| (Baştarafı dünkü sayımızda) — Hazır ol! D'W bağırdı. t Kısa bir karışıtklık olduüu. (Marga- ta) bir demir levha gibi bareket- ta ran insan duvarının. önünne » Gözlerinin İçi yanıyardu: — Âsker? Her şeyiniz tamam mı? Birkaç yüz ses b bağırdı: — Tamam kumandan! m.sohra geriye döndü, süratle oto- pebile doğru yürüdü. — Arkasından h,% bir yüzbaşıya, ayağı basamak birkaç kelime söyledi. Sö L tak! diye kapandı, otomobil n kayboldu. İta rigo) köprünün başında ka- Ülk küçük bir toz bulutuna gözlerini ü Miş, düşünüyordu. (Pavlo) dirse- 9 gene onü dürttü: ü , Görüyor musun, diye mırıldan- M Sanki kırk yıllık zabitmiş haspa! 2 Ti ir olma Roödrigo, bu harp el- bir zgün bitecek! leyilOdrigo) ona yan yan baktı. Diş- ___mn âarasından: D Susacak mısın köpek? Se homurdandı. ' B & & y.o:g“'h bütün şiddetile devam edi- bip çi Gönüllüler on iki gündenberi ve Siperin dibinde idiler. Bütün gün ıe.ıj?h%- başlarının üstünde ateşten dan , ler boşanıyor ve kar, dürma- M%nmu. Ara sıra nöbetle.üçer San '5, rahat veriliyordu. Fakat İn- ki uğ—îm“— kapamadan ve dizlerinde kenjy, ”? dindirmeden bu üç saat tü- Yor, tekrar siperin — içinde diz *k ve beklemek lİâzımgeliyor- / Lila Ün. ü.'.î" Bece idi. Ekmek dağıtan kızı lhu“:;lün"beri bekliyorlardı. (Ema- d.;;'aün artık — dayanamıyacağım, o, Pelkemiğim sızliyor. Yerinde qu";d'lı kafası siperden on santim Çıkmıştı. (Pavlo) bağırdı: U —.lâş'“caklnr. Otur yerine! O dim toprafı gösterdi: Orada, dizinin dayandığı yerde, ay ışığından parlayan, kar su yu ve çamurla dolu bir çukur hasıl olmuştu, (Pavlo) dudağını büktü: - Ne olacak? Annenin yatağı de- ğil burası... Ve gözünün ucuyla, üç adım ötede, kafasını siperin duvarma dayamış, gözlerini kapamış, hareketsiz duran (Rodrigo)yu gösterdi. — Hey!.. Rodrigo! yapryorsun? (Rödrigo) kımıldadı, gözlerini a- çarak güldü. — Çocuklar! Ne oluyorsunuz? (Me tafizik) dersinde horul horul uyudu- ğunuz günler mi aklınıza geldi.? Bu, üç adım geride, toprağın üs- tünde, bir kale gibi dimdik — duran ve kurşundan korkmadığını vakitli, vakitsiz iddia eden çüvuş - (Pastio) nun sesiydi. (Emanuelo) dudaklarının köşe- sinden: — Şu aygıra bakmım. dedi, dinim hakkr için İşte o olduğu yerde, ayni htadn. çakılmış gibi duruyor. Eh büna can dayanmaz! Hey!!! Rodri- ga'!! Rodrigo!!! Siperde bir hareket oldu. Karan- lıkta birkaç baş oynadı. Çamur dal- galahndı. — Rodrigo Rodrigo! (Favlo) süratle yerinden kalktı, o tarafa süründü. (Rodârigo) yiyüko- yun çamura kapanmıştı. Çavuş ba- Biriyordu: — Hasta! Hasta! Ötelerden ayak patırdıları işitildi. Birkaç dakika geçti. Ellerinde tahta bir sedye İle iki beyaz gömlekli a- dam göründü. (Rodrigolyu çıkardı- lar. Sedreyea koydülar ve uzaklaştı- aPi şekerleme mi (Rodrigo) gözlerini açtı. Sıcak bir yerde idi. Üstü başı kurumuştu. Dir- seklerine dayanarak doğruldu: — Ne var? Ne oluyor? Baş ucunda duran sarr yüzlü bir kadın: Yazan : ilhan TARUS #wmüretmu c HüĞü — Bir şey değil, (Rodrigo) dedi, biraz istirahate muhtaçsınız! (Rodrigğo) yara atladı: — Silâhım nerede? — Fakat kardeşim? — Silâhımı bana veriniz! Ve köşede duran tüfeği kantı, ça- dırdan çıktı. Karanlıkta — koşmağa başladı. Kulağının dibinden, küçük kanatların sesine benzer vızıltılarla, kurşunlar geçiyor ve karşı tepenin arkasından güneşin ilk ışıkları be- iriyordu. (Rodrigo) sağ omuz başında bir- ü den bir soğuk ağrı hissetti. Durdu. eliyle yokladı, bir şey anlamadı. Tek rar koşmağa başladı. — Hey Pavlo! Pavlo! Neredesiniz. — Burada! Burada! Kendini kol- İa! Toplar — gürlüyordu. (Rodrigo) kendisini siperin kenarından aşağı- ya braktı. Fakat doğrulamıyordu. Herkes kafasını kum torbalarının a- rasına dayamış. nefesini — kesmiş, bekliyordu. — Pavlo! — Nen var Roadrigo? — Pavlo, bana biraz yardım et! — Sen yaralısın Rodrigo! (Pavlolnun gözlerine iki şimşek gibi göz saplandı: — Ren mi? — Dur! (Pavlo) koşarak siperin köşesin- de kayboldu. ; (Rodrigo) bir duvarın ötesinden geliyormuş gibi boğulan, inliyen ses leri işitiyor, fakat yerinden kıpırda- yamıyordu. Su kemiklerine işliyor- du. ÂAyak tiırnaklarının kendisinden ayrıldığını düvyüyordu. — Ağzınt ça- murdan kurtarmağa çalıştı, boğula- caktı. Kulağının dibinde çavuş (Bas tiolnun sesi çınladı: — Boşa kurşun atmayın çocukla- »*Tim! Dikkat edin çocuklarım! Dik- kat edin! Hey Gavrilo! Ne o sapan gibi tutmussun silâhını! Namlu bo- yuna sıçrayıp duruüyor! Sıkı tut kuün- dağı! Ha şöyle! Ha şöylet.. Çavuşun sesi yavaş yavaş ağırla- ıg -wîf“ KĞi ; VöO gi DAİA şıiyor, uraklaşıyor, sönüyo'rdu. Sonra işitilmaet oldu. * & & — Redrigo! Sevgilim! (Rodi'igo) göz kapaklarını arala- dı. Kum torbaları siperin içine yı- Bılmışti. Arkadaşları, dizlerinin üs- tünde, vâkit vakit sarsılarak harbe- diyorlardı. Elleri mekanizmalarda kıpırdanıyordu. Dudakları gülüyor- muğşak sesl mırıldandı: — Rödrigo! Gözlerini güçlükle yana çevir di: : Orada, yere uzanmış, saçları ça- mur içinde, Margarita, duruyordu, Başını ona doğru uzatmıştı. Yüzün- de ateş gibi nefesini duyuüyordu. Si- yah- gözlerinin içi, kırmızı güneş - şıklarile doluydu. İlhan TARUS — Sineslat” harmağlile ( - AL .. T — KAHRAMAN q*“s Kizımı gençlik hulyalarında veya A dolü korkunç rüyalarında yaşayan ';î €rkek vardı. Bu erkeklerden - biri -l_îıiy Ö, diğeri ise Sen Priyaktı. Üçün- Cüsün. Kelince, genç kız, onun düşün- .".ınde daima hazır bulunduğunu .%n.cii kendine itiraf etmekten bile çe- m'YOD:iu. “t!ıît _Wîl bu hücuma maruz kalın Sti Ün soğuk kanlılığını muhalfaza ->.Yere atladı ve elini kılıcma uzat- “;î'k*'- Sen Priyakım yanında bulu- h;"hlıîç haydut, onün elinden - kılıcı 2T ve etrafını aldılar. Olan se î"d'_'-" çılgın bir hale —gelmiş N Priyak bağırdı: b;— Hadi bakalım! Hareket ediyoruz. FPlözi i“_ş"“ü!'îyı gidecek ve orada, I ikametine sapacağız, Fontenb- ıqi,':?:huımnm.. Hadi — bakalım v İ';u"“ esnada, haydutlardan biri; Dedi ;'7' bakm monsenyör! fattj vğ_ *n lîfîvîk.. yola bir narar at- endi istikametlerine —doğru a l “ölan Bir tor bulutu pördü. Phesiz prenstir ! iye d “"Ni— Üşündü ve adamlarına şu em- el lar $ Herkes İÇeriye girsin, bu adam- .Ü“ Sönrâ çıkarız. *Vin gel C Anhaisi sürükliyerek da, * kayböldü. Hem n Mey âynı zama #in aç Pahs olan toz dümânı — bü hıf' mhdı:.! dürdü ve birkaç — süvari Ür; h""k dehşet îçin_*?e Tattildan- KS İ ta t :#mı: Trankavel! Felâkst! Bütg, ÖYU de, SArindise : nitaben büz Gehe oruz! Geliyorus! 'a © bi tatle bir tebestümle — gü- öt - KTIZ lümsedi. Trankavelin gelişi de onda hayret uyandırmıyordu ! Molüs, sakin tavrile şöyle diyordu: — Merhaba Barön. Çok şükür, tıp- kr Anjede olduğu gibi, burada da, sizi yol keserken görüyorum. Doğrusu bü- yük yolları kesmek soön defa - Sent - Avey sokağında vukubuları hadiseden daha kârlrdir. Garip bir ses gicirdar gibi bağırdı: — Trpkr Anjtudaki gibi, hiçbir şey ektik değil, hatta ben bile! Aynr zamanda garip ve koömik bir çehre sırıttı. Hayretinden dona kalan Sen Priyak z mırıldandı: — Verdür! 4 — Hortlayan bir hayalet, Baron ce- nanları! Bereket versin ki, &İzin öldür- düğünüz adamlar, daima sıhhatte olu- yorlar. Şerefinize Baron cenapları! Ve Verdür, bu sözlerle beraber hay dutlar'n dölü olarak birakmış — oldük- larr şiselerden birini alarak kafasına çekti. Bu aralık, kılıcını tersinden tu- tan Montaryol müthiş darbeler indiri- yordu. Trankavel de hücum etmişti. Molüs ise bir taraftan, gayet sakin tavırla kılıcını çekerket, diğer taraftan da Sen Priyaka takılryordu. Biran için- de döğüş umumileşti. Haydutlar cesur adamlardı ve itiraf etmek İâzımdır ki, gayet iyi kılıç kullanıyorlardı. Bu gru- pun arkasında duran Sen Priyak, asa- bi hareketlerle Annmaisin kolundan çe- - kiyor ve onu avluya sürüklemek isti- yordu. Aynr zamanda da adamlarını * teşçi ediyordu. — Hadi arslanlar! Dayanın! Montaryol da kükrerir gibi bağırı- yordu: : — Savulun!. Savulun bakalım! Birdenbire, Trankavel müthis bir harnleyle haydutlarm arasından — ken- disine bir yol açarak, SenPriyakın tam Tz yse ddi çik A A LA anla e a Tak A Ü saşeğ İ KAHRAMAN KIZ du. Kulağının içinde tekrar ayni yu- gae ae ee n —t a S 225 Meluna gelir gelmez, derhal etrafta se- - Tri'bir gezinti yapmış ve büyük bir ku- mandan gibi, harp sahasında tetkikat- ta bulunmuştu. Sonrat Melundan ziya- de, Flöriye giden yolun lzerinde yer- leşmenin daha doğru olacağını düşü- nerek, adamlariyle beraber kasabadan ayrılmış ve yol üzerindeki bu evi gö- rerek bunun mükemmel bir tarasssut yeri olduğunu anlamıştı. Bunun üzerine, adamlar bu evin ö- nünde atlarından indiler ve atlarını bu- radaki ahırlara yerleştirdiler. Evde ika- met eden köylüler tarladaydılar. Orada bir tek adam vardı ve bu adam, kendi evlerindeymiş gibi hareket eden bu ga- rip yolculara bir nevi dehşet ve hayret içinde bakryordu. Filhakika, atları yer- leştirdikten sonra, adamlar snlona gir- diler ve başlarımda bulunan Sen Priyak sert bir sesle emir verdi: — Çabuk! İçecek bir şey getirin! Adam, bir tek kelime söylemeden, bir masanımn üzerine birçok bardak köy du, sonra da, beş altı şişe şarap getire- rek sadece: — Hepsi bir lira eder, dedi. Sen Priyak masanin süizerine — bir altın firlattı. Adam büyük bir sevinç * le, bu parayı, kaparcasıma aldı ve bir anta şapkasını çıkararak: — Teşekkür ederim, — monsenyör, dedi. Seti Priyak da, hep ayni âmirane tavriyle sordu: —Bu evin adamları ne zaman dönerler? — Akşamdan evvel — dönmezler, möngenyör. . — Çok güzel, Sen her zaman ne- rede yetarsın? Hayrette kalan adam cevap verdi: — Bahçede bir kulübe var!... İşte oradı! — Çok iyi! Şimdi şunu dinle: Şa- rabın için sana bir altın verdim. Fakat, eğer derhal o kulübeye dönüp orada kâpanmazsan, ve duymak için kulak- larmı, görmek için de gözlerini açar- san bu defa da, altın yerine karnına mükemmel bir kılıç darbesi veririm, Derhal defolup git ve öğleye kadar bu ralarda gözükme, Haydutlar da bir ağızdan bağır dılar: — Haydi bakalım! Defol! Zavallı adamcağız neye uğradığını anlamağa vakit bulamadan, itilerek salondan dışarıya atıldı ve delişetinden tir tir titriyerek, kulübeye girdi, ' Hayduitlar kahkaha atarak alay e- diyor, bağırıyorlardı. Sen Priyak bağırdı: — Süsun !Artık bir tek kelime duy- mıyayım! Sessizce bekleyin| Bu sözler, vükütu temin etmeğe kâ- fi geldi. Sen Priyak yarı açık duran kapinın önüne bir nöbetçi koydu ve bir köşeye çekilerek, ğgene hülyasına daldı. Birdenbire, kapıdaki nöbetçi ba- gırdi: — Bu ne?.., Seti Ptiyak da, yerinden doğrula- rak, tecessüsle sordu: — Ne oluyor?... — Melun istikametinden, bize doğ- ru bir süvari geliyor. Hem de yapayal- mız. # Sen Priyak ayağa kalktı. Kapıya doğru yürüdü ve kendilerine doğru yaklaşan süvariye lâkayt bir nazar at- fetti. Set Priyak, birdenbire, çılgın bir sevinç nidası kopardı. Nöbetçinin mev zuu bahsettiği genç süvariyi tanımış- tı. Haydutların toplanmış oldukları salon, arkadan bir avluya açıltyordu; Bu avlunun nihayetinde de boş bir “bina vardı; solda ise ahırlar bulunu- yordu. Ahırlarla asıl bina arasında, tarlalara açılan bir kapı vardı. Sen Pri- yak, buralarını iyite tetkik etmişti; bir hücum takdirinde, ancak büyük yo- di