Tröstün sicil müdürü tröst direktörü- ne: — Biliyor musunuz — Vasili Pavloviç, dedi, dikkatinizi Şçerbakov üzerine çek- Mek isterdim.. Benim kanaatimce bu Şçer bakov acaip ve şüpheli bir adam.. Mesele Şu ki: Herili ikide bir mahkemeye çağı- tıyorlar.. Benim bu sahada kuvvetli de- lillerim var. — Peki, bunu ne diye mahkemeye ça- Birıyorlarmış? — Henüz meseleyi adamakıllı tetkik *| &demedim, Vasili Pavloviç, fakat iş bün- da değil.. Yalnız şu muhakkak ki heri- fin fena bir şöhreti var. Bir adamı boşü boşuna — mahkemelere — sürüklemezler.. Hem canım, mahkemelik olmuş insanları tröstümüzde çalıştırmakla ne diye trös- tümüzü lekeliyelim?! — Peki, senin kanaatince ne yapalım? — Herife yol vermek lâzım. Fakat gel- &elelim bu iş de kolay değil... Düşünüyo- Tum da herifi atabilmemiz için uygun hiç bir madde bulamıyorum.. — Adam iyi ve dikkatli bir memur... İşlerini hiç aksat- Tuyor.. Yani demek istiyorum ki... . — Demek istiyorum ki.. Demek isti- Yorum ki... Ben senin bu dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum.. Yani şimdi biz bu adama yol veremiyecek miyiz? — Bence meseleyi bu şekilde hallede- biliriz: Ona kendi arzusile yol vermek.. © Ben bizzat onunla konuşurum.. Siz onu gönderiniz!.. — Muvaffakiyetler dilerim... Üç dört dakika sonra Şçerbakov tröst i|ürektörünün odasına girdi. Tröst direktörü Vasili Pavloviç güler merhaba!.. Buyurunuz oturunuz.. İşleri- niz nasıl gidiyor? ; — Umumiyetle işlerimiz iyi - gidiyor. Plân müucibince bu ay sonunda bitmesi lâzım gelen senelik hesaplarr ben geçen ay bitirdim.. GAAZI! Gi sedinin A izel.. Ka o!dwîîk Au:nn Keşki tröstümüzde sizin gibi çalışkan birkaç memurumuz daha ol- saydı... Ben esasen sizi bunun için çağırt- tım... Yarın ayın kaçı? — Ayın yirmisi Vasili Pavloviç! — Zaman ama da çabuik — geçiğo , Hiç farkına warmadan * ayın yirmisi ol- muş.. Şimdi, azizim, sen beni dinle: Siz yarından itibaren tröstümüzü kendi ar- zunuzla terkettiğinize dair bir istida veri. niz!.. — Anlamıryorum, neden? — İşin içinde sizin anlıyamıyacağınız bazı mülâhazalar var.. Fakat biz sizi koğ- ; sizi işinizden — çıkarmıyoruz; :;’ îzıizfmixdm affetmiyoruz. Siz kendi arzunuzla bu işten ayrılıyorsunuz: — Sizin arzunuzla? — Hayır. Kendi arrunuzla. — Fakat bende böyle bir arzu yok ki! — Bunun ehemmiyeti yok.. Biz ekse- riya kendi arzularımızın hiç farkında hi- le değiliz.. Siz kendinizde böyle bir arzu uyanmış olduğunu farzediniz.! — Ben böyle manasız bir arzuya kapıl- mam.. Hayır. Vasili Pavloviç, ben böyle bit istida veremem.. Şayet bir kusurum, bir kabahatim varsa o takdirde resmi bir emirle beni işimden çıkarmız! — Aman Şçerbakov yoldaş, rica ede- rim böyle kırtasiyeciliğe ne lüzum var? Yok: “Kusur.. kabahat,, Emirname.. İş- Kendi arzusile Mrg. G Beklin * ne lüzum var? Ben umumiyetle bu gibi manasızlıkların aleyhindeyim.. Ben - si- zinle arkadaşça, yoldaşça konuşuyorum.. Edebt bir dille, Turgeniyelin dilile konu- şuyorum: Kendi arzunuzla ayrılmak iste- diğinize dair bir istida veriniz! — Maalesef bunu yapmak elimden gel miyor.. Türgeniefe rağmen bende hiç de böyle bir arru yok.. — Canım Şçerhakov yoldaş, böyle yap- mayınız! Biraz iradenize hâkim olunuz!. İşte kalem, işte kâğıt, haydi yazınız! — Hayır yazmıyacağım. Beni kovabi- lirsiniz! — Hey Allahın sevgili kulu, ben ne diye seni kovacağım? Seni koğmak için orta- da hiçbir sebeb yok.. Hem vallahi de yok, billâhi de yok.. Budala adam, bunu senin de anlaman lâzım, — Ortada senin koğulmanı icap ettirecek bir — sebeb ol- saydı ben seninle bu kadar uğraşır miy- dım? — Bana bakınız Vasili - Pavloviç; ben çok şükür henüz daha aklımı — kaçırma- dım.. Burada işim dururken ne diye ken- di arzamla bir başka iş arzusuna kapıla- cakmışım? , — Hey Allahın sevgili kulu, bunu önce- den söylesene! İki aklı başında münev- ver adam ber vakit biribirile anlaşabilir. İşsiz kalacağınıza hiç üzülmeyiniz! Ben size diğer bir tröst için tavsiye veririm.. Harikulâde iyi bir memur — olduğunuzu yazarım.. — Güzel, Fakat ben iyi bir memursam ne diye siz beni kovuyorsunuz? — Ben?.. Sizi?.. Koyuyorum? Bunu kim söylemiş? Siz kendi arzunuzla gitmi. yor musunuz? — Ben hiç de böyle bir arzu hissetmi. yorum.. - da inatçısınız ha!.. Şçerbakov yoldaş, batırıma gelmişken şunu da sora- yım: Siz bu sene mezuniyet aldınız mı? — Hayır almadım. — Çaok iyi öyle ise. Şüu halde biz size gitmek üzere mezuniyet verelim.. Yol parası falan bize ait.. Oranın hari- kulâde bir havası, harikulâde — bir suyu var,» Manzarası ise emsalsizdir. Gurubu. na, tulduna diyecek yok.. Bet biraz şair, ruhluyum da.. İşte kâğıt yazınız! * Hayır yazmıyacağım.. Beni affede- bilirsiniz?! , zi muhakkak tavsive ederim.. Hatırıma gelmişken size bir şey dahâa sörayım. Va- kia bunun bizim bu samimi ve arkadaşça konuşmamızla hiçbir ilişiği yoktur ama.. Ne de olsa merak işte.. Sonra, sizin şah- « işlerinize burnumu soktuğumdan dö« layı da affınızı rica ederim: Bana anlat. mahkemelere tıklarına göre siz sık sık taşınıyor muşsunuz? — Doğru gidiyorum.. Yedinci cezaya.. — Himm.. Demek böyle. Vakia bu beni alâkadar etmez. Fakat niçin gitti- Binizin sebebini sorabilir miyim? — Ben kendim de bilmiyorum.. — Ne gibi bilmiyorsunuz? — Bunun nasıl olduğunun ben de far« kında değilim.. — Ne demek farkında değilsiniz? — Basbayağı farkında değilim.. Çünkü giyabımda olmuş.. Geçen ay.. — Geçen ay ne olmuş? y — Geçen ay beni yedinci ceza halk mah kemesine aza seçmişler.. — Ya??1 Demek böyle.. Çök güzel ve.. Çok güzel, Herhalde Kırıma gitmek is- tersiniz! — Hayır yazmıyacağım.. — Neyi yazmıyacaksınız? — Kendi arzumla işimden ayrıldığıma dair olan istidayı.. — Lüzümu yok efendim, lüzümu yok., Esasen ben de bunun için ıstar etmiyo- rum ki.. Demek hesablarınızı vaktinden evvel bitirdiniz! Çok güzel.. Görüyor mu- sun, iki münevver adam her zaman için gürültüsüz, pâtırdısız anlaşabilir.. Rusçadan Çeviren: FERAH FERRUH Bir yüzle Şçerbakovu karşıladı: Terhaba Şçerbakov — yoldaş. dedi, 180 — — ..rmamare —e Lüben'in sözleri, kendi vaziyetine o kadar uygundu ve bahşişi reddeden bademenin bu tavsiyesi altında öyle bir tehdit sezmişti ki, ürperdi. Fokat d'Assas, dünyaları verseler, yapacağı işten vazgeçmerdi. Sonra, zaten hücuma da maruz kalsa, kendisini öyle kolay kolay boğazlatmı- ıstırop çekmezdi, işte bu kadar!.. | D'Assas, bunun üzerine, doğru kü- | çük cve doğru gitti, oraya girmeğe, İ Janr görmeğe, onun ayaklarına kapan. 4;- mağa ve atabaya rastgeldiği gün söy- | lediği sözlerden dolayı ondan af dileme- j ğe karar vermişti.. Janın zorla kaçırılmış olduğunda ar- tık kat'iyyen şüphesi yoktu. | Yaltız şövalye, ayni zamanda şunu | da düşünüyordu ki, bu tehdit maneviy- di ve genç kadın, canavar d'Etyolla ev. lenmeğe mecbur edildiği zaman martiz kaldığı tehdide benzer yeni bir tehdi- din kurbanıydı.. Şövalye üdeta koşarak gitti ve kü- Çük eyin kapısına varır varmaz bu kapı- yı vurmağa karar verdi. Fakat eve yaklaştığı sırada, adımları- ni yavaşlattı ve, nihayet dü Barriye rastlamış olduğu ağocın altında durdu. Şimdi artık cesaret edemiyordu!.. Kapıya doğru yürümek için, belki yirmi hamle yaptı, fakat yirmisinde de geriledi.. Nıhayet, korkaklığından dolayı ken. - di kendine bir bayli kızdıktan sonra, doğru kapıyo yürüdü.. Tokmağı — vur- du.. Ve ürpererek bekledi.. Kapı açılmadı.. Kulağına hiç bir ses gelmedi.. Evin içinde hayattan eser yoktu.. Bir kaç defa daha vurdu.. Hep ayni sükütla karşılaştı.. Nihayet, köylü krlıklı birisini gördü. Bu adsmn, onun kapıyı vurduğunu gö- yacaktı., . Ve nihayet, öldürülseydi.. o zaman ÜĞT ĞĞ Ğ ten çıkarma!... bütün bu formalitelere MARKİZ DÖ PAMPADUR ——— —e rünce, durdu. takkesini çıkararak se- lâm verdi ve şöyle dedi: — Bu evde kimseler oturmryor, asil- zadem.. Boşuboşuna — uğraşıyorsunuz.. Aylardanberi her gün buradan geçerim. Şimdiye kadar bu evde canlı bir mahlük görmedim., D'Assas, vücudunu soğuk terlerin 18. lattığınıı hissetti.. Jan gitmişmiydi?. Yoksa onu başka bir yere mi nakletmişlerdi?. Hayıt! Buna imkân yoktu.. Fakat şö- valye düşündü ki bu kapıyı ona açmıya: caklar ve eğer vurmakta devam ederse, Lübenin mevzuu bahsettiği keskançları tahrik edebilirdi.. Bunun üzerine çekilip gitti ve ümit- siz bir helde, Rezervuar sokağındaki küçük cerarengiz eve döndü.. : Günün üst tarafiyle akşamı, ertesi gün için plânlar tasarlamakla geçindi. Evin etrafını dönmüştü.. ; Bahçenin küçük kapısını görmüş ve belki buradan girebileceğini düşünmüş- tuVi,ııbcn. bir gün evvel olduğu gibi, ona en Teziz yemeklerle, en nefis şarop. ları getirmişti. Bir gün evvel oldıfğu gibi d'Assas, başının hafifçe döodüğl:îıü ;uydu ve hiç olmarsa tatlı rüyalar gör- mek ümidiyle yatağına girdi. . Fakat uyumakta rnuılıüllı' çekti ve nihayet uyuyunca, nfni!_e!diı ı'_k TÜ- yaları yerine, korkunç rüyalar görme- > üt 3. i “Bhn. îı:ı—kunç rüyalar, nihayet, bakiki, canlı, gözle görülür şekiller almağa başladı. ! Odada bir idace — kandili vardı. D'Assas, gayti sarih bir berraklıkla, bu odadaki eşyaları iyice farketmeğe dt.. ( hi;ğlw görüyordu?. Uyanık mıydı? for- mlamıyordu, yalner şunun ::ı::y.dl ki gözleri açıktı. Birdenbire daha hafif bir ha. hafif bir gürültü ve € reket sazili; bu gürültülü ve hareket, MARKİZ DÖ FOMPADUR lenmiyor, korkunç ve kuvvetli insanla: tın hesabına çalışıyordu. Servetin ayaklarına kadar geldiğini ve bunu kaçırmanın müthiş bir delilik olscağını düşündü., Esasen, sevimli ve mülüyim haline rağmen, irade sahibi ve zeki bir kız ol- duğu için derhal kararını vercdi., Fakat ancak uzun müzakezelerden sornra açıkça anlaşmıytr vardı. — Siri her halde çok seviyorum, ki beni teshir ettiniz.. Ne zaman gelmemi istiyorsunuz?. h — Bilmiyorum, yavrum., Belki ya- rın. Belki sekiz gün sonra, seni gelip kendim götüreceğim.. — Ya şimdilik?. — Şimdilik her akşam buraya gele- ceğim ve sen de vazifenin mahiyeti hak- kında bana iyice izahat verirsin.. Süzon gülerek bağırdı: — Ne o, yoksa burzda beni mi istih- 18f etmek istiyorsunuz?. Berni ciddi bir tavırla cevap verdi: — Belki!.. Berni muvaffakıyetinden — hayretler içinde kalsrak, fakat, ayni zamanda, işi bu kadar çabuk bitirdiğinden âdeta en- dişeli bir halde, doğru Rezeryuar soka- ğına koştu ve vaktin çok geç olmasına tağmen, derhal mösyö Jakın yanına gi- rerek: — Mönsenyör, dedi, küçük Süzon e- limizdedir. Ben istediğim zamean evi terkedeçektir. Hattâ itiraf edeyim ki bu iİşin seri muvaffakıyeti beni biraz endişede bırakıyor.. Mösyö Jak çabucak sordu; — Yoksa büu kızın, size iki yüzlülük yapacağından mı şüpheleniyorsunuz?, — Kat'i bir şey söyleyemem, mon- senyör.. Fakat size şunu heber verme- liyim ki, eğer bize itaat ederse, bu, bi. raz pahalıya malolacaktır. Mösyö Jak biraz rahat ederek sor- du: a — Ne kadar? 17 — Altı bin altın, monsenyör.. Vakia bu mühim bir meblâğdır amma... — Siz altı bin altın mu teklif ettiniz? — Evi terkedeceği gün, bu parayı evimde bulacağını söyledim, , — Canım, bunu daha evvel söylesey- diniz ya, oğlum!.. Geleceği muhakkak- tır. Artık bunu fazla düşünmeğe lüzüm yok.. Siz bana aşktan.. Tebessümler- den.. Göz kırpmalardan, daha bilmem nelerden bahsettiniz! Ben de biraz en. dişeye düştüm, Fakat mademiki mevzuu bahsolan paradır, herşey yoluna girmiş demektir , — Yani monsenyör?, — Yani, oğlum, yarın sekiz bin altın evinizde olacaktır, Şimdi gidin.. — Fakat, monsenyör, ben sekiz bin al. tın değil, altı bin altın dedim,, — Öyle mi? Ne yapalım! Geriye ka- lan iki bin eltını da, madam dö Ro- hana yazdığınız © güzel şiirler için kâ. Grt alırsınız, Berni iki büklüm eğilerek sordu: — Bana verecek başka emirleriniz yok mu, mönsenyör?. — Hayır.. Bekleyin ve o kızı evden çıkarıp onun yerine girecek olan yeni fatmm dö şambrı oraya sökmağa hazır olun.. Aklımdayken şunu da söyliyeyim ki mösyö d'Etyolun Versaya geldiğini haber aldım.. Refakatinde, bir türlü ya- nından ayırmadığı ve kâtibi ” olduğunu söylediği Damyen adında birisi de var mış.. Bu adamın ne istediğ'ni anlamak lâzım.. — Mösyö Lö Norman d'Etyol mu? Karısının peşinden koşuyor.. Mösyö Jak bu masum şakaya gülüm, semeğe tenezzül etmedi ve ciddiyetini bozmıyarak şöyle dedi: — Damyeni kastediyorum. Onu gö- rün, kim olduğunu, ne istediğini, nereye gittiğini anlamağa çalışın.. Berni hürmetle eğilerek şefini selâm. ladı ve kesesine havadan inen iki bin