Altın put Tınss... Ses yok, yaprak kımıldamı- Yor, Gece yarısından bir saat sonra... | Çukura doğru inen (xx) — mahalle- Hinin taş evlerinden biri. Loş bir oda... Âçık pencere kanatlarının camlarında, 'H evin durgün ışığı... Sokâk, zifiri tranlık. Gök, karanlık... Dipte, bir yığınım önünde diz çöken lti konuşüuyor.. Bsyaz örtülü kü- Fik masanın şamdanları, diz. çöken Nak tefek karaltınım duvara çarpan ]mznîııi şişiriyor; oynatıyor; korkunç ğter, YOT.n. Tesadül, Hikmetle İdris, bu iki ser bir kadının can çekiştiği bu eve Ürürmüştü. Başları — göğüslerinde, Rözleri kapkara döşemede, zayıf sesi Ünlüyorlardı: Bu seste, tahta ve kuru Hir oluktan kesik kesik dökülen suda- hüzne benzer bir açılık vardı. — Anacığı ni çağıtıyor.. Seni, 'İsa çağırfor ana- Sğim... Ebedi bakir anamız Mninle görüşmek istiyor... Ama, hayat ©i ne kadar dindar olursan ol, mutlak. ’! düşünerek, ya yaparak, ya bakarak Tünah işlemişsindir... Belki günahın ke Sürden d r; küçüktür... - Fakat... e$ Işığının zerresi kadar da ol hetin anahtar deliğini tıkamağa ye- *.. Beripiyer'in ânahtâarları kapı meryem, z.. Cennetin 'kapılarında Aisün, ana.. Araf gerç Üftir... Ama, alla Börmemek azapların en oüyüğüdür İla.. İzin ver, ana... Per Ember'i ça- yem.... Günahlarını eıkartsın Oka- k yapsın... Cennetin iki kaprar ardı- v* kadar açılacak; mellikeler kanat çır- ak seni selâmlıyacaklar, ana.. İsa “ey müuzaffer olacak... Kurt, sürü- 9 kuzu kapamıyacak.... e İdris, ayaklarının ucuna — basarak tİmedo uğraştı. Kalım perdeyi bir karaltmın, yığıntıya — baktı. yüzlü, sıska JÜ m bir sır- Ses yok. Açık pencere kanatları- Tamlarmmda, karşı evi durgun ışığı Ürisle Hikmetin burunlarına tuhaf kokolar doluyordu. Ürperiyor- Köcaman, loş odada can çeki- dınla yapayalnızdılar, Ulak tefek M, günah çıkartacak papazı getir- 't gitmişti. Krkuyorlardı. Kaça- .'_’:furaı da.... Oldukları yerde don- "*ımhım'!"dl Dizleri - titriyordu. Y 8 kadar beklemekten başka çıkar b Yoktu: Beklediler. ı,:!ıuı... Öece yarısını İki saat ge- l* ” Sofanın — tahtaları gicirdadi. Sdanm kapısı aralandı. İki çocuk, | | | | zlü bir şe- | simsiyah sakallı bir papaz, anlamadık- ları dilde bir şeyler mırıldanarak, dim dik yörüyordu. Sırmalı merasim elbi- sesini giymişti. Küçük bir şarap kâ- sesiyle ekmek parçası taşıyan, kenarla- rı pösküllü siyah kadifeyi elinde göğsiyle bir hizada tutuyordu. Yığıntının önünde alçak bir iskem- leye oturan papaz konuşuyordu. Be- yaz örtülü küçük masada yanan şam- danların titrek alevi şakraktı: Olduğu yerde kımıldanmıyan ağır başlı, İri paparın duvara çarpan gölgesini — alay eder gibi — sağa sola sallıyor, hoplatıyor ve rıplatıyordu. — Kızım... Bilirsin... Söylemişti Dünya fanidir. Yüz sene, bin sene, ve farzedelim... . İşte yaşa- dın.... Belki 1stırap çektin. Bu ıstırap- ları eğer Allah için çektinse, duydu- ğun acılar mükâfatsız kalmıyacaktır.... İlk hıristiyanları hatırla; Pürgat- varda kalmamak için kendilerine azap yaparlardı... Fransa kralk Sen — Lüi, Hazreti İsanın aşkıma, katı döşekte yat- ti... Sen dö Güst çıplak ayakla gezdi... Sen tinyos İgnas dö Loyola İsanın aş- kına, allesini bıraktı.... milyon sene yaşadığını Bu, ahretle ölgülür mü?... Sen 'de kızım, İsayı düşün... Unut- ma ki, o bizim için çarmıha gerildi... Mübarek başma dikenli taç giydirildi. 'Tahkir edildi.. Aflahın oğlunun bu 16- tıraplara katlanması, bis günahkâr kul- içindi... Söyle larını cennete sokmak t Viçdar.nı ezen bakayım evlâdım şi: ne günahların var? — Sonu yarın — Reşat ENİS Bir Japon generalı esir edene 14.5 dolar ! —) İR rivayete göre, Japonlar, esir ettikleri Çinlilrein ürerlerinde pek garip bir fiyat listesi bulmuşlardır. Bu listede bir Japon generalinden tu . tundan Japon zırhlısına kadar esir edi- lecek her insana ve eşyaya mukabil bir mükâfat vardır . Meselâ canlı bir Japon generali esir etmeğe muvaffak olan Çinli 14,50 dolar ükâfat olmaktadır. Yüksek rütbeli bir Japon zabitinin bu Estede yazılı kıyme- ti ancak sekiz dolar yetmiş senttir, (Ya. ni bizim para ile ön lira kadar bir şey). Bir mavzer veya tabanca getirene bir buçuk dolar, bir tank yakalayabilene 143 dolar veriliyormuş. Bu liştede işe yarar bir tayyarenin kıymeti 290 dolar, ağır makineli tüleğin kıymeti 23,20 do- lar ve bir distroyerin kırymeti de 2900 | dolarmış. Listedeki en büyük mükâfat 14500 dolatmış ve bir Japon zırlılısı esir ala- bilecek talihliye verilerekm'y!.. —— —.m —a ui — a ae Te nn Yo n ea aenia Ka a l eee ee n * y Mis Joze Ingilterenin en kuvvetli kadını|l Bir telefon makinesini kolaylıkla parçalaya biliyor UNDAN yirmi, yirmi beş sene evvel Pariste dünyanın en kuv- vetli erkekleri kadar kuvvetli bir ka- dın cambaz vardı: Madam Atleta.. Madam Atleta sirklerde birçok kuv- vet marifetleri gösterirdi, herkes onun kuvvetine hayran olurdu. Aynı zaman- da çok mütenas'p endamlı bir kadındı. Atletanın 16, 18 ve 20 yaşlarında üç kızı vardı. in kolislerinde genç bir erkek en küçük kızına sataşmak iste- miş. Vakayı gören bir diğer zat der- sal koşarak madam Atletaya haber vermiş. Madam Atletahiç telâşlanma- dan teşi — Gidiniz cereyan eden vakayı sey- rediniz ve bana neticeyi hbildiriniz! demiş ve işine devam etmiş. Haber ve- ren adam, onun lâkaydisinden oldukça şaşırmış, ve fakat sözünlü dinliyerek ve kızın bir muavenete muh taç olabilme! düşünerek — koşmuş. Bir de ne b: ! Kız, trapez talimle- rine devam ediyor ve fakat sarkıntılık eden genci sedye İle berayı tedavi dok tora götürüyorlar!. İngilizce bir gazetede gördüğümüz bu resim bize bu hikâyeyi hatırlattı. Mis Jeze on dokuz yaşmdadır. İngi- terenin en kuyvetli gerç kızı olarak tanıkyor. Resimde görüldüğü gibi in- ke, zarif, eşkâli tam, tazip bir kızdır. Bir telefon * makinesihi — kolaylıklâ dört parçaya kırabiliyor. Ensesine demir bir çubı yarak kolaylıkla bükebil! Endamının zeraletine İnc danrp sarkıntılık edecek gençlerin vay haline! kür etmiş ve: Yaşamak Hakkı Nâzım Hikmet'" En güzel eseri HABER'de Neşred lecektir — Pek yakında — Bir işçi gibi fabrikâda çalıştım; hizmetçilik yaptım ! (84 Madama: Artık | hizmetçilik yapmam dedim y Anlıyorum, diye cevap verdi, sana bir doktor muayenehanesinde iş aramalı Röportafı yapan: Neriman — Ne yapayım, ben alışık değilim a kadar kalabalığa... Çök kalabalıklar.. Sonra insana pek katışıyorlar. Ben iyi yemek pişiririm amma kimse karışma. malı,. Ustalık gösterenlere doğrusu pek kızarım. Gene madam göründü. Genç katına işaret ederek: — Sen gel, dedi. Demek bu kısmet onundüu.. Gelenler her hald> eli ayağı Cüzgün birini istiyor- lardı, Bütün gözler ona dikildi. Madamın benimle meşgul olmaması. na yavaş yavaş kızmaya başlamıştım. Bürada bulunmamı ictemiyen — bir hali de yoktu, Can sıkıntısı içinde Anadolu - dan gelmiş köylü bir hizmetçi kadın. la konuşmaya başladım. Hayatı beni gittikçe Bardı. O acıklı macerasını bir kaç cümle çerçevesi içinde basit keli- melerle anlatryordu. Bu kadın Anadolunun küçük bir ka. sabasında oldukça İyi ve zengin bir al- lenin kızıymış, İlk kocası Balkan har. binde ölmüş. Kendisini ikinci defa ihti- yar bir adamla evermişler, kavga, gürül tü... Nihayet ayrılma.. Anasiyle babası ölmüş bulunduğu için ablasının yanıma sığınmış.. — Mal, milik var amma karma katışık.. Ne ya. pabilir ki.. Zaman geçiyor.. Gençlik el- den gitmiye başlıyor.. Kendisini vaktile "isteyenlerin hiç birine vermiyorlar. Bir gün kadızım aklına İstanbula gitmek ge. Jiyor. Bu fikir kafasında yerleşiyor, gün geçtikçe kuvvetleniyor.. Son olarak ab- laziyle eniştesiyle kavga ediyor. Ver eli. ni İstaabul.. Bir ahbabının evine iniyor.. tstanbula gelmekten kasti belki ihtiyar 'bir mütekaitle evlenir de o ölünce, maa- şiyle geçinirimdir. En büyük arzusu sır. tına bir. manto geçlmebilmektir. Uçkurluklu çarşafından nefret etmiş- tir. Ablasiyle, eniştesiyle kavga etmesi. ne sebep te budur. Onlar manto giyer- sen seni reddeden'z demişlerdir. Bunun karşısında ne yapabilir? İstanbula geldikten sonra hayalinde yaşattığı mütekaidi bulamadı. Oraya başvurdu, buraya baş vurdu, nafile... Fakat Lir gün onu kapalı bir araba ile ihtiyar bir adamın evine gelin götür. müşlerdir. Gelin- gittiği gece - de bir imam gizlice nikâhlarını kıymış.. Fakat talihsizlik. Bununla da kırk gün beraber oturamadı, Evlendiği adam ölen karısı- run kıziyle oğluna pek bağlıymış. Evini, mülkünü, hep onların Üstüne yapmış... Ne yapsın?, Bir gece gene kavga et. miş, adam kapıyı açıp:! — Gidebilirsin, diye yol göstermiş... Kadın: — Bir manto bile yapamadan bu mü- tekakli de bırakmak mecburiyetinde kal. Yazan: Alı Riza Seyti, N.'Ş'cohennem bucağında kafama vurulup bü- '*ıç, Yan sonra na kadat vakit baygm kallığımı Mçlerde yattığımı bilmiyorum. Lâkin bu müd- üde beynimi dolduran, vücudumu çırpındı- *lş"lunç kâbuslar pek zahmotli ve uzun oldu. Müydra hayaletlorle boğuşuyor, — görülmemiş ğ.'AH"]"' dinmacılarla uğraşıyor, kıvranıyo- h ı.,' NGAk ara sıra, kısa bir vakit için, bu ağır- Dan) & humma nöbetlerinin üstümden kalktığı şq_!oruın Bir kere gözümü açtığım vakit üze. Ka Küneşin parladığını görmüş, alnımı serin- Kİ haşitkârın denizden estifini anlamıştım. Lâ- TÜlmde öyle bir yorgunluk vardı ki, kaç © bir uyku apandı ve kir X İk SAat derin derin uyudum Kök, yf dafa aktım başrmda olarak 1 Olapş SNAkİr bir İ& oldutımu gördüm. ON Sörpintiteri bu Endime- nerede olduğumu sordum Ki avağım bir yere bağlı 1di. Başımı kal bir hayret Jüm ki nİzde gitmekte olan pek küçük bir sa © bülünüyorum. Sandala, ayaklarıni t yavaş S letna kiç tarâfa ve başım başa gelmek üzere arka üstü bağlanmış olduğumdan sandalım nasıl yürüdüğü- nü ve onu hangi kuvvetin çektiğini anlamak mümkün değildi. Başımdaki ağrı, bana düşünme kuvvetiİni ve- recek kadar hafifleyince hâdiseleri birbirine ek- lemeğe üğraştım. Bir kere o batak meyhanedeki sahneyi ha- tırlayınca ipla ucunu olime geçirdim. Benim © meyhâanöye girmekle bir tuzağa düştüğüm ve ka- fama vuran zenci karının Palo ile arkadaşları hesabına İş gördüğü anlaşılıyordu. Demek baygın ikan beni alıp bu sandala getirenler, bağlayanlar da onlardı. Lüâkin © hâdisedenboti ne kadar vakit geçtiğini ve nerede bulunduğumu bilmek İmkânı yoktu. Bildiğim bir şey varsa, dünyanın en kor- kunç've merhametsiz adamları pençesine — düş- müş'olduğum ve muhakkak bir ölüm tehlikesinde bulunduğum idi., Surasını söyliyoyim ki, bu son düşünce O $i- rada bana öyle büyük bir koörkr Bu, belki çok büvük acılar cektitlm ve gok takatsız kaldığı için öÖlümü bile bir kurtuluş dığrmdan ilerl geliyo hi hnletin se. #bi ne olursa olsun. © tehlikesini bir yana hirakarak, nerede oldu”umu anlamnta endrematr valanun tettum. İrinde bulnnr kü. eli RenASI havaya havanmıs ve nak yarif vanıl. fara hir taknatAl Pu anrvak bir vatım sandalr oln. hilirdi. Sandalın ieln: yelken bezi serilmis #lın i onun tırmr bir sandal muşambasını da İki » başımın altına sok- muşlardı. Sağ kolum serbest birakılmış - ise de omuzumdan bir halat öyle gemicice bir ustalıkla geçirilmişti ki, sırtımı sandalın şiltesinden beş santim bile kaldıramıyordum. Birdenbire, sağ elimin niçin boş brrakıldığı- nı anladım. Başımım yanında yassı bir şişe İle on on beş tane güzlü, beyaz undan yapılmış (peksi- met) vardı. İçerim susuzluktan yanmaktâ öldu. ğundan şişeyi yakalayıp tzun uzun bir su İçtim. 8e de peksimetleri ağzıma bile süremedim. Şimdi düşen yağmur ile deniz serpintileri al. tında ıslanmış, soğuktan titremeğe başlamıştım. Bu vakte kadar uzakta yakında İnsan sesine ben zer bir şey duymamış olduğum halde birdenbire şu sesi işittim ve altımdaki sandal da hareket. ten kaldı: — Alta fora yelken? Bu sges başımın üzerinden geliyordu. Sonra yelken 'halatlarına asılan gemicilerin hep bir ağızdan: — Yısa! Yolessa! larını işittim. Bundan sonra verilen: — Lava fakota! Kumandaşı da bana sandalın bir yelken ge- misi arkasına bağlı olduğunu anlattı. Bu gemli ihtimal kaptan Blakın La France yatı gibi bir yattı. Dostum Maritn Hallin ateşli tabutu olan © yat hatırıma gelince İçimde bir korku uyandı. Acaba bu nerma bilmez haydütlar beni de Mar- tin Hall gibi mi yanacaklardı? Yoksa soğuktan ve basımdaki yaradan ölünceye kadar'bu sandal. da mı birak di? Beni gimdiye kadar sağ bırakmakta maksatları, düşünceleri mt yardı? (Devamı var) dım. Sonça da gene ahbaplar vasıtasiyle genç bir satıcı ile evlendim. Daha ilk gece adam boynumdan beşi biryerdemi aldı. İki tene beraber oturdum, bu adam la.. Evine getirdiğim çamaşırlarıma Lir yenisini ekleyemedim. Üstelik benim- kilerini eskittim. — Bu da bana ne bir manto, ne bir baş Ürtüsü alamaklı. Kadımın eli, işte böylece para göre medi, İstediği mütekait kocayı da bu- lamadı. Kasabasından — geleli, seneler olduğu halde, sırtına bir manto dahi ge- giremedi. Hizmetçiliğe dü Şimdi, rengi bir mantosu var. Kasabasından, bir mütekait ve manto emcliyle ayrılan bu kadın bun- ların imkânsızlığuı anlamakla kalma . mış, koca bulmanın güçlüğüne ermiş, Hele kocaların bir manto alamıyacak kadar kudretsiz olduklarına kani ol« muş. Ona mteka'd kocaların temin cde- mediği mantoyu, hizmetçiliğin verebile. ceğine inanıyor. Köylü kadının hikâyesi, idarehane sa- hibinin ben' çağırması ile sona erdi. Odaya girdim. Beni müşterilerine gösterdi. Adamlar, beni de beğenmiş ol malılar ki, daha evvel çalıştığım yeri «o0r miya başladılar. Kendilerine cevap vermedim. Usulkca madama ; —— Ben seninle ayrı oknuşmak istiyo. rum, hizmetçilik yapamıyacağım, dim. Madam tatlılıkla : — Peki, dedi, Onlarada istantediğimi aöytaer . Müşteriler genç kadında karar kıldı. lar, Madamdan, kadının kötü hareket « lerinden dolayı kendisinin mes'ul ola. cağına Jair kâğıt istiyorlardı. Madam, bu klğıdı pek vermek istemiyor, adam- lar israr ed'yorlardı. kahve bir Neticele kiü taraf ta tatmin edildi. Genç kadının derhal verdikleri adrcse gitmesini istediler, Fakat o gitmek (s. temiyordu. Erkek müşterilerden biri, cebinden, 25 kuruşçikârdı. Bunu yol parası yapa- caktı. Fakat genç kadın bu rakamı be. üenmedi. Adamlar bırakıp gittiler. Onlar daha kapıdan çıkmadan genç kadının ağzın- dan kelimeler çıktı: — Gidemem efendim, bunlar cimriye benziyorlar., pek Madain atıldı: — At dedi, pek ileriye gidiyorsun.; Ne var bunda.. Yirmi beş kuruş bırak . malarındaa hemen cimrilik mânasını çı- kardın! Ne bıraksalerdı? 25 lira muı?.« Nereden nereye gideceksin ki. Madam, genç kadını bin bir müşkü. lâtla kandırdı. O gittikten sonra da ma- damın dudakları büzüldü. Omuzlatını kaldırdı. Ağzımdan şu cümlelerin dö . küldüğünü işittim ; —Kadın, kendisine iyi bir iş buldu« ğüm halde ben' atlattı. Fakat dönüp geleceği yer gene burasıdır. Hiç bir şey vaad etmeden gitmenin ne demek olduğunu anlar.. Madamın odasına girmesiyle beni «n. ğırması bir oldu: — Anlat bakalım, dedi. — Hizmetçilik yapamıyacağım. — Anlıyorum, diye cevap verdi.. Sçn hizmetçilile yapamazsın.. Yapsan, vap- san doktorlar yanında, muayenehanc. hanelerde çalışabilirsin? Daha hizmet- giliğe ilk düşenler, ağır işlere taharı. mül edemezler.. Sana ben böyle bir 'ş bulmıya çalışırım. Sen yarın bana çona geli — Peki gelirim. « İdarehane kapısını kaparken tahVli güç hislerle doluydu. (Devamı var/