ocuk suçları ve t hoca İzmit orta oku- lunda hocasmı ta- bancayla vurmak ve dolayısile ken- di hayatına da son vermek gibi gayri- tabil bir iradeyle bir suç teşebbüsün- | de bulunan talebenin cemiyetimizde uyandırdığı derin akisler etrafında | hararetli münakaşalar devam etmekte ve bu işte mütehassıs olsun olmasın | her kalem sahibi vatandaş, içtimaf ve | ruht temayülüne göre “pedagoji” hakkındaki fikirlerini ileri sürmekte- dir, Bu alâkâ ve endişe tabiatiyle çok yüksek milli hassasiyetimizin ifade - | sidir; ve ben kendi hesabıma bu heye- canları ve yazıları az bile görüyorum. Modern sosyoloji ile pedagojinin en mühim ve o nişpette karışık olan prob lemlerinden biri de çocuk ruhudur; günkü bu ruh âlemi, içinde en h: canlı boğuşmaların cereyan euıgı bir sfenkstir. Tababet sahasında dahi ço- cuk, doğuşundan kühulet çağının so- nuna kadar geçirdiği maddi ve ruhi sarsıntıları, bakımı ve tam sıbıhatli olarak yetiştirilmesi itibarile genlş bir mevzu teşkil eder, Klâsik ve mis- tik ruhi cereyanları baş döndiülrücü bir ilim cüreti ile deviren “Freud mektebi,, yani psikanaliz toorisinin de iskeleti çocuk ruhu ve bilhassa bu ruhun örgüsünü teşkil oden cinsi te- mayülleri ile kurulur; ve en yoni ve Fadikal terbiye sistemi de bu seksilel esaslara dayanır. Ben de şu son iki ay zarfında yine Haber'de “Hasta rublu mektep çocukları,, “Gençlik terbiyesinde — cinsiyet muamması,, *“Mektep hocalarına saygı!", “Var ©- Tün çocuklar!" gibi tahlili! yazılarımla kâh mektep çocuklarının ve kâh ho- cslarınm müspet veya menfi tarafla- rmı halkm anlıyabileceği bir dille in- celemeyi bir vatan boncu bilmiştim. ... Bugtin gazete sütunlarını dolduran bütün düşüncelerin, hmçlarını alamı- | yan azgın dalgalar gibi gövdelerine | çarptıkları ve müsait bir çıkış nokta- a bulamadıkları granit kaya, “Tale- be suçlarımı ve cezalarını” temsil e- | den kayadır. Deniz dalgası tabii kud- | retine rağmen şuursuzdur; kendisin - | den daha kuvvetli olan dev kayayı an- | câk binlerce sene sonra aşındırır; in- celterek terbiye eder ve kendisi de o- | nun yumşak kumsalmda yorulmadan garkılarını söyliyerek kayar durur. | Çocuk ruhu, kudretli baba ve müreb- bi, sağlam bünyeli ve şuurlu ccmıyet karşısında dev bir kaya değildir; o!ıa bu dev kudretini izafe eden ve dina- İ maitle bir hamlede bu kudretini dağ- l famak çaresini ve neticesini zafer sa- yan terbiye milcasesesi bütün malze- ı ye » melerini “aciz ve cehalet,. ten almış- tır. Acemi siyaset psikologlarının tedıv vi edilemiyen "hasta adam” h—ghiaile etiketledikleri büyük Türk ulusu, ata mirası enerjisini kamçılryan en engin ruhlu mürşidinin ve terbiyecisinin ka- fası ve eliyle eskisinden çok dahnı sağlam ve neşeli bir çehre ile dirildi; | her sahada ilerledi ve bütün klâsik ru- | hiyatçıları ve içtimaiyatçıları hay- retlere düşürdü. Çetin istiklâl müca- | delesi senelerinde konforlu mektebi | valtan besabına terkeden Trbbiyeli ve Harbiyeli, sırtında buğdây torbasının yanında mermi taşıyan Türk anası ve İstanbul beldesinin bütün eğlence- lerini bırakarak Anadolunun hür dağ- larıma tırmanan bütün Türk delikan- hları dünya üstündeki “irade ve di siplin,, in eşi bulunmaz örnekleri ol- dular. Bu disiplinin parolası ne kam- çı, ne zorlama ve ne de tehdid idi. Bü tün medeni diünyayı yenen bu yüksek parola Atatürk neslinin temiz kanm- da fırtmalar yaratan “milli irade” idi. Çok şükür, bugün tamamiyle hür ve | temiz bir gök altında en mesut haya- | tımra yaşıyor ve bütün batıl itikat- ları, düşman - devleri muvaffakıyetle yıkan kudretimiz ve irademizle dur- Talebe ve Yazan: Dr. Rasim ADASAL 1 gibi akıp gelen cski meselesi madan ve hiçbir ma rlaya — takılmadan medeniyet ehramı- na tırmanıyoruz. Ço cuklarımız bu muaz- zam — eserler, bu milli âbidelerimiz arasında bir cemi- yet hastalığı manasma alımabilen ve mübalâğalı endişeler uyandıran birer pürüz, birer çakıltaşı bile değildirler. Birdenbire âtıl ve hurafevi bir hayat- tan serbest ve modern bir hayata İ- man ve disiplinle giren bir ulusun İç- timai bünyesinde gördüğümüz bu u- faktefek ferdi sarsıntılar, Nevyorkun, Parisin ültramodern - cemiyetlerinde " olarak mevcuttur; böyleyken heyecan ve endişe bu dere- de birer “Tacia' | ce büyük değildir. Başka bir yazımda göylediğim gibi çok şükür Türk içti- maj bünyesinde ne kadın kasapları, ne Düsseldorf vampirleri, ne de göz göre suçsuzları pırcrilıyın linç yam- yamları vardır. Mektep çocukları ara- sında bu sıralarda müşahede ettiğimiz nahoş tecavüzleri beşer hayatmının bü- tün devirlerinde, en iptidaf kavimler- de olduğu kadar yirminci asır mede- niyetinin bütün toşekküllerinde de gö- rüyoruz. Bedbini ve ümitsizlik duygu- larıyla tahlil ettiğimiz bu hayati me- selenin “mektep çocuğu ve bocası,, meselesine kalbedildiğini ve mektep çocuklarına veya öğretmenler kafile- sine sempati duyduğumuza göre, fi- kirlerimiz de o istikamete doğru yü- rüterek kâh “podagoji” metodlarının I Erzurumda kış sporları Erzurum, 30 — Kış mevsimine gire- liberi Erzurumda her hafta yapıl- makta olan spor günlerinin en müs- tesnası dün büyük bir heyecanla ya- pildı ve dünkü spor hareketlerine 200 sporcu iştirak etti. Erzurumda yapı- lan kış sporlart tenevvü itibariyle Türkiyede ilk defa yapılmıştır, dene - bilir.. On beş bin kişi soğuk sıfını altında —yirmiye — yakın ol müaxzina — rağmen sokaklara — dö külmüştür. Müsabakalara saat 14,50 da vali ve bölge başkanı Haşim İşcn- nın himayesi altında büyük bir resmi geçitle başlandı. Evvelâ — kayakla mukavemet yarışıma başlandı. Bu — yarışa üç klüple mektepler iştirak etmişler - dir. Yerler buz olduğu için müsabık- lar güçlüklerle karşılaşıyoflardı. Bi- rinciliği Erzurumgücü sporcuları ka - zandılar, 1500 metrelik kar koşusuna 25 genç iştirak etti. Birinciliği lise - liler aldı, Bundan başka küçükler ara- sında paten ve yer kızağı müsabakala- rı yapıldı. Son ve en heyecanlı müsa- baka atlılar tarafından çekilen aski müsabakası oldu. Buna beş müsabık iştirak etti. Neticede dağ klübü bi - rinciliği kazandı. 'Türkiyede ilk defa yapılan bu mü - sabaka, sporu seven Erzurumlular ta- rafından adım adım takib edildi. Mü- sabaka birincilerine belediye salonun- da Örgeneral Kâzım Orbay hediyele - rini verdi. Vali Haşim İşcan da kayı çılığın ve sporun ehemmiyeti hıkkm- _— Devamı 9 uncuda da gençlerle hasbrhalde bulundu. Tarih diyor ki: Fıkıhcı softalar davası .«.. ENİÇERİLERİN, Sipahilerin a- yaklanmaları, sadrazamları, maiyetlerini, şunları memeklo başlamıştır. — Bu, devlet mekanizmasında anarşinin hâkim ol Guğunu, memlekette devlet otaritesi bulunmadığını göstermesi lübarile çok ehemmiyetlidir. Fakat kıyamla- rın en mühimleri, “ülemai zahir,, ile, “glemal batın, m aralarındaki 1htilâf tan çıkanlardır. Bu dava, yıllardanberi, bir nehir bir dava idi: Fıkılhçı softalar davası!.. Biribirlerini çekemiyen yobazla- vmn “içtihat,, adıyla milletin. başına musallat ettikleri dava, çoklan baş- İ lamış, seller gibi kanların akmasına meydan vermişti. Bu yüzden memle- kette, hür fikrin, hür düşüncenin kök Teşmesine imkân — kalmadı, terakki ve tekâmül düsturuna aykırı bir sis- tem ve zihniyete yol açıldı. Bid'at ve istipdat kükleşti. İsyancılardan “Sofiyun,,un Kut bu Sivasi sanile maruf şeyh Abdül- mecit idi Öteki tarafın — başında da Balikesirli, Doğanlızade Kadı Mus- tafanm oğlu şeyh Mehmet vardı. Ikisi de dördüncü Murat zamanm- da sivrildi, şöühret sahibi oldu. Etraf Tarına sürü sürü cahil ve müteassıp insanları topladılar. Biribirlerini hiç sevmezlerdi. Dördüncü Murat, — iki tarafı da, kâh iltifat ederek, hediyeler, para- lar vererek, kâh korkutarak idare etti. İki ele başı öldükten sonra, da- valarını şer'i iddialarını — ayak ta- kımları müdafaaya başladı. Kıyam- larr idare edenler şunlardı: Diyane — Mustafa, Ahmet, Şeyh Üstüvani... Bunlar ortalığı fesada - boğdular, allak bullak ettiler. Üstüyani, Sam- dan kacmış sabıkalı bir. serseriydi. Divane Mustafa ve Ahmet, birer zır- deliden başka bir şey değildi. İkisi de tam manaslle timarhanelikti bun ların.?.. Kadızadelere bağlı olanların man- tıki kıyasları suvda: Peyramher as- yında mevcut olmıyan — terakki ve tekemmiül eserleri baştan — baga bir “bid'at..dir. “Bid'at., eniz — olmadığı na. eniz olmuyan — işlerde de wrar, “külr,, olduğuna göre, kâfiri katlet. mek vacintir. Bunlara eüre, vatnız rakı, tWitlin, kahvo icenler değil, billür bardakla su, kaşıkla çorba içenler, iç donu ve pantalon giyenler, hattâ camilere birden fazla minare yaptıranlar da bunları iste- | küfr işlemiş oluyorlardı. Zaviyelerde, tekkelerde, medrese odalarında meskenet içinde ömür süi ren bu işsiz güçsüzler, kötü kötü şey- ler düşünüp bularak tatbikini istiyor lar, iki de bir ayaklanarak memle- keti kana ve ateşe boğuyorlardı. Ve hükümet bunlara bir şey yapamıyor- du. Aciz miydi? Hayır! Fakat başta azümli bir. sadrazam, kuyvetli vo korkmaz bir devlet rücü- Tü yoktu. Hepsi do aciz ve — korkak insanlardı. Bir zaman geldi ki, Kadı — zade mensupları, daha birçok şeylerin or tadan kaldırılmasını — istediler. Bu maksatla bir de liste — hazırladılar, hükümete verdiler. Listeyin bir kıs- mını aşağıya naklediyorum: 1 — Akli ve riyazi ilimlerin yasak edilmesi; © — Tütün, kahvo ve — Avrupadan getirilen salr yenilecek ve içilecek şeylerin memlekete sokulmaması; 8 — Muhiddini Arabinin eserlerin de ince'e meler yaparak mana çıka- rılmasının men'i; 4 — Yezide lünet edip etmemek bahsinin yasak edilmesi; 5 — Mezarları ziyaret vo ölülere merasim yapılmasının hürmet göste- rilmesinin yasak edilmesi; 6 — Rüşvet bahsi aleyhinde söz söylemenin men'i; 7 — Tazim için eğilmek, cl, etek öpmek, gibi üdetlerin kaldırılması. Kadızade, Dördüncü Murada hoş görünmek, hiddet ve şiddetine kur- ban gitmemek için, tütün hakkımda bir fetva vermekten de çekinmedi. Fotvayı hülâsa olarak — naklediyo- rum: *“Muhammedin şerlati, tütünü men etmiş değildir. Bu babta kat'l bir düstur yoktur. Yalnız mademki padi şah yasak etmiştir. Tütün içenler, sultanın emrino aykırı hareket et- miş olurlar. Sultanın buyruğuna müuhalefet etmek, isyandır. — Asfnin katli vaciptir.,, Kadızadenin şu kötü dalkavuklu- Ku yüz binlerce Türk çocuğunun ca- nma mal oldu. Dördüncü Murat, tile tün İçenleri yakalattı, boğdurdu, n&- tırdı, hattâ eliyle hançerlediği de ol- du. Hüseyin Rüştü TIRPAN Pera Radovanoviç Şehrimizin spor meraklıları bu haf- ta da Yugoslavya futbol likinin baş takrmlarından biri olan “Yugoslavya,, nınt bulacaklardır. Galatasaray klü - bümüz tarafımdan şehrimize davet e- dilmiş olan dost memleket sporcuları bu hafta içinde İstanbula gelmiş bu- Tunacaklar ve ilk müsabakalarını da Cumartesi günü Taksim stadyomunda Pm klübü ile yapacaklardır. İkinci maç pazar günü yine Tak- sim stadında Galatasaray ve Yugos- lavya on biri arasında oynanacak ve misafir sporcular son müsabakaları- nı da gayrifedere klüpler arasmda en kuvvetli bir teşekkül olduğunu bu seneki maçlarıyla İispat etmiş olan Şişliye karşı yapacaklardır. Memleketimize gelecek olan 16 fut- bolcüden 11 tanesi müteaddid defa beynelmilel olmuş sporcular olup İ - simleri şunlardır: J. Spasitch, kaleci 28 yaşımda, 15 defa beynelmilel. D. Kovaçeviç: kaleci 'BUYUK G ora'an ——— Jimmy Hogan, Jordanı göyle kes- fetmişti: Kendisi esasen meşhur kale- el Hideni' kandırmıştı. Fakat ayni zamanda Parise, pek de pahalı olmı- yan genç ve iyi klâsta bir muhacim götürmek istedi. Hiden ona, büyük dostu Jordanı tavsiye etti. Mt Jimray Hogan, bu tavsiyenin sırf dostluk saikiyle yapıl- dığını düşünerek bir de Hugo Meisl'e disine Jordanı gösterdi. Jimmy Hogan derhal Florisdorf'a başvurdu. Sonra, Jordanı, gelip Ad - miralr oyuncularla bir antrenman antrenmanı yaptı ve Jimmy Hogan denle Gustiyi oteline davet etti ve on- lara Racing için birer konturat imza- lattı. Florisdorf daha güzel teklifleri reddettiği halde bu defa ancak 30.000 frank aldı. Bu hâdise 1933 senesinde cereyan ediyordu. Berkessinin haleti müracaat etti. O zaman Meisl de ken- | cu daha kazanı grü cutça gayet geniş imkânli egi Tazla düşünmedi. Hemen o akşam Hi- | BSlobodan A jelkoviç, müdafi 24 beynelmilei. D, Dimitriyeviç, 21 yaşında 3 defa beynelmilel. klübü futbolcülerini seyretmek imkâ- | kiç, müdali, 28 yaşında 7 doefâ nelmilel, L. Broviçiç, merkez Radovnoviç, 26 yaşmda. P. muavin, 26 yaşında. gol vin, 26 yaşında, 13 defa beyhewç A, Ketkeç: muavin, 24 yaşmda; 1 noeTkoviç yaşında M. Cokiç fa beynelmilel. N. Domoraski, vin, 22 yaşmda, M. Laviç, ıığ#" yaşmda. Takımında 48 defa beynelmilel olmu$ oyuncusu bulunan Yugoslavya klübü Bu hafta ehrımıze geliyor bir mus merki s y # A, Tirnaviç sağaçık 27 vum,'j defa beynelmilel. M. Perliç sağ İf yaşında, 2 defa beynelmilel. A- roviç, merkez muha cim, 21 y hç defa beynelmilel. J. Rakar, #0l yi yaşmımda, D. Zetoeviç, sol açık, şında, 20 defa beynelmilel, meling gali Ewalğ akşam H&Euuggdn Bgfu kalabalık önünde yapılmış olan maçmda, Alman Şmeling, Amerikalı Ben Ford'ür ratndluk bir döğüş neticesinde gampiyonuü ıd' .ı 24 yaşında, 1 defa beynelimilel. 8. An- | hesabıyla yenmiştir. / ağustos akşam, Buffalo ıı.ıdm' trik ışıkları altında Szeged karşı yaptı. Bu maçı 2-1 zandı ve gollerden birisini de, muhacim oynıyan Jordan attl. O zaman, Racingin merkez mi K meşhur Macar oyun: Gusti Parisin bu girdikten ancak iki kez muavin oynama; O gün, Racing ş_ımpı)u.nll cusu Beri büyük sene Sül ğa başladI. sakattı. Bunun üzerine, mü kuvvetlendirmek için, Jofd;:.’ muavin oynatıldı. ILw.ng yaptığı büu maçta 2 ve Jordan günün ka Berkessy yerini aldı ve Jordan ne kondu. Ertesi 8ei İspanyaya gittiği z.'ıman. mevkil yerini mükemmelen du. Fransa milli taklm"d:/ adetle çt Mj Jordan dört sene de ve Paris muhteli fakıyetli oyunlar - oynadi' nihayet, yukarda da söy hile, Fransız tabiiyetine likle, sön seneler zarfındâ bir terakki eseri gösterm sız millt takrmı çok değerli Ş oldu. Fil lan Güsti, sırasıyla muâvin batlarında naank el futbolü €n küçük ıîferr";f’ ’,I? yapmıya davet etti.Jordan bu istenilen | iyice kavramış ve bı)' el muavin mevkiinde o cimlere de en güzel ileştikten mn!'" 2 beraberi hramanı “'M / Jordanlt mü g_ndı' Ç"x girdi çok iç 8P kaledi: ak f makta büyük bir mr-w' tir. Esasen, Fransa © un, Fransız milli zırladığı yeni L'ık!ix Ton'! müdafaadan ziyade yet vermesi İcab edi den değerli oyuncun TLZ kemmel bir şekilde Jordan, Fransadaki ilk maçını bir (| he yoktur. h e,.xdf M ve” B_İXXK AA # DA W ü __/; »w/ "I A K