Rodoplu Güzel Kız ve SA FO Yazan : Nizamettin Nazif A TBE d Velhası! Yadmon büyük bir sevinç ydi. Eh. Nihayet Safo ile kargı iya gelecekti. Aksi şeytan! Her herkesten evvel Sisama gelen sos bu sene henlüiz görünmemiş. Ü. Eğer Haraksos adada olsaydı her- ide Safo ile kolayca tanışmanın bir Yolunu bulabilirdi. Aklma filosof K- Süntos geldi. Acaba o Safo ile kendi- Sini tanıştıramaz mıydı? Öğle yemeğinde hiçbir şey yemedi, Ylnız birka ç kupa garab İçüi. endisinin bu iştahsızlığını pek me . Tak eden Ezop, kırbaçlanmayı göze a- — Çok düşlünceli görünüyorsunuz; bu kadar gam ve kasavetin sebebi ne *labilir? - diye sordu . Siz ki hepimi. e hükmediyorsunuz Niçin hepimizden Mes'ut görünmüyorsunuz? Yadmon Hzopu arasıra pataklatırdı. Pakat kölesinin hakim bir adam oldu- v da bilirdi. Ona kalbini açmakta ddüd etmedi. O zaman kanbur en- Sesini kaşıyarak bir müddet düşündü | Veefendisine gu aklı verdi: — Safo gibi bir kadınım gözüne gir- Mek için mutlaka onun zıddma git- Tnelidir. Onu nekadar çok kızdırırsa . Tz o kadar çabuk elde edersiniz... sa- orum, Bana kalırsa bunun en kes. tirme çaresi esir pazarına gidip Sa. İonun karşısma geçmek ve sevdiği kt- Zm fiatmr alabildiğine arttırmaktır. mR efendimizin serveti müsaittir. İşte bu muhavereden ve kendisini Mümnlklün mertebe güzelleştirmek İçin ? hayli çalıştıktan sonra 2502 Yil önceki ilkteşrin aymın dördüncü ŞEünü ikindiye doğru Samosun esir Tüarina zaman Yadmon E- Spun bü nasihatını kabül etmiş bürü Tüyordu. VU Samosun esir pazarı.. Oh bu cidden örülecek yerdi. Çok geniş bir çimenliğin ortasında Büyücek bir havuz vardı. Bunun etra- 2 mermer sıralar konmuştu. Müza- Yedeye iştirak edecek olanların çoğu birer yer bulmak için pek erkenden Etlmişlerdi. Hepsi zenginliklerini göze Yüran kıymetli e'biseler giymişlerdi, Ağır kökular sürünmüşler, gerdanlık- , küpeler ve yüzükler takmışlardı. | Çayırmn etrafına çepçevre dizili mer- | Ter sütunların öte tarafı Sisamlılar Ve zgemicilerle dolmuştu. Bunların havuza yanaşmaları mem. İudu, Esir satanlar ise köleleri ve #riyeleri İle huvuzdan az ötede çemen üstüne Berili hasırlara yerleşmişler Bunlar sakallarını sıvazlayıp tatlı tt gülüşüyorlardı. Bu yıl alış veri- tin pek kârlr olacağını anlamışa benzi. Yorlardı. 2000 alıcıya mukabil ellerin- Ü ancak yetmiş güzel kız ve 200 deli- kı!'ılı vardı. Yadmonla Safo sözleşmiş gibi he- :'“h arka arkaya geldiler, Etraf o ka- ** kalabalıktı ki şişman adam yer bulamadı. Fakat bir gece evvel zapar- h yiyen taşozlu bir gemi sahibi #nen kalktı ve yerini güzel şaireye k':kn. Bafo uzun kara sakallı - bir itlr ile çil gözlü bir Finikeli arası- ÂN ilişince müzayede başladı. Esir al- îlüı gelenlerin kalabalığı içinde baş o' hiçbir kadın olmadığı için Yadımon dun Safo olduğunu anlamıştı. Esir sahipleri kızları birer birer ge- Ş"D havuz başmda soydular. Her kız y:'hmmnkh bir merdivenden yavaş !ği"q inip havuza girdi, biraz döndü, Ki ldi, kallttı sonra tam karaı tarafta- Üiğer merdivenden çayıra çıktı. İlk pey ktz soyunduğu zaman verili. îv' Ve havuza girdiği zaman vücudü- 4:" tldığı şekillerin güzelliği nisbetin. hararetlenen müzeyede — bitince Üİr merdivenden çıkmp yeni sahibine &n ediliyordu. Di Mtirasla açılıp kapanan burun Sikleri ile çayırm orlasında cins bir benziyordu. Soyunma sırası — Arhidiki, iye gelince gözleri stzüldü. | 4 ! Kirpikleri titriyerek birbirine değdi, sonra gözleri tekrar açıldı, tekrar ka- pandı, kıza doğru üçüncü göz atışında göz bobekleri, görünmez olmuştu. Of, bu dehşetli bir gehvet içinde yaşayan, gehvet teneffüs eden bir kadındı. Arhidikiye sürdüğü ilk pey bir talan oldu. Yadmon bunu derhal iki (1) ta. lana çıkardı, Safo gözlerini genç kızın göğsünden ayıramıyarak: — İki buçuk! . diye inledi, Yadmon ise gözlerini Safonun ara- da bir kaykılıp yalaız akları gözüken kara gözlerinden ayırmıyordu: — Üç buçuk! - diye gürledi. Üç buçuk Talan! O devirde bu dah- getli bir servetti. Akdenizin en büyük şehirlerinin en zenginlerile dolu olan meydanda hiç kimse bu yarışa girmek cesaretini göstermiyordu. Arttıran kadın gözlerini genç kızm gözlerinden ayırmıyor ve aritıran er- keğin gözleri ise olgun kadınm gözle- rine doğru süzülüyordu. Bir güzel kız elde etmek için deniz aşırı yerlerden gölen bu İnsanlar hep dil ehli kimse, Jordi; bunda bir iş olduğunu anlamış- iardı. S Ellerinden devrin en güzel kadınla- rtını geçirdikleri için hem genç kızı hem de Safoyu birer mütehassıs gibi totkik etmekle iktifa ediyorlardı. Arhidiki hakikaten eşi nadir bulu- bur hir güzeldi. Ön yedinci yaşını dol- durup doldurmadığı henüz şüpheliydi. | Fakat o ne endamdı! İncecik, nah şu kadarcık bir beli vardı. Bir ince bel ki sağ elin gebadet parmağile baş parma #ına bir kıskaç ve sol elin şehadet par ma'f!6 baş parmağma da ikinei Bir kıskac gekli verip bu kıskaçlardan bi- rile sığ, birile söl DOgrunu Kaznakla. dmız mı sağ elin şehadet parmağı sol elin şehadet parmağına ve sağ elin baş parmağı sol elin baş parmağına rahat Fahat deyebilirdi. Vücudunun — rengi, Bzerine pembe somaki tozu serpilmiş haval mavi damarlı ak bir Parös met merini andırıyordu. Masum bir durü- gu vardı. Güneşte altm renk'leri vere Vero topuklarıma kadar inen saçları sol omuzunu kaplamıştı. Koyu yeşil göz- lerinde kendisi için yapılan mücadele- nin hiç farkmda değilmiş gibi bir dal gınlık ve sola doğru hafifçe eğilmiş büşmda kaderine riza gösteren bir ahü edası vardı. Gerdant başka, karnı baş ka, omuzları kolları başka - bir zevk veriyordu. Ve göğsü turunç cinsinden nazlı ve nadir bir llâhi ağacm on yedi yılda verebildiği tılsımlı iki meyve idi. İnasan nesi var nesi yoksa buna ven mez miydi? Elbette verirdi. Safo da böyle yaptı işte.. Ve işi kısa kesmek için; — 7 Talan! - dedi . var mı arti- ran? Lâkin Yadmon bunu da cevapsız bi rakmadı; —— On Talan fazla! - diye bağırdı . ve Lökadlı kadın bundan sonra ne der se dalma iki misli benden! İşte o zaman güzel şaire, derin bir üykudan uyanır gibi gözlerini ovala- yarak başını kaldındı. Etrafına bâkm- dı. On yedi buçuk Talan'? Hayır ya- nında bu kadar altın yoktu. Ne yapa- caktı şimdi? Dellâl yirmi yaşında, in- ce kıvircık biyikli bir delikanlıydı. Safodan ses çıkmadığını görünce ona doğru yaklaşarak haykırdı: — On... yedi.. buçuk 'Talan! Bu gü. zel yavruyu yok mu artıran ? — On... Yedi.. buçuk Talan! Paros da bir daha böyle mermer çıkmaz! Si- sam, pazarma bir daha böyle kız gel- nwz. Yok mu artıran? Herkes nefesini tutmuştu. Pazarda- kuer baştanbaşa kulak kesilmişlerdi.. Sıfo alık alık baka kaldı. Dellâlin her BEZÜ kafasına bir tokmak gibi iniyor- du. dehşetli bir azap ile bunalan göz- lerine güzel delikanlının İnce kıvırcık bıyıkları yaban domuzu yelesi gibi BU ŞEHRİ DERTLERİI Midelerimiz neler çekiyor? Istanbul lokantalarını başıboş bırakmak doğru değil.. Lokantaları 18- lah için mahalit zabıta teskilâtı- iın kontrolü ye- tişmiyor; bu işle ayrı bir komisyon uğraşmalıdır Bilmem hatıriryor ınusunüz? Geçen, lerde, Eminönü kaymakamlığı mınta- kası dahilinde belediye birdenbire fa- aliyete geçti ve yalnız bu muhitte 8-10 lokantayı bitden pislik ve belediye nizamlarına aykırı hareketlerinden dolayı üç gün seddedecek şekilde suç. lu olarak yakaladı... Bu hareket karşısında memnuniyet. le rahat bir nefes almış: — Oh, artık belediye lokantacıla. Öyle sanıyorduk ki, Eminönü kazası dahilindeki kontrol hareketi derhal gümullenecek, İstanbulun bütün lo » kantaları biribiri sıra kontrol edile- cek ve Sirkeci lokantalarının peşin - den büyüklü küçüklü daha düzünelerle lokanta ceza görecek... Ne yazık ki bu ümidimiz boşa çık- tı. Eminönü kazasından başka hare. kete geçen olmadı. İstanbulun her ta- rafmda; iptidafk — memleket * Terdomn bağka, hiçbiz. medonl gohirde görülmemiş pislikte, ahçı dükkânları, Tokantalar, rahat rahat çalıştılar, Yüz binlence vatandaşa mahlüt yağlar, kokmuş etler ve en pis şerait altında pişmiş yemeklerini yerirdiler... ..» Her gün dışarda yemek yemek möcbüriyetinde olanlar, midelerinin neler çektiğini çok iyi billrler... Ben şalhsan her gün öğle yemekle- rini lokantada yerim, sıhhatimi ve te- mizliği sevdiğim için de, bulunduğum Semtin en temiz lokantalarına gide - rim. Yağltı yemeklerden mümkün ol . duğu kadar kaçmırım. Ona tağmen gösüküyor, onun 1âal renkli dudakları nn her açılışında bakanlara tatlı bir heyecan veren bembeyaz dişlerini, ulu. yarak yaklaşan bir kuduz çakal çene- Si sanıyor, kolunu uzatıp bu beyaz diş ler arasında göze vuran sivri uçlu pem- be dilini yakalayacağı, çekip kopara- cağı geliyordu. Nihayet dayanamadı; çılgım bir sıç- rayışla ayağa kalktı: — Ben daha fazla verebilirim.. » Gdedi —fakat yanımda bu kadar para yok. Rorsumu Lüökad da tediye etsem | ölmaz mı? Bu sözleri söylerken çok tuhaf bir hal mi almıştı, yoksa söylediği bu bir kaç söz hakikaten çok mu gülünçtü? Hiç kimse kendini tutamadı; çayırda bin tayın birden kişnediğini sandıran bir kahkaha tufanı yükseldi. Üzün sakalına, zekâsına ve tavırla- rmm çok ölçülü olmasına rağmen fi- lezof Kısantos bile ayağa kelkmış, iki büklüm olmuş, bir çocuk gibi diz- lerini döverek katılasıya gülüyordu. Yalnız Yadmmon susuyordu. O heyeca- nımdan sapsarı kesilmişti. Ege ve İyon yen adalarınm — gemicileri ile Mısır, Finike ve Moranın sayılı zenginleri ve bütün Sisamlılar karşısında Safoya vurduğu darbeden pek mağrurdu. E - zopun tavsiye ettiği manevra mükem- mel sürette bazarmıştı. Acaba artık güzel şaireyi olmuş bir armut gibi devgirebilecek miydi? (Devamı var) | (1) İbrant para mikyası - "978” Türk tütme kıymelindedir. reket ettikleri zaman, giddetle ceza - landıran — bir belediye, en başlıca bir sıhhat meselesi olan yemek ve lJokan- ta işlerinde bu kadar gevşek hareket etmemelidir... ... Lokantaları ıslah etmek için ma- halli zabrtai belediye teşkilâtının kon. trolunun gayrikâfi olduğuna bende , Kati bir kanaat vardır... / Geçenlerde pisliğinden.. dalayı kapanı maş olan lokantalardan birinin sabıta memurları tarafından eed kararı talik edilirken ve sed kararım okumak için lokantanın etrafına toplanmış olanlar ) hemen dalma lokantadan çıktıktan ya. f rım saat sonra midem kaynamaya başlar, “Şunun yağı fena, gunun etbi. yi değil,, diye düzünelerle lokanta de- Biştiririm, Fakat hepsi biribirinin ayni çıktı.. Şimdi benim gibi her gün midesini bile bile harab etmek mecburiyetinde olan kaç bin vatandaş bulunduğunu düşünüyorum, içim sızlıyor... ... İstanbulda, gelirinin hemen hemen yarısını maaşa veren büyük teşkilâtlı koca bir belediye varken, İstanbullu- Jarın bu kadar kontrolsuz kalmış, bu kadar başıboşs brrakılmış lokantaların elinde her gün harab olmaları, aklın almıyacağı bir iştir. Küçük esnafı nizamlara aykırı ha- KADIN vreereeerere eee e re e recesan beArenene d, | ı gekeeeresaner eee YarerarRekerernA sesesec n ...._.»...l KT ç cehbet için mel bir model. Beyaz ipek üzerine yapılmıştır. Çiçek. lâ Kreton kumaş da kullanılabilir ve daha pratik olur. Zaten her gün ayni lokantalarda ye. mek yemek mecburiyetinde olan bir zümreye kontrol vazifosi verilmesi sa. kat bir iştir. Lokantaları, yani İstan- bul halkının yiyecek ve içeceğini kat't bir disiplin altına »lmak iİstiyorsak, bu ancak belediyenin gece gündüz, bil- hasza bu işle uğraşacak bir komlsyon teşkil etmesiyle kabil olacaktır. Doktoru ile, belediye müfettişile, kimyageri ile ve zabıta memurları ile teşkil edilecek bir komisyona 7-8 ki- şilik bir kadro kâfidir. İstanbul bele- diyesi hudutları içindeki bütün lokan- talar bu komisyon tarafından âni bas. kınlara uğratılmalıdır... İşte, o zaman, geçenlerde Sirkecide. ki birkaç lokantanın başına gelen, İs. tanbulun dört köşesinde yüzlerce lo- kantanm başına gelecek, halkı hiç çe- kinmeden zehirliyen, pis, kokmuş ye - mekler yedirenler meydana çıkacak, 9- ğır cezalara çarpılacaklardır... Her geyden evvel İstanbulluların sıhhatini korumak vazifesile mükellef olan belediyenin, midelerimizi daha fazla tahrib olunmaktan kurtarmak i- çin, harekete geçmesi zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. HABERCİ IstanbDul radyosu 25 MART 1938 — CUMA 17 inkılâp tarihi dersi: — Üniversileden nüklen Hikmet Bayür, 18,80 — Beyoğlu halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil 19,15 Konferans, A Kâml Akyüz (Çocuk terbiyesi), 19,55 — Borsa — haberleri, 20 Memleket şarkıları, Feryadi Hakkı Aras, tarafından, 20,30 hava raporu, 2038 Ömer Rıza tarafından arabça söylev, 20,45 İnci ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (saal ayarı), 21,15 Mus- tafa ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları. 21,4 orkestra, 22,45 ajans haberleri, 23 plâkia — soölolar, öpera ve öperet parçaları, 29,20 sön ha. barler ve ertesi günün programı, 23,30 son, BÜKREŞ: 18 könser, 19,30 Rumce noşriyat, ve Ya nan müziği, 20,35 — Mozardın Figaro o- perasının lemsili, BUDAPEŞTE: 18: Yunanistan - Macaristan milli fufbol maçının nakli, 19: Sigan orkostrası, 20: Askeri müzik, 21 operet, 24,30 sigan orkes. trası, BERLİN: 18: küçük oörkestra, 10 bando, 21 radyo örketlrası, 29 temsil nakli, 93,30 cazbant, ROMA: 20,30 radyo orkesirası, 21,30 hafif mü. zik, 22 Leharın eserleri, 24,13 — carbant, VARŞOVA: 10,10 vals plâkları, 20,15 plâk, 21 klâsik könser, 22 hafif mürik.