Bu oda, adetâ küçük bir lâboratu . d. Mikroskoplar, ölçü Âletleri, kü- bir ocak, tübler, gişeler.ı. Efendim, burası mühendislerin Z n varıdır. Kendi işleri için ll . İa, © ületleri buraya getirmişler. a. de bunlardan istifade ettim. Ge- siz Yattıktan sonra, yine son çare. ğ lâzımgeldiğini düşün- Füm, Cesedi açtım, âletlerim ya . SAYdI, cesedin birçok — uzuvlarını ş_ı""amm mikroskopta:tetkik et - :Mddllmuml onun sözünü uzatma. Raydan brrakmadı: K etice? Netice ne oldu doktor? g ona baktı: e , şiet, meselenin can alacak nok- " Netice? Ne tahmin edersin! dumumi durakladı: Çı'hhmln mi? Bu kadar tetkikat. :mn tahmin... Nııy:“" Meraklı bir. şey olması !ti- îudâüîumuml başını salladı: hq î::hi. ehemmiyeti olacağını k*hıı. de bir tahmin yapabilir . B a. < Şefer doktor atıldı: Nnîfendlm. uzun sözün kısası: thmı sivri bir taş vurularak N,d% üştür. Taşı da gece gittim, %Buyrunuı! Ü ü kopun yanmdan küçük ve a- Öm 1” Muşta gibi sivri bir taş par. B h'.vıliye uzattı. parçasını elden ele gezdi - î:k Töktor izahatma devam ediyor. S hı'ğî"mnebıfmdıwııtıenı— ,%,_:ı görülüyordu. Taşın ucun. a Ve kemik zerratı da zanne - biraz bir nazardan riml. Diye doktorun etrafında dönmeye gizlenemiyecek derecede açık bir şe. kilde mevcuttur. Doktorun yüzüne hayret ve takdir- f le bakıyordu. Fakat o susmuyordu. — İş bundari ibaret değil, efendim, Kadm öldürülmeden evvel bir taaddiye —maruz kalmıştır. Yani cebren ırzına tasallüt edilmiş - tir. Bunun izlerini gimdi ahşa üzerin. de mikroskopta hepinize gösterece . gim... Merakla mikroskopa yaklaşanlar oldu. Hattâ Alman kadını sevinçle e- lerini çırptı: — Aman ne tuhaf şey! T!könce ben bakayım... Rica ederim!., Rica ede . başladı. Doktor: — Biraz müsaade buyurunuz muh- terem madam, dedi, sözümü henüz bi- tirmedim. Mikroskopta birinci dere - ceniz mahfuz kalacak! F'akat lütfen beni dinleyiniz! Sonra yine gözlerini bize çevirdi: — Asıl garib ve meraklı nokta şu! dedi. Efendim, maktulün son dakikala . rında ona tecavüz eden ve suçunun meydana çıkmaması İçin ocaktan bir taş alarak onun kafasına vuran ve derhal ölümüne sebebiyet veren şahıs, bir frengiliydi. Doktor susmuştu. Hepimiz olduğu . muz yerde donmuş kalmıştık. Herkes biribirinin yüzüne bakıyor, kimse bir Bey söylemiyor, ne söyliyeceğini bil. miyordu. Yalnız vali, bir ses çıkarma- maş olmak için: — Süphanallah! Süphanallah! Deyip duruyordu. ekrar gürledi * — Şimdi buyurunuz! tddialarımın delillerini mikroskopta hepinize ayrı ayrı göstereyim! Kadın mikroskopun başmda bitti. Bir gözü âletin uzun borusuna yapı- gık, türlü türlü sesler çıkarıyor ve kı- sa beyaz çoraplı, diz kapaklarına ka. dar çıplak bacaklarını durmadan oy. natıyordu. Nihayet bir kuş gibi öttü: — Ah! Evet! Evet! Mikrop! Telâşla kocasına döndü: — Ah Lube! Gel bak! Hani Ber . linde, (Kurfürstendam) da beni bir müzeye götürmüştün! Mikroplar! Mik- rop!.. Onlar gibil., Onlar gibi!.. Parmaklarını bir araya toplıyarak onların kaynaşmalarını anlatıyor ve siyah gözlerini haşyetle kırpryordu. Vali, alay kumandanı, müddeiumu- mi, hepimiz sırayla doktorun göster . diği lâmları seyrettik. Frengi mikro- bu tanınmıyacak bir şey değildi. Dok. tor sözlerinde tamamiyle haklı görü. nüyordu. VĞ . Civardaki köylerde Iz takibinde ta- nınmış iki çoban varmış. Onlara ha- ber yolladık. Civarda çalışan bütün a- melenin öğleyo kadar orada toplanma. S1 için emirler verildi. Bütün buralar. la alâkası olan, demiryolu inşaatma amele gönderen ikişer, Üçer, beşer sa. atlik köylere gizlice adamlar saldık. İcten içe tahkikat yapmalarımı, bil - hassa (Ağıt) yapılan evlere dikkat etmelerini tenbih ettik. ; (Ağıt)ı bilmem bilir misin? Ana « dolunun iç taraflarında, içinden bir ce naze çıkan, veya bir ölüm felâketine uğkrıyan evlerde, yerine göre muhte . Frengi W': Hhan Tarns " lif gekillerde ve muhtelif müddetlerle, (Ağıt) tutulur. Bu, bir nevi (müşte. rok kederlenme merasimi) dir. Başlı. ca karakteri, hep beraber ve makam- la ağlayıp inlemektir. Ölüm vak'ası- nım maktulün köyünde şimdiye kadar duyulduğu, işitildiği muhakkaktı. Bi- nasenaleyh evinde gizli veya açık, be . hemehal bir (Ağıt) yapılacaktı. Bu güretle hiç olmazsa maktul kadınm hüviyetini anlamış olacaktık, Biraz sonra izciler de geldiler, Bir. kaç jandarma ile onları ölümün vuku. bulduğu mahalle yolladık. Ve izi so - nuna kadar, jandarmalarla beraber, takip etmeleri için sıkı sıkt tenbihler- de bulunduk. Amele de yavaş yava ştoplanmaya başladı. Demiryollarında çalışan diğer üç doktorla altı sıhhiye memuru, bun- ları birer birer muayenp ediyorlar ve frengi şüphesi olanları alıkoyup di .! gerlerini işlerinin başına gönderiyor. lardı. Alman mühendiğleri, demiryolu fa. aliyetinin, velevki kısa bir zaman için, durmuş olmasından memnun görün - müyorlardı. Bilhassa e&mer kadmın kocası olan sarışm, uzun boylu, kö - pek suratlı mühendis hafiften homur- danmaya bile başlamıştı. Nihayet vali, kadının tercümanlığı Hle ona, bu işin halledilmesi lâzımgel. diğini ve bunun için Icab ederse inşa. atın günlerce tatil edilebileceğini, biraz sertçe bir yüzle, anlattı. Kadın bunları kocasmma adetâ bir ke. di yumuşaklığıyla tercüme ederken mahzun mahzun gülüyor ve topukları- nm Üstünde yükselerek onun sarı ve sert sakallarını, küçücük elleriyle ok- şuyordu. Bu hâdise üzerine heri geriye döndü ve elindeki sopayı ağaç- ların gövdelerine vurarak, hat boyu. na doğru inmeye başladı. Frengi şüphesi altında olanlar ge. kiz, on kişiyi bulmuştu. Güneş karşı tepenin arkasımna düşmek üzereydi Karakol kumandanı elindeki pusla. ya, valinin önüne gelerek, okudu: — Bin sekiz yüz yetmiş altı amele müayene edildi., Dokuz kişi doktor beyler tarafından alıkonuldu. Müte . bakisi vazifeleri başına dönmüşlerdir! Doktorlar bu dokuz ameleyi alarak lâboratuvara girdiler. Biz de birer sandalyeye çöktük. Vali, göbeğini tu- tarak geniş bir soluk salverdi: — Oh! Yorulduk be birader! Dedi. Müddeiumumi mırıldandı: — Allah doktorlara kuvvet versin! Vali gözünün ucuyla ona baktı: — Öyle, öyle delikanlı! dedi. Vilâyet milddetlumumisi düşünüyor- du. Gözlerini iki tarafta gezdirdi: — Yahu, bana bir bardak su vere. cek bir haytr sahibi yok mu? Neferlerden biri koştu. Hakikaten Almanlar ortadan çekilmişlerdi. Biraz sonra kadın evin kapısında göründü. Meğer giyinmeye gitmiş! Sana nasıl tarif edeyim: sırtında bir dağ sporu elbisesi vardı. Koyu kırmı. zı fanilâdan! Fakat bunun pantalonu gayet kısaydı. Hani şu İskoç askerle. rinin, izcilerin filân giydiği pantalon. lar yok mu? İşte o kadar, Oylukla- rmm yarısı çıplaktı. Bize doğru yü- rürken nefis adaleleri biribirine giri- yor, sonra açılıyor, tekrar toplanıyor ve yılan gibi bükülüyordu. Yine o canlı gülüşüyle: — Ah, affedersiniz, dedi, sizi yalnız brraktık. t aa BB MARRİZ DÖ FOMFADUR ————————————----—- Heyecan ıçinde titriyerek bağırdı: 0.; _Ahı Mösyö ona merbamet edin... öldürmeyin, mösyö, aa genç kız gözlerini kırşısındakine ., ONca, birdenbire geriledi, son de- Wç* Sazardı, elini kabline götürdü ve liyerek mırıldandı: — Kral!, Kral!.. .u?: beşinci Lâi bir hamlede atından Tik T ve genç kızı kolları arasına ala- d 3.“ Olur şey değil! Bu güzel çocük “—I::" Büzel başı geriye doğru düş- Yarı baygın bir halde, gözlerjni W:e Açtı. On beşinci Lüinin kolla- b.hh'bıllmduğunu gördü, titredi ve )e_uhnlçiudm kendi. kendine şöy- ildandi ; _ğkubin mahbus kaldı diye.. Sakm, q.__"dmnı.. İşte nihayet sevdiğim m&ı' Efsanevi prehs geldi.. Sev- " Kralt, —b: Saniyeden daha çabuk geçen kr- CRn * Sürdü. .,&“_uı bü an, bu işin erbabı olan, gü- kuyaiR perestişkârı, incelik ve zara- kralı olan on Beşinci Lüinin bir ş,,di“"ık ürpermesi hissetmesine kâfi ı'.:“"* Mmavi gözlerinin berrak ziya Pay S*TİP bir heyecan kapladı. İyy ** bu sırada, kollarında tuttuğu Pş.,, ülâde mahlük, bir rüyadan u- "q.:"'“! Kibi ağır ağır onun kolla- Üş y0 kurtuluyor, mahcup ve bitkin Gd ayni kelimeyi kekeliyordu! Kralt., Kral!.. h — Beşinel Lüi çabucak: a H% için ben, sadece, memleke- İ ci centilmeniyim.. — Yani, — bu y Süzel dudaklardan çıkan bir ri- Ah “ddetmesine imkân olmiyan in- h *ıq';_:*—dı_ Nazarları; kralla keridi ga MA dizilmiş olan süvariler - üze- tr., Bütün erkeklerin çeh- vesinde, tecavüzkâr bir istihza, bütün kadınların gözlerinde ise kıskançlık ve hiddet okundu.. Bütün Fransa sarayı erkânı geyiği öldürmek için buraya toplanmıştı. Bü- tün bu saray erkânı şimdi genç kızı keskin nazarlarla kamalıyordu.. Bunun üzerin,e güzel ve cesur - bir istihkarın ihtiyacını tatmin ve bütün bu asil ve kudretli insanların hepsine birden hacp ilân etmek istiyormuş gi- bi, genç kız meydan okur bir jestle, za- Tif başını doğrulttu, eldivenli elini, kö- pekler tarafından manyatizme edilen geyiğin boynuna koydu ve, en asil ve tecrübeli kadınlara dahi nümüne olabi- YJecek güzel bir reverans yaparak şöyle dedi: — Sir, ben küçük bir kızdan başka bir şey değilim, ve siz büyük bir kral- sınız. Hayvanı bıçaklamak için bu asil erkeklerin can attıklarını.. bu manza- rayı seyredebilmek için de bu yüksek soylu kaklınların hülmma içinde yan- dıklarını görüyorum.. Sir, küçük kız, bu kadar ölüm hissine karşı, gizden canlı, önsani bir his iİstiyor.. Betbaht hayvanın affını... Avcılar arasından, hiddetli mırıltılar yükseldi. Sert ve hiddetli bir «es e şöyle dedi: — Bu, kral avının bütün kavaidine muhbali . Kral da düşündü: — Olur şey değil, bu çocuk kendisi- ni bir düşes g.bi idare ediyor ve büyük bir şair gibi konuşuyor.. Ve oön beşinci Lüi, kelimeyle, bü- tün saray Balkının, düşüncelerini ifade etmiş olan adama Gdönerek, soğuk bir töwırla; — Kont dü Barri, dedi, avın dağıl- dığını işaret etmek için boru çalın, — Sirt.. Ön beşinci Lüi, kanta müthiş bir nazar atfetti. Çehresi sararmış ve Jan'ın üzerine (Sonu yarın) MARRIZ DÖ POMNLADUR 5 — Hey! Serseri! Git şuradan... Siz de öyle küçükler!.. Siz de madam!, Jan döndü ,istihfafâmiz bir kahkaha atarak göyle dedi: — Mösyö, av borunuzu cidden fena tutuyorsunuz, bu bir hatadır ve sizin hiç te asfl bir adam olmadığınızı göste- Tiyor.. Faköat bunu sadece bu küçük hatayla isbat etmiş olmadınız!.. Hiddetinden sararan avcı bağırdı: — Madamt. , — Haydi, mözyö, gidip mösyö dö Damyenden avcıbaşılık dersi, tesadüf edeceğiniz her Fransızdan da nezaket dersi alın.. Ondan sonra tekrar gelir- Ve genç kız, bu gözler üzerine pem- be saten ayakkabılarının yüksek topuk- ları üzerinde döndü.. Çehresi sapsarır kesilmiş olan avcı a- tını sürdü. Ona yetişip, onu devi- recekti.. Çocuklar boğırıştılar. Meçhul yolcu, bastonunu elinde sıktı, bir şeyler m- rıldandı, bastonunu — kaldırdı.. Fakat bastonunun inmesine vakit kalmadan, avemin atının birdenbire gerilediğini gördü.. Meydanlığa girmiş olan genç süvari, hiddett bir hamleyle, genç kızla avcı- nın arasına atılmış ve dizginleri kavra- yarak şiddetle sarsarken, ayni zaman- da, heyecanlı bir sesle şöyle bağırmış- tı: — Bu ne, mösyö? Kudurdunuz mu? İki at göğüs göğüse, tepiniyor, kiş- niyorlardı. İki erkek, gözleri gözlerin- de Biribirlerini tehdit ediyorlardı . Genç erkek devam ediyordu: — Olür şey değil! Demek buralar- da kadınları tahkir etmek âdettir! Avcı hiddetli bir şeyler mırıldandı; fakat derhal sükünetini bularak, soğuk bir nezaketle şöyle dedi;: — Dikkat edin, mösyö! Ben burada #v güzegâhını açmak vazifemi yupıyo- TÜUML x — Ben de nezaketsizleri yola getir- mek olan vazifemi yapıyorum! — Size, dikkat edin diyorum! — Fazla gevezelik etmeyin, diyo- rum! Basın geriye, mösyö, diyorum!. Avcı, elini hiddetle beline götürdü ve antak © zaman bıçağından başka — bir şey olmadığın farkederek, bıyıklarını titreterek bağırdı: — Pekâlâ! Tekrar buluşuruz, genç Donkişot... Eğer sizi bulmak kabil ©- lursat, . — Galiba külaklarımızı - kestirmeğe azmettiniz, kadınları ezem mösyö,. Ben aranınca bulunurum! Hattâ aranmadı- ğem zamanlar bilel, , Avcı bağırdı: — Şu halde isminizi söyleyin! « Lütfen sizin isminiz? . *— Majestelerinin emrinde - binicilik muallimi, Kont dö Barri.. * — Ben de Overn taburu bayraktarı gövalye d'Assas, Mezunen — geliyorum, Parise gidiyorum.. Sentonore sokağın- da, “Trua — Dofin,, adlı otelde veya lokantada, yarın ve diğer günler, kont du Barrinin palavralariyle şerefyap ol- mak üzere bekliyeceğim!.. Hiddetinden çılgın bir hale gelen av- c kekeledi: — Pekâlâ, gövalye d'Assas! Beni fazla beklemiyeceksinirz. Ve siz madam, sizinle de görüşürüz!. . Genç kız şakrak kahkahasını tekrar- lıyarak cevap verdi; — Benim için, cidden büylük bir şe- ref olur. Kont bir tehdit jesti yaptı, atını çe- virdi. Ve bütün hıziyle ağaçların ara- sına dalarak, gözden kayboldu.. Bu müddet zarfında, Fransuva Dam- yen olduğunu söyliyen meçhul yolcu, bir ağacın altına çekilmişti ve oradan, uzaktan genç kızı seyrederek tekrar e- diyordu: »— Ne güzell.. Ne güzel bir kızt,