| N İ TE "beraber masanın başma geçtik. Vüurulan kekliklerden yapılmış bir Bavyera yemeği, koca . bir bakır tepsinin — içinde geldi. 'de bir daha böyle iştahla ye. & iğimi hatırlamıyorum azi. © buzlu biralar!... İssanm tan katıyordu. İnsan bu müs. Ş dakikaları bir (vazifeyi sulisti. Pahasıma yaşadığını ne bilsin ?:, tolâşlanma! Artık - hikâyenin Bgeldik demektir. Anlatacağım. Müm ç, *0 bilirdik kardeşimi? Üç beş tağı, © İkram eden üç beğ Alman mü- !ı g bu hareketi fenaya - yo. "Hundı değilmişler ya... Yani m:ı ikramları tamamen iyi-düy . p p Yapılıyormuş. Bilâhâre, iş o. bittikten sonra, biz de kasabada H giBüzel bir kır eğlencesi tertip et- EFf ığ'lf, (r f A ar memnun kaldılar ki? Ka- Bi #T sevinç ve saadet delisi oldu. | .u"h onu çıldırtmıştı. İ vi —"' Olacak şimdi? Ne yapacağız? '0 Cevab veren olmadı. Mmiydi? Hoş, onlar da bu 1- . MARRİZ DÖ POMPADUR Herkes başını önüne iğmişti. Doktorlar birkaç lokma yemek ye . diler, Kahvesini bitiren yanımızdan kalkıp gidiyordu. Esmer kadm şaşır . muş, ne söyliyeceğini bilmiyor: — Ne Var kuzum? Ne var kuzum? Deyip duruyordu. O kadar kederliy- dik ki; Alman mühendislerin yanımı . za gelip oturduklarınm farkına bile varmamışız. Vali yine ilerde bir ağacın altında bizim müddelumumi ile beraberdi. Ne konuştuklarını tabif — işitemiyorduk. Fakat arasıra bizim tarafa bakmala . rından, gayet gizli geyler konuşan İn- sanlara mahsus jestler takınmaların - dan anlaşılıyordu ki, aralarındaki lâf, işe aitti. Demiryolu doktorlarından biri dedi ki; — Şunun şurasında üç, dört aydan. beri çalışıyoruz. Güneş çarpması müs. tesaa, kimsenin burnunun bile kanadı- Bini görmedik. Bak gu işe... Olur gey mi bu? : Yanındaki genç sıhhiye memuru: —— Olur efendim, dedi, dünyanın her tarafında oluyor böyle şeyler! Ne ka. dar da iyi bir yoldan gidiyorduk. (Bi. zim doktoru işaret ederek) beyefendi- nin büyük bir zekâ ve buluşları eseri olarak tutulan yol nekadar sağlam ve ümitliydi? Ne çare? Ne çare?.. Biziği doktor başını sallryarak mt - rıldandı: — Büyük bir zekâ ve buluş esori! No demezsin?... 'Tepemizde çam dalları, dün akşam . kinden daha güzel sesler çıkararak, sallanıyorlardı. Rüzgâr, dün akşam . kinden daha serin, daha tatlıydı, Al - man kadmı, dün akşamkinden daha güzel, daha cana yakındı. Kenarda kocaman bir sarı ayı gibi, suratını asmış, oturan kocasına, gıpta ile bakıyordum. Onun yüzünde, ağzın. da, ellerinde bu kadmdan bir iz, bir Tenk arıyordum. Yoktu. Fakat bu adam, bu dünya . nm en leziz kadını ile, bu dünyanın en güzel mahlüku ile, kimbilir ne kadar bahtiyardı. Ve biz ne kara bahtlı In- sanlardık... Aradan birkaç saat geçmişti. İçi « mizden bazıları csnemeye bâşlamışlar. dı. Vali ile müddelumumi oldukları yerden kaybolmuşlardı. Fakat birden. bire evin kapısında belirdiler. Ağır a- dımlarla bize doğru geliyorlardı. Müddejumumi kadına doğru yürüdü. Kadın hayretle ona bakıyordu: — Madam, sizden son bir ricada da. hâ bulunacağız. Yarm sabah erken . den artık sizden ayrılıyoruz. Onün İ- çin en ufak bir şüpheyi bile halletme- den bu gece yatmamaklığımız icab ediyor. Eliyle Alman mühendislerini işaret etti: — Efendileri de muayeneye tÂbi tu. tacağız! Kadın birdenbire yerinden fırladı: — Ne? diye bağırdı, onları da mı? — Evet, madam! — — Lâkin nasıl olur? — Madaml! siz zekf bir kadımsmız. Yarın biz buradan gideceğiz. Ve hükü. mete (katili bulamadık) diyeceğiz. Bi- ze soracaklar: oradaki ve o civardaki erkeklerin hepsi muayene edildi mi? (Evet, edildi!) diyebilmemiz için anla. rı da muayeneden geçirmeyo mecbu. ruz, Filvaki şüphemiz yoktur. Böyle Frengi M: Hhan Tarus _* -S bir ihtimar hayallmizden bile göçmez. Fakat işimizi tam olarak yapmamız lâzım. Rica ederim onlara söyleyiniz, bizi mazur görsünler ve ricamızı yeri- ne getirsinler!... Kadımn, hayreti hir damla eksilme - den, Almanlara döndü, Daha ilk keli. meleri söylemişti ki, adamların beniz. leri sapsarı kesildi. Hele kocası o ka- dar kızdı ve gaşırdı ki, avaz avaz ba. #ırmaya ve elini kolunu sallıyarak bu işe razı olamıyacağını açıkça anlatan hareketler yapmıya başladı. Kadm susmuştu. Ne yapacağını bil. miyordu. Uzatmıyalım, işin ciddi ol- duğunu anlamakta gecikmediler. Hat- tâ alay kumandanının bir işareti üze. rine, iki jandarma neferi, üç mühen . disin arkalarma geçtiler, O zaman koca Almanın halini bir görmeliydin? Herif erimiş ve çökmüş- tü. Doktorlarla beraber lâboratuvara giden güya o değildi de onun ölüsüydü. Doğrusu, onlara büyük bir hakarettti bu. Fakat çare de yoktu. Bustuk ve bekledik. ... Muayene oldukça uzun sürdü. Canı. mız sıkılmaya başlamıştı. Oturduğum sandalyenin üstünde tam dalmak üze, reyken, birden, gecenin içinde keskin bir silâh sesi çınladı. Fırladım. Etra- fima bakındım: herkes ayaktaydı ve eve doğru bakıyorlardı. Biribirimizi çiğniyerek oraya doğru köştuk. Doktorlar lâboratuvarın önün- deydiler. İki Alman da yanlarındaydı. Üçüncüsü, kadımım kocası yoktu arta. da... Almanm biri ileri atıldı, bir oda. dü. Çenesi henüz titriyordu. Sıhhiye memurları koğtular. Sıhhiye çantası bulunup getirilinceye kadar adam öl. dü. Kadın ölünün üstüne kapanmış, inliyordu. Neye uğradığımızı anlama. mıştık ki, genç müddelumuminin sesi gürledi: — Çabuk doktor! muayene! kanını almız! Doktor maksadı anladı mı, 'anlama- dr mı bilmem, fakat işini derhal gör- dü, süratle lâboratuvara girdi. 'Tekrar azaplı bir intizar başladı. Anlar gibi oluyordum. Fakat daha Iyi anlamak için kimseye bir gey soramı. yordum. Müddeiumumi, lâboratuvarın perva. zına dayanmış, gözleri içerde, bekli - yordu. Almanlar titriyorlardı. Jandarmalar saşkın şaşkm biribirlerinin yüzüne ba. kıyorlardı. Nekadar zaman geçti bil. miyorum, birden, derin sükütu dokto- run içerden gelen kalım sesi yırttı: — Müspet! Katil bulundu beyler! A, ma galiba biraz geç!.. SÖON * ERMTİKLE pi NİNT ayegarTİ M aagaİ aa gel a GÜNDÜZ HABER için nn kapısını açtı. Baktık içeri: hazırlamaktadır Herif, şakağında kırmızı bir delik | gyrtfiittiyegyitiftyaystÜMeyı ggee BETN z ve yanında bir tabanca, yerde yatyoor- | KCARKIZ DÖ POMPADUR ö ——— ————————”— — bütün serenadlar, maskeli balolar, lor ve bütün düellolar onun %nl"biıı bir tek tebessümü onu atlandırmağa kâfi gelirdi. Fakat I tinayete de düştü. 8N Sarararak mırıldandı: n yetl. şı“ bunlar gençlik çılgınlıklarından | Aç bir şey değildi. Bir müddet sonra k: Arman'ın alçoklığına başka — bir yi Yerilemez, Dinle, yavrum, Sen her ğ ,“.:“nhilecık bir yaştasın, ve senin . k zekân seni sahte hicapların fev- Sikarır. Arman'ın o zamana kadar tu püebetlerden başka bir şeyi “yok- Fakat a ıN ondam sonra bir metresi oldu. Jandı. Evet, Jan. .Senin gibi!.. Bu .*hghd. hai n fakirdi. Meşhur Lov'un hile- İ elt Ve Heticesinde sefalete düşen bur- aileye mensuptu. Arman, Ra - ı_u'ıüıemk mabudesi kadar güzel o- #i ç temiz ve saf kızı gördü. Onu sev- kaz * Bunu kendisine söyledi. Genç f bak, e #öcak, ismini iftiharla taşıya- d Ğİ bir erkeğin olabileceğini söy- ı%ı:"ln. bu izdivaca razı olursa, Fünleri bette bulunduğu sefahet düş- ihin nazarlarından — düşeceğini | İ t6 dü Ve genç kızı, sahte vaatlarla &p 31'. felâket günü.. Mekte devam etti. Bir gün, hi- 'h_:.:î dö Turnem bir an durdu ve Sone, Gökülen rstırap terini sildi. ; qu:.binu,ım.ğ. boğmuş gibi, kı- _o'“k devden etti: X R 5 » Arman gene bir eğlence- . ’q_mn"" Üzereyken kapısı — vurulu- Hüpüy Sörüyor.. Jan, göz yaşları ve Bir ümitsizlik içindedir. Elleri ÜYor, a Kavuşmuş olduğu halde bağı- Ş Arman, babam, jhtiyar - babon, Onu öldürür. Bana izhar et- muhabbet namtna onu Kltn ş::“hk&bw:îçhuvtlfdl- kurtarın!.,, Arman'ın ilk bareketi, kâ- tibine koşarak, kral hazinesi Üzerine iki bön altınlık bir bono imzalamak - oldu. Fakat © zaman.. Ah! o zaman.. Şeytan başını ateşledi ve ona alçaklığı fısılda. dı. Arman, — elinde bonosu olduğu hal- de, heyecan ve azap içinde bekliyen Janın yacıma döndü ve ona şöyle dedi:; *“Benim olunuz ve babanız kurtulacak- tıri,, Ve Janin, beyninden vurulmuş gibi, bir ıstırap nidası kopararak geri- kdiğini görünce, onu kollariyle sara- rak ilâve etti: “Eğer benim olursan, sa- na şerefim üzerine yemin ediyorum ki, bir ay içinde seninle evleneceğim!.,, Bu adixm hakkında ne düşünüyorsun, yav- rum?, Gözler! bir nevi dehşet içinde açıl- mış olan genç kız, ürpererek mösyö dö Tüurneme, stıraplı suallerle dolu derin bir nazar atlediyordu . Onun, sükütunu muhafaza ettiğini görünce mösyö dö Turnem başını önü- no eğdi: — Cevap vermiyorsun, dedi.. Demek ki bu Armanı.. Benim gibi, takbih edi- yorsun., Zavallı Jan, kendisinden iste- nen müthiş fedakârlığı kabul etmekten bağka çare bulamadı ve babasını kurtar- mak için kendisini kurban ett.. Fayda- sız bir fedakârlık!.. Jan, babasiyle be- raber Versay parkının yanındaki küçük bir köye çekilmişti.. Arman, l:ıfudı üç defa, onu görmeğe geliyordu. Orma- nın bir meydanında. Bör gölün bulun- duğu yerde.., Genç kız, mösyö dö Turnemin sözü- nü kesti ve titriyen bir sesle sordu: — Bu köyün adı Ermitajdı, değil mi amca?.. Meydanlık, benim biraz evvel şarkı söylediğim meydanlıktı!.. Söyle- yin, amca, öyle değil mi?, — Evet!. Janla Arman, şurada, bizden iki adım ötede buluşurlardı... Korkunç sahneden üç ay sonra bir gün, Jan Aşıkma, anne olacağını söyledi ve, bir ölüm hüznü içinde, ilâve etti : dikilmiş olan gözlerinde bir hiddet ç- vılcımı parlryan Dü Barri, itaat etti.. Kral yeni bir emir daha verdi: — Lâ Branş! Köpekleri geriye ça- ğir. , Jon, gaşyolmuş bir halde mırıldanı- yordu; — Sir! Sirt!. Oh! Teşekkür ederim.. Kral, hafifçe gülümsi'yerek; — Görlüyorsunuz ki, madam, dedi, tesadüfümüzün sizin üzerinizde fena bir tesir berakmamasını istedim.. Bu hatıra bende unutulmaz bir iz bıraka- caktır. Ve Jan, sevinç, saaklet ve heyecan #çinde Ürpererek ellerini biribirlerine kavuşturdu ve şöyle dedi: — Hayatımın bu anı, ruohumdan as- Ta.! Asla çıkmıyocaktır, Sir.. Asla.. On Beşinci Lüi ürperdi. Bir an tereddüt etti.. Sonra, bütün gözlerin kendisine di- kildiğini görünce, eliyle bir veda jesti yaptı ve atına binerek, bütün av ka- filesinin refakatinde, oradan uzaklaş- t Jan, bir eli kalbi üzerinde ve gözleri uzaklaşan zacif süvariye dikilmiş oldu- ğu halde, ayni yerde hareketez kalmış t Ve on beşnci Lüi, gözden kayboldu- ğu zaman, genç kızın göğsünü, derin bir iç çekişi sarstı. Sonra, yorgunluğun — hâlâ felce uğ- rattığı geyiğe doğru döndü ve, kalbini bir şeyler taşırryormuş gibi, asabi bir harzketle kollarını hayvanın başmna do- ladı ve birdenbire, onu, candan bir bu- seyle, yüzünden öptü.. Geyik bir müddet, ince bacakları ü- zerinde titriyerek hareketsiz. kaldı, sonra, meydanlığı boş görünce, şiddet- le nefes almağa başladı, ayağını yere vurdu ve, endişeye mabol olmadığını anlamış gibi, hafif bir koşuyla, oradan ayrılarak, ağaçların arasından kaybol- dü.. Uzaktan, boru sesleri duyuluyordu. Jan, bu seslere, bu kayboluma kafile- ye doğru, parmaklarının uciyle bir buse gönderdi. Ve gene bu kafileye doğru, meçhul yolcu Fransua Damyen, gizlenmiş ol- duğu yerden, korkunç bir tehdit jesti yaptı ve sonra, büyük adımlarla, şato istikametine doğru yürüdü . İriyarı katlın koşarak geliyor ve ay- ni zacnanda bağırıyordu — Jan! Jant! Seninle konuştu, de- ğil mi? Sana ne söyledi ? Sen ne cevap werdin? Ah, ya Rabbimi Yavrum! Sev- gili yavrum! Şimdi artık, senin terbiyen için sarfettiğim paralara acımıyorum. Canım, anlatsana, bona!.. — Susün “Puazon,, (zehir).. Sevgili *“Puazon,.. Susun! Ve Jan, kahkahalarla güldüren — ve hıçkırıklarla ağlatan bu müthiş, meçhul we mukavemet edilmez sevincin verdiği bir hızla, üdeta uçar gibi, küçük kız- lara doğru koştu ve tekrar onlara dans- lar yoptırarak, gene şarlılar söylemeğe başladı. Sarışım kadın ,garip bir tavırla sor- du; — Bu nasıl şey, Mallam Puasson, si- ze Puazon diye mi hitap ediyor. — Bu deli kızın bir kaprisi.. Fakat buna aldırmıyorum. Ah! Madam dü Hosse öşte bir gün ki bir milyona de- ğişmem!.. — Ya möstyö dö Turnem, nerede? Gelmiyor.. — Ben de ona hayret ediyorum. Hal- buki bana burada randevu verdi. Fa- kat ister gelsin, ister gelmesin.. Ne o- Jursa ona olur!.. Ah, ya Rabbim! —Ne mes'udum!.. Ötede, Janın şarkısı daha farla co- şuyordu. Küçük kızlar, dansederek ör- manın içine dalıyorlardı.. ve.. birden- bire.. Bütün bu sevincin Üzerine ağır bir süküt.. büyük bir dehget zibi bir şey göktü.,