5 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

5 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Elimizde nek “Seytan Sytankovan,, İspanya kıyılarını beklen, sin karanlığın iyice çökmesini ğ: g ice çökmesini kâra, © Sonra Altea nehri ağzında kadar ilerile- Ü düğün 4 **<€ Yolculuğunda rastladı Yakalatiığ, v tiyan köylerini yakmış, Vürmuy, e İspanyolu zincire Muraya bir #tmişti, o Bundan sonra bir Şök Gu.” yapmış, oradan da biç Sok esir Dor kurtarmış ve gene il İn, iz Hâdiseyi haber a- Yol filosu, Cenovadan kal *iyla Şeytankovanın geçe- Be çalışmıştı. gemileri büyük ve çok yol “eği ene filosuna devrin tanınmış Mündy Smm Rodrik dö Portondo ku- sının heybetini gö- derhal yelkenleri ve teslim olacak sanmıştı. tiyata Tüzum görmeden arkâ- Ayrılmış ve gemisini Ceza- ine doğru, pupa yelken » Şeytankovan, bu gemiye BÖZ arasında rampa €- ani atlamış ve gırandi ramı ztn indirip yerine kendi " "#rmişti, Diğer İspanyol ürun i başlarına toplsyıp ie Pore kadar Cezayirliler VE maj boğup bir direğe asmış- Sülüny y, >etindeki bütün subaylarla küreğe zincirleyivermişler- ini va, kendi yaptığı almak için İspanyada bir çok günüh- diri diri yaktırdıkları- RR. O zamanda cnu- Böstermeden şu emri me kadar İspanyol subayı Pi Şümdü ye Elina da 15 zam Kapta- . derhal yerine getirilmiş- yat, ların hepsi Mi vü Ptânın oğlunu kazıklama- iç iyi y vE ney Dün br mana din sonra gitmiş, sevgili- de m a Fakat, fazla umur- ün Üzerine genç hüküm eller eser, ileri Ni dü, araş edir ki Azze zey. da Seviğirlerken sözü LrİNE çeyg. <OlAştırmış bu meseleler ü- ni atmakta, Fakat Mevlâyi Hasen atma Sekinmiş ve sevgilisi» m e İy 1 Tı : Ya hiç görülmemiş Şarl Kent impara- | emen Yazan: Nizamettin Nazif b adar Ispanyol subayı varsa, “psi şimdi kazıklansın?!,, ti. Höş. .dünyanin biç bir tarafında da görülmemiştir ya, . , Mevlâyi Hasen, evvelâ, sevgilisinin âilesini kırmamak istemişti o Onların | mazlanıp kendisinden fazli menfaatler koparmak arzusunda oldukların; sanmış ve cidden çok cömert teklilerde bulun- muştu. Aizzenin bibasma balişettiği çiitlik- ler, Tunus devletinin dörtte bi: kap- yordu. Fakat hükümdarın bütün ih- | sanları ve ricaları, vezirlerin ve Tunus ülemasmın tavassutları hep boşa çık- maştı. Aizzenin babası bu izdivaca bir türlü muvafakat cevab; vermemişti. Sebebi sorulduğu zaman sadece susmakla ikti- fa ediyordu. Bu estarengiz sükütun de- dikodusu Tunusun ütün çarşılarma ve evlerine yayılmıştı. Ailenin dostları arasnda bi muammayı hallettiklerini sananlar yok değildi. Bunlar babanın bu izdivaçtan büyük uğursuzluklar çı kacağına inandığını söylüyorlar, ve; — Çölün meşhur bir, iki müneccimi Aizzeile Hascn'in yıldızları birleşirse bundan Tunus için bir kıyamet kopar demişler, Sonra rüyasında da bazı alâ- metler görmüş. Diyorlardı. , Mevlâyi Hasen, mağrur olmakla be- raber, şeytan bir politikacı idi de... Tah- tana çıkar çıkmaz Tunus asilzadeleri- nin kinini tahrik etmemek için kızı ba- basmın muvafakatini almadan nikâh- lamak cihetine gitmemişti. Bununla beraber onu babasının evine de gönder- memişti. Ölen Tunus hükümdarının oğ- luna zevce olmak Üzere seçtiği Aizze, şimdi, Ahfas oğulları hanedanının Bar- du adlı sarayında incilere, yakutlara, el maslara ve zebercetlere garkedilmiş, gok sevilen bir odalıktan başka bir şey değildi. i Babası bu hale de tahammül ediyor - du, fakat asla bu izdivaca muvafakat et- miyeceğini tekrarlayıp duruyordu, Mevlâyi Hasen bir müddettenberi hemen her gün sevgilisini alyor ve şehirden iki üç saat ötedeki bu zey tinliklere gidiyordu. Orada bir kçük köşk te vardı, bazan kapanıp kalıyorlar: dı. O zaman muhafız kuvvetler, zey- tinlikler arasında uykusuz sabahlamağa mecbur oluyorlardı. Hükümdarın bu hali de şehirde ve askerler arasında bir başka dedikodu mevzwu idi, Mevlâyi Hasen, aşkı ve gururu ile günden güne körleniyor ve günlerin kendisine ne kötü bir çorap ördüklerini sezeceğe benzemiyordu. 'Tunusu tehdit eden tehlike bir İse, kendisini tehdit eden tehlike iki idi. Zira 'Tunusun yalnız Barbaros tarafın- dan zaptından korkuluyordu. Halbuki kendisi tahtını hem Barbarostan, hem de bizzat öz kardeşinden korumağa mecburdu. Kardeşi. O da başka serseriydi! Aralarında iki yaş fark vardı, Babası ölünce ağabsyisine Tunusu paylaşmayı teklif etmişti ve Mevlâyi Hasen bunu rededince atına atladığı gibi sırra ka- dem basmıştı. Nereye gitmişti? , Kiminle beraber gitmişti? Bu teklifi yalnız başına m: yapmıştı? Yoksa kendisini bir tahrik eden mi var- dı?, Kardeşi bir başka anadan doğmuş- tu, Bu kadın çölün en azil: kabilelerin- den bir kaçı ile akraba idi, Acaba bu kabileler kardeşini hükümdar tanıyıp kendisine karşı bir harekete kalkışırlar muydı?, Aizzenin dalgınlığında nasil höküm- dara karşı olan aşkından daha başka sc- bepler var idiyse Mevlâyi Hasenin dal- gınlığında ve can sıkıntısında da Aizze ye karşı olan aşkından ve Barbarosa karş tolan kininden başka böyle bir se- bep vardı. Ttahta çıktığı gündenberi bir gece rahat uyku uyuyamamıştı. Sarayın ne tarafına beksa kardeşinin yolladığı bir hançeri veya kardeşinin gönderdiği bir zehir şişesini görür gibi oluyordu. ş (Devarm var) kaynanamın çenazesine gideceğimi Mübalâğa rekoru En az kelime ile en akla hayale sığ- maz bir hikâye anlatmak için bahse gi- rişmişlerdi. Biri anlatmağa başladı; — Bir gün sokaktan geçiyordum, bir de ne göreyim? Adamm biri beşinci kattan kendini sokağa attı. Fakat sen- radan pişman olmuş, ailesini düşünmüş olacak ki birinci kat hizasma geldiği sırada intihardan vazgeçti ve... tekrar beşinci kata çıktı. . Bahis tutanların ikincisi hemen atıl- dı: — O adam bendim. Ve bahsi kazandı. Karınca — Vah zavallı? Tedbirsiz | liğine kurban gitti, “Çivili geçitlerin ortasından git,, diye kaç defn tenbih etmiştim! Lokantada Garson — Baylar ne emrediyorlar? Birinci sağır — Mükemmel! Bana ondan getir?. İkinci sağır — Bana da... Amma be- nimki salçak olsan! . Bedbin adam Daima gayri memnun ve şikâyetçi- dir. Buna rağmen talihine de diyecek yoktur. İşte size bir misal: Geçen gün evinin balkonundan ba - karken müvazenesini kaybetti ve öçün- <ü kattan sokağa düştü, Bereket o sırada saman yüklü bir kamyon geçmekteydi, tam onun üzerine düştüğü için burnu bile kanamadı. Bizimki söylenmeğe başladı; — Ne felâket! Yanımda kapının 2- nahtarı yok. Şimdi çilingir çağırıp kapı- yı açtırmak lâzım!. . Iş ve eğlence Kaynanası, sizlere ömür, hakkın rah metine kavuşmuştu, Bir arkadaşı ertesi gün onu işinimbaşında çalışır görünce şaştı: — Yahu, iki saate kadar kaynananın | cenaze merasimi yapılacak. Sen gene | burada çalışıyorsun.. — Hayatta işle zevki ve eğlenceyi biribirine karıştırmamak lâzım. Şimdi burada çalışıyorum, iki saat sonra'da İ 17 İnkılâp dersi: Üniversiteden naklen Yusuf Kemal Tengirşenk. o 18,30 plâkla dans musikisi, 19 Necmettin Rıza ve arka daşları tarafından Türk © musikisi, 19,30 konferans, Doktor Fahrettin Kerim (Ruya Yarım mahiyeti), 19,55 Bora (o buberleri, 20 Mustafa ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 baya ra- poru, 20,33 Ömer Bıra tarafından arapça söylev, 20,45 Nezihe ve arkadaşları tarafın dan Türk musikisi ve halk şarkıları (sani yarı.) 21,15 Orkestra, 1 »— Rossini: Tanced uvertür, 2 — Berel - Clere: İllüsien, Yalse, 3 — Puccini: Madame Butterfiy. 4 — Translateur; Seranade, # — Engel: Covboy Liebe. 15 Ajans haberleri, 22,30 Plâkla s0 lolar, öperu ve öperet parçaları, 22,50 Son haberler, ve ertesi günün © programı, 23, son, BÜKME, 18; plâk, 19,15 Küçük © örkestre, 20,50 dini müzik, 21,30 plâkla opera, BUDAPEŞTE: 18,30 plâk, 19,40 sigan orkestrası, 21,20 operadan temsil nakli, 4,10 cazbant, BERLİN: 18,30 plâk, 20,10 müzik, 21 Kabare, 22, hafif müzik, 23,30 dans havaları, ROMA; 18,15 keman konseri, 20,30 hafif müzik 22 senfonik konser, 23,15 hafif müzik. VARŞOVA: 18,50 plâk, 21 plâk, 22 Şopen müziği, 23 küçük orkestra, . Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK -KIZ ) (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) — Numara 31 — Günde sekiz mektup! Hiçran beni seviyor ve kıskanıyordu .Muhayyel kar ımı büsbütün parmağına dolamıştı yatımla pek alâkadardı. O, ilk görüştü- ğümüz zaman uydurduğum yalan: iki- de bir önüme sürüp duruyordu; — Kenan, karın gitti mi?, - Ne zaman gidecek? Suallerinin ardı arkasi gelmiyordu. Böyle bir yalan uydurduğum için âdeta pişman olmuş gibiydim. Fakat gene bozmuyor ve işi idareye çalışıyordum; —Çok bir şey kalmadı! .. — Yakında,. Aramızdaki münasebet gün geçtikçe derinleşiyordu. Bana günden güne daha fazla bağlandığını, mektebe yakın olan kahvelerde oturduğum zamanlarda ba- Maamafih Hicran, benim evlilik ha- na gönderdiği ve adetleri günde yedi, sekizi bulan mektuplarından anlıyor- dum. © Bunların hepsi de ayrı ayrı sitemler- le doluydu. Onun böylece gönderdiği mektuplardan birine karşılık verdiğim bir mektubumda, çocuklarına karşı olan alâkasından bahsetmiş ve bu alâkasının genişliğine bir ölçü olsun diye âdeta kıskandığımı yazmıştım. O da buna ce- vap vermeyi ihmal etmedi. Bir hayli uzun olan mektubunu şu satırlarla bi- tirmişti? “Bu uzun kış gecelerinde koynum- da yatan iki masum yavrucağın bana verdiği zevk neş'e de masumdur. Fa- kat senin koynunda seni seven, seni tahı- rik eden bir kadın var.,, Bütün bunlar, Hicramn bana nasıl bağlı olduğunu gösteriyordu. Beni se- viyor ve kıskanıyordu. Hem, onun sahi sandığı muhayyel bir kadmdan.. Zavallı bilmiyordu ki ben de kıskandıklarından biri: . Ortada hakikaten muhayyel olan bir şey varsa o da; Erkekti., Bu mektuptan sonra karımı (!) büs- bütün parmağına doladı. Bir gün, niha- yet: — Yarın gidiyor! Demek mecburiyetinde kaldım. Ertesi günü dişçisinde buluşmak üzere sözleş- miştik. Mahsus biraz geç gittim. Bana neden geç kaldığımı sorduğu zaman, karımı teşyi ettiğimi söyledim, Yüzü değişti. Gözlerinin içi güldü, Gayri ihtiyarı: — Gitti mir, Diye sordu. . Karımı böylece gönderdikten sonra beni tazip eden suallerinden kürtulaca- ğımı sanmıştım.. Fakat böyle olmadı; — Mahkemeye müracaat ettin mi?. SualTeri başladı. “Bugün, yarın,, r- İa bir kaç zaman savsakladım. Sonra da: — Dün gidip tanıdık bir avukatla görüşütm.. Meseleyi hallettik, Bu sa- bah ta vekâletname yaptık.. Artık üst tarafiyle o uğraşacak.. Bana ihtiyacı olduğu zaman ida haber verecek. Onunla hemen hemen hergün mektep «dağıldıktan sonra buluşuyorduk Saat yedi, buçuktan sonraya kala” muıyordu.. Müteassıp bir kadın olan an- nesinden.çekiniyordu. Bu dışarıdaki buluşmalar beni fazla masrafa sokuyordu. Bir yerde çalışmı- yordum, Annemden çektiğim paralarla bu masrafları karşılayamıyacağımı gö- rüyordum. Buna bir çare bulmak lâ- zımdı. En çıkar yol, Hicranın evine gide- bilmenin yoluydu. Bunu doğrudan doğ- ruya teklif edemezdim, Zemini hazırla mak lâzımdı. Ona, dışarıda buluşmamı- zın, etrafta, bilhassa muhitte iyi bir tesir bırakmadığını, dedikodular fazla» laşmadan bunun önüne geçmek icap ettiğini, bunun için de evlerinde buluş- mamızın daha iyi ve daha doğru olaca- ğını, “ailece görüşüyoruz, der ve mü- nasebetimizin şeklini herkesin gözün - den saklayabiliriz., demeyi düşündüm., Fakat bir anda caydım.. Böyle bir tek- lif yapmayı düşündüğüme pişman olmuş gibiydim.. Kendi kendime; — Melekzad, sen ne yapıyorsun? Karşındakinin kadm olduğunu galiba unutuyorsun, Evine girip çıkman, mü- nasebetinin şeklini daha ileriye götüre- bilir, Gözünü aç çocukluğun Tüzumu yok dedim . Ona böyle bir teklifte bulunmağdan önce Hifkanı denemem lâzımdı. Onun- la buluştuğumuz bir gün şöyle bir tek- lite bulundum; — Hicran ,dedim. İster misin seni bir yere davet edeyim?. — Nereye?, — Kabul edeceğini söylersen söyle- rim, — Evvelâ söyle... Kabul edip edemi- ceğimi sonra söylerim. — Beyoğlunda bir arkadaşımın pan- siyonu var. Seninle bir gün orâya gi- delim. Bu sözüm, Hicran üzerinde bir bom- ba tesiri yaptı: — Ne? dedi. Bir pansiyon mu? Te- essüf ederim, Kenan... Bana bir daha böyle bir şey söyleme.. Münasebetimi- zi hemen keserim.. Benimle böyle bir maksatla görüşüyorsan aldanıyorsun... — Bunda kızacak ne var?, — Ne olacak.. Hakikaten hiç bir şey yok.. Pansiyon dediğin yerin randevü evinden ne fark: var sanki... Rica ede- rim.. Ne demek istediğini pek iyi anlı yorum.. Tevile de lüzum yok. Şunu iyi bil ki ben beş dakikalık zevki için namusunu feda edecek kadınlardan de- — Hicran söylemek istediğimi yanlış anlıyorsun. — Sus ve bahsi kapat, Hicran çok kızmıştı. Fakat ben, bu- Tuşmalarımızı evinde yapmıya başladı- ğımız zaman hiç bir tehlikeye maruz kalmıyacağımı düşünerek seviniyor- dum , Ertesi sabah bir çocukla kahveye gön derdiği bir mektupta gene bu hâdise - den bahsediyor ve: — İnan bana Kenan, hayatımda se verek konuştuğum ilk erkek sensin.. Be. nim böyle mânasız şeylerle kalbimi kır- mamıya dikkat et. Sonra beni kaybe: dersin. .Ben zaten manen ölmüş bir kadınım... Diyordu, Aradan bir hayli zaman geçti. Bir gün düşüncemi söyledim. — Dedikoduların önüne geçmek için böyle hareket etmemiz lâzım, dedim. Evvelâ kabul ötmek istemedi. Neti- cede dediğime geldi.. Artık evine girip çıkmıya başlamış- tum, Aanesi beş vakit namazırıda, kendi halinde bir kadındı, Çocuklarının ikişi de kızdı.. Biri, beş, diğeri de dört ya şında kadardı. Onlar bana çabucak a- uşmışlardı. Ben de onları çok seviyor» dum. İkisi de sevilmiyecek gibi değildi. Şirin çocuklardı. Hele küçüğü yaman bir şeydi. Büyüğü; — Kenan ağabey. Dedikçe küçüğü kızar: — O Kenan ağabey değil, baba!, diye bağırırdı. Küçüğün ağzında beliren bu dediko- du, kısa bir zaman içinde etrafa da yayıldı. Evlerine gidip gelmem, onunla görüşmem, mahallede hakik: bir dedikodu uyandırdı. Bu vaziyette, Hicran ev de- ğiştirmiye mecbur kaldı. Yeni taşın- dıkları yer bir apartımandı. Bizim eve de yakındı. Ben de o sıralarda anncmin israriyle tekrar eve gelmiştim. Fakat kardeşlerimin yüzünü görmü- yordum. Bana artık tamamen dargındı- Jar. Evden sabahleyin çıkıyor, akşam dönüyordum. Hicran Feriköye gitmemi istemediği için oradan ayağımı kesmiş bulunuyordum. (Devamı var) Mm. 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: