* —23 ŞUBAT — 1938 ;ğf/xf*[ ' O e Ü Jayvanlaşan adam,, &a karl: kış gecelerinin namli- qi!üği vardı. Yeşil çini soba- inda, uzun zamandır görme- l""İdışım Suzanla yanyana otu- bi Sobaya iyice doldurduğum Unlar birden tutuştu. Suzanın SÖtim., Arkadaşıı _'“liım_ - dedi. - Elektriği İstiyorsun değil mi? İ *t dedim, ve düğmeyi çevirdim. Ç, Min işığından kurtulan edanın İj Yânan odunların kızıl akisleri 4 İ_)cnıl-km_nagm oymaları ara- , “Zülen işıklar duyarsiırda yüzü M:'!Hl:rııı üstünde acayip şekil- ç Sşiyordu. Ben, kış geceleri e- Söndürülmüş bir odada, odun- Ginda oturmağa, bu — seküleri Se*ğe bayılırım. sön A önündeki ayı postunun Üs- n *eşmiştik.. Sıcak tüylerin Üze, l“*,îlk.ıyun yatmış çayını kocıştı- Min kestan, tengi saçları, ba- n“'lm bir yığın gibi görünüyor Arkamı koltuğa dayayarak, gü , ( EVaş kurmuştum. Çaylarımızı b Saşladık.. Uzun zamandır biribi- Bözmeditimiz halde, söyliyecek 7; Sanki bitmiş gibi susuyor- aklarına konup kalkan — çay ğ "'îhınn tıkırtısından beşka bir e*!dw._%r' odunlar bile - çıtırdısız vi A, tü bozmak için, lâf olsun diye Bi n b Tün aşkı,, isimli romanı o- "—’ Son günlerde, sade ondan aç SN - dedim . h Siyı bitmişti.. Bardağını tep- :':':'e bırakarak ,başını kaldırdı. 9 kazıllıkların arasından ba- Okud Börünen bir tebessümle: (e v M dedil. - İnanılmıyacak b 18 hikâyeler, beni daima KAHRA cezbeder. Fakat, biliyor musun ki, be nim başımdan da, inanılmıyacak ka: fevkalâde bir vak'a geçti. Bunu — hiç kimseye anlatmadım Daha doğrusu düşünmek bile istemiyorum.. Sonra toplardı, o da benim gihi bağ- daş kurdü.. Dalgın dalgin sobayı kariş- | | Gar bağırdım.. Hemen yüzüme kloro- tırm'ğa başladı brrakmıştım. Anlıyordum ki, drşarıdaki bu derin sessizlik, duvarlarında gölgeler titreşen loş oda, onu nihayet hikâyesini söyle- Ben onu kendi haline n e. Suzan elin: deki maşa ile korları mangala taşırken kısık hafif bir sesle anlatma- Ka başladı. . “— Geçen kış tam bu mevsimde ame- bakır liyat olduğumu biliyorsun.. Beni sene- lerce mustarip eden rahatsızlıktan an- cak bir ameliyatla kurtulacıriımı söylü- yorlardı. Bir kılinikte yatacak param ol- madığı için, hastanelerden birine — git- miştim. Bir çok muayenelerden — geçmem lâzım geldiği için polikilinik günleri o- rada bulunuyordum. Polikilinik g nasıl bir gündür sen bilmezsin.. Yaralı, urlu, karagözlüklü, kara kulaklı, sancı- . daha ne bileyim, dünyanmınm bütün dertlerini bir araya toplamış - bir kori- dorun ağırlaşmış havası ve, loşluğu içinde doktoru beklemek çok zordur. Basan ameliyatta bulunurlar, o va- kit bu intizar iki, üç saat sürer. Bu söz lerle seni sıkmayayım da, anlatacağım şeyleri nihayete kadar dinlemek için kuvvetin kalsın. Son muayeneden son- Ta gün takarrur etti. Suzan, gözlerini uzayıp kısslan alev- devlere dikmiş, kendi kendine konuşur gibi söylüyordu; * Çok aydınlık, çok sıcak bir oda... ma'keli dektorlar.. Garip şeki MAN KIZ HLXRER — Aflşam postan vötereermem ee se nnn ranesenmem d sseneLenennAn Yazarı: Leman Karamanoğlu li şişelerde renk, renk sular, Duvarda kocaman bir saat.. Ve, ortada bir masa ve, bir sürü nikel ış:İtısı.. Masaya yat. tım.. Kollarım, bacaklarım bağlandı. Kartmuım sanki mamdallarla gerildi. Kes- kin bir makasın atlas keserken gıkart- | tığı sese benzer bir hışırtı işitildi. “Kat- nımı açıyorlar.,, dedim. Barsaklarım çe- kiliyormuş gibi oldu. Avazım çıktığı ka- form maskesini geçirdiler. Birdenbire sönü gelmiyen bir uçurumda yuvarlan- mağa başladım.. Sonra, omuzlarımı sı- kan damdaracık bit dehlize girdim. Ne- | fes alamadım.. Kurtulamadım.. Bu a- zap,ne kudar sürdü bilmem.. Kendime geltiğim zaman yatağımda idim. İyileşmem, epeyce uzun sürdü, İstr raplı günler geçti ve taburcu oldum. Hastaneden çıktığım gün, hava çok rü tubetli idi. Yağmurlar karışık kar yağı- yordu. Otomobilde gideceğim için ha- vayı ehemmiyet vermedik.. Fakat çoak zayıf düşmüştüm. Rütubet beni müte- essir etti. Eve geldikten iki gün sonra rzatÜrreeye yakalandım ve, bu sefer ev- de yattım. Bardağıma biraz, çay koyac mısın, Handan.. Vücudur cehennem alevleri içindeymiş yanıyordu .Bazı geceler, komşularımız geliyor, annemi, biraz istirahat etmesi için yatağına gönderip beni bekliyorlardı. Artık gün, vakit, saat mefhumunu kaybetmiştim.. Daimi bir kâbus içinde sayıklıyordum, galiba.. da gözlerimi açıyor, odada- yo görür gibi seyrediyordum.. Bir gece gözleimi açtığım zaman, Raife teyzenin oğlu Hüseyin karyola- mun ayak ucunda gördüm. Raife teyze komşumuzdu ve annemin çok iyi bir ar- kadaşı idi. — Ne var, Hüseyin, - dedim. - 'Titrek bir sesle: — Seni beklemeğe geldik. - Hedi. - sanki ——— —a — Annem eve kadar gitti, şimdi gelecek.. Şişkin ve, çatlak dudaklarımı zorla kıpırdatarak,: — Yanıyorum, dim. Şeytan gözü gibi ışıldıyan bir çift göz bana doğru yaklaşıyordu: — Suzan, sen yanıyorsun amma, ben üşüyorum. Bak çenelerim biribirine çarpıyor. dedi- Ve soluyarak yüzüme eğildi. Çatlak dudaklı ağrıma, kudur. muş bir sırtlar gibi hücum etti. Bu bir Göpüş değildi. Günlerce aç kalmış yırtıcı bir hayvanın ete hücumuna benziyor- du. Dudakları kupkuru ağzımın içinde, yapışkan bir mahlük gibi dolaşıyordu. Gözlerim bir şey görmez oldu. — Kar- mımdaki yara acıyor, nefes alamıyor- dum. Yorganımım bir tarafa atıldığını, sırtlam yatağımın içine girdiğini duy- düm ve bayıldım.. Şu perdeleri indir Handan, dışarısı beni korkutuyor. : pencereyi aç. - de ğına göre, uzun gön- KARRAMAN yata avtdet etmişim, iyileştim. Fakat a- zobım daha bitmemişti. Karnımda o korkunç gecenin hatırası teşekkül et- meğe başlıyordu. Bereket versin, piç beni fazla üzmedi ve, teşekkülünü ta- mamlamadan günün birinde cehennem oldu, gitti.. Suzan elimi tuttu: « Söyle Handan . - aedı. ; Bu naam sırtlanın aşkındaki insandam daha kor kunç, dahâa yırtıcı değil midir? . Duvardaki gölgeleri, üstümüze doğ- rTü yürüyen sırtları şekilli insanlar gör- düm.. Vücudum buz gibi oldu. Yerim- den fırladım, elektriği açtım. Gölgeler kayboldu. Geniş bir nefes aklım. Suza- nn omuzlarını tuttum. — Bütün bunları bir daha hatırlama- mağa çalış.. dedim. Başka bir şey konuşmadık.. Yatak- Tarrmıza çekildik. Ve, ikimiz de sabaha kadar uyumadık.. Leman KARAMANOĞLU 1 ler ölümle mücadele ettikten sonra, ha- | KIZ 887 İçingi #tleleri, gecenin alaci kacanlığı & u!'sıvrildL Sonra aâğma köprü de siş Gdi ve kapının korkurç ağzı, bu kü- ileyi yuttu. t'“ dakika sonra Şale, yer altındaki Vin '*ltrden birisine kapanmış ve Lü- ç kardinal dö Rişliyö tarafından _(;l edilmişti. Fakat tam izahat ver- ),d"ü"re Aağzını açarken, — sevinçten B , S vurulmüş gibi yere yığılar A'“fşk ertesi günü ayılabildi. “7'" zamanda Şaleyi muhakeme et- Bğy TP hususl bir mahkeme koruldu. A öğrendi . ç l*ı:'“ ö Şalenin muhakemesi iki gün Başlası. Ayni gün Nant şatosu L 'de, bilâhare anlatacağımız — bir "t'.,ı öm başladı. Betbaht Şale, takdis u..k*iğmı ve Örg seslerini, belki de 'T sevinç, saadet ve zafer gürül- Feklinde duydu. LU VERDÜRÜN ÇILGINLIĞI 'ıı.X':"!lopoı Lüi dö Rişliyö, matma- Moja ais dö Lesper, Trankevel — ve Vupuf Raskas ve Korinyan her halde _'*tç“m'““-'ırdxıv Bunların hepsi, “*Hia, ©* köşkünde geçirdiler ve sabah- YÜşüp Hfakla beraber yola koyularak, Kapıç *Thalelerle Parite döndürer. tl%,u,:y.n mütemadiyen bir — şeyler & w._;:mu: Raskas onu gözüciyle ta- ::,M:H: Annajs mütemadiyen baş 0 yanında yol aldı; Tranka- "kı.î“h te biribirlerinden ayrılma: m."—"y"."l' bu seyahatin — biç ŞA istiyordu; Fakat ne kadar öt ,&:' edilirse edilsin, hedefe var N%:n Nitekim bir akşam, saat N.ı Notr — Dam kilisesinin __k:hnnan. Mady, el de mahzun bir halde dü- y Nt"ldıı_ y *Bana öyle geliyor ki, bu —— voyahat ancak bir saat sürdü.. Zavallı eskrim Üstadı cidden dertliy di. Filhakika, artık ayrılacaklardı. An- nais, Anjuya döneceğini bildirmişti. Başpiskoposa vermiş olduğu sözü tut- mağa karar verdiğinden âartık Pariste yapılacak bir işi kalmamıştı. Ayrılacakları esnada Lül dö Rişliyö şöyle dedi ; — Mösyöler, biribirimizden, belki de her zaman için, ayrılmadan evvel, son bir defa daha münasip bir yerde bulu- şup görüşmek fena olmaz.. Matmazel dö Lespar, önümüzdeki perşembe gü- nü, yemek vaktinde Kurfo sokağındaki İkametgâhında vereceği ziyafette hazır bulunmak şerefini kendisine bahsedip etmiyeceğinizi soruyor. O gün cumartesiydi. Trankavel, kat'i ved>a henüz beş gün kaldığını hesap et ti ve içine Diraz ümit — girdi. Molüs, gerek kendi hesabına, gerekse Tranka- vel nanimma bu nazikâne daveti kabul etti . Annaisle bıgpiskopos Parise girdiler. Eskrim üstadiyle Molüsde, hep Raskas la Korinyanın telakatinde, Monmartr kapısından şehre girdiler. Bunun üzerine Trankavel sordu: — Raskas, bizimle beraber - geliyor musunuz?, Küçük Raskas sotn bir tereddütle sustu. Fake şimdi artık ne yapabilir - di. Eğer kardinalla karşılaşırsa, mu- hakka ki, arılacaktı. Dehşet ve mü madi firar dolu bir hayat sürecekti. İyi bir himayeye ihtiyaç hissediyordu.. Ni- hayet: — Doöğrusu, mösyöler, dedi, her ne olursa ölsün sizinle beraberim . Bunun üzerine Trankavel Korinyana da sordu: — Ya siz, muhterem rahin?, Sabık rahip başmı salladı ve cevap verdi; — Gideceğim yeri biliyorum. O zaman gözlerinde kıvılcımlar parlı - yordu. Dudaklarında istihfaf ilade eden bir kıvrım beliriyordu. Sonra hiddetini ve kinini teskin ederek yastıkların üzeri- ne düşüyor ve gözlerinde bazdın bir kaç acı göz yaşı beliriyordu. Çünkü Nant'a doğru giden bu küçük kafile Gaston d'Anjunun nişanlısı mat- mazel dö Monpansyeye aitti! İki kalile, yekdiğerini takiben, Tuar istikametine giden yola saparak gözden kayboldular . Lüvinyi, içinde, Annaisin istikbali oy- nanan bu faciadan hiç bir şey görmedi, Ertesi günü, yani kraldan bir gün sonra, böyle Nant'a geldi. Bojensiyle N xat arasındaki yolu, istirahatler de da- hil olmak üzere, elli saatte — kat'etmişti. Lüvinyi, Nanttan bir fersah mesafede Sent — Lüs köyü civarındaki bir hana inmişti. Orada, müthiş bir yorgunluk duymuş ve atındarı inmeğe mecbur ol- muştu. Kendisine vecilen her şeyi, hiç nazlanmadan yeyip içti. Şöyle düşünüyordu: — Blüada bir şey yak.. Tursda hiç bir şey yok.. Somurda bir şey yok.. Ben atımır gayet iyi tanıtım.. Binmiş - oldu- ğum şu atla ona imnuhakkak yetişmem lâzımdı. Nihayet benden bir saat evvel höceket etmişti.. Ona ne diye yetişe- melim?. Şalenin Nanta gideceğine, pekâlâ Parise de gidebileceğini düşününce, dehşet içinde ürperdiğini hissetti Uzaktan Lüar nehrinin boz sularına baktı. Güneş batıyordu ve etaraf mah- murlaşmağa başlamıştı . Lüvinyi, uzun müddet, görmediği bu güzel şeylere baktı.. Gözleri ufuklara dikilmişti ve bu ufuklar da kanlı rüyası- tt görüyordu. Artık düşesi, düşünmiyor- du bile.. Fakat Şalenin meş'um hayali gözlerinin önünden ayrılmıyordu. Tekrar syni düşünceli tavırla miınl- dandı: — Ona niçin yetişmedim?, Yavaş yavaş, ufuktaki siyah bulutlar, renk renk çizgileri eritmeğe başladı.. Biraz sonra da artık altın tozlarla süszle- nen siyah çizgiden buşka bir şey görün- medi . Lâüvinyi ,elini alnına vurdu. Hümma içinde yanan kuru dudaklarına bir te- bessüm yayıldı. — Ne aptalmışım diye mırıldandı. Deli gibi koşmuşum! Şaleyi görme- miş olmam gayet tabildir. çünkü Blüa- dönberi o, önümde değil arkamdadır! Onu gelip geçtim, tabil arkamda kaldı. Şimdi geliyor.. Buradan geçecek. . Derin bir nefes aldı ve iyice ferahla- dı. Çılgın ihtiraslarda iki nevi görüş vardır; hümmalr ateşler içinde yanan zihin kuvvetlerini son haddine ulaştı- Ttır, geçici ve kuvvetli hisler, geceyi aydınlatan fener ışıklarına benzer, akli ışıklar yaratır.. Belki Lüvinyi, uzakta, geçmiş oldu- Hu yollarda Şaleyi görmüş, daha doğru su hissetmişti! Bir saat geçti. Henüz karanlık değil- di. Birdenbire, yolun üzerinde, Lüvinyi Şaleyi gördü. Sessizce gülmeğe başladı. Dudakları uzayarak dişlerini meydana çıkardı. ' Şale, hanın avlusunda hazır olarriç bulduğu Lüvinyinin atı üzerindeydi ve ağır ağır ilerliyordu . Betbaht hayvan hakikaten berbat bir haldeydi ve güçlükle ilerliyordu, tüy- deri kuru terlerin tesiriyle diken diken olmuştu . Lüvinyi neş'eli tavrımı bozmadan mı- rıldandı? — Al. Bunlar da kim?, Bunlar, şüphesiz Şaleyle beraber se- yahat etmeğe karar veren üç asilzadey- di, her halde bu asflzadeler Şeverni şa- tosundanberi — ona İltihak etmişlerdi. Onların atlırı epeyce yorgun görünü- yorlardı. Dört genç erkek neş'eli bir halde konuşuyor ve Nant kapılarına