xı"'““"h dünkü sayımızda ) İ un « derdi - akını sana, ;%:_'_ içirirdim.. En hakikatlisi Mh O | q&—' Sdat:; Sekiz.. SUstu. ! ü Boyası Gökük geniş çinko tas, 5—:"""— yarım çamağır teneke- 'qı Sarı bir suyla ağız ağıza do- .m'?'alı..um. tenekede, kalın, '_Mıhlm. daha kalın damla ses- h"A, * Şip,. Şip.. Markalı kambur kumbur ka- —"Ndıu taşan sarı su, çıplak kirli tahtalarında — kıvrıla %W. sarı el; bu kıvrılarak .',?:'ll'lıı suyu iri bir paçowraya Maşrapayı kaldırdı: — bo- Mm kadın, birinci kat odasında “elirinin üzerinde kıvrıldı. kaldı. iştı . ş:'::“lllm üzerindeki sahan h- & a Wi ğ , *Gece, perde perde aralanı- ğ—' Samlüin, kıbleye bakan tarafı “"Wn bağlamış ıslak minare- 7_ Ser, lıh'x Mudüwurrr... Acdirin üzerinde oğlunu bek- 'Uruguk elinin sıska parma- teş Hinin çapağını ayıkladı; ge- —“— Örtüsüz uyumuş, vücu- am Vafı tütulmuştu. Keten per brş /4 kal:m koca karı kıvrıldi; | görünen kirli sarığını, siyah cübbesini pek iyi farkediyordu. Bu sabah... — Müezzin gecikmiş olacak!, . Ayağa kalktı. Eski şal hırkasının ya- mcdı yenlerini sıvayarak yürüdü. Aptest alacaktı. Birden, odanın orta yerindeki gebeş saç mangal gözüne ilişti. Üze- rinde hâlâ yemek sahanı.. Durdu; dü- şündü, başını sa!ladı: — Dışarıda mı geceledi ki?, Diye söylendi. Üzüntülü bir soluk salıverdi. Korkuyordu. “Edip,inin ba- şına bir kazd gelmesinden, öldürülme- sinden ürküyordu. Türlü türlü kuruntu gözlerinin önünde biribirini kovalıyor- du Tevekkeli dememişler : "Karımın dü şündükleri başıma ,anamın düşündük- leri dağlara taşlara.,. Başbaşa geldiği het konsşudan yeni bir cinayet hirberi alıyordu; ve bu ci- mayetler çok defa gece oluyordu. İşte dün de, ihtiyar mütekait tabur kâtibi Hafız Beyin hanımısı ona şöyle demiş- ti — Nazire hanım, Edibine mukayyed ol. Vur vuranın, kırkıranın gidiyor bu günlerde gene... Kıyamet alâmetleri... Filâncânın delikanlı oğlunu daha iki gece evvel bıçakladılar. Doğururken gektiğin azabamı yanarsın!, Büyütmek, bu yaşa getirmek iİçin verdiğin emeğe mi acırsın!, Dövünüyor delikanlının a- nacığı, .Amma, kaç pora eder? Dövün, bağır, haylçır.. Saçını, başını yol,, Ora- ya giden dönmüyor,, hanım!.. Edip, gerçi haşarı bir çocuk değildi.. Rakıyı ağzına koymazdı.. Düşüp kalk. tığı kötü arkadaşları yoktu. Ne temiz. bir ahlâkı, ne iyi huyloarı vardı! Bu te- miz ahlâkı, bu iyi huyları ona ne anası, ne de başka biri vermişti. Onun kafası- na ahlâk düsturları telkin edilmemiş- KAHRAMAN RIZ PŞT YT HABER — Aksam posta: * ©. Bunda sade yocatılışının değil de, belki ihmal edilişin serbest büyüyüşün tesiri vardı. ” Küçüktenberi hayatın içindeydi. İyi, kötü yüzlerce insanın arasında haşır- neşir olmuştu. İyi huyları "ena huylu- lardan ,temiz ahlâkı ahlâksızlardan öğ- renmişti. Buruşuk yüzlü koca karının bu ür- küşünde, oğluna olan fazla sevgi değil, daha çok, menfaat endişesi vardı: O ö- lürse ekmeğini kim getirirdi? Bu yaştan sonra el kapısında hizmet etmesin. im- kân yoktu.. Romatizmalı bacaklırı tu- tuktu; güç yürüyordu. Dikiş d'kemez- di; göremiyordu. Ürperdi, Bütün tüyleri dikenleşti. Şal tırkasının yakasına tükürdü: — Rabbime emanet!. Diye söylendi. . Edibin dışarıda ge- celediği nadirdi, belki de dün gece çok gecikmiş ve kendisini uyandırmadan ©- dasıno çıkmıştı. Bazan böyle de olurdu, Fakat onu sedirde uyur görünce o- muzlarına bir örtü atmaz mıydı? Ya bu gebeş mangalım üzerindeki yemek sahanı!, .Tok değilse bile onu ateşten indirirdi her hâalde.. Aptest almayı son- Taya bıraktı. « Bir kuyu ağzr kadar - karanlık, dar merdivenin çarpık basamakları — sanki geri geri kaçıyor, gicirdiyordu. . * » Bir hafta sonra, jhtiyör mütekait ta- bur kâtibi Hafız beyin hanımısı, bir başka komşusuna şöyle diyordu : — Vurvuranın kırkıranın gidiyor bu günlerde gene... Kryamet alâmetleri.. Nazire hanımın oğlunu bir kaç gece ev- vel bıçakladılar.. Doğururken çektiğin szaba mr yanarsın!, Büyütmek, bu yaşa PN gEFİaN NADEEEMT MAT aner <T 4 getirmek için verdiğin emeğe mi a sın!! Dövünüyor delikanlının anac: Amma, kaç para eder? KAHRAMAN l(: Sütün umütleri prenstedir, — Sir, he ç, P”tha matmazel dö Monpansyey- , kraliçenin bu hakiki veya € entrikat, kendiliğinden dü- Te Bana kalırsa bu entrika mu- Yeldir. Pakat bütün sefil suikastçi- Üaai* bu bir hakikattır. Eğer karde- '"fhml 8 Monpansyeyle evle- —:_lı-kıııçiıu dağılacaklardır. Çün dir Ümitleri kalmayacaktır. Yeni Shtrika bazırlayaencayo kadar ara - Tğari iki sene geçecektir. Bu iki ıysa, balta vazilesini gö- Z r!! ZZ Vef HÇ ; - Lüi böğürür gibi bağır- lâ'“! Bütün kelli uçurcca- "İl:“- icap ederse, bir ryamanlar Bibi sevdiğim, iki yüzlü kar- Ceri 'Onu da ortadan kaldırmak- V k-'iııııyı:ıiıı!.. odada hafif bir inilti du- k lrum Üzerine yarım — eğilmiş kardinal bu iniltiyi Jinledi, gü- Ve devam etti: bizim zaferimiz, Sir. Nant N hicir bulunan sulkastçilere N."':m—h firara mecbur etmek lnç ve alçak bir vaziyete lüzim, Majestelerinin bahset: Üölklerden. birisinin - (uçtuğunu Ti zaman hepsi kaçe-aktır! %E:hvm ki, majestelerini da- ',I İf Woğu, Vurabilmek için, onum sadık * Yani beni Flöride ölüürmek Üzerine almış olan adam eli- % . qıl,i:::m Lüi, şimdiden mütered- SNÇ “Yette kekeledi: & Favallı Şele mi?, Fakat.. Mu> ı'."hıyor mu? _:__“-_3:1. Fakat mahkeme - biç ç—)'::î“ı—âl aynı tereddütle ; S 24 |/ di, bir şeyler lâzım., H. Mezelâ bir itiraf &lde edeceğiz, Sir! Şim- l l di, biran evvel prensin düğün merasi- mini düçünmek İüzım, Bu sözler üzerine kral hissetmeğe başladığı merhameti unuttu: Mevzuuba'is olan, kendi ihtiraslarıy dı. Bunun için bağırarak şöyle dedi: — Kardeşimi çağırtayım., — Çağırtmağa lüzum yok, sir. İşte kendisi, Filhakika kadife perde aralanmış ve Gastonun dehşetten karma — korışık olan çehresi meydana çıkmıştı: Kral ona sert bir nazar atfetti ve aynı derece sert bir tavırla bağırdı; * — Tİşi sürüncemede bırakmağa t> hammülüm yok. Açıkça söyleyin; mat mazel dö Monpansye ile evlenmeğe ha- zır mısiniz, değil misiniz? — Hemen yarım, sir! Hatta majeste leri arzu ederlerse ,hemen bugün, — Matmazel dö Monpansyenin bu gatoye geldiğini biliyorsunuz, değil mi? — Biliyorum, sir! — Burada güzel bir şapel bulundu- ğunu ve kardinalın burada bu İzdivacı tokdis edeceğini de biliyorsunuz? — Biliyorum , — Bunun hemen yarın., Evet yarın yapılmasını istediğimi de - biliyorsu- nuz! — Majesteleri emrederlerse, hemen bugün. On üçüncü Lüi bağırdı: — Bu kadar itaatkâr olduğunuz, cid den münasip, yoksa.. Gaston, bir mucize kabilinden olarak ayıakta duruyordu. Uzun boylu, kuv - vetli olan bu on sekiz yaşındaki deli- kanlı, bu esnada bir dehşet sahnesi ya- ratıyordu. Rişliyö sakin bir sesle: — Sir, dedi, Dük 68 Anju emirleri- nize itat ediyor! Kendisi cidden iyi bir kardeştir: Düğün merasimi şato - nun, şapelinde yapılacak ve bea de bu bimi verdim ve şimdi bütün bunlardan sonza, ümitsizlik ve selalet içinde terk- edildim! . Brigit bu sözler üzerine hıçkırmağa başladı. Bu kıskançlık sahnesiydi, zafe- rini temin etmek istiyen her hırçın ka dının başvurduğu Ssön sahne.. ve Bri- git masum bir tavırla ilâve et — Ve bütün bunlardan sonra, bir de dayak yedim. £. Hafif bir gürür duymağa başlıyan Korinyan da: — Ne münasebet sevgilim? dedi.. Si- *e ancak hafifçe dokundum !.. Brigit, Marin'in mektubun uzatarak tekrar etti; — Nedir bu?. Korinyan bir hamlede ayağa sıçradı ve kendi kafasına bir yumruk indirdi : Artık iyice hatırlıyordu. — Bu servettir! diye bağırdı. Bin al- tınlık bir bonol. . Briğit ürpererek sordu; * Bin altın mı? Kardinaâlin hazine- darından mı alınacak? — Hayır, Madam dö Şevrörden.. Ve Brigit ümit içinde... Heyecanla solurken, Korinyan da, Böjensi hanın- da cereyan eden hâdiseyi anlattı. Brigit büyük bir maharetle mektubu açmağa muvaflak oldu. Ve okudu. Bir dakika düşünceli kaldı. Sonra, dişleri arsetm- dın murıldandı: — Evet, öyle zannediyorum ki dü- ges, böyle bir haberi öğrenmek ve kont dö Şaleyi kurtarmık için bin altını ve hatta belki daha fazlasını verecektir. Fakat Düşes nerededir? — Düşes Marşönuardaydı, fakat asil genç kız onu Raskasın elinden kürtec. di. Brigit bu sözlerden fazla bir şey an- lamıyordu. Uzun bir izahata lüzüm gö- rüldü, Korinyan büyük bir dikkat” ve itinayla istievap edildi. Bu uzun istic. vaptan şu netice çıktı: —— Düşes dö Şevröz, her ne bahasını TÇT e — ——— — © haykır.. Saçını, başını yol.. Oraya giden dönmüyı KIZ 345 olursa olsun bulunmalıydı. Kardinale hiyanet etmiş olan Raskas Trankave- Hin emrindeydi, Liyon başpeskoposuy- la Annüis dö Lespar Paristeydiler. Trankavel, Molüs ve Raskas da oraday dılar, Korinyanla betaber bu noktaları tes bit eden Brigit, büyük bir ümit içinde çırprmıyordu. — Evet, dedi, öyle zanediyorum ki, servet ve saadetimiz temin edilmiştir. Korinyan sevinç ve zederle bağırdı; — Nasıl?. Size bunu söylememiş mi idim? rigit cevap vermedi ve Trankave- lin eski odasına çıkarak, pencerenin kenarına yaslandı ve bir saat müddetle etralı gözetledi. Aşağıya indiği zaman çehresinde büyük bir neşe vardı. ve şöyle mırıldanıyordu: — Bereket ki ben buradayım ve her şeyi takip ediyorum. Yoksa Kurto gö kağındaki bu bina, pek yakında hakiki bir haydut yatağı haline gelecek. F kat bu defa, bu aşifte genç kızın ihti- rasları benim namusuma hizmet ede- cektir. Benim evimde bu kadar kaldığı halde, yüzüme bir tek defa bakmayıa bu küstah eskrim mualliminin de, bu kız tarafından eve alınmcağı muhakkak tır. O zaman kardinal Parise gelince., Brigit, plânlarını Korinyana izah et- ti. Düşes dö Şevröz ikinci plâna geçi- yordu. Fakat bi altın, her ne bahccı- na olursa olsun bilâbare alınacaktı. Korinyan, günde üç defas Düşes dö Şevrözün evine gitmek üzere emir al- dı, Brigit, pek haklı olarak, serbest ka- lan Düşesin, kraliçeyi görmek üzere, hiç olmazsa, bir iki gün için Parise ge- leceğini düşlüinüyordu. — İşin, üsttarafına gelince, bunu üzerime alryorum, dedi. Çünkü işin bu üsttarafr birim hakikf servetimizdir. Lespor, Trankavel, Raskas, Molüs, hepsi kellelerini kaybedeceklerdir!