T *U PF CD B ÇG ŞÇ NEERE NĞ — ÖENE G i îğ .;_; | ÇT Marlen, onlara güzel bir oyun oynadım itrasile bir arada kon- diyor ve mantosunu açıyor: üzerinde,siyah V aa ge kadifeden gayet sade bir elbise var Bu ev, o devirdeki bütün Kaliforniya evleri gibi iki katlıydı, küçük bir perronu bir taracası, bir de küçük bahçesi vardı. Akşam saat ondan sonra, bütün sakinler, stüdyolarındaki işlerini bitirdiler mi, â- deta bir tek aile haline gelirlerdi. Pütün kapılar açıktı. O zamanki şöhretler me- yanında hayvan mürehbisi Renfro,komik Bddi Gribbon, “Mok Senet,, yüzücü kız- Jarının reisesi güzel Filis Haun, (Keys- ton)lu polgs Bolli Dön ve Şarlonun ilk filmlerindeki sakallı “Frarsız kontu,, Leo Vayt. Bunlarda - parno)za Sırh': boksör, gemici, aktör ve hayvan terhiye- cisi olan Core Mak Gril ve macera film- "srinde, dalma esra-Taçiz evlerdeki hiz- metçi rolü yapan “mumya başlı,, ihtiyar kadın aktris Mardoks vardı. En şayanı dikkat kiracı mahzene yerleştirdiği Lâbo- ratu Srında nefis kaçak likörler yapan Venedikli "Lui Co,ydü — kendisi alkolü her türlü tahtadan çıkarırdı. Öyl> zanne- diyorum ki mobilyelerden de alkol çıkar- dığı vakidir. Bu eve sık sık Mabel Nor- man. Vallâs Rayd, Lon Çaney, Fatti gibi, devrin meşhuür yıldızları gelirlerdi. Stüd- yodan gelen aktörler, ekseriya, elbisele- rini değiştirmezlerdi. ÖO akşam taraçada, bir kızıl derili şefi on beşinci Lul devrin- de Marki ünvanmı alan bir asilzadeyle münakaşa ediyordu., “Lu Co,, ise, şimdi- Tik banyoyu dolduran elli litrelik (Cin)e ticaret katryordu. Alkolün “tekâmülüne,, nezaret etmek üzere bir iskemleye otür- muş olan Mardoks ara sıra banyoya ko- caman bir kâseyi daldırryordu. Renfroya gelince o da, havuzda, ördeklerini terbiye etmekle meşguldü. Fillis Harynda mut- fakta yemeklere nezaret ediyordu. Saba- hın altınısında herkes alkolden — ezilmiş bir halde, gelişi güzel bir çekilde, eski Koltük ve drvanlarda, hattâ — döşemeler- de ve bazan alkolün hazırlandığı banyo içinde derin bir uykuya dalmış bulunu- yordu. Saat dokuzda ise herkes stüdyo- daydı. Bugün Maks Linder — ölmüştür. Vallâs Rayd ölmüştür,. Mabel Normand ölmüştür. Lon Çaney ölmüştür, Fati öl- müştür. Bunların hepsi de yaşamak için Adeta istical gösteriyor ve — kendilerini mahvetmek için her çareye başvuruyor- Jardı. Bilâhare bitkin ve hasta olan Con Cilbertin, vücuduna hâlâ işkenceler yap- tığını, bütün gece, cepleri — uyuşturucu maddelerle dolu olduğu halde, sarhoş, bi- tap bir vaziyette, tpkı ölüme koşar gibi bu “parti,lerden (parti)lere koştuğunu gördüm. Ya Cin Harlu... Evet, eeki “par ti,ler. Florey biran süsuyor sonra: — Bakm, diyor, kapıcı size işaret edi- yor. Marlenin arabası herhalde sizi bek- liyor. Tyi eğlenceler temenni ederim.,, SIRMALI ÇADIR Marlen otomohilde bana şöyle di- — Onlara güzel bir ayun oynadım. — Kime? — Holivud kadmlarma, Paristen geldiğimi bildikleri için, gayanı hay. ret tuvaletler getirdiğimi zannediyor- lar, Bunun için kendiler de, Nevyork- ta harikulâde elbiseler yaptırmışlar . dır. Bu akşam en güzel tuvaletlerle süslenecekleri muhakkaktır. Halbuki | ben.. Marlen bu sözlerle beraber manto- sunu açıyor. Üzerinde, siyah kadife . den gayet sade bir elbise var... Mü - cevherat namıma bir şey yok... Gülümseyerek devam ediyor: — Bir defa Pariste de böyle eğlen- miştim. Büyük bir siyasi gazetenin * Girektörü gerefime bir ziyafet tertip etmişti. O devirde erkek elbisesi giy. mekten büyük bir zevk duyardım, Bu- nun için davet edilen bütün kadınlar karolı kostüm, erkek gömleği, kravat ve düz iskarpin giymeyi münasip gör. düler. Ben de gayet güzel organdi bir elbise giyerek oraya gelince, bilseniz ne hale girditer.. Nasıl şaşırdılar...., Marlenle betaber gittiğimiz parti zengin bir müstahsil tarafından tertip edilmektedir. Bu adamın ikametzâhı Beverleyde, ağaçlarla çevrilmiş muh- teşem bir villâdır. İnsan buraya yak- laşınca kendisini, gece sahneleri için hazırlanmış harikulâde bir dekor için. de zannediyor. Mavi projektörler ça- hılik ve ağaçları hoş bir ışıkla aydın. latıyor, Parmaklıklı methalden, bala salonuna kadar kırmızı bir halı uzanı- yor. Balo — salonu, bir — çimenliğin ortasına — gerilmiş — sırmalı ku. maştan çok — büyük bir. ça - dırdır. Bu çadırın döşemeleri cilâlı parkedir. Her taraf divanlar, yastık- lar, üzerinde gümüş yemek takımla . riyle, şişeler ve yemek takımları bulu- nan masalarla doludur. Holivudun en iyi iki caz takımı yeşillikten yapılmış bir nevi kameriyeler - içinde çalıyor- lar. Tavandan enva türlü çiçekler sarkıyor. Hemen yanda, evin içinde, her oda hususi bir kabine şekline ifrağ edil - miştir. Ve bunların herbirinde bafif hoş bir ışık, çiçekler, küçük buz ko. vaları içinde şampanya, havyar, siga- ra, bir masa Üzerinde Jâvanta şişeleri, koltuklar veay bir tek divan var, Bahçede, ağaçlar arasmda, Venedik kâri fener sarkmaktadır. Her koru - lukta, her ağaçlıkta, gümüş kovası 1- çinde duran ebedi şampanya gişesini görüyorsunuz. Her tarafta, küçük de. mir masalar üzerinde viski şişeleri var. Her nerede olursanız olun, içmek için elinizi uzatmak kâfidir. Havuzlarda, rengürenk ışıklı fıskı- iyeler fışkırıyor, “Alâfransez,, giyinmiş garsonlar, ipekli çoraplar ve beyaz el- divenleriyle, sessizce gelip geçiyor, hiçbir gey görmüyor, gey işit. miyorlar, Burada protokol namına - bir gey yok. Herkes birbirini tanryor. Grup. lar, çiftler teşekkül ediyor, dağılıyor. Başka bir gekilde yeniden teşkil edi- liyor. Herkes içiyor, birbirine yapışı- yor, beş dakika sonra da, beraber ca- nr sıkıldığını anlıyarak - biribirinden ayrılıyor. Beyaz gül mecburidir, bun. ları antrede dağıtıyorlar, kadınlar bu gülleri saçlarına, erkekler de yakala - rıma tâkıyorlar. Yekdiğerine san derece benziyen sahne vazır Corc Kukorla, büyük müstahsil Selzvik biribirlerinden ay - rılmıyorlar, Parkta köl kola — dolaşı- yorlar, Lübiç, gaşkın bir halde onlara bakryor, elini alnma götürüyor ve sanki kendi kendine şöyle diyor: “Acaba şimdiden, bir kişiyi çift gö. recek kadar sarhoğ muyum”,, Lili Damita kocası Errol Flayndan ayrılmayor. Adamcağız sıvışmaya te- şebbüs etti mi, o da, elbisesinin geniş eteğiyle onu sarıyor. Sırmalı çadırın altında, lime giy - miş olan Konstans Benet, bir dogariça gibi haşmetle, üzerinde şampanya şi- geleri bulunan bir masanın arkasında, aşk hakkında izahat veriyor. Loretta Yung mavi muslin elbisesi içinde, hiç durmadan Kameroyla dansediyor. Bir köşede, Kay Fransis, diğerleri Üüzerinde büyük bir avans almıştır. E. linde, sımsıkı, bir viski şişesi tutuyor ve bunu yalnız başına bitirmeye az- metmiş görünüyor. Birdenbire müte- hassis oluyor, boynunda asılı duran madalyonu gizlice acıyor. Ben yakla- gıyorum, o da bunu bana göştermek . ten kaçınmıyor. Tabii bu mağdalyonun içinde küçük bir fotoğraf var, İşte Kay'ın sırrı... İğiliyorum. Bu bir kö peğin fotoğrafıdır. Ayni derccode tatlı, sarışın, güzel, soğuk ve esrarengiz olan Vircinya Brüş, Anita Lovi, Yune Lang, her dört saatte bir grupları değiştiriyor- lar, bir kola asılıyorlar, gülümsüyor- lar, icip tekrar xidiyorlar. (Devame var) “ Tunduğunu söyliyecek olurdak, Korto- “Piyanist Korto Konservatuar orkes- ser verecek L Beynelmilel büyük bir san'at göbhreti olan piya. nist Korto dünük- şam kotiserini vet. miştir. Bu akşam Ankaraya — gide. cektir. Kortonun bu Beyahati, Ankara- tun, dünyada bü- yük bir siyasi mer. kez olduktan son- ra hakiki münasiyle “Büyük şehir,, ol- mağa doğru gidişini göze vurmüokta. dır. Gelecek yıllar içinde büyük san'at şöhretlerinin — İçanadoludaki di- ğer merkezlerimiz için de bizer ihtiyaç balini alacağı ve Tibo öyarında, Korto ayarında beynelmilel şöhretli müzisi- yenlerin Sivasta, Vanda, Dıyarbakırda laştıklarını göreceğimizi söylemek mümkündür. Korto Ankarada Kızılay'ın misafiri ve davetlisi olarak bulunacak ve kon- serini yarın akşam Ankarada Halkevi salonunda verecektir. Korto, sadece, yeni ve eski kompozi. törlerin eserlerini “icra eden,, bir pepa- ğan veya basit bir müzik ustası değil- dir. Fransada bir çok mıntakalarda müzik terbiyesi yaratmak hususunda bu artistin büyük hiametleri olmuştur. Fransarım bir çok şehirlerinde, bilhassa “Lil,, de halkı müziğe ısındıran Korto- dur denilse aslâ mübalâğa edilmiş ol- maz, Bu artist Franta milli müzik kon. servatuarından birinci piyano mükâfa- tını alarak çıkmış ve bir müddet sonru da bu konservatuarın profesörü olmüş- tur, Fransanın en değerli piyanistlerinden bir çoğu, san'atlerini Kortoya medyun bulunmaktadırlar. Ayni zamanda müzik musdlim mektebinin de direktörü bu- . KOÖRTO nun basit bir piyanistten, hattâ bir mü. zisiyenden çok ileri bir şey olduğunu, ilâhi bir san'at olan müzik'in Fransada bir havarisi, bir azizi, bir Sen Piyeri olduğu neticesine varıtız. Müziği halk arasında yayen, çocuk- lara müzik terbiyesi verecek olan mt- allimleri yetiştiren, büyük artistleri ya- ratan ve bir taraftan da müzik nazari. yatı etrafında konferanslar veren, cild, cild etüdler neşreden bir adam.. San'atkârm bütün bu hususiyetlerini tebarüz ettirmekten maksadımız, İs- tanbul şehir orkestrasının vereceği bü- yük konserin İaymetini anlatmak için- dir. İstanbul koönservatuarı, bize nihayet, memleketin ilk mükemmel orkestrasını kazandırmış bulundurmaktadır. Kadın ve erkek 65 genç Türk artistinden mü. rekkep olan bu orkestra içinde Körto- nun yer almayı kabul etmesi artistleri- mizin müzik san'atında ulaştıkları de- receye, ne derece İnanmış bulunduğu. na bir delildir. İstanbul konservatuarı orkestması vereceği konsere Kortonun iştirakini temin ettiği anda, müzik san- atında en büyük imtihanmı vermiş addedilebilir . 6$ Türk artistinden mürekkep bir orkestranın vereceği bu büyük koönser, Avrupaj müzik'e yeni neslin, ne derece ünsiyet etmiş bulunduğunu Tstanbullu- lara gösterecektir. Konseri, Konservatuar — profesörü kompozitör Cemal Reşit idare edecek. tir. Korto Cemal Reşidin son'atma kar- g1 olan itimat ve hayranlığını gönderdi- ği bir mektupta şöyle ifade etmektedir: *“İstanbul Konservatuarı orkestrasını henliz dinlememiş bulunuyorum. Fa. kat bu orkestranım yetişmesinde Cemal Reşidin büyük bir rol oynamış bulun- duğunu öğrenmem, bu 65 Türk artisti ile birlikte çalışmanın benim için ne bü- yük bir zevk olocağını kâli derecede izah etmektedir. Bununla brraber şu şartr koşmama müsamaha buyurulsun : Şef dorkestr mevkiinde Cemal Reşi- din bulnuması benim için çok şerefli bir iltifat olacaktır.,, İşte bunun üÜzerine, proğramı — bir | Fenerbahçeye açık mektup Millit küme puvan cetvelinde düştü- #ün son vaziyet, seni çok seven taraf. tarlarımı büyük bir teessür içinde bı- raktı. Ben de bu teessür içinde kalan- lardan biriyim. Çünkil hernedenso klübünüze kargı kalbimde çok büyük bir sevgi taşıyorum. Ea ufak bir mağ. lübiyetinizde bile adetâ hasta oluyor ve bunun acısını günlerce, hattâ haf- talarca kalbimden silmek imkânmı kendimde bulamıyorum. Galibiyetini. zi; avuçlarım kızarıncaya kadar alkış- hyor, sesim kısılıncaya kadar bağırı- yor ve o günü adetâ kendime bir bay. ram günü yapıyorum. Sevincim ve ne- şem haftalarca sürüyor. Fakat bunlara rağmen ben; ne klü. bünüze mensup bir azayım, ne de o- yuncularınızdan birisinin yakın akra - baaı... Kendileriyle en ufak bir kara. betim olmadığı gibi hiçbirisiyle de (merhaba) diyocek kadar bile bir hu- susiyetim yoktur. Fakat aslan çocuk. lar sahaya çıktığı zaman siz gelip ba, na sorarsanız, hepsinin soy ndlariyle beraber teker teker isimlerini, nerede çalıştıklarını, nerede - oturduklarını, velhasıl bütün hususiyetlerini en ince noktalarıma varıncaya kadar size izah edebilirim. Onlar sahada aslanlar gibi kaleye saldırırken, bomba gibi gütler atarlarken, rakiplerini karşılarmda fıldır fıldır döndürürken çocuklara üy- le mültefit sözler sarfederim ki, be. nim bu sözlerimi işidenler, klüp men. subininden biri olduğumu zannederler. Halbuki yukarda da söylediğim gibi klübünüzle en ufak bir alâkam bile ol- madığı halda klübünüze karşı kalbi . min tâ derinliklerinden kopup gelen bu derin ve sarsılmaz sevgi ve alâka- nin mahiyetini ben de bir türlü anlı- yamıyor, ve mana Veremiyorum. Buna adetâ bir hastalık diyeceğim geliyor, Yüne iş İçin yolum düştü. Sokak ara- sında, bir sürü paçavrayı bir araya getirip bağladıktan sonra top şekline sokan 12.13 yaşlarında beş on çocuk karşılıklı geçip fudbol maçı yapıyor- lardı. Bir taraf kendisine Fenerbahçe, diğer taraf da Galatasaray admı tak- mışlardı. Gayri ihtiyart orada yarım saatten fazla durarak çocukların ma. çını seyretmiştim. Kendimde adetâ hakiki bir Fener » Galatasaray maçı seyrediyormuş gibi bir heyecan duya. rak Fener ismini takınan tarafın ga- lebesini, anlaşılmaz bir hitle arzu et- miştim. Neticede benim takım galip geldi ve çocuklara birer parça yemiş alıp dağıtmıştım. Işte ben böyle bir klüp hastasıyım. No olursa olsun anlattığım bu vazi . yötte daha binlerce taraftarın olduğu- nu görüyor ve biliyorum. Hattâ bun. ların içersinde boş yaşından tut da 65-70 yaşında olan âşıklarm bile var. Fenerbahçe ismini işittikleri zaman sanki sevgililerinin isimlerini işitmiş Gdelikanlılar gibi heyecan hissediyor- lar. Öyle zZannediyorum ki, bugün Tür. kiyede fudbole alüka gösteren halkın yüzde doksanı senin taraftarındır. Fakat son günlerde düştüğün vazi- yet üzerine sana karşı olan bu alâka ve sevginin yavaş yavaş sönmekte olduğunu görür gibi oluyorum. Allah korktuğumu başıma getirmesin ama ben öyle görüyorum. Seni; benim ka. dar sevenlerin bile ağzından: — Fener manasızlık ediyor, ne o- Tursa olsun maça gelmeliydi. — Canım sanki yenilse bile ne ola- caktı? Fener bu, döner döner gene ye. ner.. — Doğrusu ayıp ediyor. Harbiye maçına da gelmiyecekmiş... — İzmire de gitmemiş. Kredisini düşürüyor. Yazık. Ne yapıp yapmalı -— ——— hayli zor eserlerle dolu olan konsezin idaresini kabul etmesi Cemal Reşitten istenmiştir. Güzlde artistimizin bu va- zifeyi büyük bir muvaffakıyetle başara- cağmna eminiz.— Nizamettin NAZIF —| gitmeliydi. Herkes Fenerin bu hareke- tine başka mana veriyor. — Ben Feneri bu vaziyette daha ilk defa görüyorum. Maçları yapmalıydı da, mağlüb bile olsa hiç olmazsa bi. rer puvan kazanır, böyle merdivenin en alt basamağında bulunmazdı. Görüyor musun? Bu sözleri seni çıl- gin gibi seven taraftarların söylüyor. Bir de başka klüp taraftarlarının söy. lediklerini yazarsam hayretten ağzın açık kalır. Kulağını biraz arkaya çe- vir de, hakkında söylenen sözleri, a- leyhinde yapılan dedikoduları kendi kulağımla işit. İşit de böyle manasız inadlardan vazgeç. Halk seni çok seviyar, Sen de hal. kın bu sevgisine lâyık olduğunu ispat etmelisin. Başını biraz arkaya çevir de Fenerbahçe tarihini biraz gözden geçir. Mazin lekesiz ve çok temizdir. Zaferlerle, şereflerle doludur, En ka- ranlık köşelerine kadar bile aransa seni utandıracak en ufak bir lekeye tosadüf edilemez. Bununla iftihar et ve bugün bulunduğun vaziyeti telâfi etmeğe çalış.. Maçlardan kaçma. — Kaçmadığımı, korkmadığmı bildiğim halde sana (kaçma) diyorum. Çünkü bir çok kim. selerin üzerinde hâsıl olan kanaat bu- dur. Aleyhinde bir propaganda vesile. Si yaparak (kaçtı) (korktu) diyorlar, Daha neler neler söylüyorlar, Bunları yazmağa bir türlü cesaret edemiyo « ruüm, Bu vaziyet karşısında sana düşen tek vazife vardır. O da halkm sa- na karsı olan cı!şmea sevgisini kay. betmemek ve saremamak için maçlara ne şerait dahilinde olursa olsun işti- rak etmek.. Mağlüb olsan da, ziyanı yok. Spor. dur bu. Bugün yenilir, yarın yenersin, var, Sen hülkm klübüsün. İkindi Kki- menir sonuncusu bile olsan Halk se. ninle beraberdir. Efkârı umumiyenin kalbinde uyandırdığın sempatiyi böy- le manasız hareketlerinle kaybeder : sen yazık olur s#ana., Yapma... Haksızlığa maruz kalsan bile aldır. ma, ehemmiyet verme. Sen yalnız halkın sevgisine kıymet ver, Korkma, arkanda biz varız. Senin yegâne isti- natgâh noktan halkm sevgisidir. Biz nilmez olduğunu bir daha ispat edip taraftarlarm üzerinde hâsıl olan bed- binliği izaleyo çalış. Bekliyoruz. Se « nin sahalarda aslanlar gibi çarpıştığı. nı görmek, şerefli galibiyetlerini çıl- gin gibi alkışlamak istiyoruz. Benim kim olduğumu anlamak is- tersen, buna kısaca cevap veeryim. (Çok koyu bir Fenerbahçe taraftarı). Beni bütün Fener klübü mensubini ta. nırlar, ben de onları şahsan tanırım. Fakat bir (Merhaba) mız bile yoktur. Hiçbir maçınızdan eksik olmam, yal- zuz İstanbulda değil, her tarafta size yetişirim. Bir defa Fener stadında Ga, latasarayla yaptığınız bir maçta attı- Eınız galibiyet gölünden sonra tribün, lerin merdivenlerine düşerek bayıl « mıştım. Ve yarım saatte beni güç a« yıltmışlardı. İşte ben (0) yum. Mek. tubuma nihayet verirken, giyabi say- gılarmır sunar, Hüsameddin, Yaşar, Fazıl, Roşad, Angelidis, Esat, Niyazi, Naci, Bülend, Şaban ve Fikretçiğimin gözlerinden öper, sana gerefli galibi . yetler temenni ederim, benim aslan klübüm. Koyu bir Fener taraftarı DA