Asırlık ağaca sallandırılan zenci Suçu, bir beyaz kadınla münasebette bulunmaktı ! Ruzvelt llinç âdetine karşı mücadele açıyor Amerika mecisi, 28 saat konuşan bir mebusu dinledi; fakat linç kanunu gene çıkarılamadı Üa İ BN ,::'ık we Gorgia eyaletinde zencil er hapishanelerden mahkemelere bu Gile götürülüyor. Diğer resimde, K oliforniyanın Banjoze şehrinde, bir denciyi aç etmek için halkın hapishaneye hücumunu görüyorsunus —L—- Amerikada — zenciler elâa linç a p N yehlikesine maruzdur. Arada sıra- ı.::llımıı olan bü fecl manzaranın ç © Seçmek için Amerikan — hükümeli ı.::lumr. Fakat, gerek mebuslar ve Ağı çit halk arasında fikir mutabakatsız- Yüzünden bir türlü bir netlceye varı- Sör, Birçok kimseler linç karşısında "":ım"" Jâkayt kalışısı, hükümetin aezi VÜa Lelâkki etmekte ve büsbütün cesaret Go Adırlar. .—'rmn ay Amerikan — mebusan meclisi Üng, Beyaz sarayda toplanmış ve lincin Reçmek için çok ağır cezaları muh- İma l bir kanunun müzakeresine baş- 'rıı' Fakat bu toplantı da, İki mebusun Söşip ç Mütcakip neticesiz olarak dağıl- y Pu mebuslar arasında Georgio e- "llııı Mebuslarından Ellender 28 saat bi- z Temiş ve bu müddet zarfıt- Na bir mebus söz almış, birkaç saat süren nutkunda Birleşik hükümetleri Ilham et- miştir. * Zencilere karşı yapılan bu muameleden çok mustarip olan Amerika cumhurreisi Ruzvelt, teker teker nazırlarını çağırarak şiddetli tedbirler * alınmasinı ve bu gibi Tineleri yapacak — kimselere müsamaha gösteren hâkimlerin çok şiddetli bir suret- te tecziye edilmelerini bildirmiştir. Amerikada çok dolaşmış bir İtalyan ga- zeteci, şahit olduğu bir linç — hüdisesini sövla anlatmaktadır: *Birleşik hükümellerin zencilere karşı Yüyük bir husümel bekliyen — mıntakaları TAvisana, Casohine,'Teksas, Missijiği, Ala- bana ve Florldadır. Zetciler Amerikaya hicret eltikleri vakit — buralarimı kendi memleketlerinin “iklimlerine uygun bul- müuş ve yerleşmişlerdir. Buradaki Ameri- kalılâr bunları aralarından —- uzaklaştır- mak ra elden gelen her fe- USTIRAP VE FACİA RO 'q%nhwı ayak seslerinin farkında olmadı. Kapıstım vü- W AU da İkinciden sonra duydu. iIstanbulun meşhur delllerinden Krallar kralı anlatıyor ?7 neler “Rumeli kavağında havariyundan Sen Piyerle zıpzıp oynarken Piyer Lermit yanıma geldi hi Âyan meclisi seni krallar kralı nasbetti ! dedi, İşte 0 gündenberi krallar kralıyım ! TELEEETDEAREDARSREREE M SA LND Krallar kralının şairliği de vardır; şu kıtayı beğenecek misiniz : Deli on ceşitmiş... Biri timar, dokuzu açıkta dolaşırmış... Öyle derler, — bilmem | doğra mudur? Fakat yarı delilerin akıllı lardan fazla olduğu muhakkaktır. Her faninin bir derdi vardır. Bir şey- ler tutturur, bu tutturmak — çeşit çeşittir. Bu çeşitlere verilen adlar arasında: — Olurağı tuttu! Sözü pek meşhurdür. Akıl doktorlarının hangi cins — dölilere va hangi türlü deliliklere ne gibi — adlar koydukları kendilerince malümdür. Fakat halk dilinde dellNiğin isimleri, * tabirleri bayli zengindir. Tozutmak, yelkenlemek, oynalmak, sa- pitmmak!., Say sayabildiğin kadar.. Her devrin zararsız delileri, yarım deli- leri, aklı gelir gider 'dellleri vardır. Me- selâ eskilerden çıplak Mustafa, Ademi ev- vel Mehmet bey, deli Patran, Kartâllı Be- kir, Deli Salih, Avurzavur Dikran, Pazaro- la Hasanbey, ön sırada gelenlerdendir. Şimdi de; dünya güzelleri, krallar kra- l, Girilli Hidayet, Trabyah — Paraskeva wezâlre türedi. Evet dünya erkek — güzeli, dünya kâdın güzeli, hem de — kaydıhayat şartile, sağ ve canlı İstanbulda, aramızda bulunuyor. Krallar kralı Hasan, sadelikten hoşlanan alçak gönüllü bir tacidardir. Ayakların- daki çizmeler rugan- değil, konçları ta diz kapaklarına kadar'çıkan, — lâden kokulu, siyah lâğamcı' çizmeleri — cinsindendir.. Pantalon, yelek ve ceketi başka başka ku- nalığı yapmaktadırlar. Bir gün, Nenbessy şebrinde, yolda gi- derken birçok polis ve halkın bir zenci- yi kovaladıklarına şahit oldum. Biraz son- ra tutulan zencinin ismini, — ve suçunun nevini öğrendim, zavallı adam bir beyar kadınla münasebette — bulunmuştu. Eğer zabıta şiddetle müdahale etmemiş olsay- dı, adamcağır orada derhal linç edilecek- W Ertesi gün biçarenin muhakemesi yapı- Tacaktı. Bütün şebir halkı, silâhlanmış bir vaziyette, hapishaneye saldırarak Hardi- yamı bağladıktan sonra zenciyi dışarı ci- kardılar; meçhüâl bir — istikamele doğru sürüklediler. Akşama doğru sabahki hid- detli grupun neşe — içerisinde gitar ve mandolin çalarak dönmekte — olduklarımı gördüm. İçlerinden birisine yaklaştım ve sordum: — Ne oldu zenci? Yözüme baki: — No olacak? Asırdide ağaca merâsim- le sallandırdık! dedi.,, Elân Amerikada tesadül edilen bu vah- şete karşı Ruzvelt müthiş bir mücadele aç- mak niyetindedir. Gülecek mebusan top- lantısında bir kanun neşredileceği ve bu süretle zsenci — neslinin de beyarlar gibi hürriyetine kavuşacağı — zannedilmekte- dir. Tramvay geçli süzgeçlen | Çıldırdı vatman sevinçten | Nargilem duman çıkardı | Fosur tosur prinçten maşlardandır. Horar — ibiği şat taslağı, boynunu soğuktan etmektedir. Kaşları gür. siyah, palabıyıklarımın üç- | ları “sünneti seni un olarak ke- | silmiştir. Uzaktan ba lursanır, biraz da “zerdeçal,, İle bayanmış zannedet Göğüs baştan başa nişanlarla dol Sarı, beyaz, teneke, kurşun, — bakı: varlak, üç köşe, dört köşe, beş köşe, sekiz | köşe madalyalar... Kim zerlmde bir | a! resmi, kimimde bir tenis ağı, bir domuz başı, ötekinde futbol oynayan — bir deli- kanlı.. Biribirine uymayan, biribirile a- lâkası, münasebeti olmıyan, — meslekleri, sanatları, hevesleri, merakları — gösleren, hatırlatan binbir çeşit resim, şekil, firma, Onvan, marka, sanat rumuzları.. Hele yu- kusına taktığı bir çaydanlık kapağı, kral- lar kraâlinin en çok itina ettiği mişanları dandır?! Krallar krah Hasanın hururuna çıkmak için, bir takım sıkıcı teşrifat — usullerine baş vurmaya hacet yoktur. — Bildiğimiz krallar gibi -sayılı günlerde — sarayından çıkmaz, onun sarayı gök kubbenin altın- dadır. Krallığının tahtımı gönlünde — kur- muştür. İstanbul ve Beyoğlu caddelerinde, göğ- sünü süslüyen nişancıklarını — okşıyarak, şen ve mütebestsim dolaşır. Günün bir sa atinde mahalle kahvesinde, kahvesini hö: pürdetirken, bir başka santte Beyoğlunun en lüks bir gazinosunda cayını icer, elra- fına toplananlarla konuşur... Onlara kah- ve, çay ikram etmekten geri kalmaz. Krallara yakışan da iltifat, ihsan değil midir?.. Kahvelerimizi içerken sordum: -- Kaç yaşındasınız? — “Krallar kralı,, payesin! size kim verdi? — Kırk sekiz yaşındayım.. Rumelika- vağında havariyundan Sen Piyerle zıpzıp ( oynarken Piyer Lermit — yanıma geldi.: *#Tebşir ederim, ayan meclisi sizi krallar krali nasbetti,, dedi. İşte o — vakittenberi krallar kralıyım.! — Kerede oluruyorsunuz? — Bakırköyünd — Neresinde? | Diyecektim, fakal kendimi tuttum. Sen iyerle zıpzıp oynadığından bahseden bir adamın nerede oturduğunu sormak birar ona benzemek olmıyacak rarydı? — Mazhar Osmanı tanır mısınız? Tepesinden kovalarla soğuk su boşatıl- mış gibi titredi. Sonra ceketinin yakasını asırdı: — Töybe! Tövbet estağfurullah! Diyerek, başını kahvenin kuyta bir kö- şesine çevirdi. Dakikalarca — oraya baktı, YABANCI renginde bir muhafaza DİLLERE NAKLI Paşa cevab veremedi. Teesslrünün sevincine galip olduğu anlar şılıyordu. Suadin hayata dönüşü ölümü haberinden beterdi, herhalde üstadla dostluğu çok eski olacak ki, sorgun Bir sual daha sordum nişanı nereden aldı ralı olduğum ç zündeki bütün krallar, İmparatorlar en bü- işanlarını gönderdiler. Taktıklarım Yarısından yirmi — beş kere n çaldılar. İnşallalı yerine altından gelir.. n ordunuz, donanmanız yok mu? sıl yok!.. Ordum denizin dibinde, aarmam göklerde bulutların arasında- dır. Fakat işin doğrusunu sorarsan ben bu iki kuvvetle de ehemmiyet vermem. Esasen krallar krallığında da gözüm yok. Jvardılar, yakardılar da onun için, bu yükü taşıyorum. Benim, asıl — hüviyetim ilim ve fen a iğıdır. Birçok icatlarım ardır, Bunlar, insanlığı hayır ve selâmet getirecek şeylerdir. Bunun — içindir ki, krallardan başka, dünyanın en büyük fen ve sanat adamları, bilbassa vapur kaplan ları, makine tamircileri, şapka temizliyen ler, çaparı ile orkinos tutan balıkçılar da nişan verdiler bana., — İcatlarınız ne gibi şeylerdir? — Bunlar o kadar çoktur ki, bir tanesi bile aklımda kalmadı! Esasen büyük âlim- lerin, fen adamlarının akılları başlarınde değildir kil. * Birini olsun anlatsanız. — Dinle: Yüksek bir yere çıkacaksın, meselâ yangın kulesine... Kendini, oradan denide dalar gibi balıklama atacaksın a- şağıya!.. Ve size bir şey olmıyacak, ayak ağa düşeceksin! elle haykırdım: sıl? Nasıl? — Evet bir şey olmıyacak!.. Nasil mı? Gayet basit.. Atılmadan evvel, — kulenin direğine bir ip bağlıyacaksın,bir ucunu da beline dolayıp kendini aşağıya atacaksın. Düşerken yapacağın bir yerinde bareket ile ayaküstü düşeceksi Nasıl, güzel bir ihtira rübe Nız İisterseniz,. Krallar kralı bir çay daha Bunu fırsat sayarak sordum: — Çayı çok seviyorsunuz galiba!,, Baş- ka içki, meselâ rakı içmez misiniz? — Neşelenmek, keyif çatmak her fant- nin hakkı değil midir? Biraz neşelenmek, biraz da günün kötü hâdiselerini, iğrenç taraflarını «isli bir görüş — zaviyesinden k Için, rakıya benim de başvur- iltifat ettiğira çok olmuştur. Fakat her şeydon evvel beşeriyetin küstahlıkları, insanların hırsları, hasetleri beni çok iğ- rendirdiği için, çok rakı içerim. Bunları görmeyeyim, hissetmiyeyim diye. — Bazi insanlar vardır, içmeden sarhoş olur, ya« radılış İtibarile bedmesi ve cıvıktır. Beti onlardan değilim, ben farilet ve fosanlık fişıkryam (Devamı 1f incide) Hüseyin Rüştü TIRPAN HAKKI değil mi? Bir tec- asmarladı. MAHFUZDUR 1 hanm sesine kapı gıcırtısı karıştı. Eşikte görünen Fat. .:bkücuk hanımcığım, sizi Paşa'babanız çağırıyor, - dedi. **: N eei Besi ona bir kuyudan aksediyormuş tesirini yaptı: f % İyorum, kızım. İk hanrmımın, Selim Beyin ayrılmasmmdan sonra böyle kapalı kalması, karanlıkta oturması Fatmanın P Çekmiş, hele gezmekten vazgeçmeleri evde bir fevka- Ç9 pirası estirmişti. Aşa babasının yanına gitmek için odadan sarsılarak çı. Fatma kendini tufamadı: Küçük hanımcığım, çok meraktayım, bir. şey mi var Al K :hlh. ayni tonla cevab verdi: Br Yir kızım hiçbir şey yok... Hiçbir şey... A l& bir cevaptı ki, bunu, kendisine bir başkası söylemiş Nhı: da tıpkı Fatma kadar inanırdı. lnı:' Sabihanın, adetâ büyük sofadan sendeliyerek geçli. %'“ kıvrılan dar koridorun başmdaki kapıya kadar ay- İ Wyu': yürüdüğüne dikkat etti. Sabihanın içeriye girmek bir gayret sarfettiğini anlamıştı. köşkteki bugünkü havayı pek beğenmedi. Sabihayı x.—::' kendisine Selim bey söylemişti. Şimdi düşününce Dg% deki gayritabilliği de farkediyordu. N" “fevkalâdelik,, bulunduğuna inandıran dahâ birçok rd“ her günr, her Allahm günü, aşağıdaki salonda top. ğıı“, Miydı? Senelerdenberi t#üren bu itiyadı bozmaları ne $ —İ'M“hıkhk bir şey var!,, diye düşünüyor ve küçük ha- skı“._llıılum. m%mmdıınlıdığıglhi,?ıınmodımbüy&k ::ıq bi Sarfederek girdi. Kapıyı araladığı zaman gözüne, R; Plya dönük oturan Selimin gol amuzu üzerinden, Sa. 1n, elektrik ışiğr altımda daha sarr görünen zayıf ayaİ mağlsı? HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 1i Yazan;: Hasan Rasim Us yüzü çarpmıştı. Kapı tokmağının çıkardığı ses, Selimi yerinden kaldırdı. Odadakiler, bir müddet Sabihaya bakmak cesaretini göstere. mediler. Oda genişti. Üçü de bir tarafa toplanmışlar, yan yana oturmuşlardı. Odanın büyüklüğü bu yakınlığı burun burunay. mışlar gibi gösteriyordu. Sabiha, Paşanın gözlerine, hakkında verilen kararı anlama- ya çalışan bir dikkatle baktı. Arkasına uğttığı eliyle kapıyı ka. pattıktan sonra da hareketsiz kaldı. İçinden bir ses: “— Çık git.. Burada durma... Topla eşyalarmı,.. Seni bu- kü haline düşüren yine bunların kararı olmadı mr?,, diyor- du. Paşanm sesinde, düşüncesini anlamış bir mana gezerek sar. sıldı: — Gel kızım.. Şöyle yanrma otur... Çaresiz ilerledi. Kararm okunmasmı bekliyen bir. mücrim tavrıyla kenarda duran boş bir sandalyeye ilişti. Paşa devam etti: — Kızım . dedi, Selimin getirdiği haberi biliyorsun. Üzün. tüyle savincj bir arada getiren haber, Bımu sen benden daha önce öğrenmiş, hattâ müşkül vaziyetten kurtulmamız için bir de karar vermişsin... — Ben henüz bir karar vermiş değilim, Paşa baba... Sade- €e, aklıma gelen ve bana en çıkar yol gibi görünen şeyi anlat. trm. Kararı siz vereceksiniz... Genç kadm, bunları, yavaş yavaş kekelememeye çalışarak ve gözlerini karşı duvarda asılı duran levhaya dikerek söylüyordu. Kim derdi ki Suad, günün birinde evine kör olarak dönecek ve dönüşü bu ihtiyar babayı, tedbir almaya, hazırlık yapmaya mecbur brrakacaktı. Büyük oğlunun ince ve içli yaradılışı, küçüğünün kötü vas ziyeti, gelininin iç sızlatan hali hep inceden inceye düşünülmeya muhtaç gşeylerdi. Paşa, bu muammanın düşünülmekle halledilir cinsten bir şey olmadığını; kalp voe his işinin karıştığı bir yerde dört başı mamur bir anlaşmaya, bir karara varılamıyacağını pek iyi biliyordu. Birinden birini feda etmek lâzmmdı, Sabiha zaten bu neticeye varmış ve kendiliğinden kendisini feda et. mişti. Ona bunu yapma dese dahi sözünü kabul ettiremiyecek. ti. Sabihayı tanımaz mıydı? Suad'i nasıl sevdiğini bilmiyor müuydu? — Ben Sabihayı kararmda haklı buluyorum, . dedi. Suad çok hisli bir çocuktur. Ona karısının kardeşiyle evlendiğini bil- dirmek, malüllük acısma daha başka bir aemm ilâvesi olur. Beklemek, Suad'in gelmesini beklemek daha doğru. Nihayet bu hafta içinde gelecek. Selim zaten Sabihanin Suad'le yeniden evlenmesini istiyor. Bence muammanm bütün sırrı Suad'in iki dudağı arasımnda... Ağzmı ararız. Şayet o, Sabihanım üzerine ev. lenmesini makul telâkki eder ve yeniden onunla evlenmek ar- zusunu gösterirse iş kendiliğinden halledilmiş olur. Herkes susuyordu... Paşa Sabiba'nın izzetinefsile oynamı- yor muydu? Onun bu şekilde konuşmasında ve muhakeme yü. rütmes'nde hakkı yok değildi. Çünkü Suad'le biribirlerine ver. dikleri sözü bilmiyordu. Sabihanın Selimden ayrılıp, yeniden Suad'e varmasmı pek tabil telâkki edebilindi. Netekim ki Se. lim de böyle düşünmüstü. Belki Safinaz Hanımımn kanaati de böyleydi. — Paşa baba - dedi. Belki doğru düşünüyorsunuz. Ama, Su. ad istese de benim onunla tekrar evlenmeme imkân yok... Su- ad'i babası olduğunuz için tanrmamanız mümkün değil, fakat Aanu.., (Devamı var)