22 BİRİNCİKANUN — 1937 (Paz tarafı dünkü wüshamizda) l ,3ir &ün beni tahrir komisyonu ile Ye gönderdiler, Akşama gelemem, ani Ama işimiz erken bitti, Gece i ” doğru Üsküdara geldik. Ar- İk. 4 ortaklama bir motör tuttu- e Köprüden Aksaray nedir ki? Bi Beyazıt, Lleâli, tamam, ü im fakirhanede limba yanıyor- — Acaip! ta : İm. Ama şeytan da kaburgaları- çinde dansetmeğe başladı, Tg, de anahtar vardı. Taşlığa gi- ne sokak kapısını usulcacık ör- tavandan bir ut sesi de sızmağa li, dum. düşündüm merdiven be- Ma, Annemi düşündüm. Bir patırtı m kadıncağız birdenbire uyana- ei yetmişlik ihtiyar, yüreğine Ne yapmalı? Ne yapmalı? Sarkı, bir erkekle bir kadın sesinin rine karışık. biribiri içinde, biri- ay kenetlenmiş şarkısı, kafa tası- | içinde ötüyordu: gp asam saçlarını...» & yere ta fecre kadar. vi, aktan bir araba geçti, sarkı ke- İL Araba sesi uzaklaşınca | tekrar Beğ Belki de kesilmemişti de ben tüden kesildi sanmıştım. İk, ayağım merdivene yapışmış gi- Ne ileri ne geri gidebiliyordum Yy ün halim! bir kere... Bir insan... | UMruği ine vuruyor, gözleri ihden fırlıyor, o sesi > Bir insan. Buna dayanılır mi? Yar yukarıda, ut çalan kim, büli- m. Beni kalem arkadaşı diye ken Mahallesine çekeni, güya beni hk Tdüm, Abdal miyim ben? m bu dalavereyi" Ama dü- Rim. asına yumruklar İndiriyor, İki ye lanarak ağirvordu: Rai ah kafa! Nah kafa!.. Düşüne- Ma ye tahrir komisyonunda 125 ku- 4, “Vmiye almak için başıma bu i- ter, ı alandı Birer birer üçümüzün de baktı: My Yaratım arkadaş, düşündüm, dedim. Del olma! Bi İh, #tağı, yürü “işine. Ka - İç, Rene usülcacık açtım, cad - biç çokta, Yüzüme tatlı bir rüz- » #uyordu. Bayır yukarı o yürü- Mühmudiye oteline doğrüldüm, A kadr üç aşağı, beş yukarı dolaş ühakeme, talâk, hepsi o iklaây tâmam, Oh! Rahat bir nefes al YE ken annem, anneciğim bana bü İN (ği buldu, Melek mi melek? LA- İN, Sİ Yardım etmedi ki? Dur baka: iş Vi lem da bir hikmet var. tabbim. ik, ... Hye dediniz? he.. Bak orasmı U- lerin Müdür muavini O kahroldu. EB. dibine geçti. Rezil maskara 5, FE, İİ hden af dilemeler, | itizarlar, a AE için Şehzadebaşmda (o ziya- « sinemalar... Neler de neler. Eh, Paran? Bizimkinin tinetinde ©- Ma, Olmasaydı elbet bu adamca- semtine bile yaklaşamazdı. Mİ, dişi köpek kuyruk salla üm dışarı baktı, bir türlü bitirmek istemiyordu. İlk ke Sama çarpan bir o uluma ile v, İ : şan südü bözuk karıya düşmi- e G Vallah katil de olur, deli de Dany de olur! aya: ÇE LİN İniş Yallık arkadaşımdan edecek € ise herif gönlümü (aldı SA, 'Vayete göre benim bu ter- man da ln ed mn Şi pr e ik, *örrek gol gözünü kırpıyor, a leri ile töbessüm © ediyordu. k. aklına bir şey gelmiş LE Z > gibi yerinden fırladı. o Ceplerinde bir Şeyler arıyan adamlara mahsus hare- ketler yapıyordu. — Terfi de ettridi bizi! Yüzü değişmişti. Gene dışarı baktı. Tren durdu. Dışarı baktık, istasyona benzer bir şey yoktu. İlerde bir küçük < lâmba, sisin içinde yanıyordu. Camı açtık: Soğuk bir rüzgâr yüzümüze çarptı. Lokomotif, bacasından beyaz duman- lar savurarak soluyordu. Üçüncü yoleu. ilk defa lâf söyle- mek için ağzmı açarak: — Su alıyoruz! dedi. Birkaç adam hizir hızlı geçtiler. A- Zularında sizaralar yanıyordu. Bir- kaç kompartiman İlerde bir gramofon catlak sesini ıslak raylara boşalttı. Durduk. Akşamdanberi hikâye an- latan arkadaşımız gözünü karanlığa | dikti. Üstümüze doğru abandı, geri çe- | kildik. bir ki sallandı. Sonra iki sıra- i nın arasma, Islak muşambanm Üstüne yüzükovun kapandı... Gramofon, de- rinde, inliyordu: Koklasam saçlarımı, Bur göre ta fevrö Kadinr... fiken TARUS Dünyanın en zengin kadını tabiiyetini değiştirdi Zenginliği ve güzelliği kadar bahtsızlığı ile de meşhur olan Ame- rikalı (Barbara Hüton) geçenlerde Amerikaya gitmişti. Onun haber vermeden, böyle an- sızın gelirermesi birçoklarının dik. kat mazarını çekmiş, birçok şayiala. rın çıkmasına meydan vermişti. (Parbara Hüton); birkaç sene ev» vel Danimarkalı bir kontla evlendi. Amerikaya gelişinin sebebi da tabi. fyetini değistirmek için İâzmözelen muameleyi yaptırmaktır. (Barbara) artık Amerikalı değil- dir. Danimarkalı olmuştur. Bu kâ- dının serveti, 40 milyon dolar tah- min edilmektedir. Amerika. dünya- nın en zengin Yadınına malik olmak serefini kaybetmiş demektir, (Bir Jpaon generali “harakiri, yapacaktı! Nankin cephesinde harbeden Ja- pon orduları kumandanı büyük bir tehlike atlatmıştır. General, şobrin zaptı için bir se at tayin etmiş, lâzımgelen emirleri vermiş, sonra Nankine on beş kilo- metre mesafede bulunan karargâ- hına kapanmıstır. Karşısında . bİF masa, masanin Üstünde bir fincan çay, bir de keskin kılınç bulunuyor- du. Eğer şehir. tayin ettiği saatte zap- tolunmasaydı, general çayı içecek, ve karnını deşerek intihar edecekti. Dakikalar geçiyor, saat yaklaşı. yor, fakat o. İtidalini kaybetmiyor. du. Şehrin işgal olunduğu (baberi verilince, kılıcını. eliyle iterek şu emri vermişti: — Bana bir fincan çar daha geti. riniz!... İlaberin deniz ve macira romanı: 3! iL KADINLAR iÇiN İşte size bir kaç bluz örneği! 1 — Yelek-bluz, yeşil taftadan, 2 — Beyaz pikeden, dantel aile süs lü garnitür. 3 — Beyaz pikeden bluz. 4 — Yelek-blur, kalım satenden. 5 — Beyaz ipekli kumaştan, sedef düğmeli. 6 — Firuze rengi veya gümüşi bluz, siyah saten bir eteklikle pek şık gider. Siyah saten kemerli, 7 — Beyaz pikeden görnitür. Favdalı bilyiler a. e a la mermerleri parıatmak için Trebantin esan&ını alınız; İçerisinde beyaz balmumu eritiniz. Isıtmağa lü - zum yoktur. Bununla ovarsanız mer - merlet fevkalâde parlak olur. Cam ve kristal şeyleri temizlemek için Temiz ölmayan bir sürâhi kadar bir evin temizlik hususundaki vaziyetini meydana çıkaracak çok az şey bulunur. Bir yemek sofrası üzerinde pek temir olmıyan bir sürahi, insanın yemek ye- mek zevkini ve iştihasını tamamen Ka. çırabilir. Halbuki bir sürâhiyi tertemiz bir hale getirmek” ne kadar kölayıdır. “ Bir patates alınız, ufak parçalar ha- inde kesiniz, bunları sürahinin ağzın - dan aşağı atınız, bir miktar su dökü» nüz,bir kaç dekika iyice, çalkalaymız. Sürahinin istediğiniz dereçede temiz » lenmiş olduğunu gördükten sonra için- dekini böşaltmız ve temiz su ile yeni. den çalkâlayınız. Patates yerine yumurta kabuğu, te- miz kâğıt parçaları, içinde taş, çivi gibi sert şeyler bülunmıyan kül de kullanı - labilir, g İçerisinde kir veya leke bulunan İkirıstal şeyleri temizlemek için tuz ve sirkeden bir mahldl yapınız. Temizle. mek istediğiniz kristal kaba bundan doldurunuz. Srk sık kuvetle çalkalamak şartiyle bir veya iki gün bırakmiz. En çıkmaz zannedilen kirlerin ve lekelerin çıktığını göteceksiniz.. Tüş ve sirkeyi döktükten sonra kabın temiz su ile iyice çalkanması tabildir. dan birine gidecekti. İşte bu nokta bana yakala- ———A mm Bir işçi gibi fabrikada çalıştım; hizmetçilik yaptım ! (30) 7 Zindan köyünün Eminesi niçin hizmetçi olmuş ? Bana para vermezler, diyor, hanımım benim için pangaya para koyuyor, Bunlar benim çeyizliğim olacak Röportajı yapan: Neriman Onunla beraber apartımana döner. ken konuşmayı ihmal etmedim; — Adım ne senin kz! dedim. Yılışık yılışık yüzüme bakarak sı- vti — Emine, dedi, — Ntrelisin sen? — Zindan köylü. — Nerede bu köy?, — Anadoluda,. — Neresinde?. — Bilmiyorüm. — Köyünden çoktan mı çıktın? — İstanbula beş yaşında gelmişim... — Demek o zamandanberi burada- sın?, Gene yılışık yılışık güldü. — Evet buradayım. i — Kapıcının senin için söyledikleri yalan mı?. — Ne yalan, ne de doğru. — O da ne demek? — Nö demek olacak bir çok yerlerini uyduruyor. — Anlatsan a bana işin doğrusunu.. Biraz durdu. Sonra anlatmakta hiç bir mahzur görmemiş olacaktı ki bülbül kesildi. Kendisi köyümlen İstanbula geldik. ten bir sene sonra anası ölmüş. Baba- #x da yeniden evlenmiş ve kendisini ni. nesinin yanına bırakmış. Büyük annesi ihtiyarmış, kendisine bakamadığı için bir karı kocaya evlâtlık vermiş. Şimdi tam on beş yaşında imiş. İşte Zindan köylünün Emi'nesi bu şekilde hizmetçi piyasasına düşmliş; İş idarehanelerni bilmezmiş. Hiz- metçi dellâllarından haberi yok.. İşi kapıdan kapıya kaçmak. Kâh çocuk bak mıya, kâh ortalık toplamıya, çarşıya pâzata gitmek için ayartılıyormuş. Bun dan evvel Erenköyünde bir köşkün hiz. metçisi olduğunu söyledi. Kendisini şimdiki evinin hanımı a- yârtmış ve oradan buraya getirmiş. Vaktiyle biribirlerin çok iyi seven, iyi konuşan hanımefendileri kendisi yü. ründen kötü kişi olmuşlar. Biribirleriyle artık konuşmıyorlarmış, — Kaç para alıyorsun? d'ye sordum. — Bilmem, diye cevap verdi. Bana para vermezler ki.. Hanımım'benim için pankaya para koyuyor. Bunlar benim çeyizliğim olacak.. Bunu söylerken gene usulü veçhile siritmaktan geri kalmadı. — Bu kadar yer dolaşmışsın kız! de- dim, artık alışmışsındır. — Ta'yi alıştım, ne olacak ya! Vak. &yle ber şeye ağlardım. Anasızlığıma, ağlardım. Babaaızlığıma ağlardım. A zarlarlârdı, ağlardım.. — Şimdi ağlamıyor musun? — Neye ağlayayım, artık alıştım, de- dim ya! — Hakkın var, insan her şeye ak. gir. Zindan köyünün Eminesi, artık şim- di hakikaten ağlamıyor, bilâkis her şe- ye sırıtarak gülüyor. Seneler gururu . nu silip süpürmüş, benliğini çalıştığı kapılarda hanımların, beylerin, çocuk- larm ellörine birakmış. Şimdi onun gönlünde ns anasının, ne babasının, ne- de kendisini bir kapıya evlâtlık veren ninesinin izleri var, O kendi kendine bir hâyat sürüklüyor. Nereye gittiği, nereye varacağı bilinmiyen bir hayat * Akşam yemeğinin gailesi bitmiş, mut, fakta oturuyordum.. İçeriden gelen rad- yo sesi arasından çağrıldığımı duyar gi- bi oldum. Çıkıp baktım, Kahve istiyorlardı. PL şirdim.. Bunları içeriye götürüp herke- se dağıttım., Fakat bir an için hizmetçi old u unutarak ayakta durdum. Ben de onlarla bir, radyoyu dinliyor - dum, Bu hareketim bayanın gözünden kaç. madı, Beni bayanlara ve baylara karşı Mubali hareketlere alıştırmamak için o- lacak, ehemmiyetsiz bir işi için mutfa- ğa gönderdi. Çıktım. Mutfakta bu işi yaptıktan sonra artık içeriye döneme, dim.. Oracıkta oturarak, herkesin yat- masını: bekledim. Bunun âdet olduğu - nu, bu şekilde hareket etmem lâzım geldiğini gündüzden bir vesileyle öğ - renmiş bulunuyordum. Evde benimle ahbaplık edecek, konu: şacak kimse yoktu, Ne yapacağımı, za- man; nasıl geçireceğimi düşünürken, c- vin için; acı bir feryet doldurdu. — Ayyy! Amanın! Anammmm! Adetâ yerimden rıçradım. Korktümş İçim titredi, Bu sırada mutfağa giren büyük hanım: — Korkma sakın, Neriman, dedi. Bi- zim dadı fenalık geçiriyor, gene ateşi tazlalaşmış olacak!.. Demek bu ses, bitişik odada yatan 'dadınındı. Demek o haykıriyordu. İn- San, içini parçalayan . bu sese, evin içinde kimse aldırış etmiyordu. Hattâ bana da korkmamcam tavsiye ediliyordu, Acaba ehemmiyetli bir şey değil miy - di?, Ses kesikli, Fakat ben hâlâ ihtiyar dadıyı düşünüyordum. Öğle vakti, öğr le yemeğini götürdüğüm zaman onu tabil bir hasta halinde görmüştüm. On beş gündür yatan bu kadın için, belki 8lür dendiğini de işitmiştim. İçim dayanmadı. Gidip kendisini bir yoklamayı düşündüm. Usulcacık, kimse farkında olmadası odasından içeriye bir gölge gibi kaydım; — Nen var, dadıcığım, şey mi istiyorsun?.. dedim. Bir (Devamı var) A milden rıhtıma atladı, hızlı hızlı yürüdü. Ben de Yazan: Ali Rıza Seyfi. “İkinci Kartal,, yatına gelerek kamarama girdim. orada kaptan BlâK işine dalr elimde ka- lan kâğıtları topladım, iç cebime koydum, rTovel- verimi ve şehirde bana lâzım olacak şeyleri al- , dım, Bir saat kadar kamaramda kaldıktan sonra salona çıkınca gözlerim Paolonun yattığı kama- ranın kapısına ilişti. Kapı açıktı; içeride Paolonun — şüphesiz ge miden dışarı çıkmak üzere — ağır ağır giyinmek te olduğunu hayretle gördüm ve hemen geri çe- kilerek düşünmeğe başladım; berif gitmek isti- yordu. Kendisini bırakacak mıydık? Şu anda İtalyan polise teslim (edebilmek kolaysa da aklıma birçok şeyler geliyordu: Pno- lo Nevyorka çıkıp nereye gidecekti? Onun kap- tan Blakın adamı olduğunu, Blak tarafından tu zağa düşürmek için çok kurnazca bir manevra İ- le gemimize gönderildiğini artık pek İyi biliyor. dum. O halde Paolo Nevyorkda (o gitec gitse bu yoldaşlarının yanına, bu haydutların yuvalarin- i w” ç v1 “öi ai mak istediğim ipucunu vermiyor muydu? Paolo- yu polise teslim edecek olursam herif o elbette . kaptan Blakiri adam'arının yerini sonuna kadar « aaklıyacak, böyle adam tanımadığında ısrar «de kti, Halbuki onun gitmesine müsaade edip de ha beri olmaksızın arkasına düşecek olursam, hay- dutlarıd yuvasmiı bulmak yüzde doksan müm- kündü. Canrmı tehlikeye bile koyacak olsam, bu tek çareyi tatbik etmeğe kârar verdim. Hemen kamarama tekrar girip yanıma bir tabanca daha aldıktan sonra yukarı fırladım, Tufan relse de- dim ki: . - Reis, İtalyan şehre çıkmağa hazırlanıyor, ben de arkasını gizlice kovalıyacağım.. Tufan reis kısaca sözümü kesti: — Yok, bey, bu olmaz. Bu kuduz — köpeğin peşine ben gideceğim.. Sizin başımıza bir iş geti- rir. — Sakın ha, Tufan rels; ben kararımı ver- dim. Benim İçin hiç korkma; sen yalnız söyle ki, nöbetçi; İtalyan dışarı çıkarken hiç görmemezlik ten gelsin. Tufan yüzü asık duruyordu, lâkin kumanda- mı tokrar edince Istemiyerek nöbetçinin yanına doğru yürüdü. Biraz sonra da Paolo güverteye (o çıkmıştı; yakasından tutulup geri bıraktlmaktan korku- yormuş gibi İki yanına bakarak birdenbire ge- şapkam gözlerimin üzerine çekilmiş olduğu bal- de uzaktan takibo başladı. Paolo hastalıktan ileri gelen halsiz bir yü- rüyüşle birçok büyük caddelerden geçtikten #on« ra pis, dar sokaklara saptı, bu sokakların en pis sinğde dar bir kapıdan içeti girerek o kayboldu. Ben kapıya yetiştiğim vakit pek dik olarak aşağı inen bir merdiven gördüm, başka girecek yer ol- madığından Paolo elbette buradan aşağı inmişti, Ben de on ayak kadar merdiven inince kendimi kirli bir cam kapınm önünde buldum. Bu kapının Iç tarafı bir takım adamlarla dolu idi. Hepsi tü“ tün, içki içiyorlar, en açık türküler ( söyliyerek haykırıyorlar, gülüyorlardı. Burası korkunç bir delikti.. Eski zamanın batakhaneleri gibi bir yerdi. Burasını doldüran adamların da en korkunç, en İpsiz takımdan ol- dukları bir bakışta anlaşılıyordu. Burada İngiliz Fransız, Rus, Çinli, ve Zenci, sanki dünyanın bü- tün milletlerinden adam vardı. Bğer ben Paoloyu elden kaçırmamak, sonuna kadar ardından ayrıl mamak istiyorsam bu batakhaneye girmem lâ“ zımdı. Kapının önünde birkaç dakika duraladığı- mı burada söylemekten ntanmıyorum. Okuyucularım bu hâdise zamanında henüz on dokuz yaşında, hayatım böyle sert, kaba tec- rübelerini görmemiş bir.genç olduğumu unutma malıdırlar. Bu yaşta bir gencin yüreği ne kadar e (Devamı var)