Sovyetgazetelerinin Ispanyadakl harp muhablrl anlatıvof Frankonun askerleri ne için döğüştüklerini bilmiyorlar! 'Asi esirlerden birine sordum : — Niçin harp ediyorsunuz? Bulanık gözlerini yüzüme dlktlı içini çekti: — bilmiyorum ! ,, Bedri Rıhml an Tezhipçi Ismail Hakkıya göre, ir K h 4 sanatkârı tahdit etmemek lâzımdır O serbest çalıştığı takdirdedir ki en değerli v eserini verebilir Güzel San'atlar Akademisinin, bah- gesinde, caddeye nazır bir paviyonu vardır. Bu ufak paviyonda, ne atelye- lerin kalabalık ve nümayişli mesaisini, ne teneflüs saatlerinin oğultusunu bula- bilirsiniz. Orada, bir mabedin sükünu içinde, nefsini tezhip ve tezyine vakfe- den fedailerin güzel vakarından, üsta- dıin yorulmak - bilmez didinmesinden başka bir şey yoktur. Orada, ekserisi gözlüklü ve fazla dikkatten, yorucu İş- lerinden dolayı gözleri yaşarmış genç kızlar, delikanlılar “tezhip, tezyin ve minyatür,, le uğruşırlar, Üstad İsmail Hakkıyı, hepsi genç ve çalışkan bir avuç talebenin arasında, bir “kitabe,, nin kenarların: İşlerken buldum. Devietin himmetiyle ölümden kurtulan ince san'atinin bu yegâne üs- tadı, nesli münkariz olmağa yüz tutmuş bir ırkın son bakiyesi gibi, el üstünde tutuluyor ve cidden Birer şaheser olan işleri, talebesininkilerle beraber, müte- vazi duvarları süslüyordu. Konuşma mevrüumüzu anlatırken, dinleyiş tarzı, bir “kitabe” nin kenarlarını — işlerken lik olduğunu, faraziye ve ihtimalâttan ziyade müsbete ehemmiyet vereceğini hissettiriyordu. İlk söz olarak, sualleri- min yalnız mesleğini alâkadar eden cephelerine ve yalnız san'ati raviyesin- den cevap vereceğini anlattı. — Ben, diyordu, ben, evlât, san'a- “timden başka bir şeyle alâkadar olmadı- ğam için, ancak ona dair şeylerden bah- sedebilirim.. Sonra, mevrua girdi; — Herhangi biri olurs olsun, san'at vasfını taşıyan bir meslek, muhakkak develt bimayesine muhtaçtır. San'at devlet tarafmdan bimaye olunmadıkça, perakende kaldığı müddetçe mahva mahkümdur. Bizzat mensup olduğu- muz san'at şubesi bunun en canlıı ve müşahhas bir misali değil mi evlâdım? Eskiden bu san'at (tezhip ve tezyin) memlekette, Türkün belli başlı işi, milli san'atı ve, san'atta alâmeti farikası idi. Bizde, malüm esbaptan dolayı tresme pek inhimâk olamıyordu. Bunun yerine tezhip ve tezyin san'atına ehemmiyet werilmiş, onun inkişafına dikkât edil- mişti Beyazıtta müzehhipler ve mü- gellitler çarşısı vardı. Burasının san'at. kârları müreffeh bir hayat geçirirlerdi. Her ustanın malyetinde çalışan müte- addit kalfa ve gıraklar san'atı tahsile uğraşırdı. Muvalfak olurlardı. Sana'tın bekasını temin ederlerdi. Şimdi, bir ki- gi bile kalmamıştır. Sebep?.. İçtimai in- kılâplar. .Tahavvüller., Zevk ve kıymet miyarlarının değişmesi. . Sonra devlet bu müesseseyi açtı. Eğer açmamış olsaydı, san'at ölmeğe mahkümdu. . Devlet himayesi altında milletin hır cepheden yürüdüğü, inkişaf ve tekâmül yolunda san'atımızda emeklemeğe baş- Jadı. Bunun için devletin himayesi za- rüridir diyorum, evlâdiım. Eskiden ev- Jerin, camilerin, kitapların tezhip ve tezyini için kimler çalışırdI?. Bugün kütüpaneleri, müzeleri dolduran asârı atika, ebniye, müessesat, çeşmeler, ve ilâh.. kimlerin eliyle süslenmiştir? De- mek ki san'atımın, yapacağımız eserin © zaman bir mahreci vardı. Yeni çocuk, elinden tutulmudiığu tak- dirde nasıl yürüy.mezse şubemiz de hi- maye görmedikçe terakki edemez; ma- lüm evlâdım “marifet iltifata tâbidir,,.. Üstad bana bir tabak gösterdi — Şuna bakınız oğlum, daha bir e- nelik talobemin eseridir, şu nhyııdı de öyle. Bu tabağı süşlüyoruz, zaman- la uçüp gidiyor. Çünkü pişirilmiyor.. Bunün bir fabrikasi yapılsa, şurada küçük bir imalâtane tesis olunsa, eger. lerimiz ziyadan kurtulmaz mı? Eskiden san'atın rağbette olduğu, eterlerle sa- bittir. Bu, benim düşünceme göre şimdi de pek mümkündür. Çünkü, ufak tefek asarımızın bile büyük bir rağbete maz- Bizderesim sergılerı- : ni kimler ziyaret eder? Bay İsmail Hakkı har olduğunu meyxn.miyetle görüyoruz. Binaenaleyh dediğim şekilde bir imalât- hance yapılsa, tabak ve emsali şeyler ü- zerine yapılan tezyinat geniş mikyasta rağbet görür. Komşumuz Yunanlılar bu işi çoktanberi yapıyorlar, Sonra, bi- zim şubede sanatı elde etmiş olan genç- ler, kalabalık merkezlerde pekâlâ tezyi- ni işler bulebilirler, Ellerinin emeğiyle ve geçinebilecek hale geliyorler. Hele €ev tezyinatı tekrar canlanırsa, şubemi- zin kıymeti daha çok artar.. Bütün bun- ların olabilmesi, demek ki, devletten gördüğümüz yardım sayesinde sanatı- mrzın kurtulmasına bağlıdır. — Bu himaye mukıbilinde devletin müdahale ve kontrolüne, san'atkârı mu- ayyen, kanallara sevketmesine tataftar musınız?. — Bak evlâdım.. Şüphesiz devlet kurduğu bir teşekkülü kontrol etmek hakkına sahiptir. Bu hakkı ondan hiç bir suretle nezcdemeyiz; fakat san'atı- mnuz fevkalöde yorucudur. San'atkâr işlerken eserine bir bedit mahiyet ver- mek, binacnaleyh isteyerek çalışmak mecburiyetindedir. Onu temayülleri haricinde eserler vermeğe veya fazla çalışmağa icbar etmek bu itibarla yan- lış bir Fikirdir. San'atkârı tahdit etme- meli, serbest çalışmağa bırakmalı, O za- man ©6 en değerli eserini kolaylıkla ve- rir. ÜUstad, bana bir çok işler gösterdi. Talebesi hakkında malümat verdi. Bedri Rahmiye göre Beğriyi, merdivenlerde buldum. A- sistanların odasına gittik. Burada iki hasır koltuktan başka, mefruşat namına bir soba Yardı, Üst tarafı şövaleler ve tuvallerden ibaret., Bedri de, bir çokları gibi devletin himayesinin — saruriliğine kani; o da bir çokları gibi bu himayenin esere müteveccih olması kanaatinde.. — Devlet yardımı Iâzrm, diyor, am- ma, doğrudan doğrüya aidat tarzında değil.. Hükümet san'atı büyük serma - yelere empoze etmeli, bu suretle eser, evvelâ geyirci bulmalı. Bizde rtoman okuyucusu, tiyatro se- yircisi vardır. Romanım, piyesin iyisini kötüsünden tefrik edebilenler de çok- tur, Fakat bir resim seyircisi yoktur. Sergilere gelenler sırf sergi olduğu için, merak saikasiyle gelenler, veya bizzat ressamlardır. Asıl aranan seyirci yani resme sempatisi olduğu, Tresim zevkine malik bulunduğu için gelen ve gatın alaz bir zengin, bir get, 'bir me - mur, ilâh.. mevcut değildir. , Lâzım olan- *a bu cins seyircidir. Yani hakilki resim #eyircisi, resmin Tüzumuna inanmış a- dam.. Resme seyirci bulununca, — dola- ::üı bir resim piyasası da teşekkül e- T Meselâ, istemez miyiz ki, bir baba oğluna bir mücevher, veya bir sermaye Mmiras bırakabildiği gibi filânın imzasını taşıyan bir tabloyu da bıraktın? İste- Mmez miyiz ki bir adam, eviyle, çocağiyle övündüğü gibi evini dolduran, Tesim- İhtilâlci kuvvetlerin Teruelde mağlüp oldukları şu sırada, bir Sovyet edibi tarafından — yazılan aşayıdaki yazıyı iktibas ediyoruz. flya Ehrenburg admı taşıyan bu edip, şimdi Sovyet gazetelerinin Tspanyada harp — muhabirliğini yapmaktadır. Cumhuriyetçilerin Ternelo ilk girişlerinde bulunan muharrir, harbin bu safhasına nit intıbalarını şöyle anlatıyor: Aşağıda, ilkkânunun solgun gülleri giçek açmıştır ve altm renkli portakal lar iştihayı çekiyor. Yüz kilemetre ö- tede, kar ve dondurucu bir rüzgür var. Bu sarp tepenin üstüne çıkmak çok güç: Rüzgâr yürümenize mâni oluyor; ayaklar kayıyor... Muharipler; düşüyorlar, kalkıyor. lar, yerlerde sürünüyorlar. Adeta bir ağaca, bir duvara tırmanır gibi, çık- mıya çalışıyorlar, Nihayoet bir tepeyi işgal ettiler. Harbin iki saafhası da gözümün ö. nünde, Birincisi: Sıcak, yakıcı bir gü- neş altındaki çetin muharebe; ikincisi; karir dağlardaki boğuşma... Bir sene evel, ayni yerde yapılan muharebeleri takip etmiştim. Teruel önündeki mevziler asi müfrezelerin iş- gali altında bulunuyordu. İşte atoş hattına gitmeğe hazırla. nan bir fırka. Kumandanı, Vivankos adlı bir asi, Hemen hepsi gürbüz, güç- lü ve kuvvetli delikanlılar, Artık zap. turaptın no olduğunu anlamışlar, dö- Küşmesini öğrenmişler. Birliğin, di- siplinin krymetini takdir ediyorlar, bi. Tivorlar, Doğrusu Alman bömbacr ne- ferleri, Ttalyan zabitleri cidden mual lim imişler... Sipriano Mera Madrit ecephesinde, Vivankos burada, en çok huruut ve itaat :d“!n iki şef... tEŞkİT | nmıı’ıuı (mavfler) m.sîi üK | İleri hareketi yapabilecekler m!?... Ona ne şüphe! İşte harekete geçti- ler, cesurana döğüştüler, hattâ mitral yöz yağmuru altında biz de tepe işgal ettiler,.. Ordunun ilerleme — kabiliyetinden mahrum olduğuna İngilizleri inandır- mak istiyen Franko, buna ne diyecek? Hatasını itiraf edecek mi? Ne olursa olgun, cumhuriyetçiler, müdafaadan bâşka bir şey bitlmedikleri hakkmdaki tmumt zahabım yanlış olduğumu ispat ettiler. Bu da bir muvafakıyet.... Bu taarruzun cidden maharetle ha- zırlandığını, idare edildiğini, taburla- rm manevralarda gösterdiği sürati bil hasaa zikretmek lâzımdır. Harekfirm bu günden öbürgüne talik olunduğunu, bunun (Baraelon) kahvelerinde büyük dedikodulara meydan verdiğini işit. miştim. Halbuki yeni ordu altı ayda büyüdü, tekemmül etti. Soluyarak, tırmanarak dar yoldan tepeye çıkmrya çalışıyorlar. 'Toplâar gürlüyor, işte ancak o zaman faşistler, taarruzu anlıyorlar. Gök yüıi!nde 40 hafif bombardı- —< ——— lınyle de övünsün?. Roman okuyan bir kütle vardır; sa- lon için şu tarzda bir resmin lüzumuna inanmış kim vardır?. San'atkâr şüphesiz himaye edilmeli- dir. Meselâ; devlet basacağı kitapları resimletebilir. Bunu prensip itibariyle Kabul edince de, bu sahada çalrşacak restamlarımıza iş çıkmış olur. OÖ sa- man, Fikret Muallâ meselâ, mükemmce! ve birinci smıf eser verecektir. Bir mi- sal diye aldım. bu çocuk hakikaten illüstracyonda Lir çok garplılar faiktir. — San'atın devlet tarafından- teşki- Tatlandızılmak suretinde hhimayesi için ne diyorsun? — San'at hürriyete en çok ihtiyacı olan müessese. San'atın bir teşkilâta konması, çerçevelenmesi, san'atkârın hürriyetini satın almak demektir. Ra- hat yaşama imkânının temini bahsinde de, yardım edilecek kimselerir. tercihi | en mühim mesele... Zahir Sıtkı GÜVEMLİ taburları idi. re ilerlediler; halbuki cephedekiler an- Teruclde Cumhuriyet ordusu kuman - danı general Roho man tayaresi uçuyor. Yanı — başımda ekserisi genç — köylülerden mürekkep bir muharip grup var. — Bağırışıyor. lar; “Bizimikiler?...., Bu sözlerin telâf. fuz tarzını tasvir kabil değil. Daha dün silâhsız olan bir milletin sevineini gös teriyor. Bulutlarım pek aşağıda olma- sına rağmen tayyareler, Teurelin kış. Jalarmı, istasyonunu —muvaffakıyetle bombardrman ettiler. —Düşmana bir hayli zayiat — verdirdiklerine. şüphe yok. Bu manzaranm son — günlerdeki hâdiseler üzerinde büyük bir tesir iera ettiği, piyadenin maneviyatını yükselt tiği muhakkak.., ” (Teurel) e kargı yapılan - taarruz, daha doğrusu şehrin muhasarası gay- ri muntazam bir surette inkişaf odi- yor, Bazı kıtaat çok iyi harp ediyor, bazıları da pek o kadar heves göster- miyor gevşek davranıyor. Harp mek. tehi cidden -güctür.> Yalnra eiir - yaz- mak deği) tepelere tırmanmak, döğüş meyi öğrenmek de lâzımdır. . En iyi harp edenler, gimalden gelen sağ kol Bir günde 10 kilomet-, cak 3.4 kilametre, soldakiler de birkaç tepe işgal etmekle beraber 2 kilomet. reden farla i'eri gidemediler, Konku ve San Blay köyleri buşün isgal olun- du. Bir hayli top ve birçok da esir a- lındı. San Blay köylüleri, cumhuri. yetçileri kırmızı bayraklarla ve sevinç sadalariyle karşıladılar. General Franko çok kurnazca ha. reket ediyor. Halkı, okşryacak kanun larla celbetmek istiyor. Muharebeye sobapn, köylülerin haklarmı müdafaa olduğunu söylüyor. Fekat, köylüler ondan daha kurnaz. Okuma bilmiyor lar (İsmanyanın fakir — köylülerinden bahsediyorum), bünunla beraber gü- zeteleri okumadan her geyi haber alı- Yyorlar, her seyi biliyorlar.. . 'Tepenin üzerinden Teruel görünü- yor. Sarı ve ağacarr dağları, eski ev- leriyle bir kaleden fazkı yok. X.. livasının kumanda mahallinden bakınca, faşlstlerin iki kat olarak ka- gıştıkları görülüyor. İşte cumhuriyet- çiler... Mitralyözler işliyor. Birkaç ki. Şİ yaralandı. Ötekiler kaçryor... Karşımda, düşman tarafından da. Bitılmış küçük bir. beyanname var: “Kızıl şefler, gizi Fransaya ve Rusgya- ya sattı.... Yanımdaki neferler buna gülüvorlar, Esirlerden birine sordum: “Niçin harp ediyorsunuz?...,, Bulanık gözleti- ——— c ni yüzüme dikti, İçini çokti; ve: “Bil miyorum!..,, dedi... Bir diğeri — dalö falanjıst: 'sendikalist idareye karşise diyor, | Halka faşistlik aşılanmış. Fakâhı halk ördutart şefleri bu sözleri eheti- miyeta almalı. Muhariplere, yalnız L Yâh atmasını değil, her attıkları KUf sünun hangi gayeye matuf - olduğutu, da anlatmalıdır. Hâlk orduları, yalnız hüyıw kalmadı. Son zamanlarda maneviyati da yükseldi. İspanyol milleti; dünyanm en sever bir miletiydi. Harp nedir bnııî— yordu, bilmek de istemiyordu. harbe icbar ettiler. Bidayette vım“ bir ihtiyaç gibi —kabul ettiler. her şeyi yapmak istiyen ve ilk muvaf- fakıyetsizlikte neşesi kırılan bir cehaleti ve şevkiyle hareket edi; Bügünkü muharipler, her şeyin ""' haretle ve fedakârlıkla yapılabi ni anladılar. Artık orduları munt& zam ve kuvvetli. Daha dün, bir kani” yon zahteden bir liva kumandanı, of kendine hasretmek'istiyordu. — Bulf: cumhuriyet — ordusunun (derebeylik) devresi denilebilir. Bugün işler bi bütün değişti. keşiften dönen tavyö” reler; düşmanın ihtiyat kuvvetleri tOP ladığı haberini getirdi. Şimdiye kadâf aaker dolu 24 kamyon geldiğini FÖ" müşler. Bu; faşistlerin birinci hediyesi Ö0 Hildir. 'Daha cok mühim takviye krt4 atı göndermiye Mmesbür olacaklardır. General Franko, kuvvetlerine gü veniyor. Taarruz için pek elverişli yef” ler seçiyor. Fakat, bugün düşe ıııw sırtlara tırmanan mubariplerin, koyu'ptolelerint değiştirmiye bırakmıyacaktkrı üe mâlüm... €Gece.. Tatihkim neferleri, ııp*d"' manf' nan' mövzileri talikim etmekle meşkük Bu Çetin günün yorgunluğiyle Brz katan, bitkin bir hale gelen neftf” Jer örtülerine, kül renkli ve ıuımılü' lr kapuıtlarına — sarılmış, yı hdf Yer'altmdaki sığıntı mıhımndc bir' duman gözleri iŞneliyor. yanlar, ateşin karşısında ıı-nıvofb' Neferlerden biri (Prento Roja) dö Stalinin nutuklarmı okuyor. Nut bir yerinde: “derme catma, balık ” yinli insanlar,, diye bir cümle var. si birden gülüyorlar. Birisi:”Barse da bunlara benzer ne kadar îw?ı var!....; diyor. Bu söz bana, Barselöf kahvelerindeki askeri dedikoduları #” telatti. Bir yaralı inliğor. Kursgun ıııınilü*l kırmış. Zifirt karanlık. Rüzgâr ;ıi çe farzla esiyor. İspanyol milleti datma securdu. Mİ” * lişlerin düşman karşısında kaçtığıf » görenler, İspanyol milletini hakkiyi? bilmiyenler, onların cesaretinden W heye düşmüşlerdi. Bu devrede cesaret de dbıp“' bağlıdır. En zeki, en cesur adamlı hafaza etmeyi, vaktinde siperlere l"; meyi, siperleri konforlu — bir ikamö gâha çevirmeyi ve lüzumunda çıkrp mitratyözlerin ateşine h!- vasızca göğüs germeyi bilmek d Köpik — Bu yeni modx küçük otomobillerden rahat yok! MK ÜRDEMÜL D Ka Brzli ai n z bile disipline riayet etmeleri ıınmd”" * Cesaret, tayyarelere kı.rşıhnıilmn *