AKŞAM POSTASI Şöehibi ve Weşriget Müdürü , Hasan Rasim Us İDARE EVİ : istanbul Ankaiâ ceddasi (e vetene e Metandei VS Yulgruf adomli Müamdel MABE Yazı işleri tetefonu: 23672 idere ben : 24370 iHlân * : 20338 ABONE ŞARTLARI W rrme « Bahar bayramı B HDDA MA l Bir adam, dünya — batacak! diyor Ona göre, Insanların ahlâkını bozan dansingler, barlar ve muzikholler kapatılmalıdır Bir. dansingte gördüğü bir rezalet, 77 lik ye kalkan adam,, hlrhsımhılkmukıiı Yazan; Şekip Günadüz rine, bir kısmının da alayına mevzu ol- Bir bayram, daima zorlu — bir sebebe dayanır. O, ya büyük yorgunlukların so- nunda bir dinlenmedir, ya büyük azap- ların sonunda bir sevinç. — Yahut büyük felâketlerin bitişini bildirea bir —tarihtir ki bize büyük talisizliklerden kurtuluşu- muzu, kara günlere veda edişimizi hatır- latır, Ve şüphesiz, bir bayram, ne kadar coşkun bir neşeyi göze vurursa o derece büyük bir belâdan kurtulmuş olduğumu. zu anlarız. Mayısın birinci günü, İstan- bulluların akın akın kırlara dağılışı, on binlerce delikanlının ve gene on binlerce kızın, genç kadının, şu engin şehrimizin her tarafını neşeye ve kahkahaya boğuşu bu yıl baharı ne büyük bir iştiyakla bek- lediğimizi göze vurdu. Baharın bayramını evvelki gün geçen yıllarda olduğundan daha coşkun kutlu- ladık. Değerdi doğrusu, Kendimizi bildik bileli hangi bahar bu derece naz etti, üze üze geldi? 1987 nin sonu ile 1988 in baş- langıcı arasında öyle müz'iç, öyle nez leli, öyle ıslak ve zatürreesi bol bir kış yaşadık ki ilk ılık gün içimizde biriken hincı deşti; soğuğa, kara, poyraza, pa- halr oduna karşı duyduğumuz kin bizi paltosuz, şosonsuz, fanilâsız, — dağlara koşturdu; — Oohi! Deli ismindeki bu adam — kasabanın belediye medisi azasındandır ve Litlvüd ismindeki bir bar sahibini dava etmekte- dir. 77 yaşında bir ihtiyar olan — Deli'nin iddiası şudur: “Dansingler, barlar, müzikholler in- sanların ahlâkmı bozmaktadır.. Öyle bir an gelecektir ki, medeni şehirler, tarihte Sodon ve Gömarenin inhitatı gibi, yere yüzünden, felâketle silinecektir.. Bu gibi yerlerin kapatılması, yahut vaziyetin 1s- lah olunması lâzımdır..... İngilteredeki “Püritenler,, (saf ahlâk. çılar) mezhebine mensup olan bu adam son gördüğü, sahne üzerine artık — sah redememiş ve şahidi olduğu bu hâdiseye sahne olan yerin sahibini dava etmiştir. Doli “gördüklerini,, şöyle anlatıyor: “Dansingin bahçesi önünden geçiyor dum. Avtuda iki kişinin darsettiğini gör- düm. Fakat buna dans denemezdi. Büne ların biri kadın, biri erkekti. Adamın sarhoş olduğu belliydi. İkisi de yarı çıpp lak bir vaziyette bulunuyorlardı. “Bu vaziyette ve sarhoş bir adamın nak sıl “dans,, edeceğini düşüebilirsiniz.. Gör düğüm manzara ahlâka ve dine mugayir bir şeydi...., Deli, mahkemenin talebi üzerine, gör- Oohi,, ama, bu “oh,, deyiişmiz 48 sa- WMWMW&I&&Ü: at sürmedi, dün gene yağmur yağı, gene hava soğudu, mayısa aldanarak kürkleri- ni, kalın paltolarını naftalinliyenler leri eczane kokularına boğdular, Acaba bugüt hava nasıl olacak? Gene yağacak mı? Eğer gene poyraz eser ve gene kalın paltolarımıza bürünürsek sa- nırım ki bundan sadece Nevruz memnun olacaktır. Malüm a... Eskiden bahar bayrammı biz Nevruzda yapardık. Mayısın bahar bayramı oluşu sadece “reaya,,nın iddiası halinde kalırdi. Ve Nevtuz, doğrusunu isterseniz bizi adla aldatmazdı. Martın dokuzuncu sabahı tabiat, geçit tesmine hazırlanmış bir bahar ile karşır mıza çıkardı. Ve sonra biribirinden güzel günler biribirini kovalardı. Bu yıl Nev- ruz gene bize güzel bir gün gösterdi, fa kat iki gün sonra, sanki; *“— Siz de mayısa taralftarlık edenler. den oldunuz. Mademki baharı onunla te sit etmek İstiyorsunuz, düzelttiğim hava- yı berbatlaştırayım da o düzeltsin öyle Bt , Der gibi sihrini bozuverdi. Acaba tekrar Nevruza mı dönsek... ne Gersiniz? . y . Bahar bayramı günü, şehrin bütün ge- zilecek yerlerine yapılan akın, — eğlence ve dinlenmenin bizde hergün bir parça daha kuvvetlenen bir itiyat halini aldığı- nı gösteriyor, Bahar bayramı günü, şeh- rin bütün kapılarından kırlara — dağılan insanların yüzlerinden neşe taştığı farke. diliyordu. Ben, bilhassa kadınlarımızın, çocuklarımızın ve erkeklerimizin giyiniş- leri üzerinde dikkatli araştırmalar yap tım; şu neticeye vardım: Bizde ferdin ve ailenin yaşama seviyesi çok yükselmiş bulunuyor. Bugünkü ne- siller, eski refah devirleri nesillerinin te- miz ve iyi giyinme zevkini ve giydiğini yakıştırma hünerini tekrar elde etmekte- dir, Şehrin manzarasına — munis bir gü zellik katan bu hal, halkta kendini sev- mek, beğenmek ve şahsına — saygı düy- mak hassasının kökleşmekte — olduğunu gösteriyor. Bunu refaha doğru — süratle gidişin bir mühim alâmeti olarak kabul edebiliriz. Şekip GÜNDÜZ — | h tIYON.A . Bundan mnn, D.m-'ng sahibi TJ!M':! dinleniyor. Adam, Deli'nin iddiasına gü- lüyor. Söylediği şeyin — “keten pantalon dansı,, olduğunu, onun böyle oynanması lâzımgeldiğini söylüyor ve davatıya hü- cumda bulunuyor. Deli, kendisini müdafaâ ediyor: — Ben Püriten fikirlerini müdafaa edi- yorum, diyor. “İngiltere portakal mües- sesesi,.ne mensup bulunduğum için. bu fi- Haile Selasiye- nin karısı Kudüsten Londraya gidiyor Kudüsten bildiriliyor: Hailei Selâsiyenin karısı, yanındaki üç maiyet kadını ve altı hizmetçisi ile birlikte, Londraya gitmek Üzere Hay- fadan hareket etmiştir. İmparatoriçe, evvelce Kudüsteki İm- cevher dolu çantaların sonuüncusunu da almıştır. Bunun içinde, imparetoriçenin bütün serveti olan, 5000 - İngiliz lirası kadar bir kıymetteki mücevherler ve gümüş eşya vandır. Tepaden inme G.xzı-:mıxıız. birkaç gün evvel acı bir hakikatten bahsetti. Ecnebiler bizi hâlâ ayakları çıplak bedevi sanıyorlar - diye, Bir İngilizin, köyüne tepeden inen iki tayyare yüzünden heyecana kapılıp kalp sektesinden öldüğünü bir gazetede oku- düktan sonra, bizi hâlâ şalvarlı telâkki e- edenlerin cehaletleri gözümde — küçüldü. Gökyüzünü kuşlardan çok istilâları altına alan tayyarelerin mevcudiyetinden bu a- sırda galil bulunanlar bizi şalvarlı telâkki ederlerse büyük bir hata işlemiş olmaz- lar. Bu belki körlüklerini anlatır. - diye düşündüm. Demek, biz kuş olup havalarında uç: saymışız. Gene görmiyecekleri ve ihtimal kaplırmbağa telâkki edecekleri — buluna- Caktı. ihtiyarı nasıl çileden çıkartmış? Vilbhelm'in torunu evlendi Haki Alman imparatoru Vilhelmin törünü Lül Hohenzollern, ö&ki Rus Çarınm kızı prens Kira iİle, Holanda- da, Dorn gatosunda evlenmiştir. Diğer taraftan, uzun zamanlardan | Londrayı heyecana beri bu şatoda yaştyan eaki Kayserin yakında deniz kıyısı bir şehire indiği söylenmekte ve hasta olduğuna dair çıkan gayialar tekzip olunmaktadır. Arnavutluk kralının düğünü müna- sebetiyle kraila kraliçenin resimlerini taşıyan bir pul çıkarılmıştır. Tepeden inmelerin böyle feci tesirleri de olabildiğine gözlerini açtıracak yerde, bazan kapatabildiğine göre bıfi bundan ibret alsalar. * Çingene İsyanı Ajans bildirdi. Elbette benim gibi siz de görmüş ve okumuşsunuzdur: Lehistan çingeneleri, geçim menbaları olan hırsız- lığı meneden, yeni kralları Yanoş Kulk aleyhine isyan etmişler: “ya men'ini geri alırsın, yahud da seni devirir, yerine baş- kasımı getiririz!,, demişler. Çingenelerin hareketine diyeceğim yok, hiçbir milletin dahili işlerine karışmak ak imdan geçmez. Yalnız onların dünya ah- valinden hiç de haberleri olmadığına şaş- tım. Hırsızlığın meni bu sanati nerede ha: kikt bir sanat haline — sokmamıştır ki? Krallarının dediğini kabul etselerdi şüp- hesiz ki daha ustalaşırlardı. kirleri müdafaa vazilemdir. Cemiyetin Bgayesi kiliseyi ve sarayı müdafaadır. Adam, burada, göğsündeki kırmızı ve mavi kordelayı gösteriyor: — Müessesenin alâmeti portakal rengi ve mavidir, diyor. Fakat — ben portakal rengi kordelâ bulamadığım için Kırmızı ile mavi taktım.. Deli, kendisini müdafaa ederken, ayni zamanda, şöyle diyor: — Ben de rakı içerim... Gençliğimde ben de dansettim. Fakat, her şeyde itidal gösterilmesini, ahlâk — çerçevesi içinde kalmmasını isterim, — Kendini namlu bir adam yerine mi koyuyorsun? diye soruyor. Deli: — Evet, diyor. Ben dini müdafaa ediyorum... Bu dindar ve —muhafazakâr püriten, Dansingin bir çok felâketlere sebeb ol- duğunu da, iddiasına delil olarak sayıyor. Gösterdiği misaller ımı-ndı bir tanesi gudür: Kasabadaki zengin ve kibar ailelerden birinin kızı, bu dansinge devam ede ede, ve hakikati ahlâktan düşmüştür. Bugün, başka bir yehirde sefil bir hayat yaşaımaktadır.. Kasabanım eski aileleri Deli'nin fikrine iştirak ediyorlar. Fakat, gençler, bilhas- « dansingin müdavimleri ihtiyarla alay etmekte. Yaramaz bir kız! verdi 16 yaşında bir kız Londrayı heyecana vermiştir. Meri ismindeki bu kız, bir gün bir tramvayın içini biribirine katmış, biletçi ve vatmanla kavga etmiş, — yolculardan — gücü yettiğini — döğmüş veya tokat- lamıştır. Meri, tevkif edilip mahkemeye verilin- ce yapılan tahkikatta, kendisinin daha | başka sabıkaları da olduğu görülmüştür: Meri bundan bir sene evvel, yani daha 15 yaşında iken, gene böyle birçok yara- mazlıklar yapmış, gene o zaman da her- kesi hayrete düşürmüştü. Yaramaz kız, bir sene evvelki yaramaz- lıklarına, mektebin camlarını kırmakla başlamış. bunun üzerine, mektepten kö- KURUN | Ingiltere için bir tehlike HASAN Kumçayı yazıyor: “Bizim Anadolu Kırgehir — ve havalisi yer depvenmesi ile sarsılırken İngiliz mil letini de başka türlü bir âfetin tehdit ete tiği haberleri geliyor. İskoçyalı Makin tos isminde bir âlim uzun tetkiklerinden sonra şu korkunç — hakikati keşletmiş: Büyük Britanya adası yavaş yavaş de- nizin dibine doğru çökmüş. Bir gün gele« cek bugünkü İngiltere her türlü medeni- yet eserleri ile beraber denizin dibine i- necekmiş!. Yalnız İngilizleri müteselli edecek bir nokta var: İskoçyalı âlimin temin ettiği- ne göre Büyük Britanya adasını tehdit eden tabil âfetin seyri pek ağırdır; bir senede adanın çevresinden denize karışan miktar ancak yarım santimetre genişli- ğinde ince bir şerit parçasıdır; onun için bütün İngilterenin deniz suları arasında kaybolup gitmesi için birçok asırların geç mesi lâzımdır. İki Afet arasında görülen ikinci fark da şu noktadadır: Anadolu - zelzelesi 20- vallı köylülerin malları ile beraber can- larımı tehlikeye koydu; Büyük Britanya adasını yavaş yavaş denizin dibine çeken hareket ise bu defa İngiliz sermayedar- larını zarara sokmuştur. Zira Manş tüne- linin açılmasına aleyhtar olanlar İskoç yalı âlimin keşfine istinat — ederek uzun emekler ile hazırlanan inşa projesine kar gı hücuma geçmişlerdir.. Görünüşe göre bu hücumda muvaffak da olacaklardır.,, CUMHURİYET Mutfakta ihtilâl PEYAM! Sajanın bir dostu, bugünkü tağaddi sişleminin insanları zehirle- diği kanaatini taşıyormuş. Muharrir, ön ce, bu dostun fikirlerini anlatıyor ve sona ra kendi müldhazalarımı ilöve ediyor: “Meselâ et, süt, balık gibi odılıı' bi zim zannettiğimizden daha çabuk çünkü hem ba- yattırlar, hem de insanla tabiat arasına giren sunt vasıtalarla halis cevberlerini büsbütün kaybetmişlerdir. Tatlı ihtiya- cinı güzel yemişlerle ve çiy pancarlarla tatmin etmek durürken, gene insan elin- do cevheri bozulmuş şekar ve şekerli mad delerden kaçmamız lâzımdir. Haşlamak dururken yemekleri pişirenek tabil has- salarını gidermeğe ne lüzum — var? Yağ Ber Devamı 8 incide vulmuştu. Fakat, kendisini sokakta başı boş bulan Meri, yaramazlıkta — daha Mıılu-lııurdş.ü&kmeberüdmm— rak, birçok suç işlemiştir. Bunların hepsinin — birden hesabıni vermek üzere tevkif edilirken polis me murlarından birine tokat atmış, bu Süç- tan dolayı da mahkemece cezaya çarpıl- mıştı. Fakat cezasını nakden ödiyen ba- bası kızı kurtarmıştı. Kız bir sene uslu durmuş, fakat bugün tekrar yaramazlığa başlamıştır. Bu sefer büyük bir cezaya çarpılması isteniyor. Bir dilencide Hangimikroplar 385 llra Gazetelerimizden biri Somada ölen bir dilencinin evinde 700 lira kadar bozuk para bulunduğunu yazmış, bunu mahalli müddejumumllik hakikate uygun görmi- yerek bulunan paranın 700 lira değil 385 Tira olduğunu tashih edilmesi — yotunda bildirmiş. Doğrusu mahallt müddeiumumiliğe hak verdim. 700 lira nerede, 385 lira nerede? Bir dilencide 385 liracık bulunamaz mı? x El yerine ayak Bir havadiste şöyle bir — serlevha gör- düm: “Bir çocuk elini kaynar suya soktu, eli haşlandı,.. Demek ki kaynar suya el soku lunca, ayak da haşlanabiliyormuş! W-ktor Ziya Okten halkevlerinden bi- rinde “mikropların hayatı,hakkında bir Bir isa daha ıı(ıımımdthhuızyıhıvu- muşlar, Evli olan Emiliya ile be kâr olan - dikkat edilsin dul değil - Plomi bir çocuğa ayrı ayrı sahip çıkıyorlar ve ikisi de: — Bu çocuk benimdir! - diyorlarmış Mankeme çocuğun bekâr — olanma si- diyetini tosbit ediverirse dünya bir “İsa,, daha kazanmış olmaz mı?