(Baştarafı dünkü sayımızda) »'ıı Brunt piposunu doldurarak yaktı; | m'ırınıı da yan gözle Feyrfaksı sürü- Üü Emilinin adını işitince Feyrfaksın tleri birdenbire — parlamıştı. Asabi bir ,.h'“ İle yerinden fırlamak istedi. Son- _:_u Bevşedi. Ve derin bir düşünceye '_îhımı bozan Feyrfaks oldu: < Yt Emili? l üç senedir dul. Daha evlenmedi. Gene Suşmuşlardı. Bir müddet — sonra ükt üdeta kendi kendine — söylüyor- Bibi mırıldandı: y a )'mı... var Van Brunt! Seninle gide- — Zaâlen ben de senden bu cevabi bek- lurn. NU söylerken Van Rruat M Omuzuna koymuşlu. < Ne zaman yola çıkacaksın? G, Adamlorım İyice dinlensinler, hemen * * ederiz, hu:,'*""’ #onra Van Bruntun adamları iyelerine bürünüp horlamağa baş- .hiıı Fayrfakdla o, Ölen ateşin — başında key kalmışlardı. — Konuşulacak o kadar ı .."Mı kil Üp çöler, politika, her ikisinin de tanı- H"kıdışıır_ evlenenler, — ölenler, vek hası, Feyrfaksın beş senolik gaybubeti o4 O ada dünyada olun bitenler. ı'"în bu sırada genç bir kadın sessizce Nüy Birmiş, Feyrfaksın yanına gidip dur- t "li..; Önce onun yüzüne — bakmış sonra ü Van Brunta dikili kalmıştı. x"'ıkı Hzah etti: '.:!iı Tautloçan kızı, Bir nevi prenses, Nı"l kızararak flâve etti: Mt "'ı Tautlaçın beni — burada alıkoy- h ı.,“ş*n Yaptığı teklif, dedi. Ve kıza dö.- Pa Türayi - elini Feyr- KS « ı»ı__ m, dedi, bu benim arkadaşım Van Va w_*_q: Brunt elini uzattı fakat kırdan mu- myi” Sörmedi. Onun halinde mevkiüne ORN derin bir vekar vardı. üke güler — Kurusuna bakma bu hayatında ilk takdim edilişi, dedi. ... Som kocaşının yanında diz çökmüş, bir ı bronz statü kadar hareketsiz duruyordu. Yalnız gözleri kocasının yüzünden Van Bruntun yürüne dolaşıyor, onlardan bir mana çıkarmağa çalışıyordu. Van Brunl bu sessiz bakıştan rahatsız olmağa başla, mıştı. Tam bir babsin ortasında iken göz leri, üzerine dikilmiş bu bir cit Iri, siyah göze takılıyor, Van Brunlt gayri ihtiyari kekelemeğe başlıyordu. Feyrfaks, elleri dizlerinin etrafında ke- netli, piposu sönük, Van Bruntun her söy- lediğini büyük bir dikkatle dinliyor, © yavaşladıkça bir sörü sunlle onu tekrar harekete getiriyordu. Bir saat geçti. İki sant geçti. En niha- yet Feyrfaks uyağa kalktı: — Gidip Tautlaça haber verelim, dedi | Onu yarın kahvaltıdan sonra görürüsün de | Bil mi? Yan Bruntun covabını heklemeden | sık çamların arasında kayboldu. | PU SAA Ü Van Brunt birdenbire gözlerinin So. mun sıcak, yumuşak gözlerinde olduğu. nun farkına vardı. Beş sene diye düşün. dü. Bu kız yirmisinde ancak vardı, yüzü | ne kadar sevimli, rengi ne kadar - taftlı, | vücudu ne kadar munlazamdı. — Sen? Bunu, Grolnland dilinden az farklı olan kutup dilile kız sormuştu: — Sen? Bu “sen,, le sormak istediği her şey ki- zit yözünde canlarımıştı. Som, yüzüne verdiği mana ile Van Bruntlan kim oldu. Gunu, neden geldiğini, kocasile olan mü, nasebetini soruyordu . Van Brunt aymı dille cevap verdi: — Kardeş, Sonra elile cenuba doğru geniş bir Işa- ret yaparak ilâve etti: — Senin erketin ve ben oradan gelirir ve kerdeşiz. Som şüpbeli, şüpheli başını salladı: — Senin burada olman iyi değil. — Ben bir “ayku,, di Kız, titrek hie serle u MARKIZ DO POMPADUR a yün en — Ya erkeğim? Brunt omuz silkti: O benim erkeğim, Ben başka erkek tanımadım, tanımak da istemiyorum. a ecek diye kim söyledi? Van Brunl bu suali hiddetle sormuşta. a düğümlenen bir hıçkırığı faket zayıf bir sesle: nden gldip gilmemesi senin yuütarak tat — Onun b elinde, dodi. an Brunt ateşin küllerini bırsla tek. meledi ve oturdu. — Babam boş köyün relsidir. Sana ara, lardan istediğin en güzel kızları getirtiriz. Burada ka de beraber rahat — rahat yaşarsın. — Bir “uyku,, dan sonra gideceğim. — Yu erkeğim? — Erkelin geliyor, bak! ... Koyu çamların arasından — Feyrfaksın hafif sesi işitilmete başlarnıştı. Kocasının sesini — İşitince Somun yüzü — büsbütün mahzunlaşmıştı: —- Kendi dilile şarkı söylüyor, diye mı- rıldandı. Sonra, genç bir gazal çevikliğile dönerek öormana daldı. Foyrfaks geldiği vakit alaylı alaylı: — Her şey hazır, dedi; haşmetpenah seni yarın kalıvaltıdan sonra huzuruna ka- bul edecek! — Bizimle geleceğini ona söyledin mi? — Yok canım, Onu son dakikada söy, Nyeceğim. Van Brunt uyuyan adamlarına Bakarak: — Şuradan hayırılısı He bir ayrılsak, diye düşündü. ... Som, babasının büyük çadırının deri kapısını kaldırdı. Reisin yanında İki kişi daha vardı. Hepsinin gözleri ona dikil. mişti. O sessiz adımlarla Herledi, babası. nın yanı başında diz çöktü. Tautlaçın sağında oturan fhtiyat birisi idi. Karşılarında adı İsa Kine !di, Kine raman delik, kendi gibi oturanın ORMANDA Jack London gözleri çadırdakilerin yüzlerinde dolaşı, yor, onlarda sezindiği gayri — tabi'likleri ölçmeğe, anlamağa çalışıyordu. —Toautlaç, kızına acır bir gözle bakarak sordu: — Erkeğinle aran nasıl? İnce, titrek bir ses cevap verdi: — O, yabancı garkılar söylüyor. Yüzün- de yeni bir bakış var. — Sana bir şey dadi mi? — Demedi ama yüzü değişik. Gözlerin. de büşka bir aleş yanıyor. Yeni gelenle ateş başında oturuyorlar,durmadan konu- şuyorlar. Onun kulağına uzaklardan yeni bir ses gelmiş olmalı. Oh Tautlaç bilirsin- ki yaban kazı, küçük halkalı ördek ve ya- ban geyiği burada doğarlar fakat don gel- meden bilinmedik yerlere kaçarlar. Bilir sin ki onlar güneş parlayıp so geçitleri burzdan kurti İ e dönerler. ' f Hep gitlikleri yabancı yerler, döndükleri ise doğdukları yerdir. Doğduükları yer onları çeker — ve onlar da gelirler. Şimdi bize yabancı olan bir yer var ki erkeğimi çağırıyor, orası onun doğdüğu yer. Onun aklından geçen oraya dönmektir 'Tautlâç o benim erkeğimdir, söyle gide- bilir mi? Oradan Kine atıldı: — Elbette gider! Topraklar kendi ço- cu! nı çağırır. Nasıl yaban kazı, küçük balkalı ördek, yaban geyiği doğdukları ye- re çağrılıyorsa bizimle bu kadar zaman kaları yabancı da doğduğu yerin sesin! duyda. O, artık gitmelidir. Tauatlâçın yüzü bir mumya kadar hare- ketsizdi. Bütün bu söylenenleri sanki © hiç işitmemişti. WARKIZ DO PONPADUR 21 S Ç anda azametli muhafız onun önü- Beçerek sordu: — Ne, o ahpab.. Nereye gidiyorsun? Bu muhafız fakir adamlara sen diye P ediyordu.. Sen diye hitap etmek, Tühabbet veya istihkarı ifade eder. H'M'lhahı, cevap beklemeden ilâve et. — Eğer birmektubun varsa, onu kapt ver.. Proosua Damyen, tasdik mahiyetin- başını salladı. Muhafızın, kendisine termiş olduğu büyük camekânlir ka- doğru yürüdü. Sade bir şekilde bi hmiş bir odada, bir adam, mastası hm oturmuş, deftere — bir şeyler ’l.hdiyoıdu. Kat sinin geldiğini farkedince, başını dirmadan sordü: — Ne istiyorsunuz?. Myen, kenisine has boğuk, mah- P ve bazan madeni ve tannan olan Yle cevap verdi; ti — Mösyö.. Nazır hazretleriyle gö - Mek istiyordum. — Huzura kabul kâğıdınız: verin.. * Huzura kabul kâğıdı mu?, 'Pter doğrulmak: — Tabil değil mi? dedi huzura kabul ıe.d':;mxıı. Siz, Marki d'Arjonson'un % z bir kabareye girer gibi girile- Gini mi zannediyorsunuz?. amyen büyük bir tatlılıkla: Gı:— Alfedersiniz, mösyö, dedi, alfe- MNiz, bilmiyordum.. Ğ?ymin çehresinde bir sıkıntı ifa- elindi. Alar çizgilendi. Göğsünü '"Mıb& iç çekişi şişirdi. Bir adım ge- Kapıcı; ;i Zavallı adam!., ——" Mırıldanarak sordü: N Şüphesiz uzak bir köyden ge- ge Nuz, değil mi?. : gA Betünden geliyorum, mösyö, nedir?, ! Damyen biç tereddüt etmeden cevap verdi; —— Jan Pikar! — Her halde bir iş arryorsunur, de- ğil mi? Biliyorum! Biliyorum! Sizin gibi kaç fakirin, Ümitle Parise geklik- kerini gördüm.. Bunların hepsi nihayet hapisaneye düştüler, Doğrusu sizin hazin ve soluk çehreniz fena bir adam olmadığınızı gösteriyor. Size iyi —bir tavsiyede bulunayım: Hiç durmadan köyünüze dönün.. Damyen başını salladı ve alçak sesle: — Teşekkür ederim, mösyö, dedi. Bana atıyorsunuz. Teşekklir. ederiml., Çünkü bana merhamet edildiği pek nadirdir. Köyüme dönmek meselesine gelince, buna imkân yoktur.. Pariste yapılecak işim var.. — Nedir bu iş?. Damyen, bu defa garip ve muammalı bir hal alan sesiyle cevap verdi: — Majeste kral hazretlerine — bir Aistida vermek İstiyorum. — Ha!., Bu başka mesele.. İstidanız yanınızda tm?, Daemyen ceketini acaladı, geniş bir zarfın ucunu gösterdi ve elini zarfın yanında buruşturarak ; — İştel, Dedi ve, elini çebinde eaklanmış u. zun ve sivri bir cösme dokununca ilâve ettit — İştel. Nazır hazretlerine, istida- mın krala verilmesi için iltimasta bu- lunmasmı rica etmek — ist'yordum. Kapıcı merhametkâr bir tovırla ba- gırdi: — Canım, öyle desenize! Kralla gö- rüşmek, nazırla görüşmekten daha ko- laydır.. Majeste hazretleri hergün isti. daları bizzat kabul eder, Siz şimdi gi- dip kapının önünde durun. Krahn eta- badan indiğini görünce, bir dizinizi ye- re koyup zarfınızı ona uzatım. — Böyle- Hikle bu istedanızın kabul edileceğinden emin olabilirsiniz.. Tstidadmızın kral tarafından kafalarını kestirmek hakkın; tmuhafaza edebilirler.. Jan mırıldandı; — Rüya görüyorum. Zalim ve kor kunç bir rüya!.. D'Etyol korkunç bir gülüşle devam ettit — Eh! Ne dersiniz? Buna ne dersiniz! Kralımız, sevgili Lüimiz, sevgili amca- mızın kafasını keatiriyor!.. Genç kızt müthiş bir ümitsizlik sar- d: ve korkunç zannettiği halle, haki- katte bir nefes kadar hafif olan bir sele şöyle dedi: | — Befil! Sefil, pekâlâ biliyorsunuz İki, mösyö dö Turnemin namus ve şere- fe muğayir bir harekette bulunmuş ol- masına imkân yoktur. — Bende iBe bunun aksini isbat eden deliller var, sevgili nişanlım. — Fakat o senelerdenberi burada de- güldit.. — Fakat dönüşlerinde bütün hesap- ları o imza edezdi. Vokla okumazdı amma imzasını atacdı! — Alçaklık!.. Halbuki o size itimat edip,çiftliği size bırakmıştı !, —İşte bu sayededir ki, ben de dclil. leri çlde edebildim. — Hırsızlığınızın delillerinil — Fakat imzalar onun ya!.. — Ne korkunç bir alçaklık ve hiya- neti.. — Fakat uzatmıyalım! Karım olurs1- ruz babanızı masum gösteririm, olmaz- sanız onu öldürtürüm! — Amcanızı!.. — Kâfi bir karabet değil!.. Ancak kainpederimi kurtamak istiyoum!.. Jan dehçet içinide soluyarak ve sen- deleyerek, düşmemek için bir koltuğa 'yaclandı, d'Etyol da kollarını göğsünde kavuşturdu., Karşı karşıya, biribirlerin! bakışla- Tiyle tarttılar, Ikisinin Go çehresi sapsarı kesilmis - Hi.. , Genç kız birdenbire başmı kaldırdı ve en hakaretamiz bir tavırla sordu: — Ne kadar alçak ve adi olduğunu- zu billyor musunuz?, — Sonra?, — Bir cellâttan daha korkunç oldu- ğunuzu biliyor musunuz?, — Sonra? Sonra?, — Size kargı tasvir edilemez bir kin ve nefret beslediğimi ve eğer kuvvetli olsaydım, sizi kudurmuş bir köpek gibi boğmuş olacağımı biliyor musunuz?. — Sonra? Sonra? Sonra?. Jan, dizleri Üzerine yere yıkılarak inledi; — Merhamet! Bana merhamet edin! Ona! Babama merhamet edini.. Onun ne kadar ıstırap çektiğini bilseniz! O kalbin âlicenaplığını bilseniz! — Ohl Mösyö, merhamet ve zalim olmryacak- emız, değll mi? Belki beni denemek is- terdiniz, değil mi?. Alicenap olun.« Merharmet edin.. Sizi bir kardeş gibi sevecek.. hayatımın her esatinde, size hayır Bualarda bulunacağım! Ve betbaht kız, tıpkı kendisi gibi, iki alçaklıktan birisini kabul etmek mecbu- riyetinde kalmış olam bir kadımın ha- yaletini görür gibi oldu.. — Ahli.. Anneciğim!.. Hiç olmazsa sen, kendisine ramolduğun insanı se- viyortlun!.. Ve hatasına rağmen o, e- nin aşkına müstahaktı! Ahi. Baba!. Biliyormuydun ki, senin kabahatin, ol- duğu gibi çocuğunun başına yıkıla- calçtı!.. Sözlerini, gaddar ve zalim bir istih- xza kesti; — Doğrusu, ayaklarımın altınlla diz çökmekle bana büyük bir şercf bahşe- diyorsunuz! Sonra, her halde kendimi bahtiyar addetmeliyim, değil mi? Sizin hayır dualarınızı alarak — buradan çıka- gağım!.. Teşekkür ederim. sevgili ku- zinim!.. Evet ben çirkin ve korkuncum ! Evet manevi çirkinliğim de, maddi girkinliğimi unutturacak vaziyettedir!