p k medülta dair ürmet edilmi- Yecek fikirler H ERKE ı*lııq..'.""' ?_"Nm ESİN benim huyumda, be fablatimde olmasını isti. " kendi huyumdan, ken h Tden memnun muyum ki? €İmek, :_'h—l de olduğu gibi kabul Üü aalıçı Beldiği iddinsını da bir Benim , AMadım. Karşımdakinin dön ha Üzim, beğendiğim eserler YA alıp J'“Wnı. hattâ onları nla- TU İçin Mesini kabul ederim; bu- Tüyy ç '"'fl muhakkak zevksiz, an- Benden ı O Mam da icap etmez. O, Karsam 4:;"'4". işte o kadar. Fakat en hoşl, adam hiç bir sanat ese- l'ıı..ı İ ANmıyor, sanatin, edebi- Nü söylü Umsuz bir meşgale olduğu- Yimz » Yöorsa bunu da mı hoş göre- n N da mı her İnsan bir eli m::"lhln fikrine hürmet et- “Öyle l Ses çıkarmıyayım ? ldir; .":'M:İ"rl islah etmek kabil * NC söylesen boştur; onun İ- Tâzımdır,, demeyin, Ger- doğru yola getirmek im * Onlara da — sanatin lü- Asaleti tasdik ettirilir de- Tü; çünkü nihayot onu dille- T etseler bile kalb ile tas- ::r. yani imanları zahiri leri yine çarpışmamız, o ada ğ Mve hattâ kendi şahsı hak Sün düğümüzü, hiç olmazsa lâyık bulmadığımızı da eıııı'f lâzımdır. İcabında kav- *. Çünkü her fikirde, her bir sirayet kuvveti vardır; iZdaki adam da birçok kim- €k olabilir. Onun sözlerine Odebiyatı kötüliyecek ir, Belaşç C - *Sast kabul eden fikirler Yıiktır. Yine — yukarıdaki Yam edelim. Sanatin, ede- Munu, asaletini kabul lerin fikirlerine, zevkle- edebilirim. Onlarla da A girerim, — çünkü onun F seşmek, Nİ niçin beğenmediğimi "i —hu'ğ:"nını faian şeyi niçin gü- İşTeksiagaltü anlatmak ona karşı “Akingiy * değildir. Esas - fikirde "kıı o: Yardır ve bu kâfidir. ölaylet hı':"m iman — ettiği esas Üa 1Z sanate, edebiyata nit M ldir. Benim, — ahlâkın ,,_:'3 Üye », ihtiraslarımızı iyi veya deşç SN hğgalTnağı kabul ötmiyenle- .": de üm vermeği reddeden- a Zöki, öğ 'etim yoktur. İçlerinde Kattanz Ok büyük adamlar da bu- Ca Vati Ç fakat ahlâkı, hakkı değil, _“'ye gösterenler karşı- Mar n diy, Pülım? o da öyle düşü- ';'n,:l_’:'ı""m Onların fikri mü- Miy Rünkg g Mete Tayık değildir. dak *l eç ÜRYada Müsavat esası. D, _:_;:eıler. bazı kimselerin R'ıık-::"o :m"’“h Sae lâç Tilkyj Bi © Üüyoş Ve y i ; Mmüsavatsız Asavvur olunamaz. Mü- Yen, Onu esas diye ka- q:dnm, bazı kimselerin bul etmiyor demek- ka lrm da fikrine hürmet edilir K AYNAR suda yanarak ve kalbi durarak can veren lohusa hikâ. yesini benim gibi birçok vatandaşların da Haber de okudukları tabildir. Bir erkek çocuk meydana getirdikten — sonra ıstı- rapları şiddetle devam eden belbaht bir genç kadın için yakınları koca Balıkesir vilâyetinde diplomalı bir hekim, bir ebe veya hiç olmazsa mektep mezunu bir sıhhiye memuru bulamamışlar mıydı?... Uzun senelerin ve bin bir tecrübenin bile tamamiyle öğretemediği doktotluk sanatını basit bir aktar çıraklığı sanarak ağrılara tavsiye etmiş olduğu sıcak ban- yo ile bir kadını öldüren ve çocuklarını öksüz bıraktıran hekim mukallidi mu- hakkak ki şimdi bir hapishane hücre- sinde yatmaktadır. Ve ihtimal ki davası da uzun sürecek; muhtelif davavekilleri tarafından müdafaa - edilecek; ve belki suçu olmadan ölen zavallr ana mezarın. dan çıkarılacak, Kalbi sökülüp yeniden muayene edilerek adli tıb bakımımdan ra- » Y Te e Gf İz Yeni P':: Zitmek istemsi, hiç ; ” atari Ümetin takip ettiği Siyasetinden ileri gel- aı maz; Dsekil Goga ve biz- A Könderilen iki zatın Zannalı ) Bsrılmasını tav- | Yor. î | porlar yazılacak. Suçluyu sade sıcak bir banyo tavsiye etmiş olmakla itham etmiyorum. Fakat bir doğum akabinde ıstırab içinde kıvra- nan bir lohusanın elemlerine salâhiyettar bir insan sıfatiyle müdahale eden cahil bir erkek doğrudan doğruya bir küstah- tır; ve eskiden bunlara (mütetabbip)' derlerdi; ve halen de bu kelimeyi kulla.- nıyoruz, Meşru bekimliğin sırrı bilgi ve tecrü- bedir. Hekim taslağı yorgun ve ceht sar- feden bir kadında kalbin iflâs halinde bu. lunduğunu ve kaynar suyun gayrimun tazam olarak ve bataetle takallüs eden bu adaleyi birdenbire durduracağını dü- şünemez ve hattâ bu uzvun göğüsteki mevkiini bilemezdi. İşte- (çizmeden yu- karı çıkmanın) feci akıbeti budur, İnsan cehlin ancak uzak - memleket köşelerinde hükümran olduğunu ve he- kim müsweddelerinin yalnız buralarda meydanı boş bulacaklarını sanır, Bundan sekiz sene önce, her gün için- den üç trenin geçtiği ve hattâ merkez- den daha önce İstanbul gazetelerinin o. kunduğu bir kazada,hekimlik yapıyor- dum ve benden haşka bu küçük kasaba- da iki hükümet hekimi daha vardı. Böy- leyken halkı ikide birde tehlikeli bir ta- kım kocakarı ilâçlarına teşvik eden mü- tetabbiblerden canım yarımış olacak ki, (Bir köy hekiminin görüşleri...) başlığı altında askeri sıhhiye mecmuasında neş- retmiş olduğum paramedikal bir müusa. habemde buna dair bir sürü misal göste- riyor ve feryad ediyordum. Cumhuriyet hükümeti memleketin en tenha ve uzak köşelerinde bile sıhhat bekçileri ve dispan serler bulundurmakta ve her yerde fakir hastalara parasız olarak bakılmaktadır. Sivil doktorların bulunmadığı - hudud boylarında dahi asker hekimler mevcut- tur. Ne yazık ki. diplomasız hekimlik sevdasına düşen küstahları İstanbul gibi her adım başında sayısız serbest hekim muayenehanelerinin ve Avrupanın bir- çok sıhhat mücsseselerini aratmıyan has. tanelerin bulunduğu en medeni şehirleri- mizde bile görüyoruz. Serhest veya res- mi tahabet yapan her hekim her gün u- mumi sıhhati tehdid eden bu nahoş vak. alarla karşılasır. İste bizzat şahidi oldu- Zum en basit bir vaka: “İki ay önce yakınlarımım ısrarile mu- ayenehane olarak kullanmadığım evim. de hazım yollarına ait ıstırap verici şi İçtimai D.plomasız kekimlik sevdasına düşen küslakları, Avrupenın birçok sıkkat mü. esseselerini aratmıyan haştanelerin bulunduğu en medeni şehirlerimizde hattâ İstenbulda bile görüyor. Yazan: Dr. Rasim ADASAL Hekimlerin tedavi- lerini çok dela tesir- siz gösteren ve onları haksız tenkitlere ma- ruz kılan belli başlı sebeplerden biri de halkın cehalet ve ih- mali, b'ribirlerine ilâ tavsiye etme tedavileri — imkâ kılmalarıdır. kâyetleri olan cılız ve soluk çehreli bir bayanı muayene ediyor ve karaciğerin- de şüpheli bir hastalık başlangıcı sezin- ce eline bir tavsiye pusulası vererek GÜL hane dahiliye kliniğine gönderiyorum. O- | rada koydukları teşhis tedaviye müeait olan yeni bir kanserdi ve ertesi gün has- *taneye yatırılmak üzere de müracaat ylediler. Bugünlerde, ayni kadın, ihtiyar anamın - delâletiyle yine karşıma çıktı; bu sefer çok daha bitkin ve kulunç halinde gelen ağrı nöbetleri dolayısiyle de iki büklümdü. Hastaneye yatmak için gitmediğini, çünkü komşu- larının methü senaları karşısında dayana mıyarak bir hekim taslağı tarafından te- davi altına alındığını yana yakıla bana anatıyordu. Tedavisi, her gün kendi e- liyle hazırladığı çok yağlı bir merhemi karnına sürmek ve bir kaşık acı su içirt. mekten ibaretmiş!. Tabiatiyle hastalık durmadan ilerli- yordu. Yeniden mütehassıs hekimler ta- rafından muayenesinde artık kanserinin ne rüntgen şualarıyla ve ne de cerrahi müdahale ile kabili tedavi olmadığı an- laşıldı, Halkın anlıyabileceği bir lisanla yüz- lercesini yazabileceğimiz bu hikâyelerden çıkan netice, en korkunç içtimal bir teh- likenin basit işaretidir. Papasların, am- pirik ilâç yapıcılarının Göte'nin “Fa. ust” eserinde tasvir ettiği büyücülerin hekimlik yaptıkları ortaçağ devirlerinde bile tehlike bu kadar büyük değildi; Tonton amca çünkü esasen o zamanlar insanlar yapardı. Halen “Ruhi telkin,, tedavilerini dahi psikanalizin en modern ilmi metodlariyle yapanlar, ruh bekim- keridir. Hafif bir kırgınlık, ufak bir - sivilce uunda derhal telâşla hekime koşma- yı İstiyecek kadar ifratçı olmadığımız ibi “herkes biraz da kendi vücudunun hekimi olmalıdır., vecizesini de faydalı buluyoruz. Bir diş ağrısına veya hafif bir netleye karst bir aspirin komprime- hekimliği bu deri vat kademesini aşlıklarını ve “kaynar suda can veren lohusa,, hikâyesine ka- dar vardıklarını içimiz sızlıyarak görü. yoruz. Aşağı yukarı herkes evinde kâh yakmlarının ve kâh dostlarının ilâç tav. siyelerine kulak vermekte ve hattâ bir- çok reçeteler elden ele dolaşarak her has- talığa karşı (devai kül Tahabet, ilmin kifayetsizliğinden ileri gelen ampirik zihniyetin hükmü altında bulunduğu zamanlarda bir sürü nebat köklerinin halitası olan büyük haplar her derde deva idi. Maat- tecssüf yirminci asırda ve medeni cemi- yetlerde de, bir daha hekiminin kontro. çmeden birçok muhtelif hasta- lara kamşular ve dostlar tarafından ve- e ecza depolarından kolay- likla alır ların da bunlardan farkı kalmadı. Meselâ gayriuzvi bir sebebe bağlı bu- lunan geçici bir baş ağrısına verdiğim i- lâçtan son derece memnun kalarak ma. lTümatım haricinde reçetemi ötekine be- rikine tavsiye eden bir hastam, dolayı- siyle reklâmımı yaptığı halde ben bilâ- kis bundan çok müteessirim; çünkü bu mt üçüncü devre frenginin ârazından sayılan şiddetli bir baş ağrısına da baş- ka bir hastanın kullandığını ve muvak- kat olarak ıstırabini teskin ettiğini son. radan anlıyorum. Halbuki tamamiyle a- razi olan bu tedavi usulü aldatıcıdır ve zavalir hasta uzun müddet bununla o- yalanarak doktora müracaat etmediği ci hetle kanındaki frengi mikropları tahrip- lerine devam etmekte ve günün birinde birdenbire asabi bir felce sebebiyet ver- mektedir. Başka bir hasta da ayni baş fağrısı ilâcını yine hekim taklitçilerinin Devamı ti incide Dr. Rasim Adasal i ! | tehlikenin en korkuncu! 7i diyoki: " Kocakarı ilâçlarile vatandaşları ahrete yolcu eden mütatabbipler Büyücülerin hekimlik yaptıkları orta çağ devirlerinde bile tehlike bu kadar büyük değlidi Yalandan çıldıran şalr ! KİNCİ Abdülhamit ricalinden Jandarma dairesi reisi Hakkı paşa, iyi söz söyler, nüktedan bir a- damdı. Edebiyat ufkunda ara sıra bir şimşek gibi kar, kuvvetli bir gazelle *Kafilel şuara,, arasında adı saygı ile anılırdı. Paşa ikinci Abdülhamidi çok seyer eyhinde — bulunanları a- hiç affetme: ulları da kendisi gibi şıkı, güzel söz meraklısı gençlerdi. Küçük Mehmet Ce- TAI, şiirlerile, gaxellerile, devrine gö re pek çok okunan romanlarile adı- nin etrafında bir şühret çevresi ör- müş. Naci devrinin değerli ve müm- taz bir şalri olmuştu. O da — İsmall Safa gibi “maderzat,, bir şairdi. Mehmet Celâl, 6 her — devrin her şairi gibi, çok içerdi. Ahmet Rasim, Andelip, Müstecabi zade İsmet onun sofra voe kadeh arkadaşlarındandı, Şalr, babasının — Abdülhamidi aşırı derecede sevdiğini bilmesine rağmen daima padişahın aleyhinde bulunur- du. Memlekette hürriyet ve meşru- tiyetin takarrür ve toessüslü için Ç şanlarla beraber yürümekten çekin- Padişah aleyhünde küfürler savurur, ağır sözler söyler, hafiyele- rin rezaletlerinden yana yakıla bah sederdi. Bu hallerinden dolayıdır ki, yıllar ca babasile konuşmamış, başma bir çok felâketler geldiği halde, babasın dan yardım istememiş, himayet rica etmemiş,minnet bile etmemişti. Hat- tâ babasından yardım şöyle dursun, zarar bile görmüş, (Fizan)ı boyla- masına, sürgünlerde sürünmesine bir şey kalmamıştı. Şair, çok zamanlar, evden kaybo- lur, aylarca evinin semtine — uğra- mazdı. Bir kere de evin genç uşağı Hasanı alarak kaybolmuş, epey za- man gözükmemiş, babası — telâşlan- mış, Ahmet Rasime haber yollanmış, üstad da semt semt onu aramağa çık mış, nihayet Pendikte bir etel odasın da bulmuştu. Mehmet Colâlin gece aklına gelen bir beyiti, yazdığı bir gazeli okumak için, İstanbul Yüksekkaldırımındaki evinden geceyarısı kalkarak, ta Ba- kırköyüne, Ahmet Rasimin evine git- tiği çok olmuştur. Onun babasile dargın — olmadığı günlerdeydi. Şaire biymerak musa lat olmuş, eski padişahların manzu!: hal tercümelerini yazıyor, bu arada tarihi vakaları canlandırıyordu. Bir gece, bermutat Tavukpaza- rında Saraç hanında — rakısını iİçti, tam yemek zamanında evine geldi. Yemek sırasında, JA€ döndü dolasi Celâlin yazmakta olduğu padişahlı rın hal tercümelerine geldi. Babası büyle bir eser yazmasının aloybhin- deydi. Çünkü, “hanedanı — saltanat hazeratının bu — seciyo (!) ve kah- Famanlıklarını tusvire,, imkân gör- müyordu. Celâl, buna kızdı: — Ben, dedi onların ne olduklarını bilirim, ben milletin hamasetini yaz- mak, göstermek istiyorum. Padişah- lar hakkında birkaç — sitayişkâr söz yazıyorsam, bu tavizden başka bir şey değildir. Hele bugünkü padişa- hın yazılacak ne tarafı var.. Memle- keti mahveden, harabiye sürükliyen © değil mi?.. Kafasını ezmeli onun!. Ona culüsiyeler, kasideler yazanlar- dan biride benim, fakat ne hislerle yazıyorum onu, bir de bana sorun? Hakkı paşa, oğlunun bu — uluorta hücumlarından fena halde sinirlen- di, velinimeti hakkında birtakım mü nascbetsiz sörler söyliyen kimseyi « velevki oğlu olsun - “şanı ubudiyete Tâyık bir şekilde tecziye ettirmek,, lâzımdı. Hemen emir çavuşunu Ha- sanpasa karakoluna gönderdi, gelen polis ve jandarmaya oğlunu teşlim etti. Zavallı şalr uzun xzamanlar kara- kollarda süründü, sorgulara çekildi, nihayet işi yalandan deliliğe vurdu. böylelikle Taksimdeki Fransız has- tanesinin akliye koyuşuna — kapağı mttı. Sörülmekten ancak — böylelikle kurtuldu. — Celâl, hastanede akliyo kovuşun: da geçirdiği günleri, ve oradaki in- tıbalarını yazmış, küçük — bir risale halinde 325 yılında bastırmıştır. Hastaneden — çıktıktan sonra, hu vakaya telmihan şu kıtayı yazdı: Sorun erbabı akla, rüştünü iebat eyliyen İnsan Bizim evde cünun esbabını âmade bulmaz mı? Peder hiddetli, dader hale hayran, valide matuh “Bu esbabı cünunu seyreyliyen di- vane olmaz miı7,; Hüseyin Rüştü TIRPAN