* e , p ! l 5 , 1 * . - ven e .:H“d banı... yersiz. yurdsuz her in- ö Bibi, bana da bir kovuk oldu. Kı- l_)':tzlı Beceleri, karanlık biçimsiz St in birindeki bu eski taş binanın S1 altıhda ben de barınıyordum. Dök | t hanma düştüğüm ilk geceyi Yi hatırlıyorum. Dondurucu bir “h'lı Vardı. Buz damlalı bir. yağmur “Yordu. Kış ba&tırmıştı. Köprü al- 'nnt:m boyu barınılamaz bir hale artık... Gecenin :xı. dilendikleri parayla caddenin « k;:llmîe kendilerine ispirto ziyafe Ü M serseriler meydanda yoktu. % ya giden karanlık yolun kuy "Ğhvnmda devirdikleri küfeleri içi- Börü l!D uyuya kalanlar gimdi artık ö? fmlyordu. Nereye sokulmuş'ar- Cenin dondurucu — soğuğundan, n."“;l:ıııııı. yağmurun çisentisinder korunuyorlardı” d lerimi, yedek çamaşırlarımı ,__'h_unm paket yaparken kıvrımla. ı"k'o' yaşlarının karıştığı camaşır- D k& Satmıştım. Elime geçen para- &ket Çük bir kısmıyla eskiplskü bir Biş l fötr aİmışt Yiyordum. %'h!: Hra... Karnımı iki, üç, bazan g,;ı“hde bir -o da yarımyamalak.. - biliyordum. Gecelerim, nemli bir “—â:' dibinde, soğuk kaldırımların M Yarı uykuda veri uyanık ge- 4 Arttırdığım birkaç N&hn.ımk donduruyordu. Öş, Plar, insanın içine işliyecek ka Riş Soğuktu. Uyuya kadığım bir gece- ı%m I, mutlak ki, mumyalaşmış a AM sırıtmış bulacaklardı. Ölecek qkul! ölmeyi hiç, hiç İstemiyor: m Daha dün, aç bir köpek gibi do- ölmeyi özliyen ben, ölü- KAHRAMAN yarısından | geldiğini duyduğum bugün ondan korkuyordum; ürperiyordum. Başımı sokacak bir yer... Hey! bir çatı altı... Otel çok, ama, ona verecek Jarayı nereden bulmalı? Zuz damlalı yağmur çiseliyordu. Galatanım karanlık sokaklarını, şaş- kım, yorgun adımlarla tekrar tekrar arşınlayıp bitirdikten sonra, Tıhtım boyunda durmuştum: kapkara bir bi- nanım duvarına arkamı verip, koca- man seyyah vapuruna dalmış kalmış- tım. Oynak bir cazband, rüzgârın u- gultusunda bazan yakınlaşıyor. bazan uzaklaşıyor, derinleşiyordu. Güverte- *e dolaşan kürklü insanların kahkaha- Tarını düyüyordum. Karanlık sokağın kösesinde, ufak bir koltuk meyhanesi... Buğulu cam- larm arkasından, içeriyi görüyord'um: tek gözü siyah bir sargı ile bağlı kan bur bir herif, biribiri Üzerine attığı bacaklarına udunu yerleştirmişti. Ba- şınr çalgının karmına dayamıştı. Bir » dizleri çikık bir pantason, delik ' şeyler tiagirdatıyordu. Masaların bi - rinde, faltası gibi açılmış gözleri rakı kadehine dalan bir sarhoş, şakakları- ni yumrukları arasında sıkmıştı. Di- ger bir iki masada, bir iki müşteri dü- ha... Şişman meyhaneci, pis önlüğü ile tezgâhmm mermerini siliyordu. Birdenbire, karanlık sokakta bir karaltı peydahlandı. Çapaçul elbiseli bir serseri, kögedeki meyhanenin cam- lr kapısını omuzladı; içeri daldı. — Hey!.:, Meyhaneci',.. Ver yüz pa- ralık rakı şuradan... — Ulan, yüz paralık rakı mı olur? — Ağzım koksun yeter - bel... Bili- rim ben satmasını onu... Tezgüha uzandı. Yarım kadehi bir Ğ $ kırpmadan dikti. KT Reşat Enis : İ D .x Taeket Pnle' < vj Suratmı buruşturdu. Dudaklarmı büz- dü. Elinin tersile ağzını kuruladı. Pan- talonunun cebinden çıkardığı yüzlüğü tezgâhm Üzorine fırlattı. Dışarı çıktı. Yalpalıyordu. Fikır fikir gülüyordu. — Mastor oldum ben! Diyordu. Meyhaneci, dirseklerini tezgâha yaslamış, katılıyordu: yarım kadehrakı, dişinin kovuğuna bile git- memişti serserinin... Bu garib delikanlının elbet yatacak bir yeri yurdu vardı. Arkasımdan yü- rüdüm. Yabancı serseri, yayık bir ağızla kantolar söylüyordu. Karanlık bir iki sokak geçtik. Sonra, Girid hanı.., * 8 4 İsve uzun koridoru, gece karanlı- Bında - eğer buraya — girişiniz ilkse - ancak el yordamı ile geçebilirsiniz. Bazan ağzıma kadar dolu bir çöp te- nekesi, üst Üste yığılmış küfeler; ba- zan telleri dökülmüş pis bir meydan süpürgesi yürümenize engel olur; ba- caklarımızı dolaştırır... Koridorun en ucundan gelen iğrenç bir sidik koku- | su size anlatır ki, orada, hayvanların bile sol. lamıyacağı, etrafı açık bir abdeshane vardır. Öyle bir abdeshane ki, buruda, bir defa da beş, bir günde belki beş yüz serseri işini görür. Ve öyle bir abdeshane ki içeri çevrilen bozuk bir yağmur oluğu ile ancak yağmurdan yağmura, kendiliğinden yıkanır. Koridorun tam ortasında bir izbe, Hanm kahvesi burasıdır. Dar mahze- nin taş duvarları dibine kara kere- vötler dizilmiştir. Ortada kırık ayaklı, çıplak bir iki masa, etrafında birkaç arkalıksız iskemle... Kirli, sarı duvarda asılı duran isli gişesi kırık lâmba, ne Üörümcekli ta- vanı, ne toprak döşemeyi aydınlatı. olduğu randevuya koştu. Kardinal da ki bir kafes içinde, cıgara dumanı, | esrar ve sidik kokusuyla uyuşan za- vallı bir isketecik mahpustur. Bir köğede, basit bir kahve ocağı. Duvarlarda renkleri soluk Sinema a- | fişleri. Belli belirsiz bir İsa resmi. Kara kerevetlerin üzerinde, kanbur- larmı çıkaran irili ufaklı serseriler... Kimi konuşuyor; kimi dertleşiyor; ki- mi hallaşryor. Kögedeki kırık ayaklı masa başında ülç dilenci kumar oynu- lor. Kahve ocağının yanma rasiryan masada şu iri boylu amele, memleketi- ni anlatıyor. Siyah top sakallı, siyah şapkalı bu körkünç serserinin ve gu yartık pantalonlu çocuğun karşılıklı içtikleri cızarada esrar vardır. Sarı, seyrek sakallı delikanlı sucuk ekmek yiyor. Her kafadan bir ses. — Ulan! horlamazsan göl yanıma bu gece... v ..ea3 ) KRMty — FUO — Dıişarda aynasız mı — dolaşıyor? Bize gehiri dokunmıyan yılan bin ya- şasın! — Yüz bin yaşasın! S e e e W u Melks ie — İzpirtoyu bastırır diyo, dört baş sarmsak yuttum temin... bz e te föriğ üN d — On bir yumurta yiyeceğim! — Ulan gebereceksin! —?? — On bir yumurtada yarım okka zehir vardır be! KAHRAMAN KRIİIZ 301 kat dikkat edin. Bu ünvana mukabil, “ Ü zamana kadar ben de krala öy- bir itimat telkin edeceğim ki, gaye- & tahakkuku artık bir çocuk oyunca iı::;:îne geleçektir.. Mösyöler, kralın * edeceği şatoya hangi gün, daha N.f;"'“ hangi gece gireceğinizi size ta haber vereceğim. Mösyöler, be- İt :_meceğimne veya beraber muzal- “ACağımıza yemin edelim. ı,"o.:nıın gürültü ve nidalar feci bir * Va &. «Kılıçlar kınlarından — sıyrildi 'Ndoma doğru uzandı. . : ğ'hlnduı sonra, Vandom: *ta ekâlâ! dedi. Bu sabahtan itiba- İin; &vems Şatosunda hiç kimse bu- k%h'uh Hepinir başka yollardan & '.'i_'eket edin.. İstenilen zaman- Bekgi, Oi vaziyetten haberdar edile- 0':“'- Şimdi, artık dağılalım. . kargı dAkika sonra Sezar dö Vandomla b“. * yalnız başlarına, yanyana, a agâhına doğru dört nala gi- *di: Madlen köyüne geldüleri Takipa çat takriben on ikiydi. Bir kaç Fonra, karargâha girdiler ve kra- Sadır, D kcin İTA doğru yürüdüler. Silâhşö - ı.,:::"hn arasından - geçiyorlardı. Tanela ünv“dnmun başı düşünceli bir h"de,; * doğru eğilmişti, Bu sırada b t a;"“n kolunu dürttü ve kralın N kar, 'de duran birisini gösterdi. l . niü. kolları göğsünde kavuşmuş , Tamm y ların gelişini seyredi- bu Byle d.:;h:dâ. sakin ve âmirane he Kiliçi l ka :*ıı.,u"'r ürperdiler. Atlarını dur- v İkisinin de çehresi sapsarıy- , SRk bekledi: Berar, "'4-' bir yarılışlık olacak f Nı.ş_""“ ifade eden bir tavırla baktı., Maamafih büyük bir larmızı teslim edin, mösyö- geyret sarfederek soğukkanlılığını top- ladı ve kendilerine hitap etmiş olan 3- dama sordu: — Kimsiniz, mösyöz. Karyşılarındaki süvari cevap verdi: — Mademki beni tanımak istemiyor- sunuz, size şunu söyliyeyim ki, mon- senyör, ben, Fransa ve Navar kralı, on üçüncü Lüinin silâhşörler alayı kuman- danıyım.. Şimdi mösyöler, lütfen atları- nızdan inin ve kılıçlarınızı bana teslim edin. « t Vandom etrafına hiddet dolu bir na- Tar atfetti ve altmış kadar silâhşör tara- fından sacılmış olduğunu gördü. Bu ba- kış kralın çarlırı önünde, ayni heykel hareketsizliğiyle kendilerine bakan kar- dinala takıldr. Burbon yumruklarını u- zattı ve korkunç bir sesle bağırdı — Sefil ve adi alçak! Seni elbet bu- luruz!.. Sezar dö Vandom: —Sust , Diye emir verdi ve korgısındaki sü- variye hitaben şöyle dedi: — Mösyö, kral tarafından bir söz ü- zerine buraya gelen bir insanı tevkife kalkıştığınıza göre, sizi tabil tanımama imkân yoktu. Kralım yalan söylediğini nasıl oklıma getirebilirdim?. —- Monsenyör, kral yalan söylemiyor. Kral size de, kardeşinize yaptığı mua- meleyi yapacağını vaad etmişti. İkin'zi de tevkif ettiğine göre, yaları söylemiş. olmuyor.. Bu, korkunç bir hakikatti. Kral bir kelime oyuniyle Antuan dö Bürbonu kandırmıştı. İki kardeş atlarından indiler. He- men ayni zamanda kılıçları - ellerindön alındı. Silâhşörler onların etrafını ala- rak, karsrgâhtan dışarıya çıkardılar O- radan iki yüz adım kadar metafede ha- rekete hazır bir araba duruyordu. İki mevkuf oraya atıldı, kapılar sımsıkı ka- pöndı ve araba, yirmi muhafızın orta- sözünde durarak, ancak dört muhafızla gelmişti. Selom kilisesindeki çanlar s-2t onu çaldığı zaman, kocdinal Vandom yolun üzerinde ilerledi. Arkasından ön adım mesafede, dört muhafız onu takip edi- yorlardı. Rişliyö, Selem köyünün son evinden iki yüz adım ötede durdu. He- men akebinde, ilerisinde bir otm kişne- yişini duydu ve yolun Üzerinde ilerliyen bir gölge gördü. Bu Antuan dö Bu: - bondu. Rişliyö gülümsiyerek şöyle mırıldan- di: — Öyle zanediyorum ki, peder Jo- zefin insanları ve bilhassa prensleri is- tihfafla karşılamağa hakkı var.. Bu a- damı ilk hzenlede ezmek lâzım!. . Antuan dö Burbon ilerledi, kardina- lin iki &dım ilerisinde durdu ve soğuk bir tavırla şöyle dedi! — Sizi dinliyorum, mösyö.. Kardinal da cevap verdi: — Sizi görmekle bahtiyarım, büyük am'ral cenapları. , Burbon, eğerin üzerinde Darbe cidden duğırdı. Çünkü bazan, bü- yük servet ve mevkiler, felâketten da- ha korkunç olur. Büyük amiral! Bu, senevi yüz yirmi bin altın demekti! Bu memleketin içinde mühim bir kuvvet demekti! Öyle bir kuvvet ve movki ki, Rişliyö bile bunu kendisine maletmek cesaretini hâlâ gösterememişti! Burbon bir an sustu. Çehresinde öyle bir şaş- kımlık vardı ki Rişliyö devam etti — Kendinizi toplayın ve size verilen bu amiral rütbesinin, size gayet iyi ya- kışıp yakışmodığını söyleyin... Antuan dö Burbön ayni tavıtla ce- vap verdi — Monsenyör, bu ünvan benim değil- Wi — Majeste kralı gördüğünüz andan itibaren bu ünvan sizin olacaktır. Fa- oraya sendeledi. * kral sizden tam bir itaat ve merbutiyet istiyecektir . t — Bunu kendisine vaadetmeğe hazı- rım , — Şu halde gelin.. Ve temenni ede- lim ki, kralla yapacağınız temastan, memleketin &€ükün ve refahı doğsun.. Mükâleme bundan ibaret kaldı ve bir kaç dakika içinde Antuan dö Burbon satın alındr. Onun tarafından ne bit tereddüt, ne de bir itiraz vuku buldu; Amiraliik vaadi onu eziyordu.. Yan ya- na yola koyuldular ve bazı kısa ve basit gözler teati ettiler. Şuna da işaret et- mek lâzımdır ki, Burbon, bir tuzağa dü- şürülmek ihtimalini bir an bile aklına getirmedi. . Nihayet Madlen kampına geldiler. On üçüncü Lüinin daha evvel kardinal- la görüşüp anlaştığı muhakkatı. Rişliyö, Burbonu elinden tutarak kralın çadırına getirdiği zaman, saat gecenin biriydi. Kardinal çadıra girer gizmez şöyle dedi: — Sir işte doğüuş itibariyle en ati ve ayni zamanda en değerli tebaanızdan biri: Majestelerini görmeğe geldi.. Antuan dö Burbon, af dileyen bir mücrim değil, fakat kendisiyle ayni se- viyede olan rakibini selâmlayan — insan tavriyle eğilmişti. Kral bir an durakla- dı ve sonra ; — Söyleyin, mösyö, dedi, sizi dinli. yorum. Burbon, kendisinllen emin bir tavriyle söze başladı: — Sir, majestelerinden şuna inanma- lscını rica ederim ki, ben ve kardeşim hiçbir zaman, kendilerine karşı gelmeği aklımızdan bile geçirmemiştik.. Kardi- nalla aramızda bazı ihtilâflar mevcut idiyse de, kardinaldan bunu unutması- mr ve bundan böyle siyasetinin en hara- retli taraftarları olacafğımıza inanmatı nt rica ederiz. insan