& kadar parası olmayınca evin- —.—— Ur.,, diye beni salrvermek iste- #a Fakat bilmediğin bir — şey h—_ © Ga, evde oturup para birik- Sonra yola çıkmağa vaziyeti- “—Wı oluayışı idi. Bunu senden Sakitdım, bilmem.. Eğer bu se- Ühmin ettiğin gibi bazit bir N z tlikten İbaret olmadığını h biri *_ ydın bana birar olsun hak % Bidükten vonra sırtımıza yük- & Omuzlarında şik jaketleri, ince 'R“ kolkola, konuşarak, güle Wı dolaşan birinci mevki & altındakf karanlık koridor- ödlüncü mevki yolcuları, kendi Akşam yemeği için harıl, harıl çalı- yan beyaz külühl, yişeman ahetlar, koca- man lengerlerin! koridorun kenarına yerleştirmişlerdi. Mutfaklartları soğan ve bulaşık kokan ağır bir &ıcaklık çık:- yor, ve terlemiş kirli itsan kokusiyle kartşarak, keridorun iç'ni gönül! bulan- durrer bir hava İle doldüruyonlu. Bir kiyotin bıçağı hiziyle piliçlerin eiğerlerini kaysaa, suyu kazılkan rengi Olmüş köcamat bir leğemde balıkları yıkayan abçı yamaklatı, bu itişen, ka- krşan halkın mevcudiyetinden sanki bi- haber imişler gibi, birihirleriyle çene çalarok işlerini görüyorlar, Ocaklar yanıyor ve, güverte yolcula- rı arkası kesilmiyen bir sel gibi akıyor- dü. Küçük çantam elimde şaşlan — ve sersem bir halde ben de Terlemeğe ça- lışryordum. Bu aralık, çenesinden yağ- mur gibi terler srzon bör hamal, kala- balığı yararak yanıma yaklaştı ; —— Küçük hanım. - dedi. - Eğer şez- bong isterseniz size bulayım. Bir dostla karşılaşmış gibi oldum, ver, — Evet, evet, bana bir şezlong bu- lunuz. - dedim. -. Ekimiz beraber bulaşık ve bolık ko- kan uzun korldorü geçtik, Bir köşesine yüzlerle demir boru yağılmuaş güverte- mize geldik. Hamal beni orada brraktı ve, bir müd- det sonra elinde temir bir yezlonkla geldi. — İçte sana güzel bir koltuk, fakat yetmiş beş kuruş vereceksin, - dedi. - © kadar yorulmuştum ki, bir Era da İstese verecektim. Artık rahattım, otu- vacak bir yetim vardı. Üzerinde ekşim- iftave HABER — Alişam tim, Çantamı yamma yerleştirdim ve, etrafımı tetkike daldım. Buras: her çeşit insanlarm kaynaştı- ğt bir âlemdi. Ambarın hemen yarramı ör:müş olan, büyük tabta kapağın Üre- rine yolcular yerleymişlerdi. İşte çığırt- kan renkli iki setcadenin üstüne, titiz bir ev kadını dikkatiyle, vepetlerini e- eö'amış bir karı koca ; Kadın müthiş bir sardığa tutulmuş, gözlerinin akı bile safran rengini almış, eflâtun jorjet et- tarisirin etekleriyle dizlerini örtmeğe çalışarak, irice bir kavunu, bir müben- dis dikkatiyle, muntarzam çizgilerle di- limtyor, kocası hatırlı bir obur tavrile, kâğıtları yağ içinde kalmış sahanlardan bâlık tavaları, patlıcan, biber dolma- ları çıkarıyondu. Kapağın diğer köşesinde oturan bir nile, iki arsız çocuklariyle, güverteyi harata kesiyorlardı. Çocukların bir ta- nesi, elindeki ağız muzikasını kulakları delecek bir gekilde öttürüyor, öteki de sahibi gelmemiş bir koltuğu ileri geri sürükliyerek müthiş bir gürültü çıkarı- yordu.. Büyük anne çocuklariyle meş- gul olacak halde değilde. Kocaman bir sepetten çıkardığı iki iri koyun kuyru- ğunu, gidinciye kadar kokuunanı için asacak yer arıyordau. Nihayet, güvertenin tentelerini geren ipler gözüne ilişti. Ve, hemen tedarik ettiği bir iple kuyruklarını astı. Ömrümde ilk defa içine karışmış ol- duğum bu Alem, beni #deta aptallaştır- maştı. Demir boruların üzerine yerleş- AZAH: 28 ŞUBAT — 1058 Bir güverte yolcusundan tarili genç kızlar. Pijamalı, terlikli er- kekler ve, mütemsdiyen keskin bir id- rar kokusu neşreden helânın Öönünde hiç eksilmiyenbir kalabalık.. Gazetemi açarak şezlongüma yaslan- Grn.. Etrafıma bakmaktın başım dön- Mmüytü. Gazetemin siperi arkasında göz lerimi kapadım . Gün kararmak üzereydi. Her biri, bir ümidin, bör düşüncenin peşinde bu yok- culuğa çıkmış insanların — doldurduğu vapur, takin ve, rakid denizin trerinde hafif bir sür'atle ilerliyordu. Yavaş, ya- vaş herkes ökçam yemeği hazırlığına başlamıştı. Gece basınca ışıksız. kalan - güverte yölculartı, gözgözü görürken, ne yedik- lerini bilerek yiyebilmek içön, acele edi yorlardı. Birinci mevki salonlarında, ak- gşam yemeğine gece elbisesi ile gelen- lerin altında, bütün geceyi ışıksız ge- çirmeğe mahküm edilen - güverteliler, aşağı ambarda yanan ölgün ığıklı tek ampule hasretle: bakıyorlardı. Yemekler yendi, kâğıtlar, yemiş ka- bukları denize atıldı. Çocuklar uyudu, büyükler de battaniyelerine, paltoları- na sarıldıdar, Ve güverte, yatmış insan- lariın yığınlariyle doldu. —Testekerlek bir ây yavaş, yavaş yükseliyordu. Et- taftaki insanların azap verici halleri ve helâ kokusu olmasa, yıldızlara bakarak uyumak güzel) şey Hâle! Yatukları yer- den biribirleriyle konuşan insanlar bi- rer birer uyudular, Ben de göz kapak- larımın ağıtlaştığını — hissediyordum. 'Tam içim geçmek üzere idi ki, kulakla- rımın dibinde bir feryat beni yerimden mektup... Leman Karamanoğlu denize doğru süzülüyorlardı. Lâz ka- yıkçılarının, atik yocdımlariyle iki küy- Fük gene yerine takıldı. Ve, yaşlı ka- dma talahnalar, güllişmelerden sonra, güverteye gene bir sssizlik çökçtü. O keskin Yeryatla uykum — kaçmıştı. Düşünmeğe başladım. Ay, deniz, vapur, hepside şüicli kelimeler değil mi Höle?, Fakat, insan burnunda feti bir helâ ko- kusü, omuzlocnda da, gecenin serinli- ğini, nemli bir manto gibi hissederken, &y bir teneke parçası, vapur, bir sürü parasız biçarelerin kaytaştığı bir tek- ne, deniz de, ucu gelmiyen, simciyah bir göle benziyoc.. Gecenin rütubeti vücodumu sardık- ça, kalım bir yorgan sahibi olmanın, ne büyük bir saadet olduğunu anladım. Aman Hâle, yorganma iyice sarın, gün- düzler ne kadar sıcak olursa — olsun, sabah ayazı, çıplak insanları donlluru- yor, Fakat biliyor musun, gece bitiyor, diye, sabah ayazına, sevinçle göğsümü gerdim, bekledim.. Sabah oldu. Her yaştan Insanlarım, birer birer uykudan kalkma hallerini seyretmek çok tahaf oluyor. Güvertenin bir köşesinde, bol bolakan bir çeşme var, önünde, büyük bir sabırla sırasını bekliyen, insanlar dölu, ben Üe onların acasıma karıştım « Ve, belki bir saat sonra yüzümü yıka- mağa muvaffak oldum.. Artık mektubuma nihayet vermek sırası geliyor. Çünkü çantamı ve şez- Tongumu kapatıp yukarı güverteye çı- kocak, yakında görünmeğe başlıyacak olan İzmir dağlarını seyredeceğlm, Mektubum, mektuptan ziyade bir rö- portaja benzedi. Neye benzeree benze- sin, maksadım gördüklerimi sana da göstermekti. O da oldu. Artık rahatım, *“ rahat bir yer kapobil - | tırakkokulu, dölmi bir bubar tabakan | dallarınım erasından, simsiyah olmuş, İtişe kakışa ilerliyorlardı. duran arebarın kenazına iskemleyi çek- | kirli beyar çorapları görünen urzun en- M N ee ei ve: K 3t0 KARRAMAN RIİZ Si — —<— — ——— —— —— Sndu, Bacaklar tieziyosdu. Gözle- iyah bir sis kapladı. Alçak ve an- İvyabilir bir sesle mırıldandı; © Süle yakalandı!.. ş"Gl'!ı: hayretle: — Evet, dedi, ondan bahsemek isti- z Zavalir Şele yakalanmış, - de & görülmüş, mahküm edilm ş.. a kadın inler gibi bağırdı E Mahküm edilmiş! .. ı_,ül!mı.. Kafası kesilecek!,. &; 9S fazla bir gey söylemedi, sade- ;ı Allaha ssmarladıkl.. %j"lk birdenbire ayağa fırladı ve &üı;u Gıktı. | —kllcçn: ?:vem. de hayretler içinde 53;.?" ne?. Nereye koşuyorsunuz, - Hem de evimde bir gün - bile m'_hhuduı!.. Olur şey değili.. Veti ) Bitti, Doğrusu, Şalenin mahkümi- Ona müthiş bir tesir yaptı. Yoksa? Tj a doğzu baktı.. Çehresi kurşun rengini almıştı.. Hümme içinde yanan gözle- rinde bir tek göryaşı damlamı yoktu, Kendi keudine : — Fakat her ne bahasına olursa ol- sun, oraya vaktinde varmata lâzım. dedi. Orada, o, vaziyette bulunan herkes için, bu sadece, acele eden bir yolcunun sabırsızlığını #fade ederdi. Fakat düşe, sin, kalbinde, ruhunda, müfekkiresinde; bütün mevcauzliyetinde ölüm vardı. Böy. lece bir saat geçti.. Hademe, durak mahalline kadar git- mek üzere koşmuştu. Dilşes te, içlerin- de debhşet iladesi okunan gözlerle, yola bakıyordu. Hâlâ düşünüp düşünmedi- ğin! tilmiyordu. Birdenbire uzaktan, iki süvari görün- düler. Biraz sonra, onun yanma yaklaştılar, Genç kadın, hafif bir sevinç nidası k—ı kopardı: hw'“'î-lhımw-—. ben.. Nasıl oldu T Dezi Ha ni eremlin e İki süvari, hayretler içinde durmuş. Meşilen'a arabası, artık Blda - sokak- HĞ (ERYR. AĞN i —::* Eidiyordu. Düz yola çıkınca, ki e ileriye doğru atıldı. Ara- u.._";“dı Yüz çizg'leri takallüs etmiş, İğ ağıçı 7 Sabit, çenem' raabi harcketler- N:ı“l elleri Üm'tsiz bir — şekilde Nm"h: kavuşan ve bir saatt içinde M"Nn bir kadım oturuyordu. Bu, ha v Patlak düçes dö Şevröz.. EBzi- Ze bir çiçek . A AU - n e dmraPa . v &::' günü, üç defa at değiştTdik- #raba sıvt ikiye doğru, Güğu ga) * beş fersah mesafede bulün- Yere ,ı' Suada, atlardan biri çatıryarak '—4_!::4:; Kırlırın ortaşında — ve ci- n—_ bir köy yaktır Mt yopı Y0" derece sakin bir sesle, tek hat g, Ş devam edilmesini emretti. Fa- hn,“ Ötede bu at ta yıkıldı. #rabadan indi ve uzağa, Nan- z.din mahiyetini ona yaklaştılar, Fa'sat genç kadın onla- rın konuşmalarına bile meydan verme- den heyecanla sordu: — Hüküm ne zaman inlaz edilecek?, Drue boğuk bir sesle mırıldandı ; — Düşes, nereye gidiyorsunuz? — Necata.. Fakat süalime cevap ver- Benize! . — Gitmey'n! Yalvarırım size, düşes, oraya gitmeyin!.. — Canrın, cevap versenize !Gürüyor- sanuz ki mahvoluyorum!.. — Yarın! Yarın şafakla beraber.. Bu sabah Nanttan çıktığımız zamımn dara- Gacı kuruluyordu, Düşes bütlün vücıliyle Ürperiyordu. Tekrar etti: — Yarın!. .Evet amma, ben hilâ bu- radayım !Vaktinde yetişeceğim.. Vak- sarstı.. Kalabalıktan korkunç heyecan ve dehşet nidaları fırladı. Kafa llk dar- bede kesilmemişti! Cellât, baltasını ikin ci defa kaldırıyordu.. Mahküm hElA ya- şıyondu. Saçları diken diken olan Lü- vinyi, gözlerini bu korkunç sahneden ayırmıyordu. İkinci balta durbesi indi.. Ve bu defa, halk kalabalığı, dehşet, ©- tırap ve infialle geriledi. Kafa bu de- fa da kesilememişti! Ve mahküm bu defa da ölmemişti! Lüvinyi onun sesini duydu! Evet, onun daha okşayıcı, fa- kat daha hafif ve daha arimkâr bir Üçüncü ve sonra dördüncü darbe darağacmı sarstı! Ve nihayet darbeler altıyı! onut on beşi! yirmiyi buldu!.. Halk dehşet içinde âdeta uluyor ve ka- çışıyordu. Yirmi beşinci darbede, meş'um dara- Kazının yanında, muhafızlarla rahipler- den başka kimse kalmaıştı. . Sonra rahipler de şarkılarmı keetiler ve ayni dehşet içinde gerilediler. Muhafızlar gerilediler, Artık darağacının etraffında kimse yoktu ve bu darağacının üzerine, deh- yetinden ter ve kan içinde kafmış oldu- Bu halde, bu parçalanmış vücudu büs- : parçalamağa çalışan cellât duruyor- Lâvinyi, ayak uçları üzerinde yük- selmiş olduğu halde, sabit nazarlarla, mütemadiyen bakıyor, bakıyordu !.. Şalenin kalası ancak otuz. ik'nci drcbede gövdesinden ayrıldı ve döşe- melerin Üzerine yuvarlandı. Âdet oldu- Bu veçhile, cellât bu kafayı, halka göstermek üzere saçlarından yakala - yarak havaya kaldırdı ve darağacının etrofında, hareketsiz durarak, bu kan- lr kafaya bakan, mosmor — çebreli bir mahlüktan başka kimseyi göremeyince, Hehşet içinde sendeledi. . * Ayni günün akşamı, kapıların kapı- KAHRAMAN KY2 BĞ nacağı esnada, bir arabı, köpük iç'nde kalmış iki atın bütün hrziyle Nant'a girdi ve, bu çılgın sür'atini hafifletme- den, şatoya kadar geldi Arabadan bir kadın indi, Nöbetçilerin, #tirazı ve mü- manastlerine aldırmadan — köprüden geçti ve gürültü tzerine koşarak gelen zabite şöyle dedi: — Ben düşes dö Şevröz'üm, gidip kardinala söyleyin, kendisini görmek istiyorum.. . Herkes gfbi, zabit te, kaçmırş olan dü- şesin büyük bir suçla itbham edilliğini biliyordu. Bunun için, evvelâ derin bir hayret ifade eden bir jest yaptı. Sonra, gözlerini kaldırınca, bu çehrede öyle derin bör aşk, öyle müthiş bir güzellik ifadesi gördü ki, muköwemet edilmer bir merhamet kalbini sızlattı ve, Sdeta farkında olmadan, ona şöyle mırıldan- di: — Köçım madam, kaçın!. Düşes başını sallryarak; — Acele edin, dedi, size söylediğim şeyi anlamadımız mı? Kardinalle görüş- mek istiyorum.! ( Zabit hürmetle eğlerek cevap ver- di: İ — Pekâlâ, madam, sizi oraya götür- mek şerefine bizzat nail olacağım. Bu sözler Üzerine sür'atle yürüme- ge başladı. Düşes onun yanındaydı. Za- bit, kendisine yardım etmek Üzere elini uzattıysa da, mağrur genç kadın bunu redetti ve kordinalin dalresine yaklaş- tıkları sırada titrek sesle sordu: — Yarın için olacağını «söylediler, öyle mi?. Zabit bu suali anlamadı. Esasen bu sırada da kard'nalın yaveri yaklaşryor- du Bir iki dakika sonra, düşes Rişliyö- nün karşısında bulunuyordu. Hi ĞA A e Te R F AA Düşet dö Şevröz, Marşonuardan çı- kınca, Blüaya geldi. Dük dö Vandom- la kardeşin'n tevkifi haberi onu faslar