siz Almanyada marufsunuz. — Üzülme, — Nasıl oldu da Stupun yerine geç. meyo muvaffak oldunuz? — Gayet basit: Stup bizim bir aja- nımızdır, tâ 1918 denberi.. Niste has- tanedeyken hizmetimize almıştık. Bu- radaki mevkiine ihtiyacım vardı, söy. ledim, çekildi., (Devamı Var) 15 MAT!S — 1888 Froyd Incili tahlil etmiye başlamış Yahudi âlimin basılmış,basılmamı; bütün eserleri müsadere olundu Viyanadan haber verildiğine göre, profesör Sigmund Froyd damağımnda çıkan bir kanserden muztariptir ve sayılr olan günlerini İncilin ruht tah- Hili ile geçirmcey karar vermiştir. Ruh tahlili (psikanaliz) usulünün babası olan Froyd aslen yahudi bir A- vusturyalıdır ve bugün yine Viyana- da bulunmaktadır. Avusturyanın Al. manyaya ilhakından sonra, Froyd'un tevkif edildiği gayi olmuştu. Fakat, bunun doğru olmadığı bildirilmiş ve âlimin Viyanada serbest olduğu, fa- kat nezaret altında bulunduğu haber verilmişti. Froyd bugün 82 yaşmda bulunmak. tadır. Son senelere kadar tetkiklerin- de devam eden âlim, bu sene bir ta- raftan kansere tutularak, dıget taraf- tan, Avusturyadaki yahudil. lerin tazyikı altma girdiklerini güre - Tek, hayattan ümidini kesmiştir. Froyd, bu hususta bir arkadaşma gunları söylemiştir: — Daha fazla yaşamaya artık e . hemmiyet vermiyorum, Son günleri- mi sakin bir şekilde geçirerek ölmek istiyorum, *İnsan ihtiyarlığın verdiği acılar a- rasında ölümden korkmuyor. Hattâ bazan ölüme karşı büyük arzu duyu- Yuyor.,, Amerikadan ve Ingiltereden çağırdılar Avusturyanın Almanya tarafmdan ilhakmdan sonra, Froydu Amerika ve İngiltereden çağırmışlar, hattâ orada. ki arkadaşları kendisini kaçırmak i- gin tertibat almaya hazır olduklarını bildirmişlerdir. Fakat, Aynştayn gibi birçok büyük Alman yahudisi ülimleri evvelce Al . manyadan sürmüş olan Nazi hüküme- ti, bu sefer Avusturyadaki aslen ya- hudi olan tanınmış kimseleri memle- ketten dışarı çıkarmaktan çekinmiş . tir. Hattâ, bunlardan bazıları Avus- turyada kalmaya icbar edilmişlir. Profesör Froyd da bunlar arasın . dadır. Bugün Froyd, Avusturyadan çıkmak istese çıkamıyacaktır. Onun, kendi arzusu ile Avusturya- dan ayrılıp Amerikaya veya İngiltere- ye gelemiyeceğini gören oradaki âlim- Jer Froydun kaçmasma yardım etme., ye karar vermişlerdir. Profesör ilk za- manlar bu fikre kapılmış ve kaçmaya niyet etmişti. Fakat, kendisinin sıkı bir nezaret altında bulunduğunu gö « rerek, bunun mümkün olmıyacağını anlamış ve bu fikirden vazgeçmiştir. Hepsi kaçmak iİstiyor Diğer taraftan yahudilerin tâbi tu: tulacakları hayat geraiti — altında Froyd sefil bir hayata düşecektir. Bu tehlikeyi hepsi için gören Avus- turya yahudileri büyük bir telâştadır ve memleketten kaçmak için çalışmak: tadırlar. Son hafta zarfında bir yahudi ekalliyeti - toplantısmda memleketten çıkmak istiyen yahudile. rin sayısı 25.000 olarak tesbit edilmiş ve Avusturyadan çıkmak için arala « rında müşterek para toplamaya karar verilmiştir. Bundan başka, Avusturyadaki ya « hudiler yine aralarında başka bir bir- lik yapmaya karar vermişlerdir. Avusturyada bulunan ecnebi tabil- yetindeki yahudiler, Nazilerin tazyi - kından kaçmak istiyen sığınacak yer temin edeceklerdir. Kendileri ecnebi tabiiyetinde oldukla? rı için, Nazi kanunlarınm Avusturya yahudilerini tâbi tuttukları şeraitten uzak yaşıyabilmektedirler, Evleri ve dükkânları bu kanunların ahkâmı ha. ricinde kalmaktadır. Bundan istifade ederek, Avusturyalı yahudileri de kendi yanlarında himaye etmeye im- kân bulacaklarını düşünüyorlar. Avrupanm diğer memleketlerinde . ki birçok yahudiler de, Avusturyada* ki ırkdaşlarına paraca yardım etme: ye hazır bulunmaktadır. Froyd'un kitaplarını müsa- dere ettiler Froyd'un birçok eserleri Naziler ta- rafından müsadere olunmuş, neşri, satılması ve tekrar basılması mene . dilmiştir. Bunlar arasmda âlimin en son, eserleri de vardır, Froyd bunları uzun çalışmalardan sonra hazırlamış- ti ve bunlarla ortaya yeni nazariyeler koymaktaydı. Froyd'un son çalışmaları arasında dikkate değer bir eser vardır. Profe- sör bunda yahudi dininin neredem çık* tığını tetkik etmekte ve Musanın aslı- nı araş! tırmaktadır. Froyd'un iddim ettiğine ve eserinde gösterdiğine göre, Musa yahudi değil, Mısırlıdır. Eski Mısırlılardan bir fi- ravun ailesine mensup olan Musa, Fi. listine gelmiş ve orada dini ortaya koymuştur. Froyd, Musanm Mısırlı olduğuna dair lddlasımı bundan bir müddet ev« vel ve henüz Avusturya Almanyaya iL hak olunmadan önce ileri atmıştı. Bu- na dair yazdığı eser, okuyanları hays rette brrakmıştı. Herkes âlimin bu husustaki tetkiklerinin sonunu merak- la bekliyordu, Bügün Froyd'un, İncil üzefinde ça. Tışmaya karar vermesi de, bu tetkikle. rinin bir devamıdır. Musanım bayatı. nı ve dininin menşeini tetkik ettikten Bonra İsanın hayat ve dinine geçen â- lim, “Mukaddes kitab” m ne gibi bir ruhi halet içinde ortaya geldiğini ruh tahlili usulleri ile tetkik etmektedir. Froyd, hayattan alâkasmı kestiği bugün kendisini, iki bin sene evvelki hayatı tetkik etmeye vermiştir.. YABANCI DİLLERE NAKLİ HAKKI NAHFZnGU mek arzusuyla değil, kendisine, yeniden, bir gönül eğlendirme yeri teminine çalışıyordu. Refika hanım, bunu sezemiyecek ne bir budala, ne de onun sandığı safdillerdendi. İşini yaptıktan sonra Lütfiye ile birlikte evden çıktılar. Köşobaşına kadar beraber yürüdüler, Refika hanrmın kendisin- den soğuk bir tavırla ayrıldığını görünce, içinde ümid namımma taşıdıklarımın bir anda yıkıldığını hissetti. Büundan kızmamış değildi ve işte bu hırsladır ki, doğruevi- ne gitti. Odasına kapanarak Refika hanıma yazacağını söyle- gıığl mektubu hazırlryarak küçük bir çocukla postaya gönder- SARI gh! muvıımıdu' Gökiln dıklkıdın dı.hkıyı n'nk, bulutların dakikadan dakikaya yer değiştirdikleri bir zamanda Fatma, bir aya yakındır, bir an olsun yatağından kalkmıyan Feridin arkasına yastıkları yerleştirirken düşünü- yordu. Bu zavallı çocuk için doktor da: *“artık çok yaşamaz! , de- mişti, Her geçen saniyenin, onu ölüme yaklaştırdığında şüphe yoktu. O kadar zayıflamış, o kadar halsiz düşmüştü ki, kolunu kaldırmakta bile müşkülâta uğruyor, lâkırdı söylerken hemen nefesi tükeniyor, cümlesini yamıda bırakmak mecburiyetinde kalryordu. Fatma için, Feridin bu vaziyeti içler acısıydı. Onun her gün biraz daha eriyip solduğunu, bir mum gibi eriyip bittiğini ya. » - 4 HABERİN EDERİ TEFNİKASI: 78 Yazan : Hasan Rasim Us kından ve bütün hassasiyetiyle takip etmişti, Son iki gün için- de sesi bozulmaya yüz tutmuştu. Öksürmeye başladığı sıralar- da onunkiyle birlikte ciğerlerinin söküldüğünü saniyordu... Vaktiyle pırıl pırıl yanan ve ışıldıyan gözleri, şimdi insanda loş bir köşede titriyen yağ lümbası ışığının tesirini bırakıyordu. Zaten, çok zaman, bu fersiz ışığı ince kan damarları kaplamız göz kapakları gizlerdi. Bunlar, ölümün yaklaştığına işaret de. il miydi? Fatmanın derdini en ölçüsüz bir hale koyan en acı şünceyi, bu fersiz gözlerin kapanacağı zaman yanında annesi. nin bulunamıyacağı doğuruyordu. İşittiğine göre, cinayeti Sabihanın işlediği muhakkaktı. Her yerde bu, nereye gitse yine bu konuşuluyordu. Selim Beyin ge- tirdiği malümat da onun muhakkak surette mühküm olacağı yolundaydı. Yastığı, 2lt ucundan biraz kendisine çekerek, Feridin Isti. rahat edehileceği bir şekil verdi. Sonra o önünde kapalr duran gözleriyle bir mumya kadar sakin duran kara saçların süsledi: ği başa baktı. İçinden: “Demek bu ölecek?,, diye düşündü, de- mek bunu da anasınım ölmeden gömüldüğü, dedesinin henüz canlı iskeletini toprakları içinde saklryan Eyüb mezarlığına gö. türecekler... Annesi ne olacak? O ne yapacak! Belki çocuğunun ölümünden bile haberdar olamıyacak... 'Tereddüde, ümide düşmeye mahal yoktu. Bugün değilse ya. rın, yarın değilse öbür gün bu acı hakikat tecelli etmiş bulu« nacaktı. Ş ğ Ferid inler gibi söylendi: — Fatma abla! — Ne istiyorsun gözüm — Yanıma gel! — Yanımdayım ya! Sözüne devam edemedi. Yalnız göz kapaklarıı araladı. Son. ra bunları yavaşça indirdi. Bununla Fatma ablasının kendisi« ne daha sokulmusını, daha yaklaşmasını anlatmış oluyordu. Fatına, isteğini yerine getirdi. Başını başına yaklaştırdı. O- nun sıcak nefesini yüzünde duyacak kadar yaklaştırdı, - ” — Söyle canım ne istiyorsun, . dedi. — Ölecek miyim? — Bu nasıl söz Ferid! Bunu da nerden çıkardın! — Saklama Fatma abla, Biliyorum... Öleceğim... — Birak çocukluğu... Sen şimdiye kadar birinci dera mr hasta oldun... Kaç defa yatıp kalktın. Her hasta olanım ölmesi lâzımgelseydi dünyada kimsc kalmazdı. (Dovamı varğ